Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Fethi NACİ Seçilmiş Hikâyeler Bir Aşkın Tarihi B irbirlerini nasıl tanıdıklarını, bu zamane aşkının nasıl başladığını bir sabah Üsküdar iskelesinde gözümle gördüm. Kız, bilet almak için telaşla çantasını açarken dirseğiyle arkasındaki delikanlıya çarptı. Delikanlının elinden yere kocaman bir mürekkep şişesi düşüp patladı. Bu dünyada pek az insan yaptığı kabahatin cezasını bu kadar çabuk çeker. Kızın sarı iskarpinleri, pembe çorapları gri mantosunun etekleri bir anda mor nakışlarla işlendi. Eyvah, şimdi bir kızılca kıyamet kopacak!.. dedim. Hakikaten de öyle olacaktı. Onlar, evvela dövüşmeye hazırlanan iki horoz gibi kabardılar. Fakat, biri yirmi beş, öteki on dokuz yaşında ancak vardı. Fazla olarak her ikisi de adamakıllı güzeldiler. Genç adam, kızın menekşe rengi gözleri karşısında mor mürekkebin acısını unuttu: Aman efendim, çoraplarınıza yazık oldu. Vah vah, şişeyi niye sıkı tutamadım?!.. diye üzülmeye başladı. Genç kız da, bir çoraplarına, bir karşısındaki nazik delikanlıya bakarak çabuk bir mukayese yaptıktan sonra: Ziyanı yok efendim, kaza!.. diye gülümsedi. Yanlarındaki bir sakallı ilave etti: Uğurdur, uğur... İkiniz için de fali hayırdır çocuklar! Önümdeki ellilik çopur bir madam gülüyordu: İyi ki bana rastlamamıştır. Hem çoraplarım gider idi, hem sağlam dayağı yer idim!.. *** Bu gençlere ikinci defa, beş dakika sonra, vapurda oturacak yer ararken rast geldim. Onlar, açılır kapanır iki sandalye bulmuşlar, burun buruna konuşuyorlardı. Yanlarından geçerken şu sözler kulağıma çarptı: Erkek Benim bankamla sizin çalıştığınız ticarethane arasında iki dakikalık bir mesafe yok... Kız Evet, adeta komşuyuz... Nasıl oldu da birbirimize rast gelmedik? Üçüncü defa, vapurdan köprüye çıkarlarken, seslerinden tanıdım. Arkamda konuşuyorlardı: Erkek Yok, yok... Ben, amcanıza hak veriyorum. Amerikan filmleri zengin ama, Avrupa’nınkiler yine başka. Kız Hayır, hayır... Haksızsınız... Daima gördüğünüz Fransız terbiyesinin tesiri... Erkek Ben de söylediğimi tekrar edeceğim. Sizi Amerikan mektebine göndermekle hata Reşat Nuri Güntekin (18891956) etmişler. Gerçi nikbin ve cesur olmanız hoşuma gidiyorsa da... Kendi kendime: Herhalde onlar olmayacak, dedim, böyle yirmi dakika içinde bu kadar içlidışlı anlaşmak imkânsız... Birbirlerini tasdik devresini geçirip, tenkit devresine girebilmek için uzun zaman lazım. Mutlaka sesleri benzettim!.. İskeleyi geçip denize düşmek tehlikesini atlatınca başımı çevirdim: Onlardı!.. Delikanlının elinde, kırılan mürekkep şişesi yerine kızın çantası, onun elinde de arkadaşının bastonu vardı!.. *** Dördüncü tesadüf. Aynı gün... Saat bir buçuk... Eminönü tramvay durağındayım. Beyoğlu’ndan gelen bir tramvaydan onlar iniyorlar. Ellerinde paketler var. Derhal tahminlere başlıyorum: Öğleyin biri bankasından öteki ticarethanesinden çıkınca birleştiler... Sanki her günkü adetleriymiş gibi, Beyoğlu’nda yemeğe gittiler... Sonra iki mağaza dolaştılar... Öteberi aldılar... İhtimal, bir aralık Übeydullah Efendi’ye de uğrayıverdiler... Mamafih, bu noktada galiba yanılıyorum, onlarda nikâh dairesinden pek öyle sıcağı sıcağına ayrılmış insanlar hali yok... Çünkü, adeta kavga ediyorlar gibi. Filhakika, yanımdan geçerlerken, gen kızın onu azarladığını işitiyorum: Kimde görülmüş şey? Koca paket tramvayda unutulur mu? Öyle ya, insan, önündeki Rus kadınının dekoltesine o kadar dalarsa, kendini unutmamış olması ne mutlu!.. Vay vay vay vay... Bunların dört, beş saat evvel tanışmış insanlar olduğunu şu geçenlere söylesem, beni muhakkak deli diye polise teslim ederler ya! *** Son perde son tesadüf... Aynı günün akşamı, aynı vapurda... Onlar karşımda oturuyorlar... Genç kız, mahzun ve müteheyyiç başını sallıyor, ağzından bir kelime çıkmıyor... Beni müthiş bir merak sarıyor. Vapurdan çıkarken peşlerine takıldım ve iskelede birbirlerine söyledikleri son sözleri işitiyorum. Kız ağlıyor: Yemin ederim ki, benim hakkımda yanlış düşünüyorsun!.. Erkek, aynı inatla: Bu, birinci değil ki... Kaç defa beni aldatmaya teşebbüs ettin... Kat’iyyen affedemem!.. Feridun, aramızdaki acı, tatlı bunca hatıralara da mı acımıyorsun?.. Onları çiğneyen sen oldun... Benden artık usanmış olabilirdin. Fakat bu, beni göz göre göre aldatmak için bir sebep olmazdı... Müebbeden Allahaısmarladık!.. Hayatımızı zehirledin zalim... Uğurlar olsun!.. Birbirlerinden ayrılıyorlar. Karanlığın içinde kaybolurken söyleniyorum: Merhum Fikret, bir manzumesinde bir buçuk saat içinde doğan, yaşayan ve ömrünü tamamlayan bir nevi mahlukata hayret eder. Anlaşılan elektrik asrı gitgide insanları da bu böceklere çevirecek... Zavallı çocuklar, bunca hatıralardan sonra, daha belki mantodaki mürekkep lekeleri bile kurumadan bu kadar feci bir surette ayrılmak... Ne yaparsınız? Dünyada ebedi saadet kime nasip olmuş ki... ? KİTAP SAYI 839 SAYFA 12 CUMHURİYET