Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
• na değin merak ettim. Tablolar, titiz bir ıjçilikle bütünleştirilmiş. Gördiim ki, Cemil Kavukçu, gerçek bir öykü emekçisi. Balık, müthiş bir işlevi yerine getirerek tabloları bütünleştiriyor. Denizcilcrin söylenceleri, denizin gizemli yaşamından kaynaklanıyor. Şunu da görmeliyiz: Gerçeküstücü bir sonuca varan öy kü, bize, deniz insanlarının yaşam savaşımlarını, denizle olan ilişkilerini anlat mıyor. Yalnızca, kiicük bir kıyı kasabasının açığında demirledikleri sürede, ge mi çalışanlarının ruhsa] durumlarını, birbirferiyle olan kısıtlı ilişkilerini, kasaba halkıyla hiçbir ilişkiye girmeden anlatıyor. Bu ilişkiler, gemicilerin derin ruh durumlarının ipuçlarını vcriyor. "Giz Bahçesi"nde de, aynı kurguyu görüyoruz. Iki tabloyla kurmıış öyküyii! "Kedilcr" ve "park". Park tablosu, bir mektup. Bütün tablolar, başı, gelişimi ve sonu olan anlatımlar. Giz, parkta, algı yanılmasına da benzeyen kedileri besleyen kadınla, her sabah aynı banka otıırup kadını izleyen bir adamın bilinmeyen iliskilerinde sakJıdır. Bilinmeyen, ama sezilen bir ilışkidir bıı. Kavukçu'nun de rinliği, öykünün sonunda ortaya çıkıyor: "Onıarın geçmiştebirbirlerini tanıyıp tanımadıkları, bir gizi paylaşıp paylaşmadıklarını bilmiyorum." "Giz', salt Ka vukçu için "saklanan" bir dıırıımıı irade etmiyor. Okııra, insan ilişkilerinde bilinmeyen çok yanlı bir kavramı düşündürüyor. Insanların ortak mekânları olan parkta, insanlar çoğalmadan, ilişkileri kestirilemeyen, ama ilgi uyandıran bir kadınla erkeğin birbirine uzak, bir bakıma çok yakın durumları, gözlem yöntemiyle anlatılmış. "Giz", bir durum olarak algılanıyor. Kadın, bir akıl hastası gibi işlem görüyor. Erkek de, bu durumıı bilen, ama acıklamayan biri gibi davranıyor. Bu da nir durum. Cemü Kavukçu, kaynağında, bir dıı rum öykücüsü. Her tabloda, klasik öykünün kıırgıısuna bağlı, ama başı, orta sı ve sonu olan tabloların her biri, ayn bir durumıı yansıtıyor. Bıı tablolar, titiz bir işçilikle bütünleştiriliyor. Her tablo, büyük bir tablodan seçilmiş örgeler gibi duruyor. Bütünlüğü sağlayan da, tabloların bağmtılı olması. Bir de, bütün öykülerinde, beklenmeyen bir sonuçla karşılaşiyorıız. Burada dikkat etmemiz gereken şey, "çarpıcı sonuç" değil, "beklenmeyen sonuç"tur. Bıı sonuç, Dİr durumu ifadeediyornerzaman. Örneğin, "Unııtulmayan" adlı öyküde, yıllardır birbirini görrneyen iki çocukluk ve gençlik arkadaşı, bir rasrlantıyla karşılaşırlar. Eski arkauaşını tanıyan, şimdı, bir büyük bakkaliye işletmektedir. Yağmurlu bir gündür. İki eski arkadaş, dukkânın yönetim odasında çay içıp söyleşmeye baş larlar. Böyle durumlarda, konular, hep eski günlerdir, yenılenen anılardır. Böy le oluyor. Faruk (bakkaliyenin sahibi), arkadaşının bir öyküsünü okumuştur: "Unutulmayan". Faruk'un anlattığına göre, öykü, ikısinin arasında geçen bir durumu anlatıyor: "İki kişinin aynı kızı sevmesi." Ilk gençlik kıskançlıkları, güç gösterileri, çatışmalar, Faruk'a göre, giizel anlatılmış. Ancak, bir kuşkusu var: "Kızı öprnüş müydü?" Anlatıcı, öpmediğini söyleyerek, ilk gençlik onurunu okşuyor Faruk'un. Anlatıcı, oradan ayrıldıktan sonra düşünüyor: "Ben, hiçbir zaman, Unutulmayan adlı bir öykü yazmadım ki!.." Faruk'un anlattığı olaylar, yaşamları nın gerçeğidir. Onların tiimü de yaşanmışlardır, ancak, böyle bir öykü yazıl mamıştır. Öykünün, bu sonucu "beldenmeyen bir durıım"dur. Faruk, sonunda, küçük bir kasabada yetişen küçük burjuva çocuklarınm gelişme çizgilerinin yazdmasına yol açıyor, yazdınamış öyküyü yazdırıyor. Çünkü, yaşanan durumun nasıl kurulacağmı algılamıştır öykücü. CUMHURİYET KİTAP SAYI 614 Durum öykücüsü Kaynağında, öyküleri, yaşamımızı kuvvetle dönüştüren durumları yansıtmak için söyleriz. Bir bakıma, içerik olarak, aynı zamansız öğeleri kapsarlar. Doğal olarak, bizde var olanı süsler, başka lanndakilerle bağlantılarlar. Denebilir ki, bir kişinin yaşamoyküsünde, bir diğerinin ya da ötekilerin yaşamöykülerinin yansıması göriilmelidir. Kimi anla şılmaz olaylaıda, öykülerimiz ve yaşantılarımızla tam olarak kurulan bağ, yü zeye çıkmamış duygularımızla şaşırtır bizi. "Öğlen Sefaları"nda, Sipsici ve Vas li'nin, Sipsici'nin dayak yedıği güne değin gizli kalan ruh dünyaları, şaşılası bir yumuşaklıkla bütünleştiriliyor, aralarındaki bağıntı sağlanıyor. Yaşam ilişkileri, bize, bir kişinin çalışma dışı deneyımlerinin ve anlayışının nasıl oluştuğunu, görünenin yararını verebilir. Söylenmiş yaşamöykülerimizde, insanın iç dünyasında yaşanan ikilemlere (dilemma), insani savaşımlara, yaşa mak için gösterilen çabalara, kazanma istençlerine ulaşırız, bunlara ulaşılırken inançların ve değerlerin elde edilişinde, nasıl daha büyük değerlendirmeler yapmamız, olasılıkları lıesaba katmamız gerektiğıni, gözlemler, içeriklerini, bıına göre Dİçimlendiririz. Bu yolla, bir kişinin öykiisü, hepimizin öyküsü olabilir. Cemil Kavukçu, öykünün bu gücünü iyi kavramış. Bir fantezi olan "Ozel Yaşam Hırsızlan"nda, yeni toplumsal değerlerin acı bir eleştirisine yönelirken, bireyin yeni yönelimlerinin, nasıl toplumsal ueğerlere dönüştüğünü, bu de ğerlere ısınamayanların yaşadıkları ikilemleri, sıkıntdarı, gösterdikleri anlam sız çabaları, kazandıkları yiizeysel urkuları öğreniyoruz. Ozel yaşamlara ilgi duyanların ikilemleri (dilemma), sonunda, görece bir erdeme dönüşerek ortadan kalkıyor. Kaynağında, bu öykü, bir fantezi. Ne ki, ikiyuzluleşmiş, çürümüş ailelerin, aile değerlerinin bir eleştirisi diyebileceğimiz bu öyküde, vanlan sonııç, yeni değerlere teslim olarak, sözde bir uygar düşünüşc ulaşmaktır: "Kimsenin özel yaşamınagirilemez." İnsan haklarınada uygun bir sonuç, ama çürüyen değerlerin yerine yerleşen değerlerin neler olduğu tartışılabilir. Ozel yaşamın korunması, çağunızda, insan hakfarının vazgeçilmez bir öğesidir. Eşine ihanet eden kadının sevgilisinin, mutsuz erkeğin iş arkadaşı olması, toplumsal yaşamın her alanına yayılmış ikiyüzlülüğün gerçek bir örneğidir. Toplumsal huzursuzluk, insani değerleri çürütmekle kalmıyor, insanın özünü sömürüyor. Üç dört serüvenci, bu tablo karşısında, özel yaşamlara saygı gosterilmesi sonucuna varıyorlar. İnsani çürüten bugünkü toplumsal düzenin bireyler üzerindeki etkisi, serüvenci insanları bile, vollarından çevirebiliyor. Bir fantezıde, Kavukçu, kuşkusuz, tartışan öyküden kaçınıyor, ama bir durum öyküsünü kuruyor. Gizli Yaşam Hırsızları, Yeşilçam sinema yönetmenlerine taş çıkartacak bir tantezi. Bir öykü, tam bir yeterlikle, bize, gözlerimizden kaçan, çok uzakta olan, göremediğimiz şeyleri aktarabilir. O, bize, bildiğimiz, ama unııttıığumuz, hatta ya bancılaşmış yaşamlar hakkında önemli şeyler de anlatabilir. Çok sıradan, naif, yaşamımızın basit gereçlerinden, güçlü, görkemli eylemleri yansıtan alıntılar da yansıtabilir. Yeter ki, öykücü, o sıradan olayı fırsat bilip lantezilerimizi çözüversin, imgelemlerimizi, deneyimlerimizin arasına sokabilsin. Kavukçu, bunu başarabiliyor. Sanırım, öykümüze armağanı da bu. Salt, basit bir olayı yansıtmıyor, insanın bir yanına sığınıp kalmıyor. Toplumun hiç ele alınmamış insanlarını da işlemiyor. Yaptığı iş, yaşantımıza yansıyan imgelerimizi, bir fırsatını kollayarak deneyim lerimize hazırlamaktır. Dört tabloluk "Rüyalardaki Rüyalar"da, bir ölümün, yapıtıyla bütünleşememiş bir sanatçının oyunbazlığının, tedirgin edici bir varoluşun, bir iç sıkıntısınm, gerçeküstü imgelerle yaşama yansımalarını çok iyi izleyebiliyoruz. Kavukçu'nun öykülerinin dört işlevini şöyle sıralayabiliriz: Kişilerin beşeri eğifimleri, derinliğiyle, özekleyen (merkezleyen) ve bütünleştiren bir devinim içinde anlatılıyor. Oyküyle, bu nitelikleriyle, ruhbilimsel işlevlerini yerine getiriyorlar. Kavukçu, bu yöntemiyle, bizi, kendi deneyimlerimize götürüyor. Ozekleyerek, iç dünyamızın berrak durum una eriştiriyor bizi. Kavukçu'nun kişileri hakkındaki duyarlılığımız ve onların, bizim için anlamları aydınlanıyor. Sanınm, bizim öykücülüğümüzde, bir ilk deneyimdir bu. Kişilerin öyküleri, deneyimlerimizi arındırıyor. Kavukçu'nun öyküleri, toplumsal yaşamın yansıyışını doğruluyor, doğrulanan devinimi denetliyor. Bir öykünün kurgusunda, bu yöntem çok önemlidir. Öykünün toplumsal işlevini, bu yöntem belirler. Kışilerinin yardımıyla öyküye katılmamız, anlamlı oluyor. Onlarla, toplumun değişen insanlarıyla, özellikle halktan kimselerle, daha çok dııygu bağı kurabiliyoruz. Kimi de, sınıfsal görüntüler yakalayabiliyoruz. Örneğin, " Adı Yok" adlı öyküde, küçük bir kasabada, yaşamları tümüyle değişmiş eski dört dost, ölen arkadaslarının cenazesi için bir araya gelirler. Öyküde, salt eski dostların değil, kasabanın değişen yasamını da izliyoruz. Bu gençlik arkadaşlarının değişen yaşamlarına, sınıfsal konumlarının gölgeleri ciüşüyor. Toplumsal düzenin ince bir eleştirisini görebiliyoruz. Kavukçu, yine bir durum öyküsü yazmıştır, ama bu durumların, toplumsal düzenle ilişkisini kavrıyor, kendi yerimizi buluyor ve duygularımızı arındırıyoruz. Bu, benim öykü anlayışımda çok önemli olduğundan, özellikle belirtiyorum. Öykü, şiire en yakın yazın türüdür. Bu yüzden, onların gizli ve gizemli işlevlerini önemserim. Anlatılan bir öykü, bir yerde, kişiııin deneyüstü davranıslarını da yansıtır. Öykücü, kişinin kutsal alanı olan "iç dünyası"na girmeyi başarmalıdır. Kavııkçu nun en başarılı olduğu alan da bu. Örneğin, "Giz Bahçesi"nde, olaya doğrudan katılmayan Kedici Kadın'la, bir bankta oturan adamın geçmişlerinin yansısı olan iç dünyalarına, hem de, onların ruhsal çözümlerine yönelmeden bizi sokabiliyor. Belki, kişinin yürüyen yaşamının saygın ve olağanustü dııygu dünyasına hizmet etmiyor, ama o yaşamın nasıl süreceğini sezdiriyor. Örneğin, "Öğlen Sefaları"nda, Sipsici'nin yaşannnda, anlatmakta güçlük çekeceğimiz üstün bir kişiliğin yitir gitmeyeceğini görebiliyoruz. Vasf i de, ilk kez, birinin ardından kü lürsüz bakarak, bize yardımcı oluyor. Kavukçu'nun öykülerinin böyle gizemli bir işlevi de bulıınuyor. Biraz garip gelecek ama, herkesin öyküsünde, bir ölçüde, varlıkbilimsel bir işİev J Cemil Kavukçu, kaynağında, bir durum öykucusu. Her tabloda, klaslk öykunun kurgusuna bağlı, ama başı. ortası ve sonu olan tabloların her biri, ayn bir durumu yansıtıyor. BU tablolar. titlz bir IşciMkie bütünlestlrlllyor. Dünyayı nasıl algılıyoruz de vardır. Kuşkusuz, bu terim, evrenin nasıl oluştuğunu ya da varlığın oluşumıınu araştıran bilim karşılığında kullanılmıyor. Öykülerimiz, dünyayı nasıl algıladığımızı yansıtırlar. Farkında olma dan, bu konudaki düşüncelerimizi aydınlatmış oluruz onlarla. Kaynağında, öykülerimiz, kendi dünyamızdaki rolümüzce, iç dünyamıza getirilen bir edimdir. Onlar, dünyadaki güçlü rolümüzün keskin bir resmini çizerler. Bir öykücü için, bu, çok önemlidir. Kavukçu, öykünün bıı işlevini çok iyi anlamış. Sait Faik'in öykülerinde bulurdum bıı tadı, bir de, Fanri Celâl'in öykülerinde. Çoktandır unuttuğum bu tadı, şimdi, Kavukçu'nun öykülerinden alıyorum. Bu önemli öykücünün dilşel sorıınu olduğunu saklamayacağım. Özel ya dayerel deyimlerle, I ürkçeyi zenginfeştirdiği kanısında mı acaba? Örneğin, An latıcı, lbrahim'e "Uyuyabildin mi?" diye soruyor. Ibrahim, "Yok be!" diyor, "Benimkisi göz uykusu." (3) "Göz uykusu", çok yerel bir deyim olabilir, ama Türkçenin yaygın kullanımında yok. Sözlüklere de girmemiş. Kuşkusuz, bir yazar, yeni deyimleri de sokar dile. Ne ki, söz kalıpları olan deyimlerin yazı dilinde kullanılması, ortak kontışma dilinegirmeden, kimi zorluklar çıkarır. Kaldı ki, bir deyim olarak sunduğıımuz söz kalıbı, günlük konıışma dilinue yer almıyorsa, toplumun tümüne sunulan yapıtlarda, yadırganır bir durum doğururlar. Şunu da belirtmeliyiz, deyimleri yerinde kullanmak, dilsel konularda bilgi dolgunluğu ister. "Cîöz uykusu" sırıtıyor. İyi bir dinlenmeye yolaçmamış, yanm yamalak uyku için, Türkçede "gözii kirfetmek" deyimi yaygındır. Kavukçu, gerçekten, diline özen göstermiyor. "Biriki bira içemiyoruz" diye yazıyor (4). Sık sık yapıyor bu yazımı"Bir iki bira, üç beş kuruş, beş altı elma, vb." öbeklerinde, "bir iki, üç beş, beş altı" kümeleri, sıfat görevindedirler. Yani, "üç beş bira" bir tamlama öbeğidir. "Bir iki" kümesi, belgisiz ' Yaşantımıza yansıyan Imgeler SAYFA J3