25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

TBMM însan Hakları Başkanlığı da yapan Dr. Sema Pişkinsüt, işkencenin son dönem Türkiyesi'ndeki seyrini belgeleriyle gözler önüne seriyor. AHMETGÜNBAŞ ugünlerde üzerinde uzun uzun konıışulacak, tartışılacak bir kitap düştü ortaya: "Filisrin Askısından Fezlekeye îşkcncenin Kitabı". Yazarı Dr. Sema Umar Pişkinsüt! Hepimiz son dönemde DSP Aydın Milletvekili olarak tanıdık onu. Koyıılgan giysileri üstünde; kıvırok saçları, masum bir yüzü, hafif mütebessüm hali ile hanını hanımcık kadın imajı çizmişti Pişkinsüt. Doğrusu ben ikinci adından bile habersizdim. Ne zaman ki TBMM tnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı'na seçildi; o kadın gitti, başka Dİri geldi sanki! Keskin bakışları tırnaklarıyla birleşen; inadına erkeksi, özgüvcnli, tuttuğunu koparan bir tip!.. O gün bugün iflah olmaz bir pervasızlık sürüp gitmekte. Sen kalk da DSP Genel Başkanhğı'na aday ol! Olacak iş mi> Bayağı ayıp etti Ecevit fenomenine karşı. Bir güzel hırpalandı, dersini aldı, paketlenip kenara konuldu. Dayanamayıp kulağını çektim bir taşlamayla ama haberi olmadı: "Liderlik sultasının otağında Demokrasi yıpranıyor büsbütün Çi|> süt emıniş siyasetin solunda Defterini dürdükr Pişkinsüt'ün" "Defter dürme" işlemi, Pişkinsüt'ün komisyon çalışmalarındaki 'hal ve gidiş notuyla' ilgiliydi. Durup dururken bir işkence lafına kafayı takmış, heyetiyle birlikle doğubatı demeden 'kötü muamele' yapdan verleri fellik fellik dolaşmış, bizzat mağdurlann (!) ağzından aldığı ifadeleri tutanaklara geçirmiş; hatta bununla dakalmayıp günün birinde 'Filistin Askısı' mıdır, nedir, bir acayip sopayı Meclis'e değin getirıniş, herfcesi işinden gücünden etmıştı! Sema Pişkinsüt'ten "Filistin Askısından fezlekeye îşkencenin Kitabı" B Pişkinsüt, "Parlamento Denetimı ve Onemi" bölümünün bir yerinde dc 'işkence' ayıbı na karşı kararlılığı nm altını çizmiş: "lşkenceyi yasalarda suç saymak tek başına yeterli olmamakta ve savaşımın uygulamalarla da desteklenmesi gerekmektedir." (s: 21) Pişkinsüt, daha da ileri giderek, insan haklarını korumayı ve gelıştirmeye çaüşanların ülkemizde birer devlet düşmanı gibi görüldüğünden söz ediyor. Soruşturmaya yönelik örneklerden anlıyoruz ki bu 'ayıp' sözü biraz mütevazı bir kavram gibi kalıyor insan hakları söyleminde. Komisyonun numaraladıSı maödurların ifadesinde gözaltından hapisnaneye denetim dışı ellerle gerçekleştirilen bir dayatma olduğu ortaya çıkıyor. Incelenen Nezarethane defterlerinin çoğunda "avukat istemedi" ibaresi ile savunma hakkına gölge düşürülürken, "Minnesota Kriterleri ne kriterlerine uygun olması gereken adli tıp raporlannda "darpcebir izine rastlanmamıştır" kaydıyla soru ;ahvor. işaretleri çoğalıyor. Komisyon, salt siyasal suçlular ile sınırlamamış kendini. Aksine geniş bir suçlu lar yelpazesinde sorunu irdelemeye çalışmış. îstanbul'dan Batman'a, Mardin'den Erzurum'a, işkence ayıbı çokyönlü izlenmis. Sonuçlar tam anlamıyla relaket! Eğer belgeler doğrulanırsa, 'derin devlet' savına uygun bir işkence geleneğinin tescil edileceği kuşkusu var. Yetkililer, bir an önce bu sorıına eğilmek, bu ayıbı kazımak zoıunda! I ler şeyden öte, 519 sayfalık kitaba dökülen insani cığlık ların, giderek gözden düşen siyaset are nasında halk temsilcileri tarahndan kıyasıya tartışılması gerekiyor. Ne dersiniz, Pişkinsüt'ün önümüze yığdıöı iiadeler den birkaçmı canalıcı bölümieriyle okuyalım isterseniz: "Başkan Pişkinsüt: Seni dövenleri hatırlıvor musun? Tutuklu 9: Bir tanesi başkomiser..., kıvırcık saçlı. Bir de polis memuru... var, ve şil gözlü, kel. ürada bir de polis... var, ba yan ama erkeklerden kötü dövüyor. Muratlı sigarası içiyor." (s: 35) "Tıınceli Raporu, Tutanak 1998, Sayfa 9: Hükümlıı 8: Şimdi, bizim yediğimiz işkenceleri geri veremezsiniz, yattığımız güzel günlerimizi geri getiremezsiniz; önemli olan bundan sonra bu insanların derdine merhem olun, akan kanı durdurun. Artık insanlar ölmesin. Ölen de biz, ezilen de biz. Yeter artık; bu anaların gözyaşını dindirin artık. Yeter yani." (s: 93) "Elazığ Çocuk Islahevi Raporu, Tutanak 1998, Sayfa: 13. Başkan Pişkinsüt: Elazığ'da sorgulanan var mı? Hükümlü 6: 17 yasındayım, ... ile birlikte... 1996'dasorgulandık. Bana.... gelmeden işkence çektiler, cop vurdular. Ondan sonra nezarethaneye çektiler. Sürahi gibi bir şeye su doldurdular, çıplaktım, tek külot vardı, su döküp copla vuruyorlardı, suçu üstümüze almamız icin. Sonra şikâyetçiyi çektiler kenara, ' Bu mu" dediler, çocuk "yok" dedi. Yine de bana vurdular. Korkuttular." (s: 107) "Batman Raporu, Tutanak 2000, Sayfa: 25, 27: Başkan Pişkinsüt: Doktor gelirse ne yapıyor; doktora baskı var mı? Hükümlü 18: Bizimle doktorun yanına eiriyor. Giderken de bizi tehdit euiyor: 'Bak, tekrar bir şey derseniz tekrar oraya gideceğiz.' Biz söyleyemiyoruz. Doktor da oturduğu yerden 'Var mı bir şey; yok; geç.'(s:125) Pişkinsüt'ün sergilcdıği onlarca ifadeden şöyle birkaçını ilginç yönleriyle çekiverdik aradan. Dileyen kitabı alır, tamamını öğrenir. Şu birkaç ömekte bile, insanlık tragedyamızı kanatan önemli ipuçları sırıtıyorkendiliğinden. Ilk tutanakta, bir kadın polisin erkek polisten daha baskın olduğunu duyuyor, hayrete düşüyoruz. lkincisinde; vedıği onca darbeye karşın banşı, kardeşliöi üsteleyen bir hükümlü ile karşı karşıya Kalıyomz. Üçüncüsünde; işkence mağdurunun henüz 17 yaşında olduğunu öğrenince ağzımızı bıçak açmıyor. Dördüncüsünde; doktor raporunun edilgenliğini mağdurun açmazına dahil ediyoruz. Lıansak da inanmasak da, yüzümüzün kızardığını söylemek zorundayız. Hele amirlere ilişkin tutanaklar var ki, yaramız iyice genişliyor ve derinleşiyor. Burada kimi kişileri işkence ayıbının öznesi olarak göremezsiniz. Aile yaşamımıza degin uzanan 'şiddet toplumu' özelliğini hesaba katmanız gerekecek. Ne yapsak 'kısasa kısas' yöntemi davranışlaruııızda somutlaşıyor. Savunma hakkı tanınmadan, yargılamadan zanlıyı suçlu kılmak, tıpkı ortaçağ zihniyetini andırır biçimde 'cezayı kendi ellerimizle vermek alıskanlığı', potansiyel suçlu kavramını da nırlikte getiriyor. Suçu suçla karşılama gayreti sonunda birhastalıga dönüşüyor, olaganlaşıyor, bağışlamaz otoriteleri güçlendiriyor. Haydi, çözümleyin bakaLm şu ıfadeleri: 'Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi Raporu, Tutanak 2000, Sayfa 75: Başkan Pişkinsüt: Biz gene 1998 yılında geldik Bakırköy Tutukevi'ne; 2 sene önce. 2 sene sonra geldiğİmde bazı değişiklikler var, ama aynı kadrolar gene görevtle, aynı olaylar gene devam ediyor. Orada çalışanlardan ziyade Adalet Bakanlı&ı'nın belli imkânsızUklarının veya çocuk tutukevi mantığının ne olması gerektiğinin farkında olunmaması olay. Yani o santık ne olmalıdı, o hâlâ belli değil. Bir öğretmen, bir psikolog gelmiş; ama İşkence ayıbı Kısasa kısas' yöntaml gene hücreler aynen, kötü muamele gene aynen var. Ahmet Pek (Istanbul Emniyet Müdür Yardımcısı): Efendim, bir emir versek bu tip kötü muameleleri önleyebiliriz; ancak o zaman da müthiş bir suç patlaması olıır, bunun önüne geçemeyiz. (lstanbul Em nivet Müdür Yardımcısı Ahmer Pek'le tekrar bodrum kata inilerek gezildi, iş kence aleti, sorgu odası gösteriıdi, kendisinden bilgi alındı.)" (s: 150) "Erzurum Raporu, Tutanak 2000, Sayfa 51: Başkan Pişkinsüt: Defterlere bakıyoruz, niç avukat talep etmiyorlar; Erzurum'da, baktığunız hiçbir yerde avukat istenmemiş. Saaece bir yerae, üzerinde oynanarak yazılanın dışında, avukat talep etmiyor. Böyle bir alışkanlık yok. Rafet Kırım: İşlenen suçların durumu belli, bir de bizim bölgemizdeki şahıslar hemen hemen aynı şahıslar; bıçaklama ile ilgili olsun, darp olaylarıyla ilgili olsun, bazı konularda avukathğı bile kendi açılanndan çok iyi bildiklerinden sanki de gerek duymuvorlar." (s: 167) Özellikle Anmet Pek'in ifadesindeki itiraf, toplumsal yapımıza egemen olan şiddet felsefesini doğruluyor. Salt işkence sorununda yoğunlaşmıyor Pişkinsüt; eğitimin, iyileştirmenin,.suçinsan ilişkisinin analizini yapıyor. Ölüm oruçlannın temelindeki koşullarla birlikte 'çağdaş cezaevi' uygulamasını gundeme getiriyor. Avrupa ve Amerika'daki çe şitli cezaevlerini gezip ayrtntısıyla bizi bilgilendiriyor. Bence yerleşik hukuk sistemlerinden canı yanan herkes, "Dünyada ve Türkiye'de Cezaevleri" bölümünü sindire sindire okumalı, koşulların iyileştirilmesine katkıda bulunmalı. Önümüzdekı günlerde Cumhuriyet Savcılığı'nın TBMM'ye sunduğu fezlekeyle birlikte Pişkinsüt'ün dokunulmazlığının kaldırılması gündeme gelecek. Sema Pişkinsüt'ün, Komisyon Başkanı olarak işkence mağdurlaıının adlarını gizleme taahhütünde bulunması bir 'işkence imajı' yaratmış fezlekeye göre. Görünen odur ki, yargı erkini baglayacak olası bir kararın Türkiye'nin demokratikleşme evresinde önemli bir eşiği atlatacagı aşikâr Eğer bu imaj gerçekse, "ayıp hepimizindir" demeye getiriyor Pişkinsüt: Ben, olaya Galileo Galilei yazgısıyla bakmıyorum! Ya, türkülerden sızan yaşam gerçekliğine ne demeli: "Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar" diye! Belli ki türkii kahramanını azıcık bunalrmışlar! Aynca kitapta if adeler koşutluğunda iş kence aleti savılabilecek birtakım nesne lerin fotoğraflarına yer verilmiş. Onlar üzerindeki çığlık izlerini gorür gibi gibiyim. Bağışlayın, biz sanatçılar bir şeyi ıçselleştirmeye kalkmayalım, eşyanın bile ıcığını cıcığını çıkarınz! Alın size bir haber, 8 Kasım 2001 tarihli Cumhuriyet'ten: "Af Orgütü: İşkence hâlâ devam ediyor". Bu tür haberleri sineye çekmek de bir işkence! Uyarıların, tazminatlaruı ardı ar kası kesilmiyor. Birileri "ağız tadıyla mazoşistliğimizi" engellemek mi istiyor yok sa? "Ağıt toplumu" bireylerini tek tek nu maralandırsak da ne çıtar! 'Demokratikleşme' diye bir kaygımız olmadıktan son ra!.. • Filistin Askısından Fezlekeye İşkencenin Kitabı / Dr Sema Pîşkınsiit / Bilgi Yayınevi/ 5/9 s. CUMHURİYET KİTAP SAYI 616 İşkence imajı Anlatılanlara bakılırsa, 'dış mihraklı güçlerin' oyunıına gelmişti. Hem "lşkencc Var!" savları yeni değildi ki bu ülkcde! tyi ki bir Sıısıırluk çatlağı belirdi de, her gizli ilişkinın altını kazır olduk. Bu halk ne 12 Mart'lar, 12 Eylül'ler gördü, gıkını çıkaıdı mı.) Yolsuzlukmuş, nırsızlıkmış, rüşvetmiş; yalanın bini bir para! Tarihe geçen büyüklerımizden biri, aydınları hain saymış; bir diğeri ise, yolsuzluklan "Verdimse ben verdim! N'ola1 cak. " mantığına baglamamış mıydı? Tüm buıılaıa karşın "Isyanımdır Yaşamak" şiiriyle başlamış Pişkinsüt kitabına. Dobra dobıa 'aşk'tan, 'isyan'dan, 'ölüm'den söz etmiş." Ashnda herkesin ışi de/ değildir yaşamak!.." (s. 6) diye kendini 'özel bir yere' koymuş. Gel de 'bu asi kadının' dersini aldığını söyleyin bana! Hiç de öyle birine benzemiyor. Belli ki bi zi uğraştıracak. Yoksa defteri dürülen biz miyiz? Ne dersiniz? Önsöz'deki şu satırları okuyunca biraz ürktüm de: "Türkiye'de insan hakları sorunu, yalnızca ayrılıkçılıın, silahlı eylemcileri, siyasal lslamcıları destekleyen ve Batı'ya öykünenlerin uğıaş alanı gibi görülmeye ve gösterilmeye çalışılmaktadır. Diğer yandan, insan hakları sorunlarının siyasallaştırdarak dar bir alana sıkıştırüması ise statükocu anlayıştaki demokrasi karşıtlarını güçlendirmektedir. Oysa insan naklarının gelişmesini ve güçlenmesini, toplumun bu iki kesimin dışında kalan büyük çoğunluğu istemekte ve beklemektedir. Bu geniş halk kesimi ne yazık ki, sesini güçlü çıkaramamakta, temsilcileri de etkin olamamaktadır. Ben, insan haklan sorununa bu geniş halk kesimi gibi bakmakta ve kendimi onların temsilrisi olarak görmekteyim." (s: 15) SAYFA 8 Dış mihraklı giiçlep' Piskinsüt, insan haklarını korumaya ve gellstlrmeye calısanların ülkemizde blrer devlet düsmanı gibi göruiduğünden söz edlyor kltabında.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear