Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN lamına varılabilsin. Yaşamanın anlamı çocuğun sesindeki sevinç yüklü güzelliktedir: “Yarı karanlıklar ki sahipsiz ve mavi serçeler sabahtan erken. Çocuğum şarkı söyle sokaklarda. Sesin güzelliğini kaybetmeden.” “DAĞLARCA ŞİİR” “Dağlarca Şiir” sözü, Fazıl Hüsnü Dağlarca üzerine Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Merkezi’nde düzenlenen bir etkinliğin başlığıdır. Talat Sait Halman’ın buluşu olan bu sözde o şiirin yüceliği ile saygınlığı var. “Çocuk ve Allah’”ı Fazıl Hüsnü şiirinin “amentüsü” saymak gerekirse, “Dağlarca Şiir”, 100’ü aşkın şiir kitabıyla tek başına bir ordu gücü gösterir. Tek başına, nice ozanın yolunu açar. Bir yandan, yaşamanın anlamını özgürlük savaşımında arayan Dağlarca şiiri; bağımsızlık savaşına, o ölümdirim döneminin simgesi olan Atatürk’e açılırken; öte yandan, iç dünyamızı zenginleştiren sevi ilişkisine yer veriyor. Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Şeyh Galip’in sevi anlayışıyla yeni bir ruh yeteneği kazanan “Dağlarca Şiir”, çağdaş edebiyatımızın gücünü gösteriyor. “Şeyh Galip’e Çiçekler” sunar gibi, Hüsnü Aşk Mesnevisi’ndeki aruz ölçüsünü (mef’ulü mefâilün feulün), dizeleri ikiye bölerek dörtlük haline getiren Dağlarca, Türkçenin gücünü aruzda sınayan ozan oldu: “Sevdim seni ayrı ayrı sevdim Gövdende sesinde yokluğunda.” Sevi ilişkisi yalnız gövdede çoğalmak değildir. Bir sesin büyüsü sarar bizi. Gerçek sevi insanı yokluğunda sevmektir. Sevi gizlilik ister. Kendine sakladıkça yoğunluk kazanır. Artık o sıradan bir sevi ilişkisi olmaktan çıkar, bizi çoğaltan bir güç kazanır: “Sen sakladığım O sevgisin ki Tanrım bile görmeden seviştik.” Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “‘Çocuk ve Allah’ı yazarken insanı yeterince tanımamıştım” sözünü, “sevi ilişkisindeki gücü anlamamıştım”, diye yorumlamak gerek. YALIN BİR ŞİİR DİLİ Türkçenin gücü, bir başına sözcüklerin gücü değildir. Aykırı sözcükler arasındaki gizli ilişkilerin yeni imgeleri oluşturmasıyla çoğalan güçtür. Türkçenin gücü şiir dilinin gelişmesiyle anlam kazanır. Şiir dili; eskiyen sözcüklerdeki anı yükü, çağrışım gücü, anlam derinliğiyle yetinmek yerine; yeni sözcüklere o değerleri kazandırmakla gelişir. “Türkçem, benim ses bayrağım” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca, yeni sözcükleri yaşamayı kazandırdığı, bu sözcüklerle yeni bir şiir kurduğu için büyük ozandır. Eskiye sözcüklere sığınmak, işin kolayına kaçan ozanın yetersizliğidir. Ancak o sözcüklerle şiir oluşacağına inanmak, Türkçenin gücünü anlamamaktır. Dağlarca’nın ilk şiirlerindeki büyünün etkisinde kalanlar değişen dile alışamadıkları için o yalın güzelliğin ayrımına varamıyorlar. Şiirini yenileyen ozan kendini de yenilemiş sayılır. Ama gövdesi onu bırakınca, şiirlerine doğru üzgün bir bakış kaldı. Fazıl Hüsnü Dağlarca aramızdan ayrıldığı zaman (191415 Ekim 2008) 94 yaşında bir gençti. Uzun bir şiir yolculuğundan sonra öleceksek, böyle genç ölelim. Bunu bir saygı yazısı saymak gerekir. O “Dağlarca Şiir”in ayrıntılarındaki gizleri anlatmak için geç kalmış sayılmayız. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: “Dağlarca Şiir”in önsözü: “Çocuk ve Allah” B ir dilin gücü şiirde anlam kazanır. Şiir dili ozanın biçem anlayışına göre gelişme gösterir. Ozanın şiirini biçem anlayışından tanıyorsak kişiliğini kanıtlamış demektir. Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiiriyle sesini tanıdığımız sayılı ozanlar arasındadır. Kimi ozanların şiirle ilgili sözleri özdeyiş özelliği taşır. Dağlarca’nın “ozan sözcüklerle görür” demesi de bu özdeyişler arasındadır. Ama onun asıl özdeyişi “Türkçem, benim ses bayrağım” dediği, dilimizden düşmeyen sözüdür. Gövdemiz bizi yavaşça bırakırken aklımız genç kalıyorsa, sözcüklerle görmek kolaylaşır. Sözcükler; nesnelerin gizini çözen, görünmezi bile gören bir güç kazanır. Fazıl Hüsnü Dağlarca, daha ilk şiirlerinden başlayarak nasıl bir şiir evreni kuracağının bilincindeydi. Hem de sözcüklere yenilmeden; özleşme Türkçesine yeni bir güç kazandırarak, yenileşen dille şiirin yolunu açarak, yeni kuşaklara gelişen Türkçenin gücünü göstererek bir şiir evreni kurmasını bildi. Şiir beğenisi gerilerde kalanlar “Çocuk ve Allah”ı onun “başyapıtı” sayarlar. Oysa Dağlarca onu şiirinin “önsözü” sayar. İLK ŞİİRLER Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ilk şiiri “Yavaşlayan Ömür” 1933’te “İstanbul” dergisinde yayımlanmıştı. İlk şiir kitabı “Havaya Çizilen Dünya” 2 yıl sonra, 1935 yılında okurun ilgisine sunuldu. Daha ilk şiirlerinde bile hiçbir ozana benzemeyen bir kişilik göstermektedir. Kimsenin etkisinde kalmadan şiirini geliştiren bir ozandır. Onda Necip Fazıl etkisini arayanlara karşı Yaşar Nabi’nin yorumuna bakalım: “Bu etkiyi, ille de bir şeyler bulmak saplantısıyla araştırmış olanlar bula bula ilk şiirlerinde Kısakürek’in temalarıyla söyleyişini andıran yönler keşfetmişlerdir, ama bu kesin ve sürekli bir etki olmaktan çok mizaçlar arasındaki belli belirsiz bir yakınlıktan, Dağlarca’nın el yordamıyla yolunu aradığı sıralarda şiirine sızmış pek ufak ve önemsiz birtakım benzeyişlerden ibaret kalır ve etki kelimesi bunları nitelendirmekte pek aşırı bir anlam taşır” (Dağlarca ve Şiiri.). Yaşar Nabi’nin 40 yıl önceki yorumlarını; aykırı 20 sözcükten özgün bir şiir çıkarma ustalığına ulaştığına göre, Dağlarca’nın “Bence şiir bir oyundur” demesini, şiirinin yapısal özelliklerine bakarak anlamaya çalışmalıdır. Daha ilk şiirlerinde dizenin sona ermesini; anlamın, duygunun, sesin bittiği yer olarak saptamış, dizenin böyle kişilik kazanacağına inanmıştır. “Çocuk ve Allah”a gelmeden de çocukluğun o yitik dünyasını özlerdi: “Yaşatır bir mantar tabancası fatihlerin gururunu, Bütün bir mimaridir kumların üstündeki yığınlar. Bir değnekten atta çılgın koşuların sürati var; O yer, ah o yer ki bir sükun, çiçeklerin sükunu.” Dağlarca için çocuk bir umuttur belki, daha iyi yarınlara ulaşmanın umudu. Çocuk yaşamanın içinde devinim simgesidir. Daha ilk şiirlerinde bile gizemli bir dünyanın izleri vardır. Düşünde gördüğü Tanrı ona gülümser. Gizemli bir şiir serüveni, Tanrı’nın bile görmediği eski düşlerin kıyısına bırakır onu: “Düşüncem Tanrı’nın hayallerinden eski Silinir bütün bildiklerim önümden birer birer.” Bu anlayış “Çocuk ve Allah”ta nasıl biçim kazanır? “ÇOCUK ve ALLAH” “Havaya Çizilen Dünya”dan gelen insancıl boyutla gizemci anlayış “Çocuk ve Allah”ta bütünlük kazanır. Çocuğun yüzünde bir ruh yeteneği vardır. Nesnenin ötesini yüzüyle görür: “Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum Ağlıyorsun, nur gibi. Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha Duvardaki resimlerle, nasibi.” Fazıl Hüsnü Dağlarca “Çocuk ve Allah”ta bütün anlayışının yolunu açmıştır. Bu “bütün”ü yalnızca şiirin bütünlüğü olarak almamak; yaşama savaşımıyla ölüme direnmeyi bir “bütün” olarak düşünmek gerekir. Onun gizeme bakışında yazgıya sığınmak diye bir şey yoktur. Dahası, ölümün anlamsızlığına baş kaldıran bir öfke vardır: “Kim aldatmış bu kadar insanı, Ki kimsecikler aldırmıyor ölüme Ölüm, ey göklerden büyük, Sığdıramıyorum gönlüme. Nasıl, yaşamayı bırakmak, nasıl, Bir memleket mi bu, bir elbise mi ki? Ben nasıl yok olurum, anlamıyorum. Dünya yok olabilir belki.” Gövdemiz yavaşça bizi bırakabilir. Ama aklımız genç kaldıkça kendimizi denetlemek olanağını bulabiliriz. O zaman sıcaklığımızı korumak kolaylaşabilir. “Çocuk ve Allah”ın umuda açılan şiirleriden biri ölüme aldırmayan, “Geceye Karşı Müdafaa” şiirleridir. Gece ölümü çağrıştıran bir simge olsa da, insanın direnme gücü vardır. “Ölü” bile artık o bildiğimiz ölü değildir. Yeter ki yaşamanın an BİR ANI Kim bilir kaç yıl geride kaldı o akşam! Felsefenin kraliçesi İoanna Kuçuradi’nin evindeyiz. Tahsin Saraç, Güngör Dilmen, Dağlarca’yla birlikte yoğun bir söyleşinin içindeyiz. Güngör Dilmen’in aykırı çıkışını unutmuyorum. Dağlarca’ya demişti ki: “Sen ‘Çocuk ve Allah’tan sonra şiir yazmadın. Dağlarca deyince yalnız ‘Çocuk ve Allah’ anımsanır.” Tahsin Saraç bu söze öfkelenmişti. Felsefenin kraliçesi ince bir gülümsemeyle dinliyordu bizi. Bense Dağlarca’nın yanıtını merak ediyordum. Söze şöyle başladı: “ ‘Çocuk ve Allah’ı yazdığım zaman insanı yeterince tanımıyordum. Hele kadını hiç tanımadım. Ama bu kitap benim şiirimin “önsüzü” niteliğindedir. Bu çerçeveyi koruyarak şiirimi geliştirdim.” Dağlarca’nın sözleri tam böyle olmayabilir. Bende böyle bir izlenim bırakmış. Ama daha önemlisi, ilgisiz sözcüklerin arasında bile gizli bir bağ olduğunu anımsatarak bizden 20 aykırı sözcük istedi. Bunlarla nasıl şiir kurulabileceğini gösterdi. Tahsin Saraç öleli 20 yıl olmuş. Belki de 30 yıl önceki bu anı, “sözcüklerle görme”nin ne demek olduğunu öğreten bir özellik taşıyor. “Çocuk ve Allah” Fazıl Hüsnü Dağlarca şiirinin “önsözü” sayıldığına göre, bu şiirin nasıl bir gelişme göstereceği umuluyordu? Dağlarca’nın şiiri böyle bir gelişme gösterebildi mi? SAYFA 20 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 980