28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

? sen yaştaki ahlaklı ve çalışkan evlatlarımıza ne kadar ümitlerle bağlıyım." (s.56) Ailenin tarihini izlerken başka tarihsel gerçekleri de bir kez daha anımsamış oluyor okur. Erdal İnönü’nün liseyi bitireceği yıl onun geleceği ile ilgili düşüncelerini büyük oğul Ömer İnönü ile paylaşır baba. Sonunda Ankara’da Fen Fakültesi’nin açıldığı haberini de verir. İnönü’nün anılarını okuyanlar bilir ki, ailenin büyük oğlunun İstanbul’da olması özellikle Mevhibe Hanım’ı çok üzmekte, özlem yüklemektedir. Bir çocuğunun daha uzağa gitmesini asla istemez. Ankara’da bir Fen Fakültesi açılması fikrinin kimin aklına geldiği bilinmez ama zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Bakanlar Kurulu’ndan bu fakültenin kurulma kararını öğrenip iletince ailede bir sevinç yaşanır: "Erdal’ın Fen Fakültesi’ni açtık. Çok ümitliyim. İnşallah iyi yetişmesi için bütün şartları temin edeceğiz." (s.88, 9 Kasım 1943 tarihli mektup) SANAT DUYARLILIĞI... İsmet İnönü’nün bilim anlayışına ilişkin ipuçlarını da barındıran bu mektuplar okunduğunda onun sanat dallarına duyduğu ilgiyi anlamak olası. 1940’lı yıllarda Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın Ankara Konservatuvarı’nda her cumartesi verilen konserleri ve operanın temsillerini asla kaçırmayan İsmet İnönü, çocuklarını da (bazen istemeseler bile) onlara götürürdü. Yalnız çocuklarını değil, çalışma arkadaşlarını da çağırır, onların da sanatla tanışmasını, sevmesini isterdi. Sanat duyarlılığının çocuklarda geliştirilmesinin aileye ne denli bağlı olduğu bu kitabı okuyan ebeveyn tarafından bir kez daha ayrımsanacaktır. Düşünen ve üreten bir zekânın ürünü olan sanatla çocuğu tanıştırmak küçük yaşlarda olmalıdır. Yoksa, devlet yöneticisi de olsa o birey, sanatla barışık olmayacak, ülkede sanat adına yapılan doğru işlere sağduyulu yaklaşamayacaktır. "Bugün Ankara musiki konservatuvarının konserleri başladı. Annen ile beraber gittik." (s.48, 15 Kasım 1941 tarihli mektuptan) "Burada açılan resim sergisini beraber görmüş, beğenmiştik değil mi? Bugün annen de gitti. Nasıl bulmuş olduğunu gelecek sefere yazarım." (s.47) Baba çocuklarının okul durumlarıyla da çok ilgilidir: "Cumartesi günü numaralarınız belli olacakmış. Ben yarın akşam seyahate çıkıyorum. Şarka gideceğim. Numaralarını artık yolda yahut Erzurum’da alacağım." (s.33) Mektuplarından, satranca, at binmeye, spora merakı sezilir. At sevgisini çocuklarına da vermiş, onların da iyi birer binici olmaları için destek olmuştur. Bilgi ve eğitim ile ata neler yaptırılabileceğinden yola çıkarak at binmeyi bir felsefeyle bağdaştırdığını biliyoruz. Bu felsefeyi algılayabilen genç okur, bunun yalnız atlar için değil, toplumlar için de geçerli olduğunu fark eder. "Voleybola çok sevindim. Sporun eksik kalıyordu. Kapalı ders saatlerinden sonra yalnız sinema, ilk önce hissolunmaz amma nihayet sinirler ve enerji üzerinde yıpratıcı tesir yapar. Spora avdetiniz çok iyi müjde. Babandan kalan bünye de zihin çalışması ile beden CUMHURİYET KİTAP SAYI çalışması arasında muvazene ister." (s.35) Devletine ve ailesine bağlılığı bilinen İnönü’nün oğluna mektuplarından edebiyata olan merakı ve yakınlığı hemen belli olur: "Ne kadar da çok okuyacaklarım var, tahmin edemezsiniz. Okuma için çok hırslıyım." (s.41) Oğlu mühendislik eğitimi almasına karşın Fransızca edebiyat derslerine devam eder, baba da bunu her zaman destekler: "Fransızca edebiyat dersleri sıkıcı mı? Matematik ve müspet bilgi hayatının başında edebiyat kursu garip bir şey oldu Ömer. Ama fena bir şey olmadı. Bu kadar edebiyat kültürü öteki çalışmalarını çeşitlendirmek ve lezzetlendirmek için daima faydalı olacaktır sanıyorum." (s.42) Oğlunun neler okuduğuyla hep ilgilenir baba İnönü: "Fransız edebiyatında 17. asrı bitirmişsiniz. Kimleri ve hangi eserleri okudunuz? Malumat veriniz." (s.43) Oğuldan yanıt gecikmez: "Fransızca derslerine devam ediyorum. 18. asır muharrirlerinden Montesquieu ve Buffon’u gördük; daha Voltaire, Diderot, J.J. Rousseau var." (s.45) Baba da neler okuduğunu oğluyla paylaşır: "Güzel kitaplarım var. Edebiyat, fen, siyaset. Evvela fenniiçtimai birinden başlayacağım. Almanca, ‘Chemie erobert die welt Kimya Dünyayı Zaptediyor’ isimli. Sana vakit vakit malumat veririm. İngilizce cilt cilt Bernard Shaw’lar da bekliyor. Ben bu şöhreti eserleriyle yakından tanımış değilim. Bakalım bu kış ne kadar vakit bulacağım. Goethe’nin bütün eserlerini de toptan edinmeye çalışıyorum. Daha yan masalarımda duran yarım kitaplardan bahsetmiyorum; bitirdikçe söylerim." (s.47) HEPİMİZE AİT MEKTUPLAR Mektuplardaki "sanat" göndermelerindeki ileti nettir. Bu iletileri alımlayan okur, bu bakışla, 1980 sonrasında siyasete giren kuşakların sanata bakışı arasındaki uçurumu bir kez daha fark edecek, canı acıyacaktır. Baba İnönü bu mektupları geleceğe bir tanık bırakmak adına yazmaz, sonrasında okuyup okumadığı da bilinmez. Fakat, çağa karşı sorumluluk duyanlar için bir hazine bıraktığı da bir gerçektir. Genç okurlar, hazır elleri değmiş, bu kitabı okumuşken, Gorki’nin, Kafka’nın, Mayakovski’nin, Gide’in, Genet’in, Camus’nün, Cahit Sıtkı’nın, Tanpınar’ın, Nâzım Hikmet’in, Salah Birsel’in dostlarına, sevgililerine yazdıkları mektupları da inceleseler. "Mektuplaşmayı deneseler" demeye dilim varmıyor elbet… Bir yanda Cumhuriyetin yapısını tamamlamaya çalışırken öte yandan da birey olarak kendinde ve çocuklarında eksik gördüklerini tamamlamaya uğraşan bir babanın bu çabası, bu çabanın aile bireyleri tarafından okura ulaştırılma heyecanı, genç kuşaklar için de önemli, "insani" iletiler taşıyor. Mektup yazana mı aittir, yazılana mı, tartışmaları yapılır sık sık. Bu mektuplar ne yazana ait ne yazılana… hepimize ait artık, ne güzel! ? maviselyener@yahoo.com * Baba İnönü’den Ömer İnönü’ye Mektuplar/ Bilgi Yayınevi, İnönü Kitaplığı, Mayıs 2006/ 223 s. 864 SAYFA 19
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear