25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

0 K U R L A RA Adnan Yücel, bir karayolları emekçisînin ağluolarak 1953 ytlında Elazı&'da doğşlu. Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edehiyatı Bölümü'nden 1975 ytlında metun oldu. Eğititnim Ankara tîniveniteü Eğitim Vakülteü Güzel Sanatlar Eptimi Bölümü'nde tamamladı. Bu bölümde Çağdaş Türk Edebiyatı konusunda yüksek lisans yaptı. Eğitirnini bununla bitirmedi elbette; her bilgeleşen insan gibi kenaini egitmeyi hâlâ mrdürüyor Elazığ ve Ankara daki çeşitü liselerde edebiyat öğretmenlığinden sanra 1980'tiyılîartn sonlannda görev aldtgt Çukurova universitesi Eğitim Fakültesi'nde Ttirk Dili Eğüim Görevlisi oîarak çahstnasınt sürdürüyor, Siineri ve yazılanyta halkına ve öğrencilerine bilgi birikimlerini aktaran Adnan Yücel'in ilk şiirleri 1974ytlwda Yeni Adımlar dernsinde yayımlandı. Daha sonra Özgürlük tçin Direnis, Yapıt, Sesimiz, Petek, SanatEdebiyat 81, Yeni Olgu, Dönem, Türkiye Yazdan, Somut, uönemeç, Yazko Edebiyat, Yaba Öykü, YeniSür, Sanat Emeği, Anadolu Ekini, Temmuz, Tavır gibi dergilerde, Yeni Ralkçı, Demokrat ve Cumhuriyet gazetelerinde edebiyat ve sanat üzerine yazılar yazdı. Yakın dönemde bir tıbbi müdahale geçiren Adnan Yücel'in bir an once sagıigma kavusmast, en büyük dileğimiz. Bofkitaph günlerl... FETHİ NACİ Döniip Baktığımda... ( I ) Bizim Manna 1 TURHAN CÜNAY KİHVUP Imtiyaz Sahlbi: Çağ Pazarlama Gazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.Ş. Adına Berin Nadl o Yayın Danışmani: Turhan cunay o Sorumlu Müdür: Flkret llkiz : Cörsel Yönetmen: Dilek llkorur Baski: Cağdaş Matbaacılık Ltd Sti. IdareMerkezh Türkocağı Cad. No: 5941 Caâaloğlu. 34 334 Istanbul Tel: (212)512 05 050 Reklam. Medya C 968'de toplumsalsiyasal konularda yazmayı bırakmış, edebiyata kesin dönüş yapmıştım. TlP'teki çalışmalarımdan sonra bir daha hiçbir siyasal örgüte girmemekte kararlıydım. Ama 1998'in havası o kadar değişikti ki ÖDP'li arkadaşlanmın ısrarlarına dayanamadım, "bağımsız" aday olmayı kabul ettim; bununla da yetinmedim, îstanbul'u bırakıp Giresun'dan aday oldum. Herhangi bir adaydan daha fazla oy alarak üzerime duşcni yaprnış olacaktun. Üstelik TlP üyesi iken partinin programını hazırlamak için kurulan Etüd vc Araştırma Bürosu'nda önce sekreter, sonra (Bırtakım tatsız olaylara tanık olduktan sonra) Mehmet Ali Aybar'ın "Sekreterlik görevini ben alacağım, siz de lütfen arkadaşlannızla birlikte çalışmalara katıbn." demesi üzerine gene "büro" çalışrnalarınabaşlamıştım. Oysa Giresun'dan ÖDP'ye oy kazandırmak içın hemserilerimle yüz yüze konuşabilecektim. Lale'nin şoförlüğünde, sabahın erken saatinde, Samsun'a doğru yollandık. Geceyi Samsun'da geçirdik, ertesi gün, öğleye doğru Giresun'a vardık. ÖDP, Giresun'un ünlü Gazi C^addesi'nde bir büro tutmuştu: Geniş bir salon, bir kahve ocağı. Duvarlarda afişler. Çogunluk, gençlerde. îl Başkanı Dinçer'le tanıştık. Ve gençlerle. Giresun'dabirhaftakaldım. Bizim "manga" üç kıışaktan oluşuyordıı: 1) Dinçer, Hamit, Şerif, Idris ve Emine üksal (Emine Oksal'ın artık aramızda olmayan eşi Mustafa'yı tanıyordum, TlP'in U Başkanlığını yapmıştı; şimdi eşi Emine Oksal, Mustafa'nın savaşını yürütüyordu). 2) Hemen hemen hepsi üniversite öğrencisi olan Tolga, Selçuk, İJmut ve Deniz. Bunlardan biri, polise (veya jandarmaya) kimliğini gösteremedi&i, Kimliğini evde unuttuğunu söyledıği halde bir güzel dayak yemiş, arkadaşlan kısa bir süre sonra lcimliği polise götürmüşse de bizim delikanlı ancak üç gün gözaltında tutulduktan sonra salıverilmişti. Öğrencilerden birinin babasının arabası vardı. Bazen iki arabayla bildiri dağıtmaya gitmek istediğimiz zaman bu öğrencinın ne yapıp yapıp babasının arabasıbını alması gerekıyordu; yaptıklarıyla övünmeyen bir gençti, bize hic açıklama yapmadan arabayi getirirdi. 3) Yasları 70'i geçen Prof. Sadun Aren'le ben... Saaun'un Ordu'da bir konuşma yapacağtnı duyan Giresunlu dostlar, "Abi, mutlaka Sadun Bey'in Giresun'da da konuşmasını sağlayın!" diyorlardı. Sadun'un nerede olduğunu araştırırken Tektaş Ağaoğlu'ndan tclefon geldi: "Sadun Bey, yarın Ordu'da olacak. Senin de gitmen gerek." Bizim ihtiyar arabayla ürdu'ya gittik. İlk iş,im Sadun'a durumıı anlatmak oldu: "Giresun'da konuşma yapmazsan bana 'Sen ne biçim Gıresunlusun, Sadun Bey'i getiremedin!' diye canıma okurlar! llle Giresun'da da konuşacaksın!" Sonunda kararlaştırdık: Sadun'la ben Ordu'da kısa bir konuşma yapacaktık. Ertesi akşam partihlerin ve halkın, çoluk çocugun katıldığı bir toplantı olacaktı, Sa587' ' dun'la ben konuşacaktık. Sadun, bu konuşmalara ahşkındı, çok rahat konuşuyordu. Ben, 19651975 arası, Türkiye Madenlş Sendikası'nda işçilere ders vermiştim ama kalabalık karşısında hiç konuşmamıştım. İlk (ve galiba son) konuşmamı Giresun'un ilçesi Bulancak'ta yaptım. (Sadun konuşurken, çocuklar gürültü yapıyor, analar, babalar aldırmıyordu. Bir ara gürültü epey artınca Sadun'a "Bir dakika!" diye seslendim; Sadun konuşmayı keserek bana baktı, ben de söyledim söyleyeceğimi: "Yahu bu çocuklann anaları babalan yok mu? Ayıptır be!" Gürültü kesildi, Sadun konuşmasına devam etti. Gençlerden biri, Lale'nin eşim olduğunu bilemediğinden olacak, "Bu Fethi Naci'den politikacı olmaz!" demiş. (Haksız da değil...) Sadun'la Giresun'da yaptığımız konuşma, bir kapalı salon konuşmasıydı. Ama hava değişmişti. Salonun giris kapısında 45 polis vardı, bir de kadın polis gelmişti. Polislerin çokluğu, konuşmaları dinlemek için gelenlerden bazılannın (özellikle hanımların) salona girmekten vazgeçmelerine neden oldu. Gene de o kapalı salon konuşmasını yaptık. Sadun, Trabzon'a gideceği için, önce o komıştu. Giresun'da bir gece kalmıştı. Yeğenim Hasan Güvenç ağırlamıştı Sadun'u; iyi bir otelde yer ayırmıştı. O gece Sadun, Lâle, ben, Hasan, günün pek de iyi geçmemesine rağmen, keyifliydik. Ertesi sabah Hasan, Sadun u arabasıyla Trabzon'a gönderdi. ., Mustafa Oksal'ın ağabeyi Kayhan da ÖDP'nin ileri gelenlerinden biriydi. Önceki yıllarda Türkiye Işçi Partisı'nin Giresun 11 Başkanhğı'nı yapmıştı. Kayhan, büvük bir Uğur Mumcu hayranıydı Kendi bahçesinde bir "Uğur Mumcu Parkı" yapmıştı. Bizi davet etti. Ve "polislerin nasıl çalıştığını" gösterdi: • Parka giden yol kolayca bulunsun diye yol boyunca dikilen "LJğur Mumcu Parkı'rıa gider." tabelalannı polisler abp götürmüşler. • Parlun içindeki "Uğur Mumcu Doğal Parkı" tabelasını da almışlar. • Yolun kenarındaki "Uğur Mumcu Doğal Parkı" levhasını da. • Osmanlı'dan günümüze kadar katledilen gazetecilerin adlarının yazılı olduğu tabelayı da. • ÖDP'nin üç bayrağını almışlar. • Parkı ziyaret eden izcilerin yazmış olduklan teşekkür yazısını almışlar. • Mevlana'nın "Kim olursan ol!" dizesinin de yazılı olduğu kâğıdı almışlar. •Yolun kenarlanna dikilen çam fidanlarına, fidanlan dikenlerin adları yazılı küçük levhaların yarısını (Hepsi 200 fıdan) almışlar... Eş dost, hep birlikte Uğur Mumcu Parkı'na gittik. Parlun civarı ve yol, sivil ve üniformalı polislerle doluydu. Polislerin ve jandarmalann sayısı, bizim saytmızdan fazlaydı; parka gelenleri korkutmak icin durmadan video kameraya çekiyorlaraı. Polisten ve jandarmadan ürken yoktu ama bizi rahatsız etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlardı... Polis nezaretinde rakı içmek... Olmuyor! Bizim "manga"nın kadrosunu yazmıştım. llçelerde çahşma var mıydı? Edip Cansever'in bir dizesini değiştirerek söyleyeyim: "Var gibi bir şey ama yok, yok..." Gittiğimiz ilçelerde bildiri dağıtıyorduk. Bereket bizim 1989 model Şahin vardı, o da olmasaydı ilçelere bile gidemeyecektik. Genç öğrencilerden babasının arabasını kullanma şansı olanı da bize katdınca bildiri dağıtma işi daha genişleyebiliyordu. Benim gibi 70'ini geçmiş, kılık kıyafeti düzgün birinin, elinde bildiri, sokak sokak dolaştığını görenler hayretlerini gizlemiyorlardı. O hayret edenler, elinde bildiri, sokak sokak dolaşan adamın 1963'te, 36 yaşında, TlP'in programını yapanlardan biri olduğunu bilseler ne derlerdi acaba? (Tabii TlP'in varlığını hatırlıyorlarsa!) Bildiriyi almayan pek çıkmıyordu, ama okuyup okumaaıklarını bilmiyorum. Dinlenmek için uğradığım bir kahvede, kahveci, "Yalnız size (ÖDP'ye) değil, ben Halk Partiliyim, bize de baskı yapıyorlar..." Kimlerin baskı yaptığinı söyletmek istedim, rahat cevap verdi: Kim olacak, Ecevit'in partisi!" Parti il merkezinde tanıdığım biri vardı, ondan söz etmeden geçmeyeyim: Ilkokul öğretmeni olduğunu sandığım biri, sık sık partiye geliyor ve hep aynı şikâyeti yapıyordu: "Genel Merkez bize seçim stratejisini göndermı yor. Olur mu böyle şey! Seçim stratejisi olmadan ne söyleyebiliriz?" Bir hafta boyunca hep bu cümleleri tekrarladı. Biz ilçe ilçe dolaşırken! Sadun'la beni eleştiriyordu arada sırada... Ayrılırken, nedense, özür diledi benden... Fazla oy alamadık, bir mangayla ancak bu kadar oy alınabilırdi, ama Giresun yaptı bana yapacağını: Sekiz gün kalmam romatizmayı kapmama yetti: İki yıldır sürekli tedavi... Dinçer hatırlar: Merdivenleri onun yardımıyla çıkabılmiştım. Son akşam (Oy vermek için Lâle'yle Istanbul'a dönüyorduk.) 11 Baskanı Dinçer bir yemek verdi. Dostça, biraz hüzünlü, biraz mutlu bir geceydi. Bu satırları yazarken hep bizim "manga"yı, sevgili dostlarımı hatırlıyorum: Hamit'i, Şerif'i, Idrıs'i (Bunlardan Şerif iyi ickicidir!), Emine Hanımı, o pırıl pırıl gençleri, Tolga'yı, Selçuk u, Umut'u, Deniz'i... Bir de Dinçer'den öğrendiğim bir türkü parçasını, Turhan Günay'ın bile bilmediğini sandığım o iki dizeyi: "...Kır saçıma benziyor/ Su katınca rakıya!" • SAYFA 3 Ya$ı 70*1 geçen Prof. sadun Aren CUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear