Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SİHİRLİ DEĞNEK Çocuklar İçin Kitaplar Hazırlayan: Nilay Yılmaz BİR BELİRLİ GÜN VE HAFTAYI DAHA KUTLADIK DÜNYA ÇOCUK KİTAPLARI HAFTASI ARDINDAN... Türkiye’de kitap haftası kutlama çalışmaları 1956 yılında başladı. Birleşmiş Milletler’e bağlı olarak çalışan UNESCO “1973” yılını Dünya Kitap Yılı olarak ilan etti. Nitelikli çocuk kitapları yazan, resimleyen, yayınlayan, dağıtan, satan, okutan, okuyan, inceleyen herkese pırıltılar. Günümüz kutlu olsun... Sihirli Değnek, keşke belirli günler ve haftalar “sözde” olmasa, davranışlara ve yaşama yansıtılabilse diyor... Keşke 100 Temel Eser gibi temelsiz uygulamalar unutulup gitmese, ezbere konuşulmasa... Umutsuzluk ifade eden sayılar elbette değişecek. Bir gün... Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyat Okulu Okuma karnesinin sonuçları: * Nüfusun yüzde 88’i okuryazar. * Gençlerin yüzde 70’i hiç okumuyor. * Öğretmenlerin yüzde 63’ü bazen kitap okuyor. * Türkiye’de düzenli kitap okuma alışkanlığı oranı binde 1. * İhtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235’inci sırada. * Türkiye’de, öğrencilerin yalnızca yüzde 19’u, 25’ten fazla kitaba sahip. * Son on yılda (19952005) kitapçıların çoğu kırtasiyeci oldu. Kırtasiyeci raflarının yüzde 85’i kırtasiye, yüzde 15’i kültür kitabına ait. * Türkiye’de kitaba yılda harcanan para 45 sent. * Kişi başına düşen kitap sayısı göz önüne alındığında 25 ülke içinde Türkiye sondan üçüncü sırada. * Kızlar erkeklerden daha çok kitap okuyor. Kızlar hikâye, erkekler çizgi roman seviyor. * Üst ekonomik düzeydekiler roman, alt ekonomik düzeydeki çocuklar hikâye okuyor. * İlköğretimin 4. sınıfından sonra OKS’ye hazırlık nedeni ile okuma ilgisi azalıyor. * Liselerde en çok okunan kitap Çalıkuşu. * Lise öğrencileri üniversiteye giriş hazırlıkları nedeni ile ders kitabı ve kaynak kitaba bağımlılar. Ödev için okuması gereken zorunlu kitapların özetlerini kullanıyorlar. * Gazete ve çocuk dergisi okuma alışkanlığı yok. * En niteliksız yayınlar dini içerikli olanlar. * Okuma alışkanlığı ilgisi en yüksek grup eğitim almış okulöncesi velileri. * Çocuklara kitabı yüzde 40 anneler, yüzde 11 babalar alıyor. * Çocuklara kitabı yüzde 50 anneler, yüzde 16 babalar okuyor. * Kitap seçimine yüzde 50 yetişkinler, yüzde 10 çocuklar karar veriyor. * Nüfusun yüzde 40’ı hayatı boyunca hiç kütüphaneye gitmiyor * İçinde bulunduğumuz durumdan birinci derecede sorumlu: Okumayı öğretemeyen eğitim sistemi Çocuk ve gençlik yazınına gönül verenler çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor. Daha yapılacak çok şey var. * Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı öğretiminde çocuk ve gençlik edebiyatından yararlanmak amacıyla hazırlanmış program yok. Dünya Kitap Altınsayfa Edebiyat Ödülü Dünya kitap ödülleri Altınsayfa Edebiyat Ödülü “ilkgençlik” dalında verildi bu yıl. Aysel Gürmen ve Erol Büyükmeriç ödülü paylaştı. * Türkçe ve Türk Dili ve Edebiyatı programında yer almasına rağmen, ders kitaplarına Türk Çocuk ve Gençlik Edebiyatının seçkin örnekleri sınırlı ölçüde yer alıyor. * İlköğretim ders kitaplarında yer verilen metinlerin Türkçe ve edebiyat değerleri zayıf. * Genel toplam içinde yerli çocuk ve gençlik yayınları oranı (19902005) yüzde 40 ile 25 arasında değişiyor. * Yılda (20002005) ortalama 16002400 çeşit yerli ve yabancı çocuk ve gençlik yayını yayınlanıyor. * Dini çocuk ve gençlik yayınlarında (19802005) artış olmasına rağmen nitelikli çocuk yayınlarının oranı çok az. * Türkiye’de en çok sayıda basılan çocuk kitabı türü masal kitapları. * En çok basılan 5 yerli kitap: Keloğlan Masalları, Nasrettin Hoca Fıkraları, Türk Masalları (Anonim), Dede Korkut Hikâyeleri, Ömer Seyfettin’in Hikâyeleri. En çok basılan 5 yabancı kitap: La Fonten fablları (düzyazı biçiminde), Ezop Masalları, Andersen Masalları, Grim Masalları, Çocuk Kalbi * Çocuk kitaplarının yaklaşık yüzde 70’ini çeviri kitaplar oluşturuyor! * 10 yılda çocuk kitabı yayınlayan yayınevlerinin sayısında yüzde 73, yayınevlerinin kitap çeşitlerindeyse yüzde 216 oranında bir artış görülüyor. BİR GÜN... * Türkçe ve edebiyat öğretiminde çocuk ve gençlik yazının çağdaş yapıtlarına yer verilecek. Okuma programları oluşturulacak. * Kapatılan ve kapatılmakta olan çocuk kütüphaneleri yeniden açılacak. Nilay Yılmaz Kurtuluş Deresi Cd. No: 47 Bilgi Üniversitesi, Dolapdere/İstanbul nilayy@bilgi.edu.tr Tel: 0212 236 78 42 0212 311 51 82 “Dereden Tepeden Dereliköy’den”, Aysel Gürmen, Uçanbalık Yayınları Aysel Gürmen “Midas’ın Serçe Parmağı”, Erol Büyükmeriç, Logos Yayınları Erol Büyükmeriç KONUK SİHİRLİ DEĞNEK Mehmet Güler (Yazar) “Midas’ın Serçeparmağı” Erol Büyükmeriç, Logos Yayınları, 2006, 168 sayfa Midas’ın serçeparmağı çok mu önemli? diye bir soru akla gelebilir. Midas’ın kulakları ne kadar önemliyse, serçeparmağı da o kadar önemli sayılmalı. Güngör Dilmen’in “Midas’ın Kulakları” adlı tiyatro yapıtını biliriz. Bugüne kadar yazılmış Türk tiyatrosunun en güzel yapıtlarından birisidir o. “Midas’ın Kulakları” gibi çok önemli bir yapıt varken, kalkıp da “Midas’ın Serçeparmağı” adlı gençlik romanını yazmaya kalkışmak doğrusu biraz yürek ister. Neden ister, çünkü riskleri vardır. Okur ister istemez o büyük tiyatro yapıtına gönderme yapacaktır. Okuduğu yapıtı seyrettiği oyunla kıyaslayacaktır. Romanınız, “Midas’ın Kulakları” adlı tiyatro oyununun yanında “serçeparmak” kadar kalırsa ayıp olmaz mı. Söylenmiş bir konu ya da söz üstüne yeni bir şey söylerken bunların düşünülmesi gerekir. Erol Büyükmeriç, “Midas’ın Serçeparmağı” adlı gençlik romanını yazarken tüm bunları düşünmüş olmalı. Görülen o ki, Midas’ın daha pek çok organı var. Başarılı bu iki yapıta özenerek, ya da Midas üzerine daha söylenecek çok sözün olduğunu düşünerek onun başka organlarını da anlatan yazarlar çıkarsa şaşmayalım... Erol Büyükmeriç’in “Midas’ın Serçeparmağı” adlı yapıtı, Güngör Dilmen’in “Midas’ın Kulakları”yla kıyaslandığında (kıyaslamanın doğru olduğunu da sanmıyorum), hiç de serçeparmak kadar küçük kalmayacak. İtiraf etmeliyim ki, son dönemlerde okuduğum en güzel gençlik romanlarından birisi bu... Romanı güzelleştiren biraz da Midas mı diye düşündüm. Olabilir. Neden olmasın. Midas yaşadıklarıyla, söylenceleriyle, o günlerden bizlere bıraktığı tarihsel anıtlarıyla sanata çok yakın duran bir kral. Onun için ki biraz şanslı da. Gelmiş geçmiş kralların pek çoğu unutulurken, Midas’ın kulağından serçeparmağına kadar edebiyatın, sanatın içine düşmesi, ölümsüzleşerek yaşaması, kendisi için olduğu kadar bu konuyu ele alan yazarlar için de bir şans oluşturuyor. Her uygarlık, her kral sanata bu kadar yakın duramaz. Görülen o ki Frigler, Gordion ve Midas, sanatın her dalını besleyen fantastik güzellikler olarak hep duracaklar. SAYFA 32 Bir yazarı, sanatçıyı yalnız başına konunun kurtarmayacağını da biliyoruz. Çok iyi konuların kötü yazarlar elinde rezil edildikleri de bir gerçek. İnsanlarımız genel olarak tarihe meraklı. Ele alacağınız tarihi konular özellikle de söylencelerle bezenmişse, günümüzle ilgili birtakım bağlantılar varsa kabul görüyor. Son dönemlerde tarihsel romanların çok satıp çok okunduğunun sanıyorum ayrımındasınız? Ama şunu da itiraf etmek gerekir ki tarihsel konuluları yazmak öylesine de kolay değil. Özellikle de mitolojik konular. Biliriz, mitoloji tarih öncesine ait bir kültürdür. İlkçağa ait birçok yer ve kahraman adları, kim kimin kızı, oğlu, eşi, damadı, sevgilisi, düşmanı gibi oldukça karmaşık ilişkiler, her babayiğidin altından kalkacağı kadar duru değil. Diyelim dersinize iyi çalıştınız. İlkçağ tarihini, mitolojisini iyice okudunuz, öğrendiniz. Sonra da romanını yazmaya kalkıştınız. Yine de yetmez. Olayın geçtiği bölgeyi görmeniz, tanımanız, o çevreyi, kültürünü içselleştirmeniz gerekir. Bu da yetmez. Tarihsel olayları, mitolojiyi iyice süzmeniz, süzdüklerinizi kurgulamanız, günümüzle sağlam köprüler kurup şimdikilerle emiştirmek zorunda kalırsınız.Belki bu da yetmez. Hem dünü, hem bugünü tüm varlığınızla duyumsamak zorunda kalırsınız. Düne ait dilsel söylemlerden, anlatı tekniklerinden haberdar olmanız, sanatçı yaratıcılığınızı tarih kültürü ve bilinciyle donatmanız da gerekir. Kısacası, tarihsel olayları yazmanın zevkli, keyifli yanları olduğu kadar, zor yanları da var. Bu büyük denizi geçmek için büyük yazar, sanatçı hamuruna sahip olmak zorundasınız. Erol Büyükmeriç, Frigyalıların kralı Midas’ı anlatırken hem tarihsel kültürden, hem de günümüzün yaşayan kültüründen hiç kopmamış. Bugünü düne, dünü bugüne bağlayarak geniş bir harman oluşturmuş. Yapıtı hem bir tarihsel roman, hem de günümüzde geçen bir roman gibi okuyabilirsiniz. Bugün dünün, dün bugünün içinde mayalanırken, zaman denilen kavramın bütünselliği hiç göz ardı edilmemiş. Okurken ister itemez bugünün de süreç içinde dün olacağını düşünüyorsunuz. Dünün bugüne ne denli malzeme verdiğini anlıyor, seviyorsunuz. Geçmişle günümüz arasında yeni köprüler kuruyorsunuz. En önemlisi de Anadolu kültürlerinin, halklarının birbirlerinden ayrılmaz, kopmaz bağlar oluşturduğunun bilincine varıyorsunuz. Öylesine bir bütünsellik ki bu, Gordion köyünde yaşayan, tarihe meraklı kahramanımız Sibel Ates’in adı, soyadı bile ta Friglere kadar uzanıyor. Nasıl mı? Sibel’in soyadı nüfus memuru tarafından yanlışlıkla “Ates” yazılmamıştır. “Sibel” ve “Ates” sözcüklerinin Friglere, Yunanlılara kadar uzandığını Midas’tan öğrenir. Midas’a göre, Sibel(e) Tanrıça Matar Kubileyan’ın adının bir başka dilde söylenişiyle aynıdır (Sibel(e) / Cybele). Soyadı Ates’se Yunan ve Roma söylencelerinde geçen Attis’in karşılığıdır. Yazar, buradan bir yere varmak istiyor: ‘Anadolu kültürü bir bütündür ve süreklidir.’ Ona göre Hititler, Lidyalılar, Turuvalılar, Misyalılar, Karyalılar, Urartulular, Asurlar birbiri içinde eriyerek bugünkü toplumu ve uygarlığı oluşturmuşlardır. Bu görüş Halikarnas Balıkçısı’nın ve arkadaşlarının (Maviciler) yaygınlaştırdıkları görüştür. Ama doğru ve sağlam görüştür. O uygarlıklar bizi yaratmıştır. Biz, onlar olduğumuz kadar, onlar da bizlerden sayılırlar. Dolayısıyla Anadolu kültürleri birbirinden ayrılamaz. Süreklilik ve bütünlük içindedirler. Kendimizi ve bugünü sevdiğimiz kadar, dünü ve onları da sevmemiz gerekir... Bu bakış üzerine oturan romanın baş kahramanı Sibel Ates’tir. Sibel Ates, Gordion köyünde yaşayan bir kızdır. Okuldan kalan boş zamanlarında Gordion müzesine gider. Tarihe meraklıdır. Müze müdürüne yardım eder. Gelen turistlere gönüllü rehberlik yapar. Bu süreçte arkadaşı Orhan’la birlikte bir iskelet bulurlar. Bu iskeletin Midas’a ait olduğunu sanırlar. İskeletten Sibel’e kalan sadece serçe parmak kemiğidir. Sibel’in halası olan Yağmur, Ankara’da kazıbilimde(arkeolojide) okumaktadır. Onun kendilerine konuk olarak gelmesiyle tarihin içinde yapılan yolculuk daha bir çoğalır. Romanın en doğal en başarılı anlatılan bölümlerinden birisi, bize göre Kimmerler’le Frigyalılar arasındaki savaştır. Serçeparmağın çevresinde gelişen olaylar romana fazla bir derinlik katmasa da, şaşırtıcı ve heyecan dolu olayların yaşanmasına, bir gençlik aşkının filizlenmesine aracılık eder. Serçeparmağın Midas’a değil, Anadolu’yu işgale gelen bir Yunan askerine ait oluşu hoş ve anlamlı bir sürprizdir. Yazarın diliyle Sakarya Savaşı bizde olduğu kadar, bu toprakları işgale gelen Yunan askerleri üzerinde de yıkım ve acılar oluşturmuştur. Çünkü bu askerden kalan mektup okunduğunda Yunanlı asker mektubunu şöyle bitirmektedir: “...Ah anneciğim, yorgun gövdemi sevecen kollarında dinlendirdiğim günleri bir görebilsem...” Erol Büyükmeriç, bu tarihsel ve fantastik çizgiyi “Yergök” adlı romanında da yakalamıştı. Geniş bir perspektiften bakılan, derin bir tarih kültürünün üstüne oturtulan bu romanı tüm gençlerimizin severek, yararlanarak okuyacaklarına inanıyorum. Tarih bilincinin şovenizme düşülmeden, çarpıtılmadan, düşmanlıklara alet edilmeden verilişi, zengin Anadolu kültürünün sergilenişi, tüm bunların hoş bir roman diliyle kurgulanışı, içine doğru iletilerin sindirilişi azımsanamayacak bir olay. Sevgili dostumu kutluyorum...? CUMHURİYET KİTAP SAYI 874