Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? karşı yapılmıştır. Bu kalkışmaları da kimse küçümsememelidir çünkü, Hannibal olsun, Spartaküs olsun neredeyse Roma’ya girecek kadar ilerlemişlerdir. Pontus Kralı Mithradates ise komple Anadolu’yu geçip, Akha topraklarına kadar ulaşmıştır. Bunlar Roma tarihindeki sayısız örnekten ilk göze çarpan birkaçıdır. Bunlar, "Caesaryen" boyun eğdirme stratejisinin ne denli tehlikeli bir şey, kimi zaman da geri tepen silah olduğunun kanıtlarıdır. Bugünkü savaşı yürütenler "Justum Bellum" diye bir kavramı biliyor olabilirler mi sizce? ÇÖL VE KAR Savaş ilk başladığında, adeta bir taktik intikal şeklinde, üç haftada Basra’dan Bağdat’a kadar ilerleyip Saddam heykellerini yıktıklarında zafer ilan edenler acaba Kutuzov diye bir generalin adını duymuş olabilirler mi? Kutuzuv, Napoleon Bonaparte’ı Moskova’nın soğuğunun derinliklerine kadar çekip orada sabırla bekleyip, Rusya’nın kışı sayesinde çağının en büyük ordusunu yok eden generaldir. Eğer bu savaşı yürütenler Tolstoy’un Harp ve Sulh’unu okumuş olsalardı, çöl fırtınaları arasından süzülen bir yıldırım gibi Bağdat’a girmeden önce bir miktar düşünebilirlerdi. Buradaki çöl ile Rusya’daki karın hiçbir farkı yoktur. Ve o vakitlerki Fransa’nın gücü, bugünkü Amerika’nın gücünden çok daha fazladır, çünkü devrim rüzgârları arkalarındadır, havaları yerindedir, yelkenleri rüzgârla doludur.... Bu savaşı yürütenler sizce Harp ve Sulh’u okumuş olabilirler mi? Peki; Bağdat’a girdiler... Burasının nasıl bir yer olduğunu acaba önceden biliyorlar mıydı? Kum fırtınaları, yıldırıcı sıcaklar, esrarengiz geceler, yoksunluk ve hoyratlıktan söz etmiyorum. Bunları herkes bilebilir. Bin bir esrarengiz yaratık, entrika ruhuyla kutsanmış acayip insanlar, her biri birer şişeden cin olup çıkacakmış gibi büzülmüş, küçülmüş hilkat garibeleri vs. den söz ediyorum... Palmiyelerin arasında koşuşan gizemli gölgeler ve en ucuz şeyin hayat olduğu bir arkaik dünya... Bu platoyu bir yerlerden hatırlayabilirdiniz... Eğer Klasik Arap Edebiyatı’nın başyapıtı Binbir Gece Masalları’nı okumuş olsaydınız tabii... O vakit bu "egzotik" kentte, bırakın bir asker ya da işgalciyi; bir prens, bir hakan, bir sultan olarak bile tutunabilmenin ne kadar olanaksız ve maceralarla dolu bir şey olduğunu bilebilirdiniz. Bağdat, entrika, kurnazlık, hile, tehlike, şiddet, acımasızlık ve kuralsızlığın kadim başkentidir. Ve bunu edebiyat bilen herkes bilir. Çünkü bin beş yüz yıldan fazla zamandır bu durum aynıdır. Sizce bu savaşı yürütenler her şişeden başka bir cinin, her gölgeden başka bir ifritin, her abanın altından başka bir silahın çıktığı bu kenti en iyi anlatan şaheser olan Binbir Gece Masalları’nı okumuş olabilirler mi? Bağdat’a giren birlikler, Saddam Havaalanı’nın konforuna ve muhkemliğine bakarak, iki üç tane ikmal ve istihkam subayının aklıyla orayı merkez edinmiş, bununla da kalmayıp Saddam’ın saraylarında postallarla jakuzilere girmiş, yatak odalarında poz vermiştir. Bu oldukça tehlikeli bir girişimdir. Çünkü, çağın en büyük savaş makinesi olan Vermaht (Alman Ordusu), sırf Stalin’in karizmasını çizmek için onun adını taşıyan kenti çiğnemek istemiştir ve bu davranış geri tepmiştir. Koskoca İkinci Dünya Savaşı, CUMHURİYET KİTAP SAYI Doğu Cephesi’nde sırf bu ahmaklık yüzünden Almanlar tarafından kaybedildi dense yeridir. Çünkü liderin ismini itibarsız kılmak için girişilen bu tür davranışlar, her zaman geri teper, rakip kilitlenir, en gereksiz simalar bile hırs yapar... Liderin kişiliğine fokuslanma başlar. Bireyler liderle kendini özdeşleştirir. İş öz savunmaya döner. "Physco" bir direniş başlar. Savaş "süngü tak!" noktasına kadar ilerler. Evinden çok uzakta olan buna hiç bulaşmamalıdır. Çünkü nefret çoğalır. Zayiat çok olur. Her zayiat demoralizasyonu katlar. Hiç yoktan hırslar azar. Partili bir yazar olduğu için çok fazla ehemmiyet veremesek de; yine de Simonov bunları çok güzel anlatmıştır. Sizce bu savaşı yürütenler Simonov okumuş olabilirler mi? Bağdat’ın düşmesinden kısa bir süre sonra Musul’da öldürülen Saddam’ın oğulları Uday ve Kusay’ın cesetleri uzunca bir süre ortada kalmış, medyada teşhir edilmiş, defin izni verilmemiş, yakınlarına teslim edilmemiş, bir pazarlık ve itibar kırma konusu haline getirilmiştir. Bu davranışta bulunanlar acaba Kral Kreon diye birini tanıyorlar mı? Sophokles’in Antigone’unu okumuş olabilirler mi? İnsanlıkta, ölülerin itibarıyla oynanmasının ve açıkta ceset bırakılmasının ne tür tragedyalara sebep olabileceğini ve nasıl bir enerji açığa çıkaracağını biliyor olabilirler mi? Sizce bu savaşı yürütenler antik tragedyanın şaheseri Antigone’u okumuş olabilirler mi? Kral Kreon’u okumuş olabilirler mi? Ya da Troya Kralı Priamos, oğlu Hektor’un cesedini almak için gizlice Akhilleus ile temas kurduğunda neden derdest edilmemiştir? Neden zincire vurulup "dişlerine"(!) bakılmamıştır? ONURLU KONUK Ona onurlu konuk muamelesi yapılmıştır. Neden? Kutsal İllion topraklarını kanla yıkayan Akhalılar neden Priamos’a dokunmamıştır? Çünkü o gece Priamos’un haysiyetiyle oynansaydı, rakip kenetlenirdi. Yaratıcılıkta akla hayale gelmeyen işler yapardı! Çok mantıklı olarak Akhalılar hem haysiyetli düşman imajına bürünmüş, hem güç gösterisi yapmış, hem de adaletli insanlar olduklarını göstererek karşı tarafta teslim olma yanlısı olabilecek cenahta çözülme yaratmıştır. Onlarda, düşmanın adaletine sığınma fikrini canlandırmıştır. Onları gevşetmiştir. Sizce bu savaşı yürütenler Priamos, Akhilleus, Hektor isimlerini sadece Hollywood senaristlerinden mi duydular? Bunların insanlıkta ne anlama geldiğini bilebiliyorlar mı? Homeros’un İlyada’sını okumuş olabilirler mi? Okudularsa da anlamış olabilirler mi? Peki Euripides ismi bugünkü savaşın yürütücülerine bir şey ifade ediyor mu? Müttefik kuvvetleri bir araya getirme sanatının dibacesi sayılan İphigeneia Aulis’te’yi okumuş olabilirler mi? Aulis ruhunu uygulamadan koalisyon kurarsanız, Danimarka, Hollanda, gibi çikolata cumhuriyetlerinden başka kimse sizi ciddiye almaz. Onlar da ilk çatapatta geri dönerler. Geriye kalana da koalisyon denmez. Peki hani bu savaşın İphigeneia’sı? Bu kurban alınmadan müttefik adayları rüzgâr olup yelkenlere dolar mı? Müttefikleri ciddiyet ve gözü karalık gösterisiyle hizaya sokacak feda piyonu nerede? Gerekirse kendi çocuğumu bile gözümü kırpmadan feda ederim mesajı nerede? 864 ? SAYFA 13