Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? dınların yaşadıkları görüş alanına giremiyor. Okumuş bir genç kız olarak bu sıkıntıları kaleme aldığında ne yazık ki kale alınmaz. "Cemiyet hayatına ait bir şey yok metinde, genç bir hanımın hezeyanları bunlar," yanıtı gelir yazılarını gönderdiği gazeteden. Bu yanıta kendisinden daha çok bozulan Raşit efendiyi teselli etmek de gene Râna’ya düşer: " Raşit efendi benim için sakın üzme kendini, diye teskine çalıştı Râna. Kul da Allah'ının benzeri. Gözü görmez, kulağı duymaz, yüreği sızlamaz olmuş. Böyle gelmiş, böyle gider. Sen onları koy cebine, hatıram olarak kalsın." der. Râna, sadece Râna’nın hayatının anlatıldığı bir biyografi değil; kahramanları ve olaylarıyla bir "dönem romanı" tanımlamasını hak eden bir genişliği var romanın. Şunu da vurgulamak gerek, "dönem romanı" sözü, yukarıda sözünü ettiğim "kadınlık durumu" ya da "insanlık durumu" sözleriyle çelişen bir tanım. Bu nedenle, Râna’nın "dönem romanı" tanımını aşan yönünü de vurgulamak gerek. Râna’nın iç dünyasının toplumsallıkla ilişkisini sezdiren ayrıntıların zenginliği, Râna’yı, "bir insanlık durumunun ifadesi" olarak da değerlendirmemize imkân sağlıyor. Râna’yı sadece arka plandaki toplumsal/tarihsel yapıyı gözeterek yapılacak bir okuma eksik kalacaktır. Osman Necmi Gürmen, Râna’nın iç dünyasını çok boyutlu bir biçimde görmemizi sağlıyor romanın bütününde. Evet, bir yanıyla aileden gelen bir şeyler var, bir başka yanıyla yaşanan toplumsal altüst oluşların Râna’nın dünyasında yarattıkları var, ama aynı zamanda Râna, bütün bunların ötesinde "kanlı canlı" bir insan olarak anlatılıyor romanda. Râna’nın kendisinin, çevresindekilerin, sevdiklerinin, açık/gizli hasımlarının çözemediği bir yanı daha var. Râna’nın bu "karanlık yanı", roman boyunca aydınlanır gibi olduğu anlarda yeniden bulanıklaşıyor, bu nedenle, klasik bir roman kurgusu içerisinde kaleme alınmış olmasına karşın Râna’yı rahatlıkla modern bir roman olarak da değerlendirebiliriz. çok farklı iki dünyayı daha fark etmesini sağlar. Sonraları kocası milletvekili olarak görevlendirilince gittiği Ankara da Râna için bir başka dünya olacaktır. Şunu da ekleyebiliriz belki de. Kocasının milletvekili olması nedeniyle, o zamana dek her şeyin sil baştan değiştiği, herkes için çok daha özgür bir dönemin başladığı algısı içerisinde olan Râna, farklı biçimlerde de olsa baskıların sürdüğünü görür. Böylece algılanan, anlatılan dünya ile yaşanan dünya da çelişen iki dünya olur onun için. İNCELİKLİ KURGU Râna’nın yaşadığı, tanık olduğu bu ikilikler bu topraklarda yaşayanlar için "vak’ayı adiyeden" belki de. Bu nedenle, romanı okurken şunu düşünmeden edemiyor insan: Max Scheller’in belirttiği üzere, trajedi insan hayatında "pusu kurmuş gibi" bekliyor. Toplumsal alt üst oluş dönemleri sadece trajik olanın açığa çıkması için uygun bir zemin hazırlıyor. Bu nedenle Râna’nın hayatını, ne denli sarsıcı olursa olsun, olağan dışı bir hayat olarak tanımlayamayız. Osman Necmi Gürmen, Râna’nın birbirinin içerisine geçmiş, birden çok "iki dünya arasında" kalmışlığını alabildiğine yalın bir dille anlatıyor romanında. Gürmen’in Râna’daki asıl başarısı belki de burada: Bütün bu çelişen dünyalar, Râna’nın değişken iç dünyası, ruh halleri diyaloglarla akan bir kurgu içerisinde, uzun tanımlar, iç konuşmalara başvurmadan dile getirilmiş romanda. Gürmen’in roman dili hakkında söylenebilecek bir özellik daha var. Râna’nın anlatıcısının, günümüzde yazılan edebiyat eserlerinde ve gündelik dilde pek görmez olduğumuz, unuttuğumuz bir söyleyişi var. Romanın arka fonunu oluşturan toplumsal gelişmelerin anlatıldığı satırlarda, cümlelerde bile sözlü hikâye geleneğinin akıcı üslubu korunmuş. Bu bölümler romanın akışını kesmiyor, aksine olayları birbirine bağlıyor. İncelikle kurgulanmış bu geçişler ve sözünü ettiğim üslup, tarihsel arka plana yaslanan başka romanların düştüğü "kitabi" olmak tuzağından koruyor. Bir romanın "kitabi" olma riski, tarihsel olaylar kadar kahramanların ruhsallıklarının anlatıldığı bölümler için de geçerlidir. Râna, bu anlamda da başarılı bir roman; insan ruhsallığının toplumsal yapıyla dolaylı ve tahlili pek de kolay olmayan ilişkisini yazar bize sadece sezdiriyor. Bu nedenle, toplumsallıkla, tarihi olaylarla son derece ilgili bir roman olmasına karşın, okuduğumuzun edebi bir eser, bir roman olduğunu unutmuyoruz. Son yıllarda yazılan, yayımlanan roman sayısındaki artışa karşın, roman okuma zevkini özler olmuştuk. Osman Necmi Gürmen, yakın tarihimizin çok önemli bir döneminde geçen Râna ile her şeyden önce bu zevki hatırlatıyor. ? Râna/ Osman Necmi Gürmen/ Kanat Yayınları/ 465 s. FARKLI DÜNYALAR Râna, farklı dünyaların sürekli biçimde kesiştiği, çeliştiği bir roman. Metni çok boyutlu kılan da bu kesişmelerin/çelişmelerin çokluğu belki de. Meşrutiyette geçen bir çocukluk, işgal altında geçen bir genç kızlık ve Cumhuriyet döneminde geçen kadınlık... Râna’nın hayatının yirmi üç yıllık dönemi bu üç farklı toplumsal arka planda geçiyor. Râna’nın kimliğini bulmaya çalıştığı genç kızlık yıllarındaki en yakın arkadaşı İstanbul’a sığınmış bir Rus aristokratının kızı. Böylelikle Râna bir başka biçimde kesişen iki farklı dünyanın tanığı oluyor. Aynı yıllar Osmanlı’da kadınların konakların haremlik bölümünden yavaş yavaş sokağa çıkmaya başladıkları bir dönem. Yetişme ve kimliğini oluşturma yıllarında sokaktaki hayat içerisinde kadınla erkeğin konumlarının ve değerlendirilme biçimlerinin farklılığını gören Râna, bir başka "iki dünya"yı tanır, anlamaya, anlamlandırmaya çalışır. Aynı yıllar, herkes için olduğu gibi Râna için de "öte dünya" ile "bu dünya" kavramlarını da tanımaya başladığı yıllar. Üstelik ailesindeki iki kişinin babasının ve nenesinin "öte dünya" algıları da pek birbirine benzemiyor. Bir Osmanlı bürokratının kızı olan Râna evlendiğinde de bir başka dünyanın içerisinde bulur kendisini. Kocası bir Kürt beyidir. Gerek kocasının evindeki farklı âdetler ve dil, gerekse Süverek’e yaptığı seyahat CUMHURİYET KİTAP SAYI 844 SAYFA 23