05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bulgaristan’ın Troyan kentinde 27 Nisan 1935’te doğdu. Sofya Üniversitesi’nde FelsefeTarih Fakültesi’nde okudu. 19701972 yılları arasında Literaturen Front gazetesinin genel yönetmenliğini yaptı. 19751979 arasında Kültür Bakanı Birinci Yardımcısı görevini üstlendi. 19791989 arasında ise Bulgar Yazarlar Birliği Başkanı idi. 1991’den bu yana sahibi olduğu ORFEUS adlı yayınevinin ve aynı adı taşıyan derginin yöneticiliğini yapmaktadır. İlk şiir kitabı Yıldızlar Benimdir 1957’de yayımlandı. Son kitabı Selena veya Tanrıların Gözü ise 2001 tarihini taşımaktadır. Bu iki tarih arasında yayımlanan şiir kitaplarının sayısı otuzun üzerindedir. Bu arada yayımlanmış olan Öldürün Bulgar’ı ve Sıra Sana Gelecek adlı iki romanı bulunmaktadır. Şiirlerinden yapılan derlemeler bugüne değin 36 ülkede kitap olarak yayınlanmış ve bunların sayısı 56’ya ulaşmıştır. Türkçe’de de Kemal Özer’in Türkçesiyle Haydut Otu (1979), Kurşun Asker (1984) ve Bir Yıldızdı Taşıdığım (1999) üç kitabı yayınlandı. Lyubomir Levçev, merkezi Paris’te bulunan Avrupa Bilim, Sanat ve Kültür Akademisi’nin, yine merkezi Lüksemburg’da bulunan Avrupa Şiir Akademisi’nin üyesidir. Amerika’da Yale Üniversitesi’nden araştırma bursu almıştır. Fransız Akademisi’nce kendisine Altın Şiir Madalyası ve “ Şiir Şövalyesi” unvanı verildi (1985). Aldığı ödüller arasında, Venezüella Yazarlar Birliği’nin madalyası(1985), “Mate Zalka” ve “Boris Polevoy” ödülleri (1986), ayrıca Puşkin Enstitüsü’nce ve Sorbonne Üniversitesi’nce verilen büyük ödüller bulunmaktadır. 1993’te “Fernando Rielo” Dünya Ödülü’ne layık görülen şair uluslararası önem taşıyan daha birçok nişan ve madalayaya sahiptir. Levçev ülkesinde çıkan son şiir kitabı “Işık Külü”nde son şiirlerini bir araya toplamıştır. Burada sunduğumuz aynı addaki şiir de o kitaptandır. Dip görünmüyor. Dalsan bile renk hengamesinin o muhteşem anlamsızlığına değin. Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Salkımsöğüt yansımaları içine işleyen o nilüferleri görsen bile düşünde, duyumsasan bile dudaklarında lotus tadını, yola verdiğin sözü unutsan bile … Işıltılı bir içdökümü kalır sana son kere bakmak son tablolarına Claude Monet’nin… Lyubomir Levçev/ Şiirler/ Çeviren: Kadriye Cesur Işık Külü ‘Yaşlılık onarılamaz aslında’ Amalthea olduğunu diretiyordu. “Ben Zeus’u emzirmişim, derdi tevazuyla senin gibi sidiklileri değil.” Alınma sırası bana gelirdi: “Ne saçma! Zeus Girit’e saklandığında sen doğmamıştın bile!” burada PenkaAmalthea coşkudan kudururdu: “Evet, ancak biz keçiler, diriliriz, yeniden doğarız ve anımsarız. İnsanlar öldüklerinde ölürler, bizse öldüğümüzde doğmuş oluruz, canım.Kutsal zırh Eghida da keçi derisinden değil midir? Umarım seni korur!” Böylece benim bu Kaprisler’im her şeyden önce Amalthea’ya olan saygımin bir ifade biçimidir, sonra kendimle sürdürdüğüm şakalaşmanın ürünü. Ne zaman bir şiirim kendine uygun bulduğum başlığı yadsıdıysa ona derhal Kapris adını koydum. Tıpkı bulunan kimsesiz çocuklara Nayden (bulunmuş) adını uygun buldukları gibi! Daha sonra baktım çoğu şey kapris, numara vermekten de vazgeçtim… Bir kapristir gidiyor işte… hınzırca bir oyun buluyor o kadınların yüzlerine bakıyoruz önce sonra bacaklarının nasıl olduğunu buluyoruz! Ve ben sırıtıyorum! Herkes kendince oynamakta bu oyunu. Ve ben sırıtıyorum! Oysa isteğim ipi konuşmak! Ah, nasıl da konuşmak istiyorum ipi! (1968) I. Bir ev buldum kendime cihandan daha yaşlı. Ve derhal yetişti ustalar. Aldığınpahalı bir derttirdediler. Yaşlılık onarılamaz aslında. İyisi mi şöyle dokunup yıkıvermek ve son önderlerimizin deyişiyle materyalle kökten bir şey yaratmak. Pek kararlı görünmüyorsun, o nedenle onar! Düşüneyim dedim. II. Bütün gece yanıyor lambam. Oysa karanlıkta da düşünebilirim. Ancak günbatımının koynuma girişini, sabah da parmak uçlarına basarak çıkışını izlemeye bayılıyorum. Duymazlıktan gelerek. III. Bir fenere benziyor oda bense, olsa olsa tükenmeye yüz tutmuş fitiline. Işık külü. Gece yaratıkları çarpıp duruyor cam duvarlarıma. kan çanağı gibi kızarmış gözleriyle kanatlarında devasa kelebekler uçuşmakta. Sen de farklı değilsin, diyorlar, ancak kanatların gözlerinde. IV Kuşlarla uyanıyorum seherde. Sessiz yazgı tıklatmakta o küçücük gagalar. Aslında cama yapışıp kalan kelebeklerle, kahvaltı etmekteler. Sonra da: ustalara dikkat et! Efsane var burada. Ölü kervanın menkıbesi bu evin temelinde gömülü, yoksa onarmaya can atmazlardı bu denli! diyorlar. V Hangi iblistir ki bu dünyanın temelinde som mutluluktan bir gömü bulunduğu söylentisini yayan?! Sfenkslerden, kutsal kâselerden, dile gelip konuşan yazıtlardan, simyacı büyülerinden söz etmiyorum… Ancak yine de zaman kervanı sırlarla yüklü değil midir? VI Yakarmaktan utandığım için size vasiyet ederim: çok dikkat edin dünyamızı onarmayı öneren ustalara! Kapris No: 3 Ben. Sen. Kalkanlar. Bizi sarmalayan gece. Viskiyle dolup taşan pencereler. Kız sıcaklığı. Sen. O rüzgâr. Yıldızların düş gücü. Yaprağın düşüşü asfalta. O rüzgâr… O, an,duraksa birazcık! Kulak ver etrafına! Ve geç! Geç, her şeye geçerli açıklamaları olan Doktor Faust yoksa görünürde! (1968) Niçin Caprichos? Lyubomir Levçev Niçin caprichos? Böyle bir yazın türü olduğunu hiç duymadım. Ancak müzikte var böyle bir tür. Bu başına buyruk sözcük de sanırım oradan atladı usuma ve yerleşti kaldı. Keman öğretmenim Konstantin Zidarov ışıklı sözcük tutkunuydu. Müzik tarihine sisli camdan bakarcasına baktı yıllar yılı. Harflerin beni notalardan daha fazla sevdiklerini fark edince de mistik virtüözler hakkındaki efsaneleri bana aktarmayı bir vazife bildi kendine. Dini bütün Arcangelo Korelli’den şeytanla düşünde karşılaşan Giuseppe Tartini’ye dek! En sonunda öğretmenim beni şeytanın ta kendisine, yani Nicolo Paganini’ye de takdim etti! Paganini toplam 24 adet keman kaprisini (caprichos) bestelediğinde bu müzik türü uzunca bir tarihçeye sahiptir zaten. Frescobaldi’den Scarlatti’ye , Hendel’den Bach’a dek! (Nasıl bir müzik kültürü ama!) Erişkinliğimin eşiğinde Francisko Goya’nın “Caprichos” tabir ettiği 83 adet radiüring (rölyef) tarafından kurt kapanına düşercesine kıstırıldım. İlk defa gözlerimle görüyordum sesi. Acıtacak, sancı verecek denli ayan beyan bir düştü bu. Goya ile Paganini muhteşem çılgınlıklarını aynı zamanda yaratırlar. Esriktirler. (…) …Ancak kapris sözcüğü Latince kökünde salt keçi demektir. Bu hayvanın mizacıysa sözcüğün sonradan kazandığı anlamları etkilemiştir. Bunların her birinde ilkel sanatın sembolü olan esrik bir teke zıplar durur ve ikincil zamanlarda bu teke kurbanlık bir hal alır. Oysa gülünç korkuluk Pan, finans borsalarında bile hâlâ panik yaratmaya devam ediyor. Şu antik keçilerin tırmandığı yüksekliğe bakar mısınız? Çobanları yok onların! (Tepegöz Poliphemis de koyun gütmüştür, keçi değil.) Çocukluğumda keçi otlatmıştım ve biliyorum ki ben onu değil, o beni güdüyordu, koruyordu. Kendisine Penka deyişime çok kızıyordu (oysa adı buydu). Gerçek adının SAYFA 30 Kapris No: 1 Bir gün kariyer sahibi olursam (ki söylenenlere göre kaçınılmazmış bu) ve yükselirsem o denli kiolur ya, her yerden aramaya başlarlarsa beni telefondan, sekreter olarak işe alacağım ölüm’ü. Ve sizler beni aradığınızda orada olmadığımı size o söyleyecek. Ama yine de… lütfen, kısa süre için… Hayır, yok!diyecek o. Katiyen yok! Oysa tüm o sınırsızlık zamanı içinde yaprakların nasıl döküldüğünü veya nasıl yeşillendiklerini; ya da kilise kubbesinin nasıl da fal bakmak üzere ters çevrilen bir fincanı anımsattığını; ya da kızların cam kapılarda nasıl da kendilerine baktıklarını ve sizlerin nasıl da artık benim tamamen yok olduğumu düşündüğünüzü..: pencereden izliyor olacağım ben… (1968) Kapris No: 4 Mutluluk?! Ozanların mezbahasıdır derler! Ancak ben değilim bunu söyleyen. Mutluluk, derler, gerçek mutluluk yaşamın evrende dağıtılışı gibi serpiştirilmiştir belki bizim hayatımıza da. Işıksal mesafeler! Işıksal umutsuzluklar! Ancak sen dostum, korkma hiç, baş başa kalmaktan boşlukla, baş başa kalmaktan zamanla, baş başa kalmaktan kendinle … Prometeus ile taş gibi ol. Jeanne D’Arc ile ateş gibi. Levski* ile ip gibi. Mutluluk ile ozan gibi! (1974) Kapris No: 2 Lanet olsun! Bu dünya öylesine neşeli, öylesine eğlenceli, öylesine nazik ki, gittikçe asılan birinin evini andırıyor! Ve ben sırıtıyorum! Amaçsız dolaşıyorum sokaklarda öylesine bir dostla; Kapris No: 22 Dostu Paul şöyle derdi: “Enginliğin ahlakı, aydınlık olma gayretindedir.” Su yüzünün altında günbatımını Anlamın altındaki özü ve özün içindeki duyguyu gördüğün o gözleri kim verdi sana. Ve… * Vasil Levski (19371973) Osmanlı döneminde Bulgar halkını örgütlü mücadeleye teşvik eden, daha sonra asılarak idam edilen milli kahraman. KİTAP SAYI CUMHURİYET 898
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear