05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

O K U R L A R A Piraye Şengel sessiz sakın devam ediyor yazarlığına. İlk polisiye kurgusunu 1994 yılında yayımladığı ‘Gölgesiz Bir Kadın’la yapan Şengel yeni bir polisiye kurguyla okur karşısında. ‘Ayçöreği’ dizi olarak düşünülmüş bir polisiye kurgu. Romanın iki kahramanı ilginç ve çapraşık olayları çözmeye çalışıyorlar kitapta. Şengel ile romanın konuştuk. Türkan Saylan Cumhuriyet Radyo’nun başlangıç yıllarında kendi alanlarında öne çıkmış kişilerle ilginç söyleşiler gerçekleştirmişti. Bu söyleşilerden bir bölümü yazıya dökülmüş olarak elimizde artık. Saylan, kitapla ilgili sorularımızı yanıtladı. Selçuk Altun ‘Kitap İçin’ ana başlığını taşıyan yazılarını bir süre için aralıklı olarak yazacak. Yazmakta olduğu romanı bitirdikten sonra düzenli olarak yazmaya devam edecek. Bu sayımızda, bir kitap cenneti olan Buenos Aires izlenimlerinden notlar okuyacaksınız. Rıza Kıraç öykü de kararlı görünüyor. Yeni öykü kitabı ‘Araf’ta Bir Melek’ insanoğlu’nun bir boşluk içine düşüp oradan kurtulmak için gösterdiği çabayı anlatıyor bize. Yazar kimliğinin yanında sinemacı da olan Rıza Kıraç’la yazın ortamıyla buluşmasından bu yana geçen süreci ve öykülerinin içine sinemayı da katarak konuştuk. Italo Svevo. İtalyan edebiyatının en iyi yazarlarından biri. Prof. Dr. Necdet Adabağ Svevo’yu ve yapıtlarını anlatıyor bize. Bol kitaplı günler... TURHAN GÜNAY eposta: cumkitap@cumhuriyet.com.tr turhangunay@cumhuriyet.com.tr "MARS"A DAVET “K anser Yazısı"nda değinmiştim: Herkes öleceğini bilir, kişinin öleceğini öğrenmesi başka. Tamıtamına, kesin bir tarih olmasa da elimizde, ‘yaklaşık bir ölüm tarihi’ne doğru ayarlanan takvimimizde, zamanın ağrı verici eriyişi gerçekleşmeye koyulur içimizde. Bu bilgi insana erişesiye, ölüm arkada, arkasındaki yakın ya da uzak bir noktada duruyorEnis BATUR dur; erişim anından başlayarak hem harekete geçer, hem de yer değiştirir: Artık önünüzdedir: Karşıdan, kestirilemeyen bir hızla yaklaşacaktır. Filozofun, düşünürün, yazarın temel konuları arasında olduğunu gördüğümüz ölüm, ne kadar öne, karşıya koyulmaya çalışılırsa çalışılsın arkadaki yerini korur. Öleceğini öğrenenin Ölüm’ü yazması başka. Alman dışavurumculuğu hakkındaki soluklu ve oylumlu çalışmalarından tanıdığım JeanMichel Palmier’nin, Adorno’nun Minima Moralia’sının altbaşlığına gönderen küçümen Sakatlanmış Yaşam Üzerine Parçalar (1999) ile kitapçı rafında karşılaştığımda şaşırmıştım: 199698 arası kanserle savaştıktan sonra teslim olmuştu; Palmier, hastalığı boyunca tuttuğu derin, iç parçalayıcı, ürpertici notlar vasiyeti gereği kitaplaştırılmıştı. Fritz Zorn’un Mars’ından (1977) ilk kez orada söz edildiğini duymuştum, sonradan başka metinlerde de anıldığını gördüm, kitaba ulaşmakta belki de tezcanlı davranmamakta haklıymışım: 30 yaşında kanser teşhisi koyulan, zengin ve kültürlü bir Zürihli ailenin çocuğunun takma adıydı Zorn ("öfke"), iki yıl sonunda gerçekleşen ölümü öncesinde o da yayımlanmasını vasiyet etmişti kitabının ve ne yalan, alabildiğine hırpalayıcı, okuru yer yer kahreden bir yazı çizgisi tutturmuştu. Mars’ı bitirir bitirmez Palmier’nin kiFritz Zorn tabına yeniden döndüm; tuhaf bir biçimde, birinin ağırlığını ötekininkiyle hafiflettiğimi fark ettim. Fritz Zorn’un otobiyografisinin üzerinde duracak değilim; bana kalırsa Mars ne yapıp edip çevrilmeli Türkçeye benzersiz bir tanıklık öyküsü. Pervasız Pertavsız Serseri mayın notlar ama yoğun metinler kaleme alırdım: Böylelikle, bir gün siyaset, bir başka gün spor, bir başka gün toplumsal yaşam ya da dış dünya üzerinde yoğunlaşabilirdim. Okurlarımın yerimi araması hoşuma giderdi sanırım. İlan sayfalarına bile bulaşmaya kalkışırdım. Başlığı da hazır ‘köşe’nin: Virüs. İyi de, bunu bana önerecek gazete yayın yönetmeni göremiyorum ortamda ondan da önemlisi, böyle bir işe girişmek istediğimden emin değilim. İŞARET PARMAĞI Turgut Çeviker’in işaret parmağı rahatsızlanmış, başvurduğu hekim onu dinlendirmesini söylediği için şimdi orta parmağını kullanıyormuş. Ne iş yapıyor ki Çeviker, dinlendirilmeyi gerektiriyor işaret parmağı? Arşiv kurtları anlayacaktır: Turgut Çeviker durmadan gazete ve dergi koleksiyonlarını tarıyor. Her gün yüzlerce, her yıl on binlerce sayfayı çeviriyor sağ elinin işaret parmağı. Tamıtamına meslek hastalığı diyemeyiz. Asıl, tutku hastalığı. KİBRİT KUTUSU SIRTI Mustafa Öneş’in, edebiyatçıların metin yazarı olarak çalıştığı bir reklam ajansındaki odasının duvarlarını, arkalarına tükenmez kalemle ‘bir şeyler’ çizdiği kibrit kutularıyla kapladığını Fatma Tülin’den duyduğumda, içimdeki küreğin define sandığına temas ettiğini hissettiydim. Ertesi gün aradım Mustafa’yı. Kim bilir kaç yıl olmuştu karşılaşmayalı. Beni dinledi ve noktayı koydu: "Kaybolmuştur onlar herhalde, birkaçını bulursam seni ararım." Merakımın kabarmasında, az da olsa Mustafa Öneş’i tanımış olmamın payı vardır sanırım: Tanımayana, görmeyene anlatılması güç bir insan. Herkes biriciktir, bazıları daha biricik, onlardan biri. Gözümün önünde belirdi kaplı duvarlar. Kibrit kutusunun sırtı, Tekel kibritlerini kullananlar bilir, not defteri işlevi görmüştür yıllar yılı: Adres, telefon numarası, aranacak kişinin adı, ayaküstü (ya da dizüstü) oraya yazılırdı. Arif Dino çok severmiş onlara çizmeyi. Minör için ideal alan, ideal boyutlar. Besbelli, bir tür "ham sanat" panosu yaratmıştı Öneş. Ara sıra resim de yaptığını söyledi o gün, telefonda. Bir ara buluşacağız. Hırsın, showbiz performansının, tüccarterziliğin had safhaya tırmandığı sanat ortamında, birinin bu kaygıların hepten dışına çıkarak, kendisi için bir şeyler yapmasının anlamı başka. MUSİL’in DİLİ Nachlass zu Lebzeiten "Önceden Ölüm Sonrası Yapıtları" diyebilir miyiz "préposthumes" nitelemesinden hareketle? Musil, 1936’da yayımlamış kitabı; ölümünden altı yıl önce. Bu denemeler, anlatı parçaları, onları kendi toplamaya, kitaplaştırmaya kalkışmış olmasa, gerçekten de ölümünün ardından bir araya getirilecekti. Öncelerken, o benzersiz ironisini işe koşmuş bir kez daha. Kitabın önsözü, hiçbir vakit gerçekleştiremeyeceğim mahut antolojimde hemen ön sıralara geçti: Vurucu özellikleriyle. Başlıktan yola çıkıyor Musil, orada; yazarın ölüm sonrası yayımlanan ürünlerini "tasfiye öncesi indirim" yaftasıyla bir çırpıda perişan ediyor. Bir adım sonrasında, yazarın "sağ"lığında yayımlaması konusuna dalışında iyiden iyiye acımasız (ama haklılığı tartışılmaz) bir yaklaşım getiriyor: Alman yazarından, nicedir, "yaşıyor" diye sözedilebilir mi? Yoksa "sürünüyor", "ayak sürüyor" mu demek en uygunu? Son darbe, 1930’larda yaratılan "konfeksiyon yazar" türüyle geliyor: Bir bakıma "ısmarlama yazar"ın tekvin noktası bu: Toplum "ölçü"leri veriyor önceden. 70 yıl geçmiş aradan. Bugünkü durumu görebilseydi Musil, sanırım bütün hazırlığına, olağanüstü zekâsına karşın, dili tutulacaktı. EKRANTRİKLER Ekranda ….. ….’i dinliyorum. Hem doğru, hem haklı ol. Her konuda savcı, yargıç, savunmacı. Aklım almıyor bu türden bir ‘üstün duruş’u: Hiç mi kemirmez insanı şüphe, hiç mi yanılmaz, yorulmaz haklılığından? Böyle yazarların, özellikle de görüş ağırlıklı metinlerinde en az rastlanan im soru işaretidir. Bir başka sefer, ….. ….. ekran konuğu (ama o zaten konuk mu emin değilim) solcu, mutasavvıf, siyaset ve toplumbilimci, estet, yerli ve yabancı, vb. Bütün nabızları dizin karşıma, herkese ayı şerbetim var. Böylelerini gördük işittikçe aynı işi yapıyor durumunda sayılmaktan utanç duyuyorum. Bir başkası, ekranda ev sahibi konumunda. Ağzından salya, dilinden tükürük, burnundan soluma eksik olmuyor. ‘Her konuya hâkim’ler sınıfından tabii. Vuruyor, haklıyor, itip kakıyor, eziyor aklı sıra. Ama sıçrıyor ve kalacağına inanıyor. Eskidendi oysa, şimdi çamuru etkisiz hale getiriyor zapp. Televizyon, yazarın, akıllıysa yararlanabileceği, kullanabileceği, izleyici açısından da anlamlı kılabileceği bir ortam. Gelgelelim, yazar ille de akıllı olmuyor. O zaman da Kutu, aptallığa büyüteç. ? TEK BİR Ülkenin, GSMH açısından en varsıl kentlerinden biri. Gece vakti, bir arkadaşım, yanında bir arkadaşı, yoldalarmış. Birden, aştıkları tepenin ardından, ışıkları görünmüş o kasvetli taşra duvarının. "Ne dersin?" demiş arkadaşı, arkadaşıma: "Burada yaşayan tek bir adam var mıdır?" Sözcüğün altını çiziyorum: Milyonu çoktan aşmış nüfusuyla bir kentin karşısında sorulan sorunun anlamını anlamayan anlamaz. Tepki duymak, vermek kolayın kolayı: Artık ‘halk düşmanlığı’mı istersiniz, beylik seçkincilik suçlaması mı, size kalmış. Arkadaşımın arkadaşını tanımadım: Şu yaşama uyumsuzluğunu yenememiş, o geceden bir zaman sonraymış, bir gün vapurdan kendisini sulara bırakmış. O soruyu, aynı noktadaydık, gene gece vakti, önüme getirip koydu arkadaşım. Kahkaham, patladığı an buruşup kaldı karanlıktaki yüzümde. Tek bir adam yaşıyor olsaydı orada, durmaz, duramazdı diyecek oldum, sustum. 18 Mayıs 2006, 848. sayımızda Aydın Şimşek ile yapılan söyleşiyi Neriman Ağaoğlu gerçekleştirmiştir. İmzası teknik bir nedenle çıkmamıştır. Okurlarımızdan ve VİRÜS Bir gazetede günlük yazı yazmak durumunda (zorunda) olsaydım, "mobil" bir köşe verilsin isterdim: Her gün gazetenin farklı bir noktasında (dolayısıyla sayfasında, bölümünde) yer alacak küçük, kısa yazarımızdan özür dileriz. Haftanın kitabı: Şadan Karadeniz / Oyuncular ve Seyirciler / YKY İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Yayın Yönetmeni: Turhan Günay ? Sorumlu Müdür: Güray Öz ? Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı ? Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. ?İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişliİstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 ? Baskı: İhlas Gazetecilik A.Ş. 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna İstanbul, Tel:0 (212 454 30 00 ? Cumhuriyet Reklam: Genel Müdür: Özlem Ayden / Reklam Müdürü: Eylem Çevik? Tel: 0 (212) 251 98 74 75 0 (212) 343 72 74 ?Yerel süreli yayın ? Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. CUMHURİYET KİTAP SAYI 851 SAYFA 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear