Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
? bulduklarım da kendi içinde ilginçti. Şiir öyle bir dil ki bir ozan, her şiir yazma girişiminde, ne başkalarını ne de kendisini örnekser, çünkü tanımı gereği, her biri yeni bir "ilk serüvendir". Burada özellikle son çıkan kitabına değineceğim. ZAMANSIZ a) Genel görünüm: Burada Zamansız’ın tanıtımını bütüncül biçimde yapacak değilim elbette. Daha kapsamlı bir çalışma gerek bunun için. İçerdiği şiirlerin yapısal özüyle ilgili olmasa da, en azından tümünde geçerli bir izlek (bir tema) olarak bir olumsuzluktan ya da karamsarlıktan söz edilebilir. Kitaba verdiği ad ve, Önsöz başlığı altında sunduğu ikişer dizelik şiir alıntıları da bunun içinde. Önsözün alt başlığı Şiirler Şiiri: Pound’dan, Ritsos’dan, Yeats’den, Neruda’dan, Petöfi’den, Aragon’dan, Puşkin’den ve Nâzım’dan aktardığı ikişer dizeden sonra, kendisinden de iki dize ekleyerek bitiriyor bu derlemeyi. Böyle bir aktarma biçimi iki yönden şiir olgusunu andırıyor. Önce Anlatım düzleminde: Aktarılan her iki dizenin sonunda ozanın adı üçüncü bir dize biçiminde anılıyor. Örneğin : "(…) Yüreğin isteği tabanca/ Gırtlak usturayı özler/ Böyle diyor Mayakovski, Vladimir (…) Ey ölüm ey ölüm ey sonsuz ölüm/ Dicle ulu bir sudur savruldu külüm, Dicle’ye! / Böyle diyor Püsküllüoğlu, Ali". İçerik düzleminde de yazıyı bütünleştirir gibi görünen şey birer izlek olarak yoksunluk, acı ya da ölüm’ün hemen hepsinde işlenmiş olmasıdır. Hiç kuşkusuz dizelerin düzeni de izlekler de şiirin özünü belirlemez. Önemli olan bunların nasıl bir düzenek içinde işlendiğidir. Çünkü bir betik, yalnızca belirli bir dizelem (versification) biçimi sunduğu ya da duygulandırıcı bir izlek içerdiği için şiir değildir. Şimdilik buna, bir şiir düşlemi (fantezisi) kurmaya yönelik bir yapıştırı (kesyap ya da kolaj) diyelim. b) Bir şiir örneği: miş, bundan dolayı da ses benzerliği sunan iki sözcük kullanılmış. Aynı nedenle bu benzerlik içerik düzlemine de yansımaktadır: Devinim ilk sözcükte aşağıya, ikincisinde yukarıya doğrudur. Karşıt iki ortam üstünde kurulmuş bir bakışım (simetri) imgesidir bu: Siz buna bu dünya – öteki dünya, gökyüzü – yeraltı, aydınlık – karanlık ya da son çözümde yaşam – ölüm gibi birbirine karşıt somut anlamlar yükleyebilirsiniz. Bir iletide, onu gönderen’in ne demek istediğinden çok, hangi anlamlara açık olduğu önemlidir. Belirgin biçimde anlaşılan şu ki, anlatıcı iki sonsuzluğun kesiştiği çizgide duyumsadığı şeyleri aktarıyor. Dizelerde yapılan betimlemeler de aynı tasarıyı değişik duyum nesnelerine yansıtarak anlamlıyor: Bu da birbirini doğrulayan, birbirine koşut iki katlı bir değişmece (eğretileme) dizgesi ortaya koyuyor. Öyle bir eğretileme ki, benzeyen ile benzetilen ayırt edilemiyor. Şiirin anlatım düzeneğini belirli ölçüde aydınlatabilecek iki öğe var; daha doğrusu iki kez kullanılan aynı bir öğe: Diyor sözcüğü. İlkin, "uçurtma"nın öznesi olarak şu dizelerde: [Daha önce söylenenlere ek olarak] Ve lütfen insan kardeşlerim, unutmayın beni diyor, oyuncak da olsa gökyüzünde süzülen / uçurtma. ikincisinde de bağımsız bir tümce olarak şiirin sonunda kullanılmış: [Şiirin tümünde söylenenler] Diyor. Sonuçta bütün betimlemeleri, karşılaştırmaları, izlenimleri, vb. anlatan uçurtma’dır. Bunu doğrulayan bir belirti de, söylemini, kendisi gibi nesneözlü değil de, insanözlü (anthropomorphe) varlıklara yöneltmiş olmasıdır: Onlara /insan kardeşlerim/ diye seslenmesi başka türlü açıklanamaz. İki sözcükten oluşan bu deyim bütün şiirin anlamını özetleyen biçimsel bir örnekçe (model) gibidir: "insan" kendi türünden olmayanları, "kardeşlerim" de kendisiyle aynı yazgıyı paylaşabilecek olanları belirten birer sözcüktür; yoksa niçin yalnızca "kardeşlerim" demesin? Şiirin her aşamasında kullanılan belirtici (déictique) öğeler hep uçurtma kavramına ya da uçurtma’yla ilgili olgulara göndermektedir. Buna, hemen kavranabilen üç örnek vereyim. İlk ikisi birer eğretileme: [iyice görünmez oluyor beni bu yola bağlayan] bağ, uçurtma’nın ipini; [Ayakları olmadığı için hiçbir yere konamayan] kuşum ben’deki kuş da bütün uçurtma’yı betimliyor. Sonuncusu "ip"in doğrudan anlatımıdır: (…) bir ipin ucunda da olsam özgürüm/sizden. Çözümlemeyi buradan başlatmak gerektiği kanısındayım. UÇURUM MUYUM, UÇURTMA MI? İçinde tanrılar gömülü bir dağ mıyım? yitik bir yeraltı suyu mu yoksa sonsuz uçurum? Yadsıyamam yaşadığımı, yaşamak buysa. Ama daha bitirmedim yolculuğumu, kıyısındayım, bilmediğim bir kentin, bir sınırsız çocukluğun. Beni bağlayan görünmez bağ, şimdilik de olsa ayırıyor günlerimi, onları bir yana koymalıyım. Nasılsa gerekebilir, değil mi? Sıradan günler bile. Kaldı ki, gerekmese de, yeterince solumalıyım havayı, işlemeli eski günlerdeki tılsım. Evet bitirmedim yolculuğumu daha, bilinmez bir keçiyolu uzanıyor önümde. Kolumda saatin yok, o yüzden bilmiyorum vakti. Yine de artık gecedir diyemiyorum, oysa kararıyor iyice görünmez oluyor beni bu yola bağlayan bağ. Ve lütfen insan kardeşlerim, unutmayın beni diyor, oyuncak da olsa gökyüzünde süzülen uçurtma. Ayakları olmadığı için hiçbir yere konamayan kuşum ben havada dururum öyle. Yine de acımayın bana, çünkü bir ipin ucunda da olsa özgürüm sizden. Diyor. Başlıkta uç(ur)mak eyleminden türetilCUMHURİYET KİTAP SAYI ŞİİR VE İNSAN Uçurtma’nın betimlemelerini aktaran son anlatıcı, onun seslendiği insanlardan, ama onunla aynı yazgıyı paylaşan birisidir kuşkusuz. Buna ozanın kendisi diyenler de çıkabilir; bu yakıştırmanın çok kolaycı bir açıklaması vardır: Söz konusu şiiri, belirli bir insan (Ali Püsküllüoğlu) yazmıştır. Ama ne fark eder? Önünde sonunda bütün şiirlerin temel konusu insan değil midir? Oysa özünde şiir, kişisel sorun anlatma aracına indirgenemez. Anlatılanlar ozanın içinde bulunduğu özel koşullara tıpatıp uysa bile, dahası Ali Püsküllüoğlu "Evet bu şiirde ben kendimi anlattım" dese bile, şiirin özünü ilgilendirmez bu. Nice halk şiirini, son dizelerinde adlarını (Karacaoğlan, Yunus Emre, Aşık Veysel, vb.) açık seçik belirttikleri için mi okuruz? Yani özel yaşamları konusunda bilgi edinmek için m? Elbette ki hayır. Bir şiiri şiir olarak çekici kılan şey, sunduğu iletinin düzenleniş biçimidir. Ali Püsküllüoğlu’nun şiiri de bir dil olayı olarak incelenmelidir. ? Zamansız/ Ali Püsküllüoğlu/ Özgür Yayınları 839 SAYFA 9