28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Mehmet Faraç'la 'Doğu Yakasında Yeni Bir Şey Yok'u konuştuk Mıh gibi pusuda...“Töre” ? Gamze AKDEMİR B ir coğrafya düşünün ki kan davası, ekmek kadar yaşamın içinde… Bir Urfa'da İÖ 8000'den bu yana Hurriler, Mitanniler, Asurlular, Hititler, Aramiler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selefkoslular, Mısırlılar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Bizanslılar, Mervaniler, Ermeniler, Selçuklular, Haçlı Kontluğu, Eyyubiler, Moğollar, Akkoyunlular, Memlükler, Osmanlılar, İngilizler, Fransızlar ve Türkler yaşamış... Urfa tek bir örnek. Töre Azteklerde de vardı, Hititlerde de. Uzakdoğu’da ayrı bir pencere açtı, Avrupa’da ayrı. Her coğrafyada, kültürde, inançta tutundu, kökleşti. Gelenek görenek uzamının ipinin kaçtığı yerde kılık değişti, yanına dini de katarak töre ille de oldu "töre". "Yüz yıllık intikamın henüz süt dişleri vardır." (Bir Afgan atasözü) Kan davası, kız alıp verme, aile içi uyuşmazlık, cinsel taciz, yasak ilişki, tecavüz ve namus gibi sebeplerle gerçekleşen cinayetler "töre” kavramı içerisinde yüzlerce yıldır. Mıh gibi pusuda… Töre sanılanın aksine yalnız kadını vurmuyor. "Töre" cinsiyet tanımıyor. Sonuçta öldüren de kurban, öldürülen de kurban oluyor. Kol kırılıyor, yen içinde kalıyor. İnsanlığın yüzlerce yıllık devinimi içinde, acı miras, mevzu sosyal vakıa, töreyi oluşturan dinamikler, yorumuna kan katmaya devam ediyor. Bu arada âlem uzayın derinliklerini keşfediyor. Mehmet Faraç yeni kitabı "Doğu Yakasında Yeni Bir Şey Yok"ta (Dharma Yayınları) kan davası, töre cinayetleri ve inanılmaz ölümlerle örülü bir dünyanın kapılarını aralıyor. Faraç, yeni kitabıyla okurları, "görmemişem, duymamışam, bilmiyem!..." diyenlerin dünyasına davet ediyor. Faraç’ın kitabında örnekler verdiği tümü gerçek olayların seyri, insana bu kadar da olmaz dedirtecek cinsten. Mesela Muş’un Sürügüden Köyü’nde yüzlerce insanın öte tarlaya geçen 3 koyun yüzünden çocukların tokat yemesi üzerine başlayan kan davası nedeniyle devlet tarafından afet konutlarına yerleştirildiğine inanabiliyor musunuz? Hatta bu nedenle başlayan olayların 11 kişinin ölümüne neden olduğunu… Ya Harran Belediye Başkanı Mahmut Özyavuz’un "su"yu kişisel çıkarlarına ve hıncına alet ederek ahaliyi mağdur etmesiyle başlayan olayları… Gerekçesi de pek sayın belediye başkanının, kardeşinden öte kirvesinin elleri sopalı kimliği kişilerce ağır yaralanması. Kimlerin yaptığını tahmin etse de bir türlü ispat edemeyen Cumeyliler aşiretinin üyesi Belediye Başkanı Özyavuz’un öfke zihniyetine göre tek bir yol kalmıştır; "töre". Eline silah alıp adam vurmayacaktır, onun daha iyi bir planı vardır, öldürmeyecek süründürecektir. Kirvesine dayak atanların, kanlılarının yani Biniecir Aşireti’nin suyunu keser. Belediye Başkanı’ydı, yetki elindeydi, kullanmaktan da çekinmedi. Sıcaklığın 45 dereceyi geçtiği topraklarda milletin yarısını susuzluktan kırıp geçirmekte tereddüt etmedi. Her ne kadar bu olay sonraları onun siyasi yaşamına mal olacaksa da pişman mıydı? Sanmıyoruz… MardinKızıltepeUrfa üçgenindeki 18 köyde yaşayan 5 bin kişilik Mendanlı Aşireti’nin lideri Şaban Mendanoğlu, 1961’de mera tartışması yüzünden Poran Aşireti’yle başlayan kan davası yüzünden iki kardeşini ve çok sayıda yakınını yitirmişti. İki aşiretin kavgasında 18 kişi ölmüştü. Yıllarca kadını erkeği, yaşlısı genci, çoluğu çocuğu can havliyle çember içinde, korku içinde yaşamıştı. Siyasiler araya girip barıştırdığında, birbirlerini hiç tanımayan, uzun yıllardır görmemiş olan iki aşiret lideri kan davasını sorgulayan gözlerle birbirlerine bakmış, el sıkışıp sarılıp öpüşmüşlerdi. Evet Mendanlı Aşireti lideri Şaban Mendanlıoğlu ile Poran Aşireti’nin lideri Tahir Dağdelen düşmandılar, yarın öbür gün, biri belki de ötekini vuracaktı ama birbirlerinin resimlerini bile görmemişlerdi. Kitaptaki en çarpıcı örnek kuşkusuz Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi bir gencin, Mehmet Ali İzol’un kan davası uğruna dağa çıkış öyküsü. Mehmet Ali, İzol Aşireti Reisi Emin İzol’un oğludur. Ağabeyinin Karakeçili Aşireti’nden bir kızı kaçırması üzerine öldürülmesiyle başlayan kan davasının kurbanı olarak Ankara’dan hışımla döner köyüne. İntikam kalbe girmiştir bir kere. Yolu yoktur, vuracaktır, yakacaktır, yıkacaktır. Hepsini yapar da. Hem de 22 yaşında. İzini kaybettirip dağa çıkmak zorunda kalır üniversite öğrencisi Mehmet Ali. Aradan uzun zaman geçer, jandarma her yerde onu aramaktadır. Kulağına gelen söylentiler şeytanları üşüştürür başına. Ailesi onu teslim mi edecektir yoksa? İşin aslını öğrenmek üzere bir gün dağdan varıp ailesinin yanına gidince olan olur. Çıkan tartışmada üvey annesi, üvey kardeşi, babası, iki kardeşini, amcasını ve damadını öldürür. Rivayete göre kendisi de yaralı olarak sığındığı kız kardeşinin evinde ölür. ? öre adeta bir din gibi yorumlanmış. Geçmişten bugüne nasıl bir evrim geçirmiş? Yozlaşmış mı, daha mı kötüleşmiş, daha mı içselleşmiş? Aslında törenin kökeninde din var. Din ahlakı, ahlak da töreleri yaratıyor. İnsanlar yaşam biçimlerini geliştirdiklerinde, inanç temelleri üzerinde bazı kurallar geliştirdiğinde de ortaya töreler çıkmış. Günümüze gelene kadar töreler açıkçası yumuşamıştır. İlk çıkış noktasından itibaren değişmeden kalsaydı bugün çok daha kötü felaketler olabilirdi. Geçmişte çok daha katı uygulanırdı töreler. Kadına şiddet olsun, kan davaları olsun çok daha katı uygulanırdı. Tabii televizyon, teknoloji devrimi, bilimdeki gelişmeler, sosyal ilişkilerdeki gelişmeler töreleri de etkilemiştir. Eskiden olduğu gibi katı uygulanmaya devam etseydi herhalde kadın bugün geri kalmış ülkelerde, özellikle şeriatla yönetilen ülkelerde olduğu gibi belki çok daha ciddi bir kıskaçta olurdu. Türkiye’de arazi, su, kadın, namus nedenleriyle töre cinayetlerinin tam anlamıyla fütursuzca işlenmesinde devlet boş T ? SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 841
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear