24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Füruzan’ın Yazın Dünyasında Sinemasal İzdüşümler ? Yasemin YAZICI iç unutmuyorum. Karların bastırdığı bir kış günü, arabayla yola çıktık. Hareke’de apak soğuk bir örtü altında mola vermek zorunda kaldık. Sevgi, tutku dolu bu yolculuk bana arasız 19. yüzyıl Rus edebiyatından unutamadığım kar kızaklarının çınlamalarıyla dolu bir zamanı da getirdi. Hiç unutmadım o yolculuğu, unutamam da ölene değin. Edebiyat çağrışımlarımda çok etkili resimler oluşturdu her zaman. Kitaplaşacak bir metnin tartışmasını sevgili bir yakınımla, olağanüstü kar kandilleriyle bezenmiş bir İstanbulAnkara baskıya giden bir metnin yolculuğunun güzelliği bitiminde, l971 Şubatı’ndaki ilk baskısı yapılan Parasız Yatılı tamamlandı. Sonra, seçici kurulun oybirliğiyle vardığı değerlendirme sonucunda 1972’de Sait Faik Ödülü’yle buluştu.” * Ne rastlantı ki, bu kez “10. Ankara Öykü Günleri” etkinliği için, 35 yıl sonra Füruzan, Sezer Ateş Ayvaz ve ben bir başka Ankara yolculuğunu paylaştık. Karlar yerine sarı sıcak bir haziran başıydı. Yol boyunca çoğunlukla edebiyat konuştuk. Ardımız sıra da, bizi izleyen anıların gelgitleri hep üstümüzde oldu. Ve, “Parasız Yatılı 35 Yaşında” başlıklı bölümde, kendisinin kitaplarıyla edebiyatımıza katılmasının yıl dönümü vurgulanıyordu. Doğal olarak “Onur Konuğu” Füruzan’dı. İlk öykü kitabına adını veren Parasız Yatılı öyküsü gerçekte, belleklerden silinmeyen bir yapıt oluşuyla, yazar kimliğinin başat işaretlerini de taşıyor. Füruzan’ın, edebiyat yolcuğunun günümüze dek uzanan ve aslını içeren bir biricik yapıt diyebiliriz bu öyküsüne. Bu izlek bize “halkın vicdanı olma” duyarlığını taşıyan edebi bir süreci de imliyor. “Halkın vicdanı olma” saptamasını, yıllar önce Aziz Nesin, Heinrich Böll için söylemişti. “H BENZER SAPTAMA Son derece yerinde bir vurgulamaydı... Benzer saptamayı sanırım Füruzan için de yapmamız mümkün. Hatta, Almanya’da edebiyat konuğu olduğu yıllarda Heinrich Böll’le yaptığı söyleşiyi okuyunca, böylesi bir doğrulanmayı da hemen ayrımsayoruz. İki farklı ülkenin yazarının, sinemadan edebiyata ve toplumsaldan bireysel sorunlara... uzanan konuşma metni boyunca, şimdilerde gerilemiş olan o toplumsal vicdanla yüzleşiyoruz çoğu kez. Geleceğe ilişkin ortaklaşa umut ve kaygılarının böylesi bir temel gerçeklikten gücünü aldığını duyumsuyoruz. Sözcükler önemli toplumsal ayraçlarla göz önüne alınırken, önyargısız yaklaşımlarla, yalSAYFA 12 nızca çağını anlama isteğiyle dolu birbirini tamamlayan tutumları da, değerli bir belgesel nitelik katıyor konuşmalarına... Söyleşinin bir yerinde Füruzan: “...Avrupalılar çok, hatta biraz fazla besleniyorlar. İyi yiyorlar, iyi uyuyorlar ama düşündüklerinden kuşkuluyum” diye kendi gözlemlerine ilişkin bir saptamada bulununca, içtenlikle düşüncelerini açıklıyor, H.Böll: “Haklısınız. Alman aydını epey bir süredir halktan uzağa düşmüştür, bu da beni yıllardır hep düşündürüyor. Halkla bizim aramızda giderek daha niteliksiz olan kitle iletişim kurumları, unutturulmak istenen bir geçmiş ve yorgun bir günün sonunda işinden dönen kişiyi yatıştıran, havadan, sudan içeriksiz televizyon programları var. Özendirildikleri şeyler açısından düşünmeyi değil, küçük rahatlıkları amaçlayan bir halk oluşturuyoruz.” 1976 yılında gerçekleşen bu konuşmada, bugünlerin erken sesleri de duyuluyor sanki. Umuda sarılı örtük bir kaygı da var iki yazarın arasında. Ve, geçen zaman, ne yazık ki onları haklı da çıkarıyor kaygılarında. Söz edilen sorunlar, yetmişli yılların ortasında konuşulduğu günlerde üstelik daha umutlu değil miydi dünya? ..Gelecek güzel günlerle, iç yaralarının iyileşeceklerine hâlâ inanıyordu insanlar. Şimdilerdeyse, daha tek renkli ve düş kıran bir dönemi yaşıyoruz... Bu anlamda, Füruzan’ın Evsahipleri ve Yeni Konuklar kitapları da, küreselleşen dünyanın en önemli sorunsalı olarak “yabancılaşma” yani “ben ve öteki” üzerinden üretilmiş “yabancı” sorununun en erken gündemi sayılır. Hatta bu erken tanılarda biraz ironik olsa da, yukarıda alıntıladığım Füruzan’ın konuşma parçasında, günümüzün en başat sağlık sorunlarından obezite’nin bile yeri var... İşte kimileyin yazarlar, sağ lık sorunlarını bile öngörebiliyorlar duyarlı yazın bakışıyla.(!) O günün parasız yatılıları, bugün böylesi yabancılık ve yanılsama dolu bir dünyada erişkinliğini yaşarken kim bilir neler geçiyordur akıllarından... AYRINTILAMA BECERİSİ Ve, bu yazılanların yeni basımı yapılıp hâlâ okunuyorsa, 47’ler gibi kült bir kitap kimilerinin başucu kitabı olmuşsa, elbette burada önemli gerçek şu ki: Yazarın edebi tutumundaki insani/toplumsal duyarlık ve yazın kaygısındaki samimiyetin, yaşamsal arayışla özdeşlemesi başlıca etken kendini yenilemesinde. Öte yanda, Füruzan’ın yapıtlarında, insanların öyküleri ayrıntılarla işlenerek çoğu kez iyi bir sanat yönetmenin titizliğini yansıtır. Ve, bu ayrıntılama becerisi tüm yapıtlarının iç dokusunu oluşturur. İşlediği konudaki kahramanlarını, tıpkı Flamanlı ressamlar gibi öylesine canlı kılar gözümüzde. Bu görsel imler, türlü ça lışmalarında, gezi, anı,söyleşi yapıtlarında olduğu gibi kimi zaman belgeselleşir... Ayrıntılar ilmeklenerek o günü canlandırır... Bu adada bir ev olabilir, bir park, Ankara’da memurların yaşadıkları bir apartman olabilir... bir sokak... bir avlu... Tüm mekânlar dekor ve kostüm ayrıntılarıyla o kadar canlıdır ki, sonuçta bir sinemacı için hazır tasarımlardır adeta. Çevre bezemesi zenginliği, yazarın yalnız edebiyatla değil, tüm sanat yapıtlarına ilişkin duyumsamasıyla açıklanabilir belki. Burada sanatlar arası ilişkinin kendiliğinden söz edebiliriz. Bunda önce kişisel ilgisinin payı var. Kendisine belki ünlü aydın uğraklarında pek fazla görmeseniz de, öncelikle sinemada ve tiyatroda, resim sergilerinde, balede... pek çok sanat etkinliğinde, dikkatli bir izleyici olarak sıklıkla rastlayabilirsiniz... Yaşamsal duyarlığı da, sanatın çok yönlülüğüne dönüktür... diyebiliriz kesinlikle. Böylece çağımız yazın anlayışına, yakın bir izdüşümdedir duruşu. Üstte, Vitra’nın Farklı açılarda oluşan Edebiyatçılarla yaptığı çalışma, duyarlığını, toplumsal Füruzan’dan vicdanıyla örtüştüren ‘Redife’ye Güzelleme’ yazar, kendi dünyasını 2006. Ortada temellendirir; gözlemin ‘Benim Sinemalarım’dan sokak görsellikle sarmalında çekimi. Yanda yazın biçemini oluştuise, ‘Gecenin Öteki Yüzü’ rur. çekimlerinde, 47’lilerin roman kur198687. gusu yazıldığı zamana ve Türk edebiyatının o günkü konumuna göre çok farklı bir kurgu içerir. Bir işkence sürecinde kopuk kopuk bir zamanda bir ailenin hikâyesinde birçok gencin birbiriyle kesişen öyküsü bütünlenir. Zamansal gelgitler günümüz ritmini anımsatır. Zaman hem kendini parçalayarak kendi edebi dilini kurar. Tüm bu toplumsal vicdan, ayrıntısal zenginlik, resimsel gerçeklik, kurgusal geçişler bütünlenirken, edebiyatının sinemasal dönüşümleri, Füruzan’ın dünyasında hiç de rastlantısal değildir. Eski bir sinema çalışanı olarak “Benim Sinemalarım” öyküsünü sinema yapılmasının dolaylı tanığı sayılırım. Çünkü o dönemde aynı film şirketinde Ertem Göreç’le birlikte çalışıyorduk. Bu yüzden “Benim Sinemalarım”ın teknik olarak, ne olanaksızlıklar içinde gerçekleştirildiği biliyorum. Daha sonra Cannes’da 158 film arasında ilk sekize girip gösterime sunuldu. Bu gerçekten çok ? KİTAP SAYI 874 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear