Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ulaşılamayacak kadar mükemmel annelerin kızları olmak, onlara karşı çocukluğunda hayranlık, genç kızlığında nefret duyarak büyümek zorunda kalmak, şiddetli bir çatışma biçiminde Peride Celal'in "Üç Yirmi Dört Saat" adlı romanında çıkiyor karşımıza. Fatma, annesi ve evin yaşlı hizmetçisi/dadısı Dilber'in öyküsünde, kadınların uzlaş(a)maz çatışmaları ve birbirlerini mutsuz edişlerinin, erkeklerin onlara verdiği mutsuzluktan daha fazla, daha süreğen olduğu anlatılıyor. SUNA KARAKÜÇÜK * Annc kız ilışkısinde bastırılmış bir soru(n) "Babalar vc Oğullar"daki öyküye ben/er durumda ve gerçeklikle de fena halde ürtüşerek kadın romanlarına yansıyor. Anneler kızlarını severler ki (ger çekten)? Yoksa oğuUarını (daha çok ve gcrçekten) severler de bunu belli etmemek icin kızlarını da sever (gibi) mi gözükürler? Ya kız çocuklar? Annelerinin de bir kadın olduğunun farkındalar mı... Yoksa onlar birer cinsiyetsiz rakibe midir? Ya da tam tersi; anneler kızlarının gözünde, oğullarının gözünde olduğu kadar iffetli olamıyorlar mı? "Hlektra kompleksi"nin temelinde yalnızca babalara duyulan yasak aşk değil de kadınların erkeklere yöneltemedikleri anaerkilliği birbirlerine dayatmaları mı yatıyor? Amazonların sonu bu yüzden gelmiş olabilir... "Yaci Onarova" göllerinde, ayın yeni doğan ışıkları altında yıkanıp, yalnızca kız çocuk doğurmak için dua ettikleri törenlerden sonra birbirleriyle savaşarak kendi kendilerini mi yok ettiler? Erkekler (şairler bile) kadınları anlamaktan zaren uzaklar (seviyorlar sadece!), bu yüzden dıırum yine kadın yazarların romanlannda iıdelenmek zorunda kalmıyor; üç kuşak kadın çatışmaları şeklinde. Susanno Tamaro'nun çok satan romanı "Yüreğinin CJötürdüğu Yere Git"te de böyle, birbirlerine karşı zırhlara bürünmüş ııç kadının öyküsü vardı. Hem kızı hem torunu taraiından reddedilmiş ve bunun yalnızlığı ve güçsüzlüğü içindeki Olga, torununa hiç göndermediği mektuplar yazar. Kızı Uaria, özgürlükçü hatta anarşist bir eylemci olmasına karşın, annesinin ondan daha eşitlikçi, radikal ve aşkı arayan bir kadın olduğunu bir türlii anlayamamaktadır. Aralarındaki "gayrimeşru" sırrı bir türlü aliedemez. Torunu ise babasını hiç tannnayan, anne imgesinin yerinde de koskoca bir boşluk yaşayan bir genç kızdır. Üç kadının birbirlerine karşı büründükleri zırh larından Olga'nınki ölü, îlaria'nınki, delik deşik, genç kızınki ise en sert olanıd(r. Toni Morrison, "Sevgili"debenzerbir öyküyü büyükanne Bebe, kızı Sethe ve torun Denver için anlatır. Lara Cordelli'nin ltalya'yı ayağa kaldıran romanı "Pantolon tstiyorum"da zayıi kışiliklı bir annenin gölgesinde kendi var oluşunu yaratmaya çalişan Anneita'nın insest altında geçen çocukluğu ve genç kızlığı anlatılır. Pascale Roze'un Goncoıırt Ödüllü "Avcı Sılır'ı, otorırer ve dindar bir anneanne ile çarmıha gerilmiş lsa sessizliğindeki nevrasteni hastası bir anSAYFA 8 Mutsuz anneler ve daha da mutsuz kızları Peride Celal'in "Üç Yirmidört Saafi ya da... Pertde Celal nenin arasında sıkışıp kalmış olan Laura'nın hikâyesidir. Küçük kız, yüreği unnesine doğru ara sıra havalansa da ona hiç ıılaşamayarak, hatta onıın suskun ve bomboş yüzünden korkarak büyür. Sık bik öldürmeyi düşlediği anneannesiyle savaşımı, annesiyle iletişimsizliği yaşayarak, sevgiyi oğlan çocuklarında aramak zorunda kalır Laura. Anneler. Büyükanneler... Üç kuşak kadın çatışmaları yerli yazında da romanlara yansıyan bir kadın gerçekliği. Buket Uzuner'in "îki Yeşil Su Samuru"nda Nılüfer, Nilgün ve Nil'in ana kız ılişkilerindeki "hastalık", ta en baştaki sevgisiz, neşesiz büyük buyükanneye kadar daya nır. Nilufer, 1930'lann kentsoylıı giizel kadını, vaşaıııınabirgelıpbırgiden aşklara lağmen, ilk aşkını unutamanıış bir kadını, y.ışamına bir gelip bir bir gıden aşklara ra^nıen, ilk aşkını ımutamamış bir kadın. Kızı Nilgün (llaria'nın bizdeki benzeri) "ıyi anne" konumunda ama "kendi hayaıını da yaşavan özgür, tutkulu bir kadın. Kızı Nif'le asla çatışmıyor, onu kısıtlamıyor; aralarında aşkla rından, erkeklerden konuşabiliyorlar. Ama Nil'in sorunu da güzel, başanlı ve mükemmel bir anneye sahip olmak! Asla annesi gibi hoş bir kadın olamama umutsuzluğu, sivilceler, şişmanlık, zayıflama merkezlerinde geçen günler, annem ne der, ne diişünür kompleksleri ve vejeteryanlık, lezbiyenlik denemeleri içinde kendini yaşlı hisseden (20 yaşında) yapayalnız bir genç kız. Ulaşılamayacak kadar mükemmel annelerin kızları olmak, onlara karşı çocukluğunda hayranlık, genç kızlığında nefret duyarak büyümek zorunda kalmak, daha şiddetli bir çatışma biçiminde Peride Celal'in "Üç Yirmi Dört Saat" adlı romanında çıkiyor karşımıza. l'atma, annesi ve evin yaşlı hizmetçi si/dadısı Dilber'in öyküsünde, kadınların ıızlaş(a)maz çatışmaları ve birbirlerini mutsuz edişlerinin, erkeklerin onla ra verdiği mutsuzluktan daha lazla, daha sureğen olduğu anlatılıyor. Büyükannenin aşağılama ve işkencelerinin muhatabı, anneyle aralarındaki "konak yangı nı" sırrının ortağı, Fatma'nın isesığindı ğı tek sevgi kııcağı olan Dilber bu üç kadının kavgalarının "küçük" tanığıdır. Kendi adına da hiç yaşanmamış bir ha yatın cüce kadını. "Anne". önce gençlik aşkı, sonra da tüm havatı annesinin, hâlâ evde bir hayalet gibi kendini hissettiren "büyükanne"nin ezici baskısıyla mahvedilmiş bir kadın. Bir vali kızı, konağın kuçük hanımı, ama gençliğinden geriye sadece mut suzluk kalmış. Bir de sevdiği adama ve konağın yanarak yok oluşuna dair birkaç sır. Artık genç olmasa da güzel, güçlü, akıllı ve başarılı bir kadın. üyunu Ecevit'e veriyor, Nâzım Hikmet okuyor... Bir butiği ve genç bir sevgilisi var. "Kız"ı Fatma'nın ise... Hiçbirşeyi yok! O henüz 25 yaşında (annesine inat olsıın diye) evlenip ayrılmış bir kadın. Annesinin "Seni sevgimle kuşatıp çevreni daraltmaktan kaçındım, seni hapsetmek ten çekindim, özgürlüğe iteledim" diyerek, özgürlük adına yantığı bu "iteleme" Fatma'nın gözünde yalnızca bir "özrüne kılıf geçirme"dir ya da bir "terk etme"dir. Sevgisinden bir türlü emin olamadığı, günlerce arayıp sormasını beklediği solcu sevgilisi, hâlâ peşinden koşan eskı, koeası.. ve yine annesiyle paylaşmaktan kıskançlık duyduğu dadısı Dilber, F'at ma'ya yetmiyor. Her anı düşüncelerinın takılı kaldığı annesinin ona karşı tutumunu izlemekle ve kıırııntulara dönüştürmekle geçiyor. Soğuk, uzak, sinirli di ye suçladığı annesinde onu sinirlendıren, iğneleyici davranışlann hepsini kendisi de yapıyor. Hatta bazen "Ben on dan daha beterim" diyecek kadar da dıırumunun ayrımında. 1lerde çocıığıı olursa annesine göstermemeye yeminli. "Ozgürlüğünü kullanamadıysan suç benim mi?" diyen annesine Fatma'nın yanıtı kısa (ve acı verici): "Senden nefret ediyorum anne." lc konuşmalarında annesine seslenişi ise daha karmaşık: "Neden öteki anneler gibi olmladın?" Zor sonı! Romanın bu iki kahramanının kişilikleri, kendilerini algıladıklan ve birbirlerine yükledikleri biçimiyle birbirinden çok tarklı. Fatma'nın kendini algıladığı kimliği, tümüyle sevgilerini elde edemediği insanlara, annesine, sevgilisi Ahmet'e, hatta Dilber'e dayalı bir benlik tasarımı. Hep "Çocuk değilim... Bir gün onlara kendimi göstereceğim " diye çırpınmasına rağmen, güçlu insanlara karşı tedirginlik duyan birisi Fatma. Biı yer lere giden, tatile çıkan, ortadan kaybolan herkesin, hatta ölmek üzere olan Dilber'in bile kendisini rerk ettiği gibi bir çocuksu gerilme duvgusu içinde: "Dil ber, Ahmet, anneııı.. elimden kopup gıden balonlar gibi her bir yana uzaklara uçarcasına..." Annesinin odasını gizli gizli karıştırıp eşyalarını kullanıyor, düşünceleri hep ona takılı halde onunla iç konuşmalar yapıyor ve normal yaşamda gelişen her olayı annesinin bir oyunu olarak görüyor. Ahmet'le, Dilber'le ve başkalarıyla ilişkilerini hep annesinin bozmaya çalıştığı, onu herkese kötülediği (ki anneler bazen bunu gerçekten de ya parlar...) şeklinde bir saplantısı var. Ve hiç azalmayan bir sevilmemezlik duygusu. "Babamla onu sevmeden evlendi ve ben de onun çocuğu olduğum için..." Annesinin Fatma'yı algılayışı da daha sağlıklı değil. Ona göre kızı bencil, dengesiz, kendinden başka kimseyi sevmeyen, kıskanç biri. Anne, kızını birey olarak, Fatma olarak belli ki hiç algılayama mış. "Senin derdin bütün bir kuşağın derdi biliyorum. Karışık bir dünyanın, değişimlerinin çalkantısı içine düşmüş bir kuşak sizinki, mutsuz bir gençlik". Kızına sorusu; "Senin bir erkeği sevmeye hakkın var da annenin neden yok?" Tam da aralarındaki sevgi(sizlik) sorunu nu deşen bir soru. Ana kız, ikisi de sevgiyi erkeklerde arayarak, birbirlerine vermeleri gereken sevginin o başka bir CUMHURİYET KİTAP SAYI 610