Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
gerilim fikni çekilmezdi, diye düşünüyorum. Defııe'nin Sahir konusundaki korku, kaygı ve tereddütlerininse yoruma gercksinmcsi yok, sanıyorunı.) Roınan kahrumanı, kocasının kendisini aldattığ'ını öğrenince kamındaki iki aylık çocuğu aldırıyor. Bu iı, acıtıcı cyleındc kadının bir cdilgcnliğ'i söz konusu. Çocuk, kocasının onun içinc, ona sormadan bıraktığı bir emanet. Kadına değil, kocaya ait. Kadına yabancı. Koca yoksa o emanet de yok. Salt bu düğüm bile uzun uzun değerlenme yapnıayı ^erektiriyor. Ccri vcrilmesi gereken ama hınçla yırtılan bir fotoğraf oluyor cenin. Olası Yanıt Ancak sonraki bölümlerde belli bir çözüme gidiliyor sanki. Defne'nin çatışmalarından biridir bu olay, (Nihal Yeğinobalı: Çünkü Defne kadındır ve bu kadınçocukerkek düğümü henüz dünyanın hiç bir yerinde tam çözüme ulaşmış değildir ve hem nıaddi hem manevi yönden en çok kadını bağlar. Yani, elini kolunu bağlar, anlamına. Bu çatışmayı şöyle ya böyle yaşamamış bir kadın düşünemiyorum. Defne'nin benimseyip baktığı sokak kedisi Omlet'le yavruları da, hiç evlenmemiş Münevver'in ve Defne ilc Beril'in bastırılmış analık duygularını depreştirmesi yoluyla, bir yerde bu çatışmanın simgeleridir.) Cinsellik koridorundan çıkamadık. (Nihal Y.: Çıkmak isteyen kim?) Kadın erkekle yatınca erkeği "içerden" görmeye başliyor. Erkek cinsel bir edim olarak "içeri" girdiğinde eşi tarafından tinsel olarak keşfediliyor. Ya da açık düşüyor. Bilinen bir nesne oluyor. Aşk bu nedenle bitiyor. Nesneleşmeyle. Marksist "şeyleşmenin" dışında bir bulgu. Bu bir nesnellik, yani bilinen nesnellik değil. Ve işte bu nesnellik niye aşkın olmadığını, hadi biraz yumuşatalım, aşkın sürekliliğinin niye olmadığını bize anlatıyor. Aşk, bize göre, bu dünyada yok. Romanda da, "örümceğe av olmak korkusu"yla anlatıldığı gibi, evet, romanda da yok. Örümceğe av oldun mu yok olursun. Olası Yanıt Aşkın olmadığı görüşü size ait. Romanda tartışılan aşk halleri var. Ve "belki halleri" de aşkın varlığına işarettir, bir bakıma. (Nihal Yeğinobalı: Sevgili Sabri, "Bu dünyada aşk yok," diye direnmenizi, bağışlamanız dileğiyle, romatizminize yoracağım? Hepimiz romantiğiz, çünkü kalıcı aşk peşindeyiz. Bize zamanın başlangıcında falan, birileri tarafından böyle bir söz verilmiş ya da hak tanınmış da sonradan geri alınmış gibi, her aşk bitiminde üzgünlüklere, yoksunluklara kapılıp yakınıyoruz ya da zaman zaman hırçınlaşarak "Aşk diye birşey yok!" diye kestirip atıyoruz. Yanlış mıyım?) 125. sayfa için aldığım notlarda yine kadının edilgenliğinden dem vurmuşum. Edilgenliğin sürekliliği gibi bir hal. Olası Yantt Evet, Fikret Pamir'e göre tanımlanan bir Defne halleri var. Yaşanan bir edilgenlik. Ama eleştiri ve başkaldm da var Defne açısından. Bu edilgenliğin farkında olmak da bir karşı çıkıştır. (Nihal Yeğinobalı: Bin yıllardır edinilmiş geleneksel ve evrensel kadınbk ve erkeklik rollerindcn sıyrılabilmek kolay mı? Hele Müslüman Doğu dünyasının hazin bir geçmişten gelen, uzun yüzyılların baslu ve tabuları genlerine işlemiş kadınını anlatıyorsak! Cîcnc de Defne'nin bu rolden sıyrılmak yolunda iyi mesafe aldığını ilcri sürcbiliriz. Fikret Pamir konusunda da, Beril konusunda da kararı onun verdiğini ve çitileşmiş kimi düğümleri sağlıklı birer bıçak darbesiyle kesip attığını düşünüyorum.) Romanda biriki yerde, romanın geçtiği dönemde yaşanan dış dünya çiziliyor, "anarşi durumlan" gibi örneğin. Bir başka önıek, "Kalamış iskelesinde, vapurdan çıkacakları bekleyenlerin birikmeye başlaması" gibi... Dış dünya ya da roman kahranıanlarınm yaşamlarının dışındaki dünya, belli belirsiz bir çizgi ilc bize sunuluyor. Elbette bu da bilinçli bir seçim. Yanılıyor muyum? Olası Yanıt Romanı oluşturan temel C U M H U R İ Y E T K İ T A P kurgu bcllidir. Bu nedenle bir dönem romanı gibi, o dönemin tünı olaylarının anlatımı elbette söz konusu değildir. Bu açıdan, roman kahramanlarını çevreleyen dış dünya yeterinee belirtilmiştir. (Nihııl Yeğinobalı: Yani esas kurguyıı gölgelemeyecek oranda. "Sosyal içerıkli roman" yazmaya hiçbir zaman özcnmedim, çünkü bunıın iyisini yazmak içın olağanüstü güçlü bir ya/ar olmak gerektiğine inanıyor ve haddimi biliyorum. (îene de ben romancının o "anarşi halleri" üstüne TASCHEN TEMEL SANAT DİZİSI Remzi Kitabevi dünyaca ünlü Taschen Temel Sanat DizisVnı Türkçe olarak yayımlamaya devam ediyor. yaptığı yorumun, çok hafıf dokunıışlarla verilmiş olsa da, epey belirgin, bir hayli özgiin, biraz da ironik olduğunu düşiinüyorum. Anımsayınız lütfen: Beril'le Erem'in haberleri neredcn ve de nasıl geliyor, romanın sonuna doğru?) AŞKIYAŞAYABİLDİĞİMİZCE YA$AMAK... Erkek gözünden, "ötekiler" olan sevgililer, metresler geçici, "kan" ise evlilik adındaki üçüncü nesnenin temel direği, armadasıdır. Evlilik, kankoca ikilisinin arasındaki bir ilişki değil bir üçüncü kişidir. Romanda bu durum Meto'nun sözleriyle de kabul ediliyor. "Ötekiler önemli değil gelip geçici, dönüp gelinen, evdeki kadındır"diyor Defne'nin kocası Meto. Bu yaklaşımın bir roman gerçekliği olarak yaşanması da, yine Belki Defne adına yakışan bir örgü. Bir kez daha söylemek gerekirse Belki Defne belki aşktır, aşkın belkiliğidir. Sayfa 189'da da başka bir örneğini gördüğümüz sürekli bir sakınım. Bitmeyen ve hiç bitmeyecek olan. Romanda ve bu romandan sonra da, yaşamda da. Olası Yanıt Bu kadar genellemek ne kadar doğru? Bir başkası çıkıp yeni bir roman yazar ve bitirir bu sakmımı. (Nihal Yeğinobalı: Sevgili Sabri Kuşkonmaz, "Belki Defne, belki aşktır, belki aşkın belki'liğidir" diyorsunuz. Bence artık karar vermelisiniz: Hangisi? Bence birincisi. Yani aşk. Aşkın "yaşanıp yaşanamamasından" söz edip duruyoruz, ama aşk ancak ve yalnızca duygularda yaşamaz mı? Onu eyleme dökmemek ya da dökememek "halleri", bizlere kurgular kurdurtup öyküler yazdırtır, ama sahiciliğini asla kuşkuya düşürmez, diyorum ve bu yüzden de sözlerimi Belki Defne kesin aşktır, diye bitirmek istiyorum.) Niye sorular soruyorum? Nihal Yeğinobalı için yazmanın zorluğundan kaçmak için mi? Nedir? Dilini, roman dünyasını oluşturmuş bir yazar mı diyeceğim? Ne haddime. (Nihal Yeğinobalı: Deyiniz, sevgili Sabri, sizler burJarı dedikçe romancılann içi yağ bağlıyor ve kalemleri daha bir hız ve akışkanlık kazanıyor.) Nihal Yeğinobalı'nın erkek kahramanlan birbirini tamamlayan, bütün olan/bütün bir âşık olan "adam" tarafı. Sayfa 243'te olduğu gibi, sevişilen kişi kiindir? Fikret, Hamit, Sahir, her biri diğerine dönüşür. Ya da her biri birbirini tamamlar. Ya kadınlar? Kadın kahramanın gözüyle bakıldığı için bir kesinlemeye gitmek yanıltıcı olabilir. Ama Beril ile Defne'nin bir ara iyice rengi beliren kadın kadına ilişkisini düşününce, örülen ilişkilerin sınırlarının dar tutulmadığı anlaşdır bir şeydir. Yazarın, zaten çevirilerinde de seçiklikle gördüğümüz özel bir akıcılığa ve ritme sahip dilı ve anlatımı, kendi özgün metninde çeviri de özgün bir metin olmakla birlikte elbette daha bir işleklikle çıkıyor okurun karşısına. (Nihal Yeğinobalı: Ve de roman?.. Görüyorsunuz ya, arsızlık diz boyu! Övgüye doyuknuyor. Belki Aşk konusuna gelince, "Bütün sevdalılar gibi o da durumlan sevgi açısından ele alarak yanlış yorumlardı" diye okudum bir yerlerde... Galiba en iyisi aşkı yaşayabildiğimizce yaşanıak, birtakım sınırlandırmalardan kaçınmak ve de inceleyip anlamaya, zinhar kalkışmamak!) Son yanıtı yazara bırakmakla, olası hatalarımızı bağışlatmışızdır umarım.B Belki Defne/ Nihal Yeğinobalı/ Doğan Kıtap/ 100 s. 823 Velâzquez Dışavurumculuk M. C. Escher Gauguin Leonardo Picasso Van Gogh Dali Remzi Kitabevi SAYFA 5 S AYI