28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Cenaze töreni sonrasında Dostça İlhan, bizi bir kez daha topladı, Mümtaz’ı anmak üzere. Onu konuştuk. Her birimizin yaşamının bir yerinde asılı duran, ağır ağır süpürdüğümüz o Mümtazlı günleri... ümtaz Sevinç arkadaşımdı. 197174 arasında delikanlılık yıllarımızın uzunca bölümünü birlikte geçirmiştik desem yeri. Mümtaz Sevinç, Nusret Çetinel, Orhan Güner, Haluk Umut, ben. Zemherilerde bile çiçekler açtığımız deli günler… Vasıf Öngören’in Ankara Birliği Sahnesi’nce sergilenen Almanya Defteri’nde dikkatleri çekmişti ilk kez yanılmıyorsam. Ayberk Çölok’la birlikte şölene dönüştürdükleri babaoğul sunumu, tüm sıcaklığıyla duruyor hâlâ belleğimde. Oysa ne Ayberk var şimdi ne de Mümtaz aramızda... Çok değil, yirmiyirmi beş gün öncesinde “Dostça İlhan”, bir araya toplamıştı bizleri, biz Ankaralıları… Selçuk Uluergüven, Salih Kalyon, Mümtaz Sevinç, Metin Coşkun, Osman Gidişoğlu, Mehmet Kaya, Dostça İlhan’ın oğlu genç tiyatrocu İlkay Altıntaş… Neden “Dostça” kaldı İlhan Ağabey’in adı? Buhara’da başlayan sonra, Dostça’yla doruğa çıkan meyhaneciliğinden. 1960’larda, 70’lerde sanat çevrelerini bağrında toplamayı başarmış bir meyhaneciydi o. Sonra işte birden, hiç kimsenin aklının ucundan geçiremeyeceği biçimde yitiverdi Mümtaz. Bir dönem birlikte yaşadıkları kadının elleriyle üstelik. AKM’de düzenlenen törende oğlu Özgür Sevinç, babasının tabutu başında saygı duruşundayken kızı Şirin Sevinç de ailesi adına dolu mu dolu bir konuşma yaptı. Vakur duruşuyla şunları da ekledi: “Babam bana ‘Şirin, senin için hiç kimse Mümtaz Sevinç’in kızı dememeli, diyeceklerse Şirin Sevinç’in babası desinler benim için’ demişti, şimdi ona layık olmaya çalışacağım.” Nusret’in kızı Şirin Çetinel de tiyatrocu, tıpkı adaşı Şirin Sevinç gibi. İki Şirin’in ufkundan bir kez daha akıtmaya çalıştım o günleri. Şirin Çetinel, Devlet Tiyatrosu’nda şimdilerde, ya Şirin Sevinç, evet Şirin Sevinç nerede, nerede onun sahnesi? Cenaze töreni sonrasında Dostça İlhan, bizi bir kez daha topladı, Mümtaz’ı anmak üzere. Uluergüvenler; Selçuk, Türkân, Emre, sonra Yaşar Güner, Bilal Kayabay, Vildan Ertürk, İlkay Altıntaş... Onu konuştuk. Her birimizin yaşamının bir yerinde asılı duran, ağır ağır süpürdüğümüz o Mümtazlı günleri... Eve dönünce, iliklerime dek titredim, sırtımın ürpertisi geçmedi bir türlü. Gittim buldum o kitabı, Üstün Akmen’in Provasız Hayat’ını (Epsilon, 2005). Törende uzaktan görmüştüm Akmen’i. Acaba o ne diyordu provasız yaşanan bu hayatlar için? M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası M ‘Provasız Hayat’, aşklar , öyküler... bilir elbette. Ancak bunun bir farkı var, kimi benzerlerinde de görüldüğünce. Anlattıkları kadar anlatma biçimiyle de seçilip öne çıkabiliyor çünkü yapıt. Öyleyse art arda anıların sıralandığı bir kitap değil Provasız Hayat. Bu bir. İkincisi anılar, zamandizinsel akış içinde asker gibi sıralanmış da değil. Kuşkusuz ana omurga bu yönde bütünleniyor, bu çok doğal, ama kurguya olanak vermesi, yapıtı farklı kılıyor yine de. Üçüncü olarak, enikonu bir dönüştürümün yer aldığı da öne sürülebilir kitapta. O zaman da ister istemez “roman” nitelemesini hak ediyor yapıt. Provasız Hayat’ta belirgin biçimde öne çıkan başka değerler de var. Abartıya hiç mi hiç rastlanmadığı gibi büyük içtenlik yansıtıyor kitap. Sözgelimi öç alma isteklerinin, cinselliğe yönelik çılgınca tutkuların, çeşitli cinliklerin, hatta zıpırlıkların bile bütün açıklığıyla kendine yer bulduğu kitapta bunlar, roman kalıbına uyan soyutlayımlarla aktarılıyor sürekli. Yazarın bakışındaki tarafsız tutum, yaklaşımını öznellikten arındırma çabası üzerinde de durulmalı. Anı kitabı okumuyorsunuz da sanki, başkalarının kaleme aldığı, adı Üstün Akmen olan bir roman kahramanını alımlıyorsunuz. Elbette bir yaşamöyküsü, ama roman olabilmiş bir yaşamöyküsü bu! Anlatıcı (Üstün Akmen’in kendisi), günün birinde hastanede bulur kendini. Hekimler, “karaciğer dokusunda örselenme olduğu kuşkusu içinde”dir (14). Hastane odasında kendi iç dünyasına çekilmiş bir anlatıcı konumundadır bu nedenle Akmen. Tam “yufka zaman”ı insanın. İsteklerin yitirildiği, yaşam bağının örselenip zedelendiği, mutluluk havının neredeyse tükendiği o en kırılgan an. Nitekim o da iç karartıcı düşünce git gelleri arasında düşler, karabasanlar, anımsamalar, çağrışımlar, esinlenmeler eşliğinde yaşamını, olan biteniyle yeniden kurmaya girişir. Yazar, bu arada yaşadığı aşklardan, duygu deneyimlerinden edindiği düşüncelerle yargılarını da paylaşıyor bizimle. Ne dersiniz, bunlara da kuşbakışı göz atalım mı? “… Gene Şaylan’a (Akmen’in eşi) âşık olduğum günlerden herhangi birindeyim. Ruhumun yükseldiği, zekâmın aydınlandığı günlerdeyim, içimde büyük ve derin düşüncelerin filizlendiğini seziyorum. (…) Aşkın, insanın iç yaşayışları arasında en doğrucu, en yaraSAYI 834 Mümtaz, masalara yanaşabiliyorum.” (52) Öyküye düşkünlüğü hep sürüyor Üstün Akmen’in. Sözgelimi çalıştığı kulüpte müzik yaparken, rastlantıyla kulübe gelen Demirtaş Ceyhun’un o sıralarda yayımlanan, üstelik o anda yanında bulunan Tanrıgillerden Biri (1961) adlı kitabından bir öykü okuyacak, üstelik büyük alkış alacaktır Akmen… Öyküden bunca söz etmişken Üstün Akmen’in Provasız Hayat’taki anlatım işçiliği üzerinde durulmalı biraz. Daha işin başında yazınsallığın bilincinde, işini hakkıyla kotaran bir yazarla karşı karşıyayız. Gerçekten de sözcük seçimiyle, bunları kaydırmalı, sınamalı kullanımıyla göz kamaştırıyor yazar. Birbirine ulanan güzel geçiş, renkli, kışkırtıcı düşlem, soyutlama zengini bu yaşamöyküsü romanını tat alarak, hazlar derip çevreninizi genişleterek okuyorsunuz. AŞKA, ÖYKÜYE DÜŞMANLIK, HAYATA DÜŞMANLIKTIR! Aşka, öyküye düşmanlık hayata düşmanlık ya, Üstün Akmen karamsar değil yine de. Çünkü o, babasının, “Güneş insana sadece bir kez görünür, o da çocuklukta ve ilkgençlikte” deyişini unutmamıştır. Şöyle düşünür: “… İnsanın içi çocukluğunda, ilkgençliğinde ısındıysa, artık bütün bütüne soğumuyor. Kişinin içindekiler o günlerde filizleniyor, çiçek açıyor, meyve veriyor.” (13) Bir de o güzelim ağabeyi: “Ağabeyim (Yüksel Akmen), rüzgâra karşı bisiklet sürerdi. Abidei Hürriyet Caddesi, 106 numara, üçüncü kat… Pencereden baktığımda, gömleğinin yelken gibi şiştiğini görür, pek keyiflenirdim. Ağabeyim… Ağabeyim, öz benliğimi güçlü kılan ve kendime saygılı olmamı sağlayan insandı. Öz benliğim, onun ölümünden sonra bile, gelişmesini onunla birlikte sürdürdü. Adı ‘Yüksel’di ve ben hep onunla yükseldim. Kendimi yönlendirmeksizin, öz benliğimi denektaşına onun sayesinde vurabildim. Her şeyi yaşamaya açık olabilmemi o sağladı. Tabu tanımazlığımı ondan edinmedim, ama duyularımı onunla öğrendim. Kırk bir yaşında ilk ve tek kalp krizi sonucu öldüğünde, otuz iki yaşındaydım.” (32) Dünyanın tüm dillerinde verimlenmiş, nitelikli romanlarda görüldüğünce evrensel açılımlar getiren, zaten bu yönde yazılmış izlenimi bırakan bir kitap Provasız Hayat. Özenle kotarılmış, düzeyi düşürülmeden, sürekli bu kaygıyla yazılmış izlenimi bırakan bir kitap. Bu nedenle de şaşırtıcı, sarsıcı! Ah Sevgili Mümtaz Sevinç, canım kardeşim benim, lütfen bağışlar mısın yüreğini boşaltan o kadını? Geride kalanlar, ne bileyim Şirin’ler, Özgür’ler, bizler yiğitliğin, dürüstlüğün, duruşundaki mertlik kadar sevme erdeminin, aşk eyleminin de dersini almış olalım senden. 14 Şubat Sevgililer Günü ve Dünya Öykü Günü kutlu olsun! tıcı olan olgu olduğunu düşünüyorum. İnsan ruhunun birçok atılımlarının aşkla başladığını…” (56); “Aşkın, kendini adama anlamına geldiğini o günlerde anladım dersem abartı olmaz. Aşk, olumlu bir adanmışlıktı” (63); “Aşk önce vermeye ve desteklemeye hazır olmakla başlıyordu. Ondan sonra, verme duygusunun ortaya çıktığına tanık olmuştum. Bu arzu gerçekleştiğinde, taraflar birbirlerine aşklarını anlatabiliyor, bu anlatım sırasında bir sahiplenme isteği kendini gösteriyordu” (65); “Şık olmaya hazır oluşun, bir karşılaşmada aşkın doğma olasılığını yükselttiğini düşünüyordum.” (89) Ama vargısı her ne olursa olsun, aşkı erdemle ilişkilendirdiğine tanık oluyoruz yine de onun. Sözgelimi sevdiği kadının, bir başka erkekle ilişkisini, içi karalar bağladığı halde görece kabullenebiliyor da para dolu cüzdanı yürütmesi karşısında ayağa kalkıp onu terk edebiliyor. Okur, aşk bilgeliği denli, “orgazmın bil(inemeyen) değerleri” (71) konusunda ya da aşkla cinsellik ilişkisi bağlamında getirdiği açılımlarından da yararlanıyor Akmen’in: “Cinsellik, günümüzde nasıl da sevginin üstünde tutulur oldu! Buna bağlı olarak aşk olsun, cinsellik olsun, birlikteliğin önemi olsun, artık doğru algılanamıyor. Cinsellik öylesine önemseniyor ki, genel olarak aşkla eşanlamlı anılıyor” (85); “Yalnız ve yalnız aşk, cinselliğin güzellik, açıklık ve ruhsal kıvanç yönünden zenginleşmesinin önkoşulunu yaratır, öyle değil mi ama?” (90) ÖYKÜYLE KURULUR DÜNYA Üstün Akmen, daha ilkgençlik yıllarından başlayarak hemen her dala iştah göstermiş biri, ama maymun iştahlı değil, başarıya adım adım ilerleyen bir yapıya sahip. Örneğin yazma dürtüsünü de, müzikteki yeteneğini de, yaşadığı onca sıkıntıya karşın besleyip büyütebiliyor hep… Yazdığı bir öykü, Demir Özlü’nün de ilgisini çekiyor. Bu arada ilk yazısı, 1962’de lise öğrencisiyken yazın dergilerinde yayımlanmış biri zaten o. Bunaltı’daki yazısı başına iş de açıyor, Yeni Ufuklar’da ise “sonradan ‘poemeprose’ olarak tanımlanan yazıları(n)dan ilki yayımlan”ıyor. Deyiş yerindeyse, üzerinden cinlikler fışkıran haylaz da bir öğrenci Akmen. Şu satırları, gelin birlikte okuyalım: “Lisede öğrenciyim. Türkçe dersleri dışında tüm öğretmenler İtalya’dan gelmekte. O yıl, her nedense İngilizce öğretmeni gelmemiş. Dersi geçici olarak bir Türk veriyor. Geçici olduğu için pek takmıyoruz, adını bile bilmiyoruz. Birkaç ay geçip, İtalya’dan beklenen hoca gelmeyince iş ciddileşti ya, neyse! Yeni Ufuklar’da yazımın yayımlandığı gün, Kadıköy’deki Gençlik Kitabevi’nin kapısından fişek gibi girdim, kasada oturmakta olan kitabevinin sahibi Celal (Güner) Ağabey’e: / ‘Şuradan bana beş adet ‘Yeni Ufuklar’ verir misin Celal Abi?’ dedim. / Baktım, Celal Ağabey’in yanında bizim İngilizce öğretmeni oturmakta. / ‘Merhaba Hocam,’ diye, onu da selamladım. Celal Ağabey bir bana, bir de sağ yanında oturmakta olan bizim hocaya baktı. Şaşkın: / ‘N’apacaksın beş adet ‘Yeni Ufuklar’ı’ diye sordu. / Kasım kasım kasılmaktayım. / ‘Yazım çıktı da’ dedim. Celal Ağabey’in şaşkınlığı daha bir arttı. / ‘Tanışmıyorsunuz galiba’ dedi ve sağ yanında oturan bizim İngilizce hocasını göstererek ekledi: / ‘Vedat Günyol.’ ” (40) Yine Üstün Akmen’den aktarıyorum: “Öykü ve poemeprose’larım ‘Yeni Ufuklar’da neredeyse her ay kendine yer buluyor, değişik dergilerde de yazıyorum. ‘Evrim’de, ‘Dönem’de, ‘Yeni Dergi’de, ‘Yeni İnsan’da, ‘Soyut’ta... Beyoğlu Baylan Pastanesi’nin de ‘müdavim’leri arasındayım. Ahmet Oktay, Demirtaş Ceyhun, Teoman Aktürel, Yılmaz Gruda, Ferit Edgü, Attilâ İlhan, Demir Özlü, Ülkü Tamer’li AŞKLA KURULUR DÜNYA Provasız Hayat, bir yaşamöyküsü romanı. Buna bakarak yapıtın sonuçta anı kitabı olduğu söyleneCUMHURİYET KİTAP ALTYAZI: Nalan Barbarosoğlu, bu yazıyı yetiştirmekte olduğum 31 Ocak’ta beni aradı, yayın yönetmenliğini kendisinin yaptığı, adı “Eşik Cini” olan bir öykü dergisi yayımlandığını duyurdu, dergiden bana da çabucak ulaştıracağını ekledi bu arada. Böylesine güzel bir günde ne hoş rastlantı! Kendisini, arkadaşlarını kutluyor, Eşik Cini’ne Mümtaz Sevinç uzun ömürler diliyorum. ? SAYFA 31
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear