28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

“Yayınevleri "fuzuli işler laboratuvarı", okur kitlesi "kobay sürüsü" niyetine taciz edilmemelidir. Nitelikli ve dirayetli editör yokluğu, eleştirmen ve çevirmen yokluğundan da vahimdir. Çorak edebiyat tarlamızın neredeyse roman çöplüğüne dönmesinin sorumlusu, yazar adaylarından önce sığ editörlerdir.” ? Edebiyat ödüllerine değil de, onların ülkemizdeki kurgu düzenine tepkim yok değildir. Ödül sisteminin nitelik, nicelik ve kimlik sorunları çözümsüz gibidir. Ödül sektörünün futbol liglerinden daha az şaibeli olduğu iddia edilebilir mi? Bana bu yıl ödül kazanmış üç kitap adı verebilir misiniz? Ödül aldığı için hangi kitap ekstra baskı yapmıştır? Bunlara karşılık birikime özgülenen ödüllere (TÜYAP Onur Yazarlığı ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri) varım. Bu noktalar kitapta ıskalanmamıştır. Sizin için aforizma erbabı olarak küçük İskender’i gösterebilir miyiz? küçük İskender aforizmanın Giambattista Piranesi’si ve Robin Hood’u / Güven Turan Bach’ı ve İnce Memed’i / Enis Batur Monte Kristo Kontu ve Marko Polo’sudur. Bu aforizmaları dörtleyecek bir ad anımsayamamak acıdır. (Bu vesileyle, k.İskender’in aforizmalarından mürekkep "Rahibinden Satılık Kilise" ve Güven Turan’ın "Bakır Çalığı’nı, 2006’nın en iyi on kitabı arasına sıkıştıracağım, duyurulur.) 100 TEMEL ESER "Ula ha bu ulkenin 100 TEMEL ESER’i nerdedur daa?" diye sormuşsunuz, devam ediyor mu arayış, yoksa buldunuz mu? Bulmamak için araştırdığım sancılı bir konuydu. "100 Temel Eser" uygulaması sübjektif ve dayatmacı bir girişimdir. Okuma zevki aşılamak ? İnce hayatlara otostop ya da Selçuk Altun’un gizli yol haritaları ? küçük İSKENDER er bilinçli kimlik, bir bakıma kilitlidir de: Bu kilit, açılmamak ve saklanmak için değil, açılmaması ve saklanması gerekeni korumak, sağaltmak ve onun izdüşümünden hareketle bölünerek çoğalma güdüsünü sıradan çiftleşmeden ayırmaya yönelik bir vazifeyi ikrardır ayrıca; burada kültürel bir üremenin tahlilindeyiz: Yeryüzüne dağılmış felsefeciler, yazın sanatçıları, sinema adamları, yalnızca düşünmenin orgazmındaki düşünürler şunu derler ki, ürün sadece şekildir; bunu salta dönüştüren ise algı ve bu algıyı potansiyel terazisine oturtacak toplama ulaşacak sorumluluk, yoğunluk ve içgüdüsel yakalama’dır; anlam hep kaçar; anlam daima suçludur çünkü; anlam’ı yakalamaya çalışanları ise bazı ülkelerde polis veyahut devlet, bazı ülkelerde ise edebiyatçı diye tanımlarlar. Biz neresindeyiz bunun?! Anlamın peşinde olanlar?! Devlet/polis miyiz, yoksa edebiyatçı mı?! Anlamın çekirdeğindeki çırpıntıyı suç kabul edenlerden değiliz; yani polis/devlet gibi bir konumumuz yok; anlamın sitoplazmasındaki cevheri mikroskop altına çeken edebiyatçılardan olmaktan yanayız; saflarımız belli. Bu da bedel ve çalışma istiyor. Tekrar tekrar hicranları, hüzünleri, mutlulukları stop denmiş plazmaya, o sitoplazmaya çekiyoruz. Çekirdeği besleyenden, bekleyenden yanayız; çekirdek hepimizin: Bazen tanrı o, bazen bir ideoloji, bazen hayatın tamamen entelektüalizme dayanan ruhsal döküntüsüyle çeşitlenen ta kendisi. H Böylesi yoğun ve yorgun dönemlerde insan uzanıp bir kitaba, kendine yandaşlar, yol arkadaşları arıyor ister istemez; edebiyat’ı edebi yatır’a çekmeye çalışan zihniyetlerden bir miktar uzaklaşmak, bütün bir insanlık tarihine yayılmış imzalarla buluşmak ise can acısını akıl acısına dönüştürüyor; medetle merhem arasındaki izdivaca tanık olmak da cabası; uzun zamandır Cumhuriyet gazetesi’nin Kitap’lığında dolaşıp hayal ettiği, hayalini hayatıyla kurduğu bir dünyanın emrine girmiş bir zarif hayaletten konu açıyorum: Selçuk Altun’dan, onun kelimelerin hususiyetinde ve labirentlerinde, galerilerinde, tünellerinde koşturan çağdaş apaş tutumundan. Romanlarını okuyanlar Selçuk Altun’u Doğu ve Batı arasındaki seferlerinden tanırlar; iki taraftan da haz alan yazar kahramanlarını da kâh bu iki yön arasında kalmanın pusulasına hapseder, kâh kolların iki yöne açılmasının bir teslimiyet değil, bazen de kucaklaşma belirtisi olduğunun altını çizer. Modern psikiyatrinin genç ve asi temsilcileri, edebiyattan ne kadar yararlanmışsa, Selçuk Altun bu olgunun arkeolojisinde profesördür. Yepyeni bir kitap var masamın üzerinde, Selçuk Altun’a ait: Kitap İçin. Örülürken tığlarını da yutmuş, sindirmiş bir oya tadında bu kitap. Evet, bazen kitap okunmaz; yalnızca içilir; çok susamış belleklerin susuzluğunu susturan cümleler, harf harf genzinizden aşağı değil, yukarı beyninize doğru dökülür. Ters şelalelerin kaderidir bu: Alkışlandığınız kadar şaşırtıcısınızdır. Kitap İçin, 1000 maddeye ayrılmış: 1000 Aforizma, Alıntı, Kıs(s)a; kimi vakitlerde de yazarının salt gözlemlerinin, değerlendirmelerinin, sitemlerinin, beğenilerinin çarşısı. Yalnız Türk Edebiyatı’nın zerreleri de değil, tüm dünyayı dolaşan bir Jules Verne’in kuş(ku)bakışı değinileri de mevcut. Kitapta bir siluetmişçesine görünen portreler Sevinç Altan’ın usta yüreğinden, bütüne yayılan editöryal çalışma Birhan Keskin’in güçlü zarafetinden, kapak ve bölüm vinyetleri Peter Hristoff’un hayatı ve aydın konumunu zamana oturtan düş orkestrasından kopup geliverince tasarımcı Gökçen Ergüven’e bu lezzeti harmanlamak şansı doğmuş. Bir solukta hazırlanmadığı için sizler de bir solukta okuyamayacaksınız; Zekeriya Sofrası’nın zenginliğiyle eşdeğer yüzlerce güzel insan Selçuk Altun’un imbiğinden geçmiş; kimileri mısralarıyla, kimileri bir hatıranın nasihate dönüşebilen simyasıyla, kimileri yerinde yapılmış ürpertici tespitleriyle, kimileriyse ironinin insanı telaşlandıran ani tepkileriyle düşünme refleksinin ekseninde, kendi iplerinde yalnız cambazlıklarının gösterisine çıkıyorlar. Selçuk Altun, bu kitabı oluştururken ne planladı bilemem, ancak ortada adeta yeni bir Gezi kitabı var; farklı yerler, illa ki coğrafî midir; farklı yerleri farklı yaratılarda, farklı ömür kelepçelerinde aramak ve oralarda dolaşmayı göze almak da bir yolculuktur. Cesaret ve etik bir yetenek ister bu; bugün cehaletlerini ve çağ dışılıklarını ne yazık ki konuşmama, düşünmeme, tartışmama tedbiriyle örtenler, böyle bir kitap karşısında aidiyet duygularının zayıflıklarına şahit olacak, hatta o pek sevdikleri Osmanlı tokadını yiyeceklerdir. Selçuk Altun, bir zekâ koleksiyoneri olacak kadar ruh zengini. Randevunuza geç kalmayın, gidin buluşun bu kitapla; ancak ne alelacele alınmış bir çiçek kurtarır kimilerini artık ne de tam zamanında buluşma noktasında olmak. Ayrıntı, geç kalanları cennete göndererek cezalandırır ? SAYFA 22 CUMHURİYET KİTAP SAYI 874
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear