Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
“Bolşevik Partisi Tarihi” çok soylu bir mücadelenin tarihi olduğu kadar, bu mücadele öncüsünün giderek kendine yabancılaşması, giderek bir başka ezici aygıta dönüşmesinin de tarihi aynı zamanda. Erdoğan AYDIN Kritik D ünyayı değiştirme motivasyonunu kaybettiğinden beri insanların okuma eyleminde de ciddi bir düşüş başladı. Asıl önemlisi okumanın da neredeyse anlamı değişti. Artık kariyer yapmak, dünyalık kazanmak üzere okunuyor ağırlıkla. Daha da kötüsü irrasyonel okumalar büyük bir ağırlık kazandı. Özetle aydınlanma ve dönüştürme gereksinimiyle okuma arasındaki bağın neredeyse koptuğu bir dünyada yaşıyoruz. Bu olumsuz atmosferde sosyalist teori ve pratik kitaplarının okunmasında büyük bir düşüş gözleniyor. Bunların içinde artık neredeyse hiç itibar edilip okunmayan kitaplardan biri de, Bilim ve Sosyalizm Yayınları’ndan çıkan “Bolşevik Partisi Tarihi”. Oysa, devrim umudunun güçlü olduğu zamanların en çok okunan kitaplarından biriydi. Sadece Türkiye’de, yüz binlerce okunduğunu söylemek abartı olmayacaktır. Bolşeviklerin Resmi Tarihi yen, okuyucunun sorgusuz bir tarzda kendi anlatımlarına teslim olmasını isteyen bir motivasyon belgesi. Bu bağlamda önemli öznellikleri içeren, kendi çözüm yöntemlerini adeta kutsayan, karşıdan bakıldığında görülebilecek, görülmesi gereken bir dizi sorunu görmeyen ve görülmesini istemeyen bir kitap. Sınıf mücadelesi kavramını, nesnelliğinin ötesine bir abartan, öyle ki en küçük iç farklılığı bile bu kavramın uzlaşmaz alanına iterek ‘çözen’, yani tasfiye eden ve bunu’arınma’ olarak’ kutsayan bir siyaset algısına sahip. Bu tarz, kitabın milyonlarca kadroyu, yüzlerce sosyalist partiyi şekillendirmede oynadığı tayin edici rol nedeniyle de ciddi bir sorun alanına dönüşüyor. Aynı amaca, aynı kahramanca özveri ve samimiyetle koşan kadroların birbirlerine karşı ürettiği keskin yargılarıyla bu kitap, solun tarihindeki sekterliğin temel yansıtıcı belgesi. Çok soylu bir amacın sekter yöntemlerle nasıl kendine yabancılaşabileceğinin örneği olarak da okunması gereken bir belge aynı zamanda. başlı başına bir sorun alanı. Oysa Bolşevik Partinin hâkim komünistleri, bu boşluğun devrimci iradeyle doldurulabileceğini düşünen bir anlayış sergiliyorlardı. ‘Yeni Ekonomi Politika’ denilen karma sistemin erken tasfiyesi de, nesnel duruma ilişkin bu yanlış yargının sonucuydu. Disiplin, doğru taktik, parti iradesi, kitle seferberliği gibi öznel faktörlerle sorunların aşılabileceği düşüncesi, o gün birbirleriyle ölesiye tartışan tarafların ortak bir handikapını oluşturuyor. Ulaşılan nokta bizzat sınıfın bürokratik bir kolektivizmle depolitizasyonu olacaktı. Görüntüde işçilerin tümü resmi politik dili konuşuyor, bilinmesi gereken argümanları biliyor, gerekli özveriyi yapıyordu; tek sorun iç ve dış düşmandı! Oysa gerçek ne yazık ki çok daha derinde. İşçi sınıfı söz konusu bu çok ağır yükü taşıyacak kapasitede değildi; onun bu eksikliği de, bürokrasinin hızla yükselip kurumsallaşmasını getiriyordu. Bu süreçte gerçekleşen çok büyük dönüşümler, çok büyük kalkınma hızları, aynı zamanda sınıfın yönetim süreçlerini bürokrasiye devretmesi ve sistemin içsel bir çürümesini de beraberinde getiriyordu. TARİHİN DERSİ Bolşevik Parti Tarihi, çoğu zaman zabıtlarının, belgelerin, olayların dökümü aslında; ama bu destanın dökümü böyle mi olmalıydı sorusu, bugün kendisinden kaçamayacağımız bir sorun. Örneğin başından sonuna bütün doğruların Bolşeviklere, yanlışların ise diğerlerine ait olmasının sorun olarak görülmesi gerekmiyor mu? Önceki metinleri yazan, önceki dönemlerde kritik noktaların öncülüğünü yapanların, tasfiye edildikten sonra, ‘zaten hiçbir zaman Bolşevik olamamakla’ suçlanması bir başka sorun alanı. Bolşevik Parti Tarihi bu gibi pekçok sorun alanını görmezden gelen bir mantığın ürünü. Bolşevik Parti Tarihi bizim ve önceki sosyalist kuşakların siyaset algısı üzerinde de çok büyük bir etki yaptı. Siyaseti taktik başarılar düzleminde şekillendiren bu yaklaşımın daha uç versiyonu, “kedinin rengi değil, fareyi yakalaması önemli” diyen Makyavelizme kadar vardı. Amaç için her aracı mübah kılan bir siyaset tarzında kazanmak önemliydi, ama bu ‘kazanma’ süreçlerinin gerisinde sosyalizmi kirleten bir yük birikimiyle karşı karşıya kalıyorduk. Oysa amaç araç ilişkisinin başka türlü kurulması gereksinimini bugün daha net olarak görebiliyoruz. Örneğin amaca uygun olmayan araçların amacı da kirleteceği, çürüteceği, inandırıcılığını gölgeleyeceği gerçeği bugün sosyalizmin tarihten gelen en önemli derslerinden birini oluşturuyor. Bugün dünyanın sol hareketi içinde, (yaygın örnekler olarak özellikle Latin Amerika’da) söz konusu bu deneyden önemli dersler çıkarılabildiğini görüyoruz. Çoğulculuğun bizzat parti tüzüklerinde güvence altına alınması bunun örneği. Geçmiş pratikte birbirini ağır bir şekilde suçlamış çizgilerin bugün aynı parti içinde birlikte mücadele etmeleri, halka güven verme ve ülkelerin reel siyasetinde yer tutma açısından sola önemli avantajlar sağlıyor. Esasen farklılıklarımızla birlikte çoğulcu siyaset yapma, farklı çizgi ve önerilere değer atfetme, haklarını çiğnememe gibi sosyalist değerler bu geçmişle hesaplaşmadan, bu dersin sindirilmesi gerçekleşmeden mümkün değil. Türkiye solu, çok ciddi bir deneyime ve çok ciddi bir teorik birikime rağmen ne yazık ki bu konuda yeterli dersi çıkaramadı, en azından bu dersi sindirmiş bir pratik inşa edemedi. 1996 yılında kurulan Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) böyle bir dersin ürünüydü gerçi; ama geleneksel iradeleri aşamayarak, Türkiye’nin ezilen ve sömürülenlerine seçenek düzlemine yükselme şansını heba edecekti. ? KİTAP SAYI 870 DÜNYANIN BOLŞEVİKLERE BORCU VAR Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında dünyamızın karşılaştığı gem’i azıya almış eşitsizlik, ahlaksızlık, akıldışılık ve işgaller, kapitalist sistemin bağrında açılan bu Sovyet parantezini ve onu yaratan Bolşevik Partisi’nin önemini teslim etmemiz ve tarihini bilmemiz gereksinimini alabildiğine arttırmış durumda. Dünyamızı, küresel kapitalizmin saldırısıyla düşürüldüğü bu aşağılanmadan kurtarmak, insanca yaşanılabilir bir dünyayla değiştirmek gereksinimi Sovyet devriminin derslerine hâkim olmayı her zamankinden fazla önemli kılmıştır. Ancak bu bilgilenme süreci artık önceki ezberlerimizi de süzgeçten geçirmeyi zorunlu kılıyor. Özetle bu çok kritik tarihi ayrıntılarıyla ve nesnel bir taraflılıkla bilmemiz, halen mahkum edildiğimiz alçak koşulları aşabilmenin anahtarını oluşturuyor. Devrim öncesinde ezilenlerin ezenlere, sonrasında ise dünyayı bir cennete çevirmek isteyenlerin bunu engellemeye çalışanlara karşı mücadeleleriyle belirlenen bir destanla karşı karşıyayız çünkü. Ancak bu süreç çok soylu bir mücadelenin tarihi olduğu kadar, bu mücadele öncüsünün giderek kendine yabancılaşması, giderek bir başka ezici aygıta dönüşmesinin de tarihi aynı zamanda. İdealist bir kahramanlar kuşağının, maddi hiçbir beklenti içinde olmadan sergiledikleri inanılmaz çabalara eşlik eden kâh bürokratlaşması, kâh birbirini tasfiye etmesinin tarihi aynı zamanda. Bolşevik Partisi Tarihi, işte bu süreci, başka bir kitapta bulamayacağımız bir bütünlükle verirken, diğer yandan, öznel bir taraflılık ve gözü kara bir sekterlikle biçimlenmiş. Üstelik bu sorunun sadece bir yazım sorunu değil, aynı zamanda ciddi bir yaşanmışlığın tarihi olduğu anımsanınca, büyük bir kahramanlık destanı olan bu kitap, aynı zamanda ne denli büyük bir trajedi ile karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Bolşevik Partisi Tarihi, kuşkusuz sosyalizmi temsilen ve bu sürecin yaratıcılarının hâkim kesiminin yazdığı bir kitap olarak ayrı bir önem taşıyor. Ancak onun, ötekileştirilen, hatta bir kesimi “devrim adına cezalandırılmış” kesimlerinin de bakış açılarını, dahası sonraki sorgulamaları da içeren bir süzgeçten de geçirilmeye ihtiyacı var. Aksi taktirde SAYFA 34 yinelenen çabaların başarı şansı olmayacak; olması halinde ise öncekinin karikatürü olacaktır. ‘ARINMA’ FETİŞİ Bolşevik Partisi Tarihi, dünyanın kaderini değiştirmede belirleyici rol oynamış bir devrime, Rus Devrimi’ne dair içeriden, en içeriden aktardığı bilgi ve yorumlarıyla özel bir kitap; ancak tam da bu en içeriden yapısı nedeniyle bir dizi sorun alanını da içeriyor. Hızla II. Dünya Savaşı’na giden bir dünyanın o olağanüstü gerilimli günlerinde, 1937’de kaleme alınmış, bu gerilimi bütün hücrelerinde duyan bir parti ve onun aygıtı olan bir devletin reel kaygılarıyla şekillenmiş. Tabii salt o dünya konjonktürü değildi kitaptaki tarzı belirleyen. Önce çok katı bir yeraltı yaşamının, sonra devrimci bir altüst oluşun ve tabii ne denli katı olunursa dünyayı değiştirme olasılığının o denli mümkün olabileceğine inanan bir siyaset tarzını yansıtıyor. Bolşevik Partisi Tarihi, dünyanın kaderini belirleyen bu süreci öğrenmek için hâlâ temel bir başvuru kaynağı. Bununla birlikte asla kendisiyle yetinilmemesi gereken, hem muarız hem de günümüz kaynaklarıyla kıyaslanarak okunmayı gerektiren bir öznellik barındırıyor. Bugün sahip olduğumuz ciddi bilgiler ışığında, Bolşevik Partisi Tarihi’nin, tarih yazımı anlamında da örneğin bir E. H. Carr, bir B. Wolfe, bir I. Deutscher, vb. yazarlar kadar nesnel olmadığını teslim etmek zorundayız. Marx’ın, Lenin’in, Lüxemburg’un ve daha pek çok sosyalist teorisyenin değişik vesilelerle işaret ettikleri uyarılara kulağını kapatmış bir siyaset tarzının yansıması olarak şekillenmiş. Yazıldığı dönemde büyük gerilimleri yanı sıra hâkim siyaset anlayışı nedeniyle kendini en küçük anlamda sorgulatmayan, sorgulanma potansiyellerini gizle GERÇEKÇİ VE ADİL OLMAK Sovyetler Birliği’nin uğradığı bürokratik yozlaşma dahil Gorbaçov ile sonuçlanan çözülmede, önceki inşa ve sorun çözme yöntemlerinin payını kabullenmek durumundayız. Ancak Bolşevik Partisi Tarihi, söz konusu bu dönemi yüceltme kitabı. Bize verdiği mantık, bürokratik yozlaşmayı görmemizi olanaksızlaştırdığı gibi, sonraki çözülmeyi de aynı katılıkta devam edilmemesine bağlar. Kuşkusuz sorgulamalarımızda onun yaşadığı acımasız koşulları bir an olsun unutma öznelliğine düşülmemeli. Ancak ortada bu kitaptan çıkarmamız olanaksız olan bir dizi sorun olduğu da açık. Oysa Bolşevik Parti Tarihi, işçi sınıfının egemenliği hedefiyle başlayıp genel sekreterinkine ve bürokratizme varan süreci sorundan saymıyor. Sınıfın iktidarı ve kolektivizmden yana tüm vurgularına karşın lideri kutsayan, lider kültü yaratan bir yaklaşım sergiliyor. Diğer yandan karşılaşılan bu bürokratlaşma ve sonraki çözülmede nesnel koşulların da doğrudan etkisi var. Ancak Bolşevik Partisi Tarihi, bunun bilincinden yoksun olup, tam tersine, sosyalizmi başarıyla kurumsallaştığını anlatıyor. Kuşkusuz 60 yıl sonrasının bilgi avantajıyla bizlerin, bu Tarihi, örneğin Troçkizan tezlerle ‘mahkum etmek’ gibi bir kolaycılığa itibar etmememiz gerek. Sorun, o günkü taraflarca görülen sorun alanlarından çok daha karmaşık; ama Troçki ve diğer devrimci kadroların çiğnenen itibarı adına bu Tarih’e itiraz etmek de zorunlu. Koşulların sosyalizm için henüz olgunlaşmadığı bir gerçeklikte, bizzat bu nesnel eksikliğin farkında olmamak bile CUMHURİYET