Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
"Hopa Mahpushanesi Notları"ndaki giriş betimleri, nasıl çarpıcışaşırtıcı betim yapmak için değil az sonraki karabasan ortamına bir giriş olarak yapılmışlarsa, Ergin Yıldızoğlu da benimsediği yöntemle bunu yapıyor. Bu girişten sonra bu şiirlere şimdi daha yakından bakmayı deneyebiliriz. Burası ölü toprak." Karşılaştığımız şey yine, ilk şiirdeki (ve denebilir ki bu şiirler toplamının tümündeki gibi) bozulmuş düşlerin bataklığında yüzükoyun yatan bir yüzyıl, bizim yüzyılımızdır... "Murdar bir seyler var bu topraklarda doğup yetişmiş, şimdi bu topraklart kirleten" Bu kez Sophokles'ten ("KralOydipus") bir alıntı yapılmıştır. Yaşanmakta olunan zaman kesiti, sanki eski Yunan tragedyasında sözü edilen o toprak gibi, "murdar bir şeyler"le bozulup kirletilmiştir: "Ellerimiz buz kesti, yüzümüz kireç gibi. Yart açtk dudaklartmız mosmor ve gözlerimizi kamaşttrtyor bir süredır yepyeni bir şa/ak kılıg'mdaki günbatımı sülfür, nitrik asit yüklü bulutlartn yırtıg'ından stzarak." Yukarıdaki dizeler "GeyikJi Gece"nin (Turgııt Uyar) ilk dizeleriyle birlikte okıınduğunda ("Halbuki korkulacak hiçbir şey yoktu ortaJıkta/Herşey naylondandı o kadar/Ve ölünce beş on bin birden ölüyorduk güneşe karşı") , E.Yıldızoğlu'nun modern Türk şiirinde yakın olduğu başlıca kaynakJardan biri konusunda da görüş edinilebilir. İlk "Spiritus Mundi"nin bitiş dizesi, "Rüzgâr, su ve zaman ısrarlıdır", doğadaki yalınlık ve sürekliliğe ilişkin ( bir Dağlarca yalınlık ve tadındaki ) bu dize, her şeye karşın bir iyimserlik çınıltısı sayılabilir mi? Böyle de olsa, ikinci "spiritus", ruhun karanük köşelerindeki ıızun, karmaşık tartışmaJarla açılır.. "Bizden önceki yolcuların güncelerine" bakma önerisi, anıların güvenli sahillerine vvıran kıvır zıvırlarla oynayarak ılık odalarda gevşemeye bahanedir...Havalar git gide bozmaktadır çünkü... Bu çok ilginç şiirde açık ve keskin bir eleştiriyi (gece, cin, votka, hatta kokain/şanslıysan "safe sex"/yaşın uygunsa extasy), daha öncekilerin güncelerine bakmak için kitaplığın uzun, karanhk ve nemli koridorlarında bir gezinti izleyecektir. Bu koridorlarda yay kapaklı tuzaklar, basıldıklarında metafizik kuyulara açılmakta, farelerin belli belirsiz nemli hışırtıları duyulmaktadır. Ve ardından, şu çarpıcı, hatta acımasız betimler: "Tozlu raflarda ko\tururlar Yumu^ak karınlan sürtünür programlanmi} geleceklerı 'ycnilik' sanıp istcmlerıni terk. edenlenn kemıklerıne." 761 III Giriş betimlerindeki anlatı tadı ve etkileyici imgeler okurun şiire girişini kolaylaştırsa da Ergin Yıldızoğlu'nun hepsi bilinçli bir hesapla kurgulanmış, çağrışımlar, göndermeler, çeşitli kaynaklardan alıntılarla oluşturulan şiirlerini bir çırpıda kavrayıp özümsemek olanaksız... îlk okuyuşta alınan tadı derinleştirebilmek için tüm bu öğelerin tek tek çözümlenmesi gerekiyor. Ilk şiirden, "Ve Bir Gün Daha"dan yolcufuğumuza başlayalım... Girişte Milton'ın "Yitik Cennet"inden yapılan alıntı, gerçekten de, kitabı oluşturan tüm şiirlere bir önsöz gibidir: "Işık değil, karanhk görünmekte daha çok." Bunu, yukarıdaki alıntılardan artık yabancısı olmadığımız bir dış (ve bu demektir ki aynı zamanda iç) dünya (mekân) betimi izliyor: "Önce yavaş yavaş, sonra kiil rengi bir sabah Kimse fark etmeden usunu yitirdi orman. Yeşile hasretlik kahreder.. .Ve bahardan umudu kesmek...Şimdi, hoyrat bir rüzgânn kurumlu ellerinde Islak, siyah saçlart karman çorman" "Orman", "karman çorman", ve az sonraki bir dizede yer alan "zaman" sözcüklerinin oluşturduğu uyak, "modern" olma savındaki bir şiirin (ve ne yazık ki mevcut şiirin neredeyse tümünün) yoksun oldtığu (marifet sanılan, fakat aslında şiir bilmezlik ve sevmezlikten başka bir şey olmayan) bu ses öğesi, güniimüz şiir okuruna yadırgatıcı gelebilir... Oysa Ergin Yıldızoğlu'nun şürlerini relsefi ya da saJt siyasal söylem düzeyinden şiire taşıyan özelliklerin başlıcalarından biri, bana kalırsa, şairin hem bizim şiir geleneklerimiz hem de dünya şiiri konusundaki donanımını da yansıtan bu ses öğeleridir... Şiirde (imgelerle, şiir olarak) anlatılan; bir yüzyd (bizim yüzyilımız) "bozulmuş düşlerin bataklığında yüzükoyun yatarken", dostların çoğunun tükenip düşmeleri, kimilerinin kendilerine "eski heykeller, ya da kuytu saçak altları, gettolarında yabancı kentlerin" bulmalarıdır... "Eski heykeller" kişi tapınıcıhklarını ya da benzer şeyleri, " kuytu saçak altları" siyasal sığınmacılığı, hepsi birden 70 ve 80 sonrasında yaşanmış olan dramları çağrıştırıyor... Bu, yaklaşık yirmi dizeye sıkıştırılmış yoğun hüzün, Koestler'in kitabının adını ("Günortasında Karanhk") izleyen ve yine çözümlenmesi gerekli bir dizeyle sonuçlanıyor: "ve bir gün daha îakılıp kalırken, kötü sonsuzun çirişotu tarlalarında..." (Şair burada Grek mitolojisine bir gönderme yapmaktadır. Çirişotu tarlaları, Hades'e gitmekte olan ruhların Styx (melankoli) nehrini geçtikten sonra dolaştıkları tarlalardır. Burada geçmişlerini unuturlar...) lkinci şiir, ("Spiritus Mundi") T.S.Eliot'tan bir alıntının ardından ona bir göndermeyle başlar: "Burası çorak ülke C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI ustası A.llhan'ın seslenişi duyumsanır: "her biri bir sonrakinin provası/her biri bir öncekine mecbıır" "Çürümekle llgili" başlığını taşıyan bir sonraki şiirin giriş dizeleri, yukarıda, Yıldızoğlu'nun giriş betimlerinin örnekleri arasuıda yer almıştı. Bu imge yüklü, sağlam anlatı dilinin ardından, birdenbire, sanki bir Sait Faik çocuğu girer sahneye: "Mendil yüzbin abiler..." Ve şiir gerçekten de bir Sait Faik anlatısına dönüşecekmiş gibi görünür: "Astrlık çınarların yapraklartnda tüneyen tembel rüzgâr, 48 bir Desoto'nun hastalıklı soluklartyla konuşmaya dalmıştır..." Fakat, 6O'lı yıllara, 68'e bir özlemle, o günlerin şiirine özgü sözcükler ve vurgularla sona erer : "Asitli yahnurlann delikdeşik saçak altlarınaa Kerpiç bir duvar gibi eriycceksin... Eğer unutmuşsan, direnmeyi zamanın çatlaklannda: karanfillerle gelincikleri, kentin Mayts sokaklartnda... Ah! Sonuna kadar gidebilmiş dostlart... Mayts sokaklartnda .." "Yine Kurtlar Indi Kentlere" adlı bir sonraki şiir, yine belki biraz abartı h sayılabilecek betimsel bir girişle başlıyor : "Kiil rengi gökyüzünden sıkıntıyla stzarak yaSıyordu kar, Karanhk düşünceli marazi beyinlerin nöronları gibi şaşktndı yeniden kükü'rt, fosfor ve kan kokmaya başlayan sokaklar. Daha sonra, ses tonu farklı olsa da, içeriği Nâzım Hikmet'in ilk devrim şiirlerini anımsatan dizeler: "Ya, elimizdeki meşale sönerse diye Yine korkmaya başlar birileri hatta birileri yart yoldan geri döner." "Spiritus 2"nin son dizelerinde E.Yıldız'ın (bence) bir başka en yakın ISEL kitapları ındırımde, Elhamra Pasajı, 258 Beyoglu SAYFA 5