05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Öykü Zamanı Güller durma yanarken mayısta... Üç güle yakışacağını da düşünerek “Öykü Zamanı”nın ilk yazısını hapishane haddelerinden geçmiş genç öykücülerle toplumcu bir yazarın verimlerine özgüleyeyim istedim… M ayısla birlikte bir hüzün yerleşiyor insanın içine. Oktay Akbal’ın, Nurullah Ataç’ın bahara, mayısa dönük, örneğin “Git başımdan Mayıs, git” biçimindeki serzenişleri mi etkiliyor bilmiyorum, ama tuhaf bir burulmayla çatallanıyor yüreğim… Öykü güzelliğindeki üç delikanlı da ekleniyor buna. Ellerinde bağımsızlık, özgürlük bayrakları; onurlu, yiğit duruşlarıyla savundukları insan hakları, tomurcuklanan her mayıs gülünde yeniden yeniden yüzleştiriyor bizi onlarla… Türkiye’nin en uzun tarihsel süreçlerinden biri de 16 Mayıs herhalde… 1 Mayıs’tan 6 Mayıs’a durma gelip giden, durma birbirine akan ağır bir süreç yaşanıyor hâlâ. Kanatan yanıyla… Yurtsever Cepheli öğrenciler, andığım bu günlerin tümünü bir yürüyüşe özgülemiş: İstanbul’dan Ankara’ya, alev alev gül demetleriyle… 1’inde başlayan yürüyüşlerini 6 Mayıs’ta, hep tomurcuk halinde yaşayaduracak üç gencin mezarı başında sonlandıracaklar. Sözünü ettiğim öğrenciler adına Pelin Dingiloğlu, bana da ulaştı, yürüyüşe katılmamı önerdi, Pelin’e, okuduğum öykülerle yürüyüşte olacağımı duyurmasını istedim arkadaşlarına. Öyle ya, her mayıs, bahar yağmuru gibi ilkin buharıyla bir öykü gerçekliği kuşatmıyor mu bizi? Ankara Öykü Günleri, Türkiye’nin başka başka kentlerinde gerçekleştirilen öteki öykü etkinlikleri, Sait Faik imzalı Burgaz mayısları, sonra gençlerin verimleriyle taçlanmış güzelim öyküler, okumalar… Üç güle yakışacağını da düşünerek “Öykü Zamanı”nın ilk yazısını hapishane haddelerinden geçmiş genç öykücülerle toplumcu bir yazarın verimlerine özgüleyeyim istedim… Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlanan dört genç yazar, dört de ilk öykü kitabı: Elif Çınar’ın Bahar Dalı (2006), Özgür Soylu’nun İyi Yolculuklar (2006), Haydar Demir’in Makine (2007), Nevzat Güngör’ün Görünmez Adam (2007) kitapları… EMEKLEYEN, SIRALAYAN, YÜRÜYEN GENÇ ÖYKÜCÜLER... Andığım kitaplardan ilk ikisini dosya olarak da okuduğumu söylemeliyim. O sıralar Hayri Erdoğan, Evrensel’in yayın yönetmeniydi. Günün birinde telefon açtı, elinde bir öykü dosyası bulunduğunu, buna göz atıp atamayacağımı sordu bana. Konu gençlerin öyküsüyse sırt çevirebilmem olası mı buna? Can Kitabevine bırakmasını söyledim dosyayı, aldım, okudum. Bana göre yayımlanması gereken bir dosyaydı bu. Derken Hayri Erdoğan Evrensel’den ayrıldı, Yordam Kitap’ın yayın yönetmenliğine geçti. Bir dizi güzel kitap çıkardı, çıkarıyor. Önümüzdeki haftaların birinde Yordam’ın yayımladığı Fahri Erdinç’in, Reşat Enis’in romanları üzerinde duracağım… Elif’inkine Özgür Soylu’nun dosyası eklendi, sonra yayımlandı her ikisi de. Fahrettin Demir’in öykülerini de biliyordum önceden, kitap dosyası oylumunda öykülerini göndermişti. Birkaç yıl önce öteki genç öykü yazarlarıyla birlikte hem Fahrettin’in hem de Özgür’ün öyküleri üzerine kısa değerlendirmeler yapıp yayımlamıştım. (Bak.: Adam Sanat, Mayıs 2003, sayı: 208) Sonradan Özgür Soylu’nun bir öyküsü için kısa değerlendirme notu da yazdım İmge Öyküler’de. (Bak.: Şubat Mart 2006, sayı 7) Diyeceğim yukarıda adlarını andığım üç öykücüyü de zaten biliyordum. Ama yayımlanmış kitabın başka bir havası oluyor, kitaptan okumak başka bir etki yaratıyor. Bu nedenle ben de öyle yaptım, tuttum yeniden okudum öyküleri. Hapishanede yazarlıklarını bileyen bu insanlar, öykülerinde sözcükler, sözdizimleri üzerinde durduklarını gösteriyor bize. Böylesi ortamda dillerini bileyebilmiş olmaları, ilk kitaplarında olgunlaşma sürecinde bir dille çıkmaları, inandırıcılıklarını da artırıyor bu yazarların. Peki farklı kökenlerden yola çıksalar da hapishaneden gelen, daha doğrusu oranın haddesinden geçerek kendilerini yetiştiren bu öykücüler (Soylu, Demir, Güngör) için ortak noktalar saptanabilir mi? Kuşkusuz söz konusu yazarların öykülerinden yola çıkarak bunların birbiriyle örtüşen, birbirinden ayrılan yanları üzerinde kimi başlıklar halinde durulabilir, ancak bunu, bir başka yazının konusu almak eğilimindeyim ben. Dört kitapta beş yüz sayfayı aşan toplam yetmiş bir öykü. Emekleyen, ardından sıralayıp yürümeye koyulan dört öykücünün kendilerini kanıtladığı dört kitap, dört “bahar dalı”… ÖYKÜYÜ TEK SESLİLİKTEN ÇIKARMAK... Nevzat Güngör, Görünmez Adam’daki kimi öykülerde (“Görünmez Adam”, “Anne Bak Kral…”, “Gözinsanlar” vb.) Kafka’dan Sadık Hidayet’e, Doğu’dan Batı’ya derin bir yatakta, ama tam da onlara benzediği düşünülebilecekken bir anda onlardan ayrılarak kendileşen bu arada anlatı düzleminde bütün bunları doğru yerlere oturtan bir öykücü olarak çıkıyor karşımıza. Bir çalım Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’ü de anımsanabilir burada. Farklı bir öykü damarı kurmaya, bu yolda ilerlemeye çabalıyor Güngör. Nesnelere, olaylara, ilişkilere bakarken usta öykücülere özgü tutumla bunları soyutlayıp dönüştürerek, hep düzeyli öykü örnekleri getiriyor önümüze. Bu çerçevede öykü evrenlerindeki genişlikle öykü kişilerindeki çeşitlilik, zenginlikle de dikkati çekiyor yazar. Onun verimine aykırı gerçekçilikle kara KİTAP SAYI ? SAYFA 28 CUMHURİYET 898
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear