28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

? o topraklara yerleşme hakkını verir."(5) Homeros İlyada’da bunları tek tek kurgulamıştır: Troyalıların, görkemli bir Boğaz’ın bölgesinde yaşamaktan ötürü ‘Boğaz ve Güneş’ eşlemesine güçlü bir biçimde odaklanan gizemci dinini yok sayar, Akha tanrılarını (Homeros’un kendisinin kurgulayıp ilk kez tarihin sahnesine çıkardığı Yunan tanrılar birliğini) Kaz Dağı’na yerleştirir. (Böylece önce ikonları götürmüş olur.) Troyalıların tanrılarını, ‘kendi içinde kutuplaşmış Yunan tanrılarından’ bir bölümüne indirger. (Bu da Troya dininin yok sayılmasıdır.) Kutuplaşan tanrıların bir bölümü Troyalıların, bir bölümü Akhalar’ın yanında yer alır. Homeros destanda tanrıların karıştığı savaşlarla bir cehennemi betimler. Galip gelen Akhalar o toprağı kutsallaştırma hakkına sahip olur ve ‘Dünyanın merkezi sayılan boğazda yeniden yaratılış’ mitini gerçekleştirirler. Yeniden yaratılış mitinin en önemli belirtgesi ‘9 10 yıl simgeciliği’dir. Sıradan doğumdaki 9 ay hamilelik ve 10. ayda gerçekleşen doğum, ‘kozmik yeniden doğum’da dokuz yıl süren savaşa ve 10. yıldaki kurtuluşa yansıtılır. Bir başka belirtge totem hayvanın içine girme ve bir süre kapalı kaldıktan sonra, ondan arınmış olarak dışarı çıkma, yeniden doğma inisiyasyonudur. İkinci doğum da denilen bu inisiyasyon olasılıkla Troya halkının bildiği bir kuttörendi ve Homeros bunu herkesçe bilinen ‘tahta at’ hilesine dönüştürdü. İlyada’da savaşın iki kadın yüzünden çıktığı belirtilmiştir: Biri Eris (kavga tanrıçası), ikincisi Helena’dır (kadın güzellik ve gençliğinin simgesi). Bu iki kadın Eski Babil’deki aşk ve savaş tanrıçası İştar’ın birbirinden ayrılmayan iki kimliğidir. Batılının gözünde Doğu dişil cinsiyetliydi, kaosla özdeşti; onu ele geçirmeli ve denetlemeliydiler. Kurgulanan öyküye göre Helena’nın kocası Menelaos’un onuru kurtarılmalıydı. İlyada destanı yakın yıllara kadar, savaşın nedeninin Helena’nın kaçırılması olduğuna insanları inandırmış, Troya’yı yağmalama tutkusu gizlenmişti. Oysa gerçekler farklıdır. Helena’nın bir tanrıça olarak tapım gördüğünü ve savaş sırasında Troya’da bulunmadığını antik çağ yazarlarından Stesikhoros, Herodotos, Tzetzes, Hesiodos, Dracontius açıklamışlardır.(6) len kültürlerde, ‘merkez’ bu üç bölgenin kesişme noktasını meydana getirmektedir."(8) Bu alıntıyı yaptığım yerde Eliade, iki dünyanın birbirinden kopmasının da, birbiriyle temas etmesinin de aynı yerde olduğunu; "kozmik geçit" imgesinin tarih öncesine gittiğini; cehennemin, dünyanın merkezi ve göğün kapısının aynı eksen üzerinde yer aldığını; bir kozmik bölgeden bir başkasına geçişin bu eksen aracılığıyla gerçekleştiğini belirtir. Bu bilgilere dayanarak, eksen İlyada’da dünya direği olan İda (Kaz) dağıdır, Gök’le Yer’i birbirine bağlar. Çanakkale boğazının dibi cehennemdir. Dünyanın yeniden yaratılması burda bu uzun görkemli yarığın dibinde, kutsal sayılan yerde tekrarlanacaktır. Çanakkale Boğazı’nın kültürel genetiği hiç kuşku yok onun stratejik önemiyle dün de ilişkiliydi, bugün de ilişkilidir. Gilgameş’ten başlayarak "fatih"ler yaradılış öykülerinde boğazdan/ labirentten hayatta kalarak çıkmayı başaran Güneş krallardır. İlkörnek Gilgameş, dağın altındaki uzun bir tünelden geçtikten ve ölüm ülkesiyle yaşam ülkesini ayıran denizi de aştıktan sonra hayatın gerçeğini (ölüm) tanır. Ölüm ve yaşam Marmara’nın iki yanındaki iki boğaz "giriş –ölüm kapısı", "çıkış doğum kapısı", Marmara ise ölüm ve yaşam veren kozmik rahim olarak algılanmıştı. Âşık Veysel’in Dünyaya geldiğim anda / İki kapılı bir handa / Gidiyorum gündüz gece! diye tanımladığı, aslında, içrek mezheplerde yaşayan ‘kozmik tanrıça’nın içinden geçerek değişime uğramaktır. Yeryüzünün keşfi, kadın gövdesinin keşfiyle örtüştürülür ve keşfeden erkeğin geçirdiği dönüşümü ifade ederdi.(9) Labirent benzeri Ege denizinden sonra gemicinin karşısına hayli uzun görkemli bir geçit olan Çanakkale Boğazı (Hellespontos=Helle’nin denizi) çıkıyordu. Onu da aştıktan sonra denizci Marmara’ya çıkıyor, daha sonra ikinci bir geçit olan Bosforos’a (İnekgeçidi, yine dişil imge) geliyordu. Söylenceye göre Simplegadlar İstanbul Boğazı’nın Karadeniz’e açılan ağzında çene gibi açılıp kapanarak yelkenli gemiyi sıkıştıran ve bırakmayan ‘çarpışan kayalar’dan oluşuyordu.(10) nem bekçisi Hekate, Troya’nın efsanevi kraliçesi Hekabe’nin altbeniydi (öteki kimliği). Hekate’nin erkek kimliği olan Hekatos da Troya prensi Hektor’un altbeni oluyordu. Helle/ Helios çifti veya Helena/ Helenos çifti: Troya’nın Toprak tanrıçası ve Güneş tanrısı vardı. Boğaz toprakananın kozmik dölyoluydu. Homeros yalnızca III. Bölüm 101. dizede Troyalıların yerel tanrılarını açıklar: "Troyalılar, getirin koyunları hadi, erkeği ak olsun, dişisi kara, Toprak tanrıya biri, Güneş tanrıya biri." Bu sözü Akhalı Menelaos’a söyletir Homeros. Neden bir Troyalıya söyletmez? Toprakanayı eril cinsiyetli yapabilmek ve boğazın onun döl yatağı kabul edildiğini yok saymak için. Bu tanrıça Helle ve eşi güneş Helios’tu. Bu tanrıça Helena olduğunda eşi Helenos’tu. Genç ve Güzel Helle ya da Helena olağanüstü doğa güzelliklerine sahip kozmik boğazı gelin çağında güzel bir kadın olarak temsil ediyordu. (Homeros bu tanrısal kimlikleri değiştirdi, çok başka kimliklere soktu. Böylece Troya’nın dinsel dizgesini parçaladı. Örneğin Troya prensi rahip Helenos’u Helena’nın talibi yaptı. Destanda Helena ile evlenemeyen öfkeli Helenos Akhaların işbirlikçisi gösterildi.) Güneşin doğuşu ve batışı, kralın tahta çıkmasıyla, ölümüyle özdeşti. (Güneşin bir de yıllık doğumu vardı. En uzun gece olan 22 Aralığa kadar kış güneşi (Kara Güneş, alter ego/öteki ben) yeraltı tanrıçasının karnında hapisti. Bu tarihten sonra günler uzuyor ve Güneştanrı yeraltı mahpusluğundan kurtuluyordu. Hapseden cadı ya da yaşlı tanrıça kimliğine verilen ad Hekate’ydi. Gelin çağındaki Helle ya da Helena ise Helios’a doğarken yol gösteren tanrıçaydı. Helena su kuşuyla ilişkilendirilmişti ve yolunu kaybeden denizcilere de yol gösteren tanrıçaydı. Helle eşi Helios’u cennete (göğe) çıkaran, Hekabe yeryüzünü temsil eden besleyici ana, Hekate cehennemde kötüleri cezalandıran yaşlı tanrıça (cadı) idi. Üç kadının kimliği Ay tanrıça Hekate’nin üç yüzüne karşılık geliyordu. Hekate tapımı Ortadoğu’nun pek çok yerinde vardı. sinde neler olduğunu göremeyiz. Tıpkı Boğaz’ın, güneşin battığı veya doğduğu yer diye kabul edilmesinin bulunduğumuz konuma göre değişmesi gibi. ? 1)Meydan Larousse. 2) Birgit Brandau / Hartmut Schickert / Peter Jablonka, Resimlerle Troya, çeviren: Akın Kanat, Arkadaş Yayınevi, Ankara 2004, s. 53. 3) Agy, s. 111. Daha çok bilgi için bkz: s. 93110. 4)Mircea Eliade, Mitlerin Özellikleri, çeviren: Sema Rifat, Simavi Yayınları, İstanbul, 1993, s. 141. 5)Mircea Eliade, Kutsal ve Dindışı, çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, Gece yayınları, Ankara, 1991, s. 12 20. Tanrıların kutuplaşması ve galip gelenlerin "yaratılış"ı yeniden gerçekleştirmesi ilk olarak Sümer "Enuma Eliş" destanındadır. 6)Bu görüşe katılan benim ulaştığım çağdaş yazarlar şunlardır: George Thomson, Tarihöncesi Ege II, çeviren: Celâl Üster, Payel Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 260. Yves Bonnefoy, Mitolojiler Sözlüğü I, çeviren: Levent Yılmaz, Dost Kitabevi, Ankara 2000. Robert Graves, Yunan Mitleri, çeviren: Uğur Akpur, Say Yayınları, İstanbul, 2004. Bu yazarlar için temel kaynak Herodot Tarihidir: İkinci Kitap, 118. bölüm. 7)Anatolia, Sümercede, cennet ve güneşin doğduğu yer anlamındaki ikon sözcük dilmun/ tilmun’la bağıntılıdır. Bu sözcük de Britannica World Language Dictionary’de (1956) Türkçe kabul edilen "dolmen" sözcüğüyle bağıntılıdır. Dolmenler aynı zamanda dünyanın merkezini ve yeniden yaratıldığı yeri, Güneş’in (onunla özdeş kahramanın) doğduğu ve mezara girdiği yeri temsil ederler. 8) Mircea Eliade İmgeler Simgeler, çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, Ankara, 1992, s. 19. 9)Erkek için cinsel ilişkiyi başarmanın savaşı kazanmak kadar önemli kabul edilmesi, bilinçdışında gizlenen ve baskı yapan bu arketip nedeniyle olabilir. Cinselliğe yüklenen kozmik yaratma, birçok coğrafyada yer alan boğazlara aktarıldı. Birçok boğazın dinsel/ cinsel etkili ‘dönüşüm’ öyküsü vardı ve tanrıça adlarıyla anılırlardı. Örneğin Eğriboz adasının kapattığı Lamia körfezi de bir yanı kapalı olan bir boğazdır. Tanrıça Lamia çocuklarını yiyip yuttuğu için ağzı devamlı kanlı olan bir tanrıçanın adıdır. Robert Graves Lamia için "laimos (boğaz, gırtlak) kökünden türeyen lamyros’a (obur, açgözlü) bir kadın için de şehvetli anlamına yakındır." demektedir. Robert Graves yine Eğriboz yarımadasının yakınında Helena adını taşıyan bir adadan söz eder. Bkz: Robert Graves, Yunan Mitleri, çeviren: Uğur Akpur, Say Yayınları, İstanbul, 2004, s. 239. 10)Avrupa’nın henge tarzındaki (genellikle bir dairenin çevresine dizili megalitik taşlarla yapılan kutsal yerler) anıtları Güneş’le özdeş kahramanın mezarı çevresinde dizilen büyük dikili taşlardan oluşur. Bu tarzda düzenlenen her megalitik mezar Yerananın rahmidir ve dünyanın merkezindedir. Benim yorumuma göre mezarı korumak için, dikili taşlar ağzın içindeki dişler gibi dizilmişlerdir, kötü niyetle yaklaşanları sıkıştırıp öğütecek, parçalayacaklardır. Simplegadlar da aynı anlamı taşıyordu. 11)Resimlerle Troya, s. 87. 12) Resimlerle Troya, Agy, s. 52. Troya’nın diğer adı Helena ya da Helle’nin bir başka değişkesi Halia idi. Tanrıça Halia eşi Helios’la birlikte Rodos adasında tapım görüyordu. Helena Suriye’de, Mısır’da, Sparta’da (Mora yarımadasında) ve Çanakkale Boğazı’nda; onun eşi olan Helios da birçok yerde tapım gördü. Örneğin İlos adıyla Troya’da (İlion) tapım gördüğü anlaşılıyor. Helen kaynaklarında İlion kentini kuran kişi kral İlos (Frigcede), Helios adıyla bağıntılıdır. "Eski Hellencede de Troya’nın diğer adı olan İlios’u Vilios diye yazıyorlardı."(11) İlios veya Vilios adlarından daha geriye gittiğimizde Hitit dönemindeki yazılı belgelerde Wilusa veya Truwila adlarıyla karşılaşırız. Bilge Umar bu adsözcüklerin Luvicede geçit/ boğaz anlamına gelen ela/ila’dan geldiğini söylüyor. Araştırmalara göre Troyalılar "denizden, yani Batı’dan gelmediler. Uzun süre kabul edilenin tersine, dilleri erken dönem Hellencesi değildi. (…) Anadolu’nun o zamanki nüfusunun çoğu tarafından kullanılan dil, Troya VI’da da konuşuluyordu: Luvca." (12) Geçit anlamındaki ela/ ila sözcüklerinin kökeni daha eskiye gidiyor. Sayın Muazzez İlmiye Çığ’ın bana gönderme inceliğinde bulunduğu, John A. Halloven’in Sumerian Lexicon’unda al, ila, ili, il sözcükleri yıldızla, Güneş tapımıyla, güneşle ilişkili bir kadınla (yıldız, çiçek), güneşin doğuşu, yükselmesi ve parlamasıyla, Güneş’in geçtiği yolla bağıntılı sözcüklerdi. İlyada’da, bir büyük destanın bir dili, dini, kültürü soğurmak için nasıl kullanıldığını, nasıl yanlış bilgi verdiğini gösteren daha pek çok örnek var. Bunları görmek için olduğumuz yerden de (Türkiye’den) bakmamız gerekiyor. Yalnızca Avrupa’nın bakışını aktarmakla yetinirsek, bize gösterilenin geri Troya dininde Boğaz’ın işlevi: Boğazın öte yanına Anatolia denilmesinin nedeni ‘boğazlar’dır. Boğaz, Güneş’in batıdaki halklara göre doğduğu yer ve boğazın doğusundakilere göre de battığı yerdi, mezardı. İki durumda da Güneş’in "boğaz"dan (labirentten) geçtiğine inanılıyordu.(7) Çanakkale Boğazı adını mitolojide Orkhomenos Kralı Athamas’ın kızı olan Helle’den almış. Altın yapağılı kanatlı koç, Helle ve erkek kardeşi Phriksos’u (üvey ana İno’nun öç almasından kurtarmak için) Kolkhis ülkesine kaçırırken, Helle Çanakkale Boğazı’nda denize düşer. Çok sonraki zamanlarda Argonautlar altın post üzerinde hak iddia etmek bahanesiyle Kolkhis (Kafkas) ülkesine gideceklerdir. Ancak bu birçok Batılı yazara göre Boğazlar üstüne kolonicilik hedeflenerek yaratılan bir söylencedir. Belli ki "altın koç"un Güneş’i (Helios), Helle’nin ise boğazı temsil ettiği daha eski bir efsaneden alınmışlardır. Anadolu’da koloniler kurmak, ticaret yapmak için önce giriş kapısı sayılan Çanakkale Boğazı’nın aşılması gerekiyordu. Karadeniz’e açılmak için de İstanbul Boğazı geçilmeliydi. Ticaret gemilerinden haraç alan Troya krallığı zenginleşmiş ve korsan gemilerinin iştahını kabartmıştı. Troya kenti boğazın eşiği/ kapısı sayılıyordu. ‘Boğaz’ bir durumdan bir başka duruma geçişi de anlatır. Birçok boğazın geçiş öyküsünde yutulma, yolunu kaybetme, kendini arama/ yolunu arama, kurtuluş olguları vardır. Çanakkale Boğazı o öykülerin hepsini kendinde topladı. Çünkü büyük bir yarılmayla bir denizden bir başka denize, geceden gündüze, ölümden yeniden doğuma, Avrupa kıtasından Asya kıtasına, tanrı dininden tanrıça dinine geçiliyordu. Bir de dikey geçiş söz konusuydu: "Üç kozmik bölge –Gök, Yer, Cehennem kavramını biCUMHURİYET KİTAP SAYI Troyalıların inancında Hekate ve Hekabe birliği: Ay tanrıçası Hekate kapıların bekçisi, korucusuydu, yeraltı cehenneminin dişi köpekte bedenleşen bekçisiydi. Tanrıça Hekate gibi onun yeryüzündeki temsilcisi Troya Kraliçesi Hekabe de köpekle ilişkilendirilmişti. Troya Kraliçesi Hekabe hakkında Azra Erhat şu bilgiyi verir: "Kimi efsanelerde onun evlat acısına dayanamayarak gece gündüz uluyan bir dişi köpek haline dönüştüğü de ileri sürülür." Behçet Necatigil ise "Kynossema (Köpek Mezarı – Çanakkale Boğazı üzerinde) adlı dağdaki bir yer Hekabe’nin mezarı diye gösterilirdi" diyor. Köpek kapıyı bekler, kötü niyetli yabancılardan korur. Hekate ve Hekabe’nin adlarındaki Hek sözcük bölümü bizdeki ‘hev’ gibi köpek havlamasını ifade eder. Tanrıça Hekate heykellerinde üç başlı olarak betimlenirdi ve bu başlardan biri genellikle dişi köpek olurdu, bu, yaşlı tanrıçayla ilişkiliydi. Hekate yerin, yeraltının, denizlerin egemeniydi ve üç alanda da bütün kapıların koruyucusuydu. İda Dağı’nın (Kaz Dağı) tepesi cennet, ortadaki ova insanların yaşadığı yer, boğazın dibi yeraltı cehennemiydi, İda üç bölgeyi kendinde birleştiren eksendi ve Hekate’yle özdeşti. (Bana göre Troya –Hitit döneminde Truwilaadının başındaki tro, tru bölümü tanrıçanın üçlü yetkisine/ işlevine ve üçlü kimliğine işaret ediyordu. Üç’le tru arasındaki bağıntının kökeni; tanrıça İştar’ın adındaki tar sözcük bölümüyle vulva üçgenindeki üç köşeydi. Troas bölgesi kutsal sayılan boğazın altında üçgen bir çıkıntı oluşturuyordu. Bu benzetmeyi anlamak için o çağda cinselliğin saf bir cinsellik olmadığını, evrendeki değişimin ve yenilenmenin kozmik bir cinselliğe yüklendiğini hatırlamamız gerekiyor.) Cehennemin anahtarı Hekate’deydi, Boğaza kötü niyetle girecekleri acımasızca cezalandıracak büyüleri biliyordu. Cehen841 SAYFA 13
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear