Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Alpay Kabacalı ile Dünden Bugüne Cezi Edebiyatı Ycdi Deniz lks Bucak SI "Farklılıkları * görmek sevindirici" D Elif MUTLU edi Deniz Beş Bucak, farkIt tarıh ve coğrafyalarda yaşamış, seyahat e/miş Türk gezginlerım bır araya getıriyor. Böylelıkle bızlere "gezmek" kavra ; mının tarıh boyunca f yaşamımızda ne ıfade etlığını görme fırsatt sağjıyor. Sızce "gezmek" bızıtn ıçın tarıhte daha çok neyi ıfade et Geçmiş yüzyıllarda öyle uzaklara gitmek, uzakları görmek, incelemek gibi bır alışkanlık yok. Kitabın "Osmanlı Gezginleri" bölümüne, o bölüm kapsamındaki yazarlara bakarsanız, bunların iki üç 'istisna' dışındageziye görevle gittiklerini görürsünüz. Türkler için "göçebe millettir" denir. Ama göçebelik ayrı bir şey. Göçcbeliğin kökeninde yaşamını kazanma motifi var; gezip görme tutkusu söz konusu değil. Nadir Paksoy, Türklerde "fetih ruhu"nun dal budak saldığını, buna karşılık "keşif ruhu"nun tomurcuklanmadığını ileri süriiyor. Ahmed Midhat Efendi ise, Osmanluarın geziye pek az önem verdiklerini, Avrupa'ya gidenlerin de yalnız eglence yerlerini gördüklerini belirtiyor. Kısaca şöyle diyebiliriz sanıyorum: Osmanlıların kültüründe en azından belirli bir döneme kadar uzakları gezme alışkanlığı yok. Gezi yapmak, olağanüstü bir şey, büyük bir serüven. Osmanlı gezi yazarları, alttan alta, bir serüvene auldıklannı sezdirirler okurlara. Yanlış anlaşılmamak için bir ayrıma da dikkati çekmek isterim. Batılılar, geziye "iourney", bizim gezinti dediğimiz küçük geziye "trip" derler. Bu ayrım Osmanldarda da var. Dki "seyahat"tir, ikincisi "teferrüc"... Osmanlılarda teferrüc olağandır, seyahat olağandışı... Daha da derinine inersek, bilimsel düşüncenin gelişmediği bir ortamda "keşif ruhu"nun da gelişmemiş olmasını doğal karşılarız. y Alpay Kabacalı'nın Dünya Kitapları arasında çıkan gezi edebiyatı seçkisi "Yedi Deniz Beş Bucak" adını taşıyor. Kitabın bir de üst başlığı var: Türk Gezginlerinin Cözüyle". Kitap, üç kesimden oluşuyor. Birinci kesim •"Cezginlerimizin Pîri Evliya çelebi'ye ayrılmış. ikinci kesimde "Osmanlı Gezginleri" ve eserleri tanıtılıyor. "Cumhuriyet Dönemi Gezi Edebiyatrna ayrılan üçüncü kesim, "Anadolu'yu Tanımak" ve "Dünyaya Açılmak" başlıklarını taşıyan iki bölümü kapsıyor. Kitabın sonunda geniş bir "Gezi Kitapları Kaynakçası" yer alıyor. Osmanlı döneminden 22, Cumhuriyet •döneminden (günümüz yazarlarına kadar) 39 gezginin ve eserlerinin tanıtıldığı kitapta Kabacalı, gereklilik duydukça uzun açıklamalar yapmaktan kaçınmıyor. Yazarı ve eserleri tanıttıktan «sonra örnek metinler veriyor. Gezi edebiyatımızı yeterli ölçüde tanıtan yetitiz bir çalışmanm ürünü olduğu hemen ilk .bakışta anlaşılan "Yedi Deniz Beş Bucak" üzerine Alpay Kabacalı ile konuştuk. SAYFA 22 i t 'v çalışmışlardır. Örneğin Istanbul'a gelmış yabancı gezginlerin "seyahatname"lerini inceleyin, Istanbul'un kendi ülkelerinin şehirlerine benzemeyen özelliklerini yansıtmaya yöneldiklerini vc buna özel önem verdiklerini göreceksiniz. Günümüze gelindiğinde, durum değişiyor. Çağdaş teknoloji, ülkeler ve insanlar arasındaki derin bilinmezlik uçurumunu ortadan kaldırdı. Bir yanda televizyon kanalları, gezi dergileri, ve başka iletişim araçlan... Bir yanda da parası ve zamanı olanlara uçaklann ve öteki ulaşım araçlarının sağladığı istenilen yere gidip görme, istenilen geziye çıkma olanakları... Her şeyin görülüp bilinip tanındığı günümüz dünyasının gezgini için, artık gördüğü şeylerin pek çoğu "değişik" değil Onun anlatımı değişik olacaktır. Yani özellikli, edebi bir anlatıma yönelmek zorundadır; yazdıklarını okutacak olan budur. Bu, Türkler için de yabancılar için de böyle... Kitabın "Cumhuriyet Dönemi Gezi EdebiyatTna ayrılan bölümündeki örneklere bakarsanız, bizim yazarlarımızın da anlatımı ön plana aldıklarını görürsünüz. En belirgin örnek ÖZELÜKÜ ANLATİM de Şavkar Altınel'den yapılan alıntı. Bu Gezi edebiyatı, sadece gezmek değil, rada Altınel'in bir Türk olması, anlatıma aynı zamanda görmek ve gördüğünü yazhiçbir belirgin özellik kazandırmaz. mak işıdir, diyebiliriz herhalde Türk gez Özellik, onun Türkçeyi kullanışında ve ginleri daha çok neleri görmüş ve yazmtş edebi anlatımındadır. lardır'> Kitabın girij yazıstnda, "gezi edebıya Gezginler, yakın döneme kadar, değitı'nın edebıyat ıçerisındekı konumunun şik coğrafyalar, değişik uluslar, değişik intartışmalı olduğunu söylüyorsunuz. Ayrısanlar, değişik yaşama biçimleri, yeni keca gezi edebıyatıntn ne tür bır anlatı olduşif ve icatlar görmeye önem verirlerdi. Bu $unu anlatmak ıçtn, "kıyı edebıyat" (maryalnız bizim gezginlerimizin bir özelliği gtnal lıterature) kavramına başvurmamız değildir. Başka ülkelerin gezginleri de gerektığtnt beltrttyorsunuz. Bunu açar mıbütün bu değişik şeyleri görüp yazmaya stnız? Klasik anlayış, edebiyatı nazım ve nesir olarak ikiye ayırır. Bu anlayışa göre nesir de ana türlere ayrılır: Roman, hikâye... Bizim edebiyat tarihçilerimizin bırçoğu bu ayrımı benımsemıştır. Batıda, bu ana türlere girmeyen yazınsal ürünleri edebiyatın dışında bırakmamak için, "kıyı edebıyat" diye çevirebileceğimiz "marginal literature" kavramı ortaya atılmış. Bilinen ana türlere girmeyen hemen her çeşit yazınsal ürün, "marginal lıterature" kapsamına alınarak edebiyatın dışına sürülmekten kurtarılmış. Klasik anlayışın edebiyat saymadığı bu ürünler ya da türler, edebiyatın alanı içinde değilse bile, kıyısında, bitişiğinde sayılır olmuş. Çağımızda bu anlayışın geçerlikte olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin, roman ya da öykü kalıbına girmeyen yazınsal ürünler "anlatı" diye adlandırılıyor. Bizde de, edebiyatın geçmişinde roman ve hikâyenin yer almamasına karşın, gezi yazıları, anılar, röportaj, eleştiri ve denef me edebiyat kapsamı içensine daha sonraki dönemlerde, yani roman ve hikâyenin edebiyata girmesinden sonra alınmıştır. Şunu da gözden uzak bulundurmayalım: Gezi yazısının sınırı nerede biter, röportajınki nerede başlar? Ya da, anı ile gezi yazısı arasında kesin sınırlar çizilebilir mi? Daha da ileri gidelim, yayımlanmış bir ürünü yazan, gezi yazısı olsun için mi, yoksa deneme olarak mı ortaya koymuş? Bunlann sınırlarını çizmek zordur; kesin sınırlar getirmek neredeyse olanaksızdır. Kısacası, gezi yazısı, kimi yazı türlerinden kolaylıkla ayırt edilemeyecek bir tür olarak da karşımıza çıkar. Konunun, altını çizmek istediğim bir boyutu daha var: Son ydlarda gezileri, gezilerde görülenleri anlatan dergilerin, yazılann sayısı arttı. "Gezi yazısı" yazaruann sayısı çoğaldı. Yedi Deniz Beş Bucak, özelliİde Cumhuriyet dönemini kapsayan bölüm gözönüne alınırsa, "gezi yazıları" değu, "gezi edebiyatı" seçkisi. Bir gezi yazısının "gezi edebiyatı" kapsamına girebilmesi için, birtakım ölçütlere göre değerlendirilmesi gerekir. Kitapta bunlara değinip geçtün: Yazarının gözlem gücüne, kültürel edinimine ve bunun yönlendirdiği bakış açısına, özellikle de üslubuna, üslubunun özellik ve değerine bakılacaktır. Kitapta Evliya Çelebı için, "Gezginlerimizin Pîri Evliya Çelebı" diye ayrı bır bölüm hazırlamışstnız Çelebt'nın, gezginlertmtztn pîri olmasının sebeplerı nelerdtr? • ilk sorunuzu yamtlarken belirttigim gibi, Osmanlı'da gezi kültürü yok. Geziye çıkanlar, daha çok görev gereği ve bir serüvene atılma psikolojisiyle yollara düşüyorlar. 17. yüzyılda, bu yolda ürünler verilmediği bir dönemde (bir tek örnek var, 16. yüzyılın ilk yansında yaşamış olan Seydi Ali Reis'in Mir'atü'lMemalik'i) Evliya Çelebi'nin, geniş bir coğrafya içerisindeki gezilerini on koca ciltlik Seyahatname'sinde sürükleyici bir dille, canlı gözlemlerle ortaya koyması şaşırtıcıdır. KİTAP SAYI 7 4 9 CUMHURİYET