22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

çağda yazılırsa yazılsın, bütün ayrılıklar, bütün değişmeler arasında kalan bir özü vardır; o özü divan şiirinde duyamayan, başka şiirlerde de duyamaz.” Cumhuriyet Aydınlanması sanatta, “insanı insan eden, yöresine ilgilendiren, başka insanları da, dünyayı da anlamaya götüren” gücü arar. Geçmişi ancak aklın ışığında değerlendirir. Gelenekle evrensel uygarlığın verilerinden birlikte yararlanmayı öngörür. Divan şiirini de bu bağlamda değerlendirir. “99 BEYİT” “99 Beyit” kitabını düzenleyenler, eski şiirin “gücünü” gösterecek örnekleri seçememişlerdir. Son yıllarda pek çoğu yeni yazıyla yayımlanmış divanları gözden geçirerek aydınların belleğindeki dize hazinesine kendileri herhangi bir katkıda bulunmamışlardır. Kitaplarında eski şiirin dillerde dolaşan en güzel örnekleri yoktur. Alınan örnekler divan şiirinin farklı özelliklerini eksiksiz biçimde göstermekten uzaktır. Dönüp dönüp Fuzuli’den (14 beyit), Nedim’den (12 beyit) örnekler aktarıldığı için zengin bir edebiyatın başka ustalarına da haksızlık edilmiştir. Asıl büyük haksızlık eski şiirin kendisinedir. Tutarlı, yeterli bir yazım yolu izlenmediği için “ses”in önemli yer tuttuğu bu örnekleri özellikle genç okurların doğru okuması olanaksızdır. Uzun heceler düzeltme işareti kullanılarak gösterilmeye çalışılmıştır (“dermân”). Ancak işaretin bir önceki ünsüzü ince okutma sakıncası da vardır. “Kâbil, âşıkân, kâl” diye yazılmış sözcüklerde “k”nin; “efgân, Gâlib” diye yazılmış sözcüklerde “g”nin kalın okunacağı nasıl anlaşılacaktır? Bir yerde soruna çözüm olmak üzere bir sözcük, artık kullanılmayan bir kurala uyularak “itkaan” biçiminde yazılmıştır. Düzeltme işareti gelişigüzel kullanılmıştır: “Âyine” değil, “âyîne”, “şuârâ” değil “şuarâ” yazılmalıydı. Bir sözcüğün “dâd”diye yazıldığı dizede “dildar”ın da “dildâr” olması gerekirdi. “Peri, sim, gülsitan, muradım, mahmur, teşrif, bahar” ise tutarlı bir yazım yolu izlenecekse, “perî (bu şeklin kullanıldığı da olmuştur), sîm, gülsitân, murâdım, mahmur, teşrîf, bahâr” olmalıydı. “Bir aleti mülahazadır cümle kainat” dizesinin “Bir âleti mülâhazadır cümle kâinat” diye yazılması gerekirdi “Muteber” yazılışı yanlıştır; işaret kullanılmayarak yazım güncelleştirilmemişse “mu’teber” olmalıdır. Aynı nedenle “şule” de “şu’le” olacaktır. Eski Anadolu Türkçesinin ses özelliklerine uygun doğru yazılış “irüşür” değil “irişür” biçiminde olmalıdır.. “Acziyet” yanlış bir sözcüktür. “Hemder” sözü “hemderd”diye düzeltilmelidir. Nabi’nin anlatımı “hâkimane” değil “hakîmane”dir. Açıklama sayfasında, “Deniz misali kucaklanılası bir ince bel...” ifadesi yanlıştır. Beyitte Rasih, denizin İstanbul’u kucakladığını söylüyor! YANLIŞ DİZELER Beyitlerin vezinleri gösterilmemiştir. Bu yüzden doğru okunmaları güçleşmektedir. Kitabın okurları sıralanan yanlış dizelerden anlam çıkaramayacak, doğSAYFA 10 ru biçimleri ise kestiremeyecektir. Şu dizelerin tümü yanlıştır: “Gittin amma kodun hasret ile cânı bile”; “Cânı cânâne vermedür kemâli âşıkın”; “Vermeyen cânı itiraf etmek gerek noksânına”; Maksudı hemân sadrı keremkâra senâdır”; “Hayırdır vermek karanu gicede bîmâre su”; “Leb zikirde ammâ ki gönül fikri cihânda”; “Giryemi füzun eşkımı hun etti felek”; “Bir dokun bin âh işit kâsei fağfurdan”; “Ne ararsan bulunur derde dermandan gayrı”; “Gülzârda salın mevsimidir geşt ü güzârın”; “Gel sen dahi söyle böyle söz”. Bunların doğru biçimleri şöyle olacaktır: “Gittin amma ki kodun hasret ile cânı bile”; “Cânını cânâne vermekdür kemâli âşıkın”; Vermeyen cân itiraf etmek gerek noksânına”; “Maksud hemân sadrı keremkâra senâdır”; “Hayrdır vermek karanu (daha iyisi “karangu”) gicede bîmâre su”; “Leb zikrde ammâ ki gönül fikri cihânda”; “Giryemi kıldı füzun eşkimi hun etti felek”; “Bir dokun bin âh dinle kâsei fağfurdan”; “Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı”; “Gülzâra salın mevsimidir geşt ü güzârın”; “Gel sen dahi söyle böyle bir söz”. “Acepdir hâl–i âlem olan ağlar olmayan ağlar” dizesi, vezne “Acebdir hâl–i âlem olmayan ağlar olan ağlar” şeklinde olursa uyacaktır. ÖZENSİZ DERLEMEÖZENSİZ YORUMLAR... Kitabın yazarları, özensiz derlenmiş beyitleri, öğrencilerinin ödevlerinde kullanması bile hoş karşılanamayacak bir anlatımla konu edinmişlerdir. Şunlar, söz ustalığına geniş yer vermiş köklü bir edebiyat geleneğine hiç yakışmayan, incelikten, derinlikten yoksun, zorlama, sıradan açıklama sözleridir: “İstanbul denince Nedîm; Nedîm denince İstanbul akla düşer elbet”; “Hazların şahikasında gezinmek”; “İçinde sempatik bir eda da taşıyan külhani naralar”; “Bir insanı kâmilin yılların imbiğinden süzülmüş ılık sesiyle şiirin tılsımlı sesi birleşip bir şadırvan olmuştur. (...) Zaman zaman hayatın virajlarında savrulan, kendine hor davranan, Tanrı’dan bir parça olduğunu unutan insana serin bir nasihattir bu beyit”; “Şiirinin en büyük özelliği, zekânın duygunun buyruğuna girmemesi, rotasının hâkimiyetini elinden bırakmamasıdır”; “Ruhu, ipekten bir tevazu elbisesi içinde, tevekkülün sırça sarayındadır”; “Şiire çok hayatın içinden, yaşayan sözcükler ve imgelerle bakmak...” Kitabın yazarları, “Mihri Hatun, ilk kadın divan şairidir” diyerek onunla aynı kentte, aynı zamanda yaşamış, aynı toplantılara katılmış Zeynep Hatun’un da hakkını yemişlerdir. Daha büyük yanlışları ise geçmişin günümüzü besleyecek, çağdaş insana yeni çevrenler açacak örnekleri yerine ortaçağ değer yargılarına sahip çıkmalarıdır: “Her şey gelip geçicidir (...) Dünyada huzur, ancak maddi varoluşa hükmetmek, ruhu dünyevi her şeyden arıtmakla mümkündür.” ? 99 Beyit/ Haz: Makbule Aras, Asuman Susam, Melike Koçak/ Can Yayınlanı/ 100 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 945
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear