24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Kimi aydtnlar böyle düsünmüyor ve Mıras'la onlara çok sert göndermeler de var. tnsanlık tarihin hiçbir döneminde türbancı softanın dikta hevesine çanak tutan omurgasız aydın kadar sahtekâr ve seviyesiz muhalefete tanık olmamıştır. "însan ancak, yüreğınde fılizlerin ve kuzuların sesint yüirmediği siirece insan kalır. Ne Türk'ün sesidir o ne Ermeni, ne Alman, ne Müslüman, ne llıristiyan. Sadece çocuğun sesidir, yanı insamn" dıyorsun bir yerde. Yine "Bir Türk, bir Ermeni, bir Rum, bir Müslüman btr Hıristiyan gibı değıl, bir ku$ yavrusu gibi düşmüslerdı yuvalanndan" diyorsun .. Ermenilerin babanın bütün sülaleuni öldürdüklerini anlatttğtn bölümlerdc... Ben değil, kapaktaki fotoğraf söylüyor bunu. Ben sadece onların sesini yükseltiyorutn. Öyle ki, yer yer umudu da, iyimserligH de eleştirıyorsun. Direniş ruhunu yitiren umut sahte umuttur. Sönmeye mahkumdur. Eleştirdiğim o. Gerçek umut kökü halkta, hayatta olan umuttur. Halk yanardağ gibidir. Ne zaman patlayacağı bilinmez. Içi ateş doludur. Kim tahmin ediyordu Lenin gibi, Ho gibi, Mustafa Kemal gibi kıvılcımlann püsküreceğini, çarlann, padişahların yok olacağını... Gelişme dinamiği ise, iyimserlikten çok kötümserlikte gizlidir. îyimserlikten bir şey çıkmaz. Ben ne Avrupa Birliği'ne, ne "Türkiye'deki ekonomük düzelme"ye iyimserim. ZALİMİN IZINİ SURMEK... Yuttus Emre'yle, Fuzuli'yle, Evliya Çelebi'yle, Köroğlu'yla, Sürmeli Çukuru'nda (yani Iğdır Ovası), yukart ellerde yani Kafkaslar'da Ağrt eteklerinde dolastyorsun; Dante'yle, Vergilius la, ArafDağt'nın yedikat tepesindeki Cennet'in yaylalanna çtkıyor, Delocroix'la cehenneme iniyorsun; Gogol'le kaybolan Burun'u anyorsun; Heine'yle, Nâztm'la actnın öfkenin izini sürüyorsun; Cbe'den Çehov'a insan, sevgi, merak, htnç mayası toplaytp geliyorsun... Kosarak yazmıs gibisin, kosarak okunan bir roman Miras... Zalimin izini sürmek içindir. Zulümle kapışma hırsındandır. Sevdayla, mazlıım olanla, insana ait olanla buluşmak içindir, sahte olanı, dayatılanı reddetmek içindir. Sevgiyi çimlcndirmek içindir... Bir yanı dokunmaya kıyılaınaz yumuşak/ık/a, bir yanı kaya serlhg'inde bir ardatımı, öyküsü var Miras'ın. Vedoğa... doğayla fısıldasan bir dıl Nereden ö$redın bu dilı? Içinde çimlennıe kıvılcımı olan tohum da öyledir. Tohumdan öğrendim. Doğaya sorarsan o sana doğruyu öğretir, söyler. Sözgelımi deniz dcr ki "bir damla suyu bile sıkıştırmaya insan gücü yetmez" sen tııtup denizi molozla doldurursan eni sonu yıkar geri alır. Doğayla konuş mak için onun dilini öğrenmck gerekir. Tomıırçukca, dalcayı, dereceyi, çiçekçeyi tomurcuktan, daldan, çiçekten, dereden öğrendim. Şahinceyi şahinden. Giz alıp giz verirken de fısıldaşıyorsun. Miras'ı bir cümleyle tanımla deselerdı ne dersin? Babamın bir acı kuyusu olan yaşamı ve bir ışık kuyusu olan yüreği... Miras'ın buysa, sahibi sadece sen değilsin... Bunun için ki, gerçek sahibine sunuyorum... • Miras/ Nihat Behram/ Everest Yayınlart/2 56 s. SAYFA 12 Miras kime emanet? "I CahitAKIN azı romanlar vardır; içerdikleri edebi değer, taşıdıklan siyasal söylemin kurbanı olur. Bazı romanlarsa; taşıyamadıkları edebi değeri, içerdikleri siyasal söylemle telafi etme beklentisi sergilerler. Türkçe romanın tarihi, bu durumların ya birini ya da ötekini temsil edebilecek sayısız örnekle doludur. Yetmişli yılların toplumsal gerçekçi edebiyatçılar kuşağında öne çıkan ve edebi üretimini yoğunluğunu yitirmeden günümüzde de sürdüren, okurlannca öncelikle şair kimliğiyle benimsenen Nihat Behram'ın Everest Yayınları tarafından Haziran 2004'te yayımlanan Miras adlı romanı, içerdiği edebi değerinin, taşıdığı siyasal söyleme kurban olma riskini barındıran bir yapıt olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kaygı nedeniyledir ki, bu yazının temel amacı, Miras'ın edebi değerini bir derginin ölçüleri çerçevesinde sergilemeye çalışmaktır. 256 sayfadan ve üç bölümden oluşan romanın yayınevince yapılan tanıtım duyurularında, "Şiirin, destanın ve insanın buluştuğu noktada Nihat Behram yakın tarihle hesaplaşıyor!" sloganına yer ve B rilmiş. Zekâi Bostancı'nın kaleminden çıkmış ve kitabın arka kapağına taşınmış değerlendirmede ise, "gerçekçi sanatın tarihe bakışı", "yaşamın sanatçı nıhuyla irdelenişi", "şiirden süzülmüş bir dil ve destansı bir soluk" gibi nitelendirmelere rastlamaktayız. Bu nitelendirmelerin yapıtın edebi değerini saptamaya yönelen vurgulamalar olduğu görülmektedir. Yine arka kapak yazısından öğrendiğimiz kadanyla, Behram bu romanında, "babasının özgeçmişinden hareketle, yakın geçmişimiz ve insanlık tarihini" irdelemektedir. Diğer bir deyişle, bize, elimizdeki kitabın bir yaşamöyküsel ronıan da olduğu söylenmektedir. Kapakta ise, Kâzım Karabekir Arşivi'nden alınmış, 1921 tarihli, belge niteliğinde bir fotoğraf, Birinci Diinya Savaşı ve sonrasının kıyım dolu ortamında öksüz ve yetim kalmış "Savaş Yetimleri" yer almaktadır. Behram, romanını bu "savaşlann, kıyımların öksüz yetim çocuklarına" ithaf etmiş ("Babamın anısıyla" vurgusunu da ekleyerek). Metnin ana gövdesi üç hatta dört katmanda okunabilir. tlk katmanı, aynı zamanda roman kişisi olarak da karşımıza çıkan anlatıcı ki romanın yaşamöyküsel niteliği nedeniyle anlatıcının yazarla ço ğunlukla özdeşleştiği söylenebilir ile küçük kızı arasındaki kısa ama metaforik yoğunluk içeren ve her bölümün başında italik karakterlerlc yer alan söyleşiler oluşturmaktadır. Bu üç söyleşinin, romandaki eylemi (aksiyon) dil düzeyinde biçimlendirdiğini söylemek mütnkündür. Ilk söyleşinin odağındaki aceleciliksakinlik karşıtbğı, anlatıcının varoluşunu biçimlendiren eylemselliğin ivmesini sorgulamakta ve belki de romanın doğuşuna gerekçe sayılabilecek varoluşsal kaygıyı insanevren etkileşimi düzeyinde açığa çıkartmaktadır. Ikinci bölümün başında yer alan söyleşinin odağındaki ve yine insanevren arayüzünde yer alan mekânmesafe, uykubüyüme, aydedeHaydar Dede gibi diyalektik bağıntılara ilişkin sorgulamalar, öykünün ana eksenini oluşturan yaşamöyküsünün öznesi Haydar Dede'nin kimliğini küçük kızın imgeleminde yenidenüreterek, romandaki eylemin yeni bir aşamasını temsil etmektedir. Üçüncü bölümü başlatan son söyleşi ise, varoluşsal sorgulamayı insanevren arayüzünden insaninsan arayüzüne taşımakta, uğurböceği ile uğur kavramı arasındaki alegorik ilişkiyi aracı kılarak, korkudan sevgiye yönelen nitel dönüşümün nihai ürününü yani arkadaşlığı neşeli bir övgü şarkısıyla bezemektedir: Bu şarkı, aynca, Haydar Dede ile küçük kızın gerçekleşememiş kavuşmasını imgesel düzeyde gerçekleştirmekle kalmayıp, bu kavuşma ile sılaya kavuşma arasında bağlantı kurarak şiirsel bir doruğa erişmektedir. Ilk katmanın bütüncül bir okuması, bizi, romandaki eylemin diyalektiğin yasalan uyarınca biçimlenişini dil düzeyinde güçlü bir kavrayışa yöneltecektir. •IVI T j ^ı m r* * m m Metnin ikinci katmanını, her söyleşinin ardından gelen ve romanın ana gövdesinin en büyük kısmını oluşturan öykü oluşturmaktadır. Birinci tekil kişi dilinden anlatılan bu öykünün ilk bölümde yer alan kısmında, anlatıcının, sürgün yıllarını geçirdiği coğrafyadaki (îsviçre) yaşam savaşımı ve varoluş kaygıları anlatılmaktadır. Sıladan koparılmış anlatıcı, sığırıdığı bu coğrafyada yaşadığı varoluş kaygısı ve yalnızlık duygıısunun ağırlığına ancak küçük kızına sığınarak katlanabilmiştir. Diğer bir deyişje, coğrafi düzlemdeki siyasal sığınma eylemi dilsel düzlemde varoluşsal bir sığınma eylemiyle yer değiştirmiş, içinde bulunduğu andan bir sonraki âna geçiş iletişimsel bir siirece dönüştürülmüştür. Anlatıcının bazı sözcükleri italiklemesi, kimi zaman kavram çihleri ya da ikili karşıtlıklar oluşturması, edebi anlatının dıl düzleminde iletişinı süreçleri halindc bıçimlenmesini sağlamıştır. îçerik düzleminde ise, bu iletişim eylemi anlatıcının varoluşunu yenidenüretiminin itici gücü olmuştur. Anlatıcının bir noktada itiraf ettiği gibi (s.7), sığınma adının siyasal tonunun giderek eksiltildiği ama varoluşsal içeriği kuran sığınma duygusunu bir mirasa gizlemeye yönelen bir sürecin anlatımıdır öykünün ilk bölümü. Öykünün tamamlandığı noktada anlatıcı yazara dönüşerek, romana Sığınma yerine Miras adını verecektir. Öte yandan, sığınma kavramının siyasal boyutunun bir gerçeklik olarak şimdi'yi. duygusal boyutunun ise gelecek'i temsil ettiği söylenebilir. Dilsel ilişkiler ağının üçüncü düğümünde ise, kaçınılmazdır ki, miras kavramının hem duygusal hem de siyasal içeriğinin geçmiş'i yeniden inşayı, yani yalun tarihle hesaplaşma'yı temsil edişi yer alacaktır. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 749
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear