Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
26. İSTANBUL KİTAP FUARI ? Yaşamımda çok severek yazdığım bir yazı da göz doktorları tarafından hazırlanan kolektif ve bilimsel bir kitap içindi. Benim çocukluğunu bildiğim, annesi, babası Devlet Opera ve Balesinde sanatçı, Pınar Aydın göz profesörü olmuş. Bu kitabın son bölümünü benim yazmamı istedi, ben göz hekimliğinden hiç anlamam dedimse de beni bu nedenle seçtiğini söyledi. Ben de büyük bir keyifle “Bakan GözBakılan Göz” başlıklı bir yazı yazdım. Burada göstergebilim dersimdeki bir deneyimimi, Asya Tiyatrosundaki gözün güçlü bir dil oluşturduğunu, antropolojiden göz olan inançlardan yola çıkarak bir yazı yazdım. Benim içime sindi, göz doktorları da çok beğenmişler. Nitekim Profesör Pınar Aydın Armağan Kitabı’na “Benim Metin And’ım” başlıklı bir yazıda bu göz kitabındaki yazımı da anlatmıştı. Hukukçu ve şarap uzmanıyken, sanatla ve bilimle buluşma ve dört koldan sanat ve bilim için büyük uğraşlar, büyük işler… Gene geçmişe gidersek, hangi nedenlerden bu ayrımı yaşadı Metin And ve hukuktan sanata geçişi gerçekleştirdi? Önce düzelteyim, ben hiçbir zaman “hukukçu” ve “şarap uzmanı” olmadım. Gerçi hukuk fakültesinden mezun oldum ama hukukçu olmadım, hele son sınıfta sürekli mahkemeleri izledikten sonra hiçbir zaman hukukçu olamayacağımı anladım. Liseden sonra hukuk fakültesini seçme nedenim; lisede dört yıl Latince kolundaydım, felsefeye ve edebiyata meraklıydım. Hukuk öğrenimi hem bir meslek kazandırıyor hem de genel kültür veriyordu. Latincem için Roma hukuk dersleri vardı. Kamu hukukunda, Aristo’dan başlayarak çeşitli düşüncelerin kamusal kuramları öğretiliyordu. Ayrıca “Hukuk Felsefesi”, “Hukuk Tarihi” dersleri vardı. Pek çok sanatçı ile başka mesleklerden insanların işe hukuk öğrenimi ile başladıklarını biliyordum. Örneğin büyük besteci Çaykovski, müzikçi olmadan önce hukuk öğrenimi görmüştür. Şarap uzmanlığına gelince, böyle bir uzmanlığım da yok. Yeni üyesi olduğum ailenin benden beklentisi büyük bir şarap üretim yerinde yönetici olmamdı. Bunun için şarap teknolojisini öğrenmek için Almanya’nın en büyük şampanya yapımcısı Matheus Müller’e işçi olarak girdim, dört beş ay orada işçi olarak çalıştım. Türkiye’de bilinmeyen doğal şampanyanın yeni tekniğini öğrendim, oraya hammadde olarak şarap getiren küçük işletmeleri gezdim. Hepsi bu. Sonra bunların Türkiye’de uygulanmasına geçildi. Bu arada hukuk fakültesinden mezun olduğum 1950 yılında yüksek lisans yapmak üzere Londra’ya gittim. Bu benim için ilk yurtdışına çıkıştı. Londra Üniversitesinde yeni bir dal açılmıştı; “Uluslararası Ekonomik Hukuk.” Buraya başladım, ancak bir yandan iki sömestr devam ederken, yabancılar için zorunlu olan İngiliz Hukuk Sistemi dersini izliyordum. Bir yandan da kendi kendime İngilizce öğreniyordum. Asıl önemlisi konserler, opera, bale, tiyatro gösterimlerini de her gece ucuz yerlerden izliyordum. Bunları seyrederken asıl yolumun bu olduğunu anlıyordum. Tezime uluslararası mahkeme ve hakem kararlarından malzeme toplarken, araştırmacılığın ne kadar keyifli olduğunu anlamıştım. Ancak tezimin konusu böyle keyifli değildi. Konularımı da gittiğim gösterimler belirledi. Neredeyse kaynaklarımın toplanmasının bittiği bir aşamada, bu tezden vazgeçtim. Artık yolum belirlenmişti. Bu konularda kendimi yetiştirecektim. Ayrıca ben “hukuk fakültesi mezunuyum” demek yerine, “Galatasaray Lisesi mezunuyum” demeyi yeğlerim; çünkü beni orası oluşturdu, geliştirdi. Sonrası kendi çabalarımla oldu. 1961 yılında o işimden de oturduğum evden de ayrıldım. Artık gerçek kişiliğimi bulmuştum. Bunun sonucu kitaplarım da birbiri ardına çıkmaya başlamıştı. Örneğin 1962’de üç kitabım birden çıktı. Bunları öteki kitaplar izledi. Sonra üniversiteye öğretim görevlisi oldum. Akademik aşamalardan geçerek profesörlüğe ulaştım. ONUR YAZARI mak için Siyasal Bilgiler Fakültesinden bir sürü öğrenciyi evine almıştı. Bunlar, ellerinde makas gerek Ankara ve İstanbul gazetelerinden, gerek taşra gazetelerinden, DP ile ilgili ne buluyorlarsa kesiyorlarmış. Eski eşinin söylediğine göre gençler yatak odasına bile girmişlerdi. Sonra bu kesikler konularına göre sınıflandırılıyor, Muammer Aksoy ilk kitabını çıkardı: Demokrat Parti ve Radyo. Sonra bana Forum’da yayınlamak üzere bir liste verdi. 17 kitap ismi vardı. Bunu yayınladım. Şimdi sırada hangisi var. “18’inci,” dedi. Bunu gizlemek için listeye koymadığını söyledi, bu da Demokrat Parti ve İnönü idi. Ancak buna gerek kalmadı, çünkü 27 Mayıs geldi. Onca emek boşa gitti. Muammer Aksoy’dan başka Profesör Münci Kapani’nin İngiliz Demokrasisi üzerine kitabını, Fikret Otyam’ın Gide Gide, İlhan Mimaroğlu’nun 11 Çağdaş Besteci, Bilge Karasu’nun Troya’da Ölüm Vardı kitaplarını, bir de benim dört kitabımı yayınladım. Bu her işim gibi amatörce bir yayıncılıktı. Bunların dağıtımını yapmıyor, birkaç tanesini kendime saklıyor, hepsini yazarlara veriyordum. Ancak işin tadı kaçmaya başladı, DP üç kişilik bir Tahkikat Komisyonu kurunca, herkesi bir korku aldı. Çünkü üç yıl hapis bunların iki dudağının arasındaydı, karar verilince başka yapacak bir şey yoktu. Kararı temyiz etmek yolu kapalıydı. Bir gün eve iki polis geldi, eski Meclis’in arkasındaki ek binada Tahkikat Komisyonu vardı, onların karşısına çıkarıldım. Onlar daha önce Forum koleksiyonlarını ve dosyalarını polisle getirtmişlerdi. Onlar Forum’un ordu ve CHP ilişkisini araştırıyorlardı. Bir başyazıyı Hâkim Yüzbaşı Fikret Ekinci yazmıştı. Sonunda onun da 27 Mayısçılardan olduğunu, darbeden sonra öğrendim. Onun yazısı rejim tehlikeye girince ordunun müdahale edeceğini belirten ya ‘FORUM’ DERGİSİ YILLARI Forum dergisi ve devamında da dokuz kitaplık Forum Yayınları’nı yönettiniz ve bir anda bıraktınız. Neden? Enis Batur, “o yolu sürdürmemiş olmasına hayıflanmıştım” der örneğin… Forum dergisinin benim yaşamımda çok önemli yeri var. İlk yazılarımı orada ve Pazar Postası’nda yazdım. Çok iyi bir arkadaş grubuyduk: Aydın ve Nilüfer Yalçın, Turhan Güneş, Bülent Ecevit, Bahri Savcı, Mümtaz Soysal, Turhan Feyzioğlu, Şerif Mardin, Muammer Aksoy, Osman Okyar, Sadun Aren, Bilge Karasu, İlhan Mimaroğlu, Gültekin Oransay ve başkaları... Çok ahenkli bir çalışmamız vardı. “Baş yazı” sonra “On beş gün”ün notları. Bunların konularının seçimine yazı kurulu karar verirdi, on beş günün notları; bunlar hep anonim yazılardı. Hangi konuyu kimin yazacağına kurul karar verirdi. Çoğu üniversitedendi. Bazen bu adların dışında da yazanlar oluyordu. Sahibi ve yazı işleri müdürü Nilüfer Yalçın’dı. Çok çalışkan, tuttuğunu koparan bir arkadaştı. Bir süre sonra o gazeteciliği, onda da dış ilişkiler konusunu seçti, Forum’u bıraktı. Kurul onun yerini benim doldurmamı istedi. Ben de kabul ettim. Hazır sekreter var, büro var, tanıdığımız Forum’un basıldığı matbaa var, Forum yayınlarını çıkartmaya karar verdim. Forum, Demokrat Parti’ye (DP) karşıydı. Muammer Aksoy DP karşıtı kitaplarını yaz ? SAYFA 8 CUMHURİYET KİTAP SAYI 923