Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Femînizmde yeni bir sol aörflş MERİÇ VELİDEDEOĞLU Server Tanilli'nın son yapıtı, "Değişimin Diyalektiği ye Devrim", alt başlığı da "Marksizm Üstüne Yeni Düşünce ler" adı altında yaytmlanıp okuyucuya sunuldu. On bölümlük yapıtın sekizinci bölümü Kadın I Iareketi ne, "Kadınların Yeri" başlığı altında özgülenmiş. Konu yapıtın bütünüyle serimlediği doğrultuda yani, Marksizme hangi "yeni gözlük"le bakıldığını ortaya koyan bir görüşle ele alınmış. Kendi içinde üçe ayıılan bölümün ilkinde, sol bağlamda kadın sorununa nasıl bir 'strateji' seçmek gerektiği araştırılıyor; klasikleşmiş görüş dışında bir seçenek ortaya konuyor; böyle bir seçimin nedcni de, Kadın Harekcti'nin kendi ta rilısel yürüyüşü içinde belirdiğine dikkat çckiliyor. 1789'un Evrensel Insan Hakları Bildirgesi'nin ardından gelen hareketlenmelerde, 1792'de Mary Wollstoncraf'm "Kadın Haklarının Doğrulanması" adlı yapıtı, yürüyüşü kamuoyuna duyuran ilk somut aaımlardan biri olur. Ardından "feminizm" sözcüğü, 19. yy'da Fransız dilinde yer alır ve Ingiltere'den kadınlar, erkeklerle olan eşitliği dile getirirler; "iktisadi, siyasi ve kültürel haklar" isterler. 20. yy'a gelindiğinde "kıran kırana süren mücaoele sonunda, büyük kazanımlar söz konusudur"; artık "feminizm" pek çok bağlamdaki fikir üretkenliğiyle sık suc gündeme oturur ve kadınlar gitgide büyük bir "potansiyel ve politik güç" oluşturur. Işte bu durumda Tanilli'nin sorduğu soru; "Sol hareket böyle bir güçle bağlaşıklığını gerektiği biçimde nasıl kurmalıdır?". Bu sorunun yanıtı için ilk çıkış noktası.yine Tanilli'nin belirttiğine göre: "Komünist Manifesto"da aranmalı; çünkü Manifesto "kadınların uğradığı baskıyı çözümleme için gerekli ana temaların altını çizer". Başka deyişle "kadın sorunları" ile "üretim biçimi" arasındaki bağlantıyı saptar. Ama bu konu üstünde ayrıntılı saptama daha sopraki eserlerde ve Engels'in "Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni" adlı yapıtında yer alır. Bu yapıtlar kadın sorununa yalnızca "üretim ilişkileri" yönünden değil, "sosyal ilişkiler" açısmdan da eğilirler; sosyal Uişkilerin bütününü göz önünde tutmayı öngörürler. Bu çok önemli bir noktadır; Tanilli, bunun altını özenle çizer ve "Her Kuramın denektaşı gerçek sosyal olgulardır" diyerek bu tutumun anlamını ilkesel bir anlatımla vurgular. Ne var ki sol'a, geleceğe yönelik büyük soluklar aldıracak bu tutumun, bir sonraki yıllarda, pek çok Marksist sol'ca terk edildiğini bildirir Tanilli. Ote yanda bu konuda bir gerçek de açıkseçik dile getirilir; Marx ve Engels'in, kadınların üzerindeki baskıyı bitirecek "strateji" hakkında son sözü söylemedikleri, başka bir anlatımla, "kadınların kurtuluşuna yönelik ayrıntılı bir plan" hazırlamadıkları açıklanır. Bu durum Marx ve Engels'in bir eksikliği midir? Tanilli bu eksikliğin "Marx ve Engels'in zimmetine yazılamayacağını" belirtir ve Manifesto yazarlarının kadınların kurtuluş stratejilerinin hazırlanışının, ancak "Bu mücadeleye katılmış olanların eseri olabileceği" düşüncesinde olduklarını söyler ve "bu eksikliklerin günahı, olsa olsa sonraki yıllardaki sol'un omuzlarındadır" diyerek onları savunur. Gerçekten daha o yıllarda, 1845'te CUMHURİYET KİTAP SAYI 610 Margaret Fuller, kadınlar eğer bağımsız bir kimlik kazanmak istiyorlarsa kendilerinin savaşmaları gerektiğini öne sürer. Ote yandan kadınlann üstündeki baskının nedenlerini sosyal ilişkilerden soyutlayıp, yalnızca üretim ilişkileriyle anlatmak Tanilli'ye göre: "Çağımızda kadınların yaşamında olup bitenleri açıklayamaz'; örneğin: "Kadınların çalışma yaşamına kitlesel olarak girmelerinin siyasal dinamiğini", emekçi kadınların çoğalmasıyla "işçi sınıfının uğradığı değişikliği" yeteri kadar açıkça ortaya koyamaz. Ayrıca bu tutumun türlü dokuncaları da söz konusudur; sözgelimi işçi kesiminin "bu darfikirlisınıfpolitikası' altına sokulması, Ingiltere'de XX. yüzyıl başlarında kadınların seçim hakkı için yaptıkları savaşımda yalnız bırakılmalarına neden olmuş; oysa sol hareketin, sosyal Uişkilerin bütününü göz önünde tutan anlayışı benimsemesiyıe, örneğin; 1970'li yıllarda yine îngiltcrc'de "eşit işe eşit ücret" isteğini desteklemesi sonucu, hem eşitlik sağlanmış hem de ekonomide bütün ücretlerde genel bir artış olduğu görülmüştür. Bu somut durumlardan hareketle Tanilli: "Kadınları kitle halinde her organında bütünleştirmeyen ve kadınların Önceliklerini uğraşlannın ilk sırasına koymayan bir sol hareketin, başarıyla ulaşmayacağı" görüşünü dile getirir. Bu bağlamda, Kadın sorununun önemli bir parçası olan "aile"ye yeniden ulaşmanın yaşamsal bir öncelik taşıdığı da vurgulanır. Kadınların çahşması, birçok ülkede emek gücünün büyük bir bölümünü oluşturur. Bu durum kadınları üzerlerindeki baskıyla savaşım için bilinçlendirirken, "ev işlerini karşılayacak sosyal bir seçenek olmaması" onları aşırı bir gerilim içine sokar, bunaltır; bunun sonucunda îngiltere'de kadınlardan gelen boşanma isteklerinin arttığı tespit edilmiştir. Ayrıca doksanlı yıllardan bu yana "sosyal devlet"i çökertmek için ona yapılan saldmyla birlikte, "ev çalışmalarının sosyalizasyonu programları" da tasfiye edilnıiş. ' Sosyal devlet"in çökertilmesi ailenin güçlendirilnıesini önlediğini, aile değerlerinin sarsılmasında büyük rol oynadığını, bunların yanında feministler arasında da pek keskin bölünüşlere yol aç tığını ileri süren Tanilli: "Liberal feminizm ya da sözde feminizm bir azınlık da olsa çoğu kez şamatacı havasıyla sosyalist feministlerin karşısına çıktığını" söyler ve böylece bölünmenin uerinleşerek sürdürüldüğünü vurgular. Bütün bu olumsuzluluara karşı, kadınların 150 yıl öncekinden çok farklı konumda olaukları, "geçmişle benzeri gösterilmeyecek bir potansiyel iktidar" durumuna geldikleri anunsatılarak, "bu politik güçle bütünlüğüne bir bağlaşıkIık kurma' görevinin sol hareketin başını çekenlere düştüğü belirtilir. Ancak sol'un kadın hareketini çekici bulmasının ardında onun "geleceğe açık tutumu"nun rolü olduğu kabul ediliyor; feminizmin geleneğe karşı ilerlemeden yana olduğu vurgulanıp, 'durağan" geleneğe değil de "dinamik " geleceğe yüzünü çevirmesi, kadın hareketinin temel nitemi olarak görülüyor. Geleneklerin egemenliğindeki toplumun kuralları, hııkuku, araerkil düzence, yani erkekler tarafından hazırlandığından Tanilli bu hukukun "cinsiyetçi bir damga taşıdığı"nın altını çizer ve kadınların "kendileri için adaletsizliklerle dolu, ihtiyaçlarına da yanıt vermeyen bir düzeni" değiştirmek istediklerini belirtir ve ayrıca bu istek sol'un da ana teması olduğundan "daha özgür ve insanca bir gelecek için" feminizm ile sol yan yana yürümelidir der. Feminizm ile solun bu ortak yönü dışında her ikisinin de bugünlere ulaşması "kendi yollarını açması" pek kolay olmadığı bilinir; savaşımın temel noktalanndan biri, kadınla erkek arasındaki ayrımlılıkların doğadan geldiği savıdır. Gerçekten bu konu 19. yüzyıl liberalizminin ana izleğini oluşturacak, "kamusal alanözel alan", "kültürel alandoğal alan" kavramları ortaya konup, bu alanlar arasındaki ayrım kadınla erkeğin statüsünü belirleyecek; kadın doğal ve özel alana ait bir varlık olarak görülüp, yalnızca ev işi ile sınırlı kalması vurgulanacak, dolayısıyla kadınların eşitlik ve oy hakkı isteklerini desteklemeye kalk ma, inanılmaz bir siyasal ve kültürel direnişle karşılaşacaktır.(l) Bütün bunlara karşın savaşım, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kazanılıp, Batı'da Fransa dışında 21 ülkede kadınlara oy hakkı tanınacaktır. Doğu'da ise başka bir oluşum kadın hakları konusunda yeni gelişmelere öna yak olur: 1917 Devrimi ile Rus kadınla rı pek çok haklarını elde eder. Tanilli, kadınlara bu hakların "Rus ya'nın yeni yöneticilerince verildiğini" söylemek, kadınların devrim öncesi sa vaşımlarına karşı haksızlıkolur, gölge düşürür, diyor. N. K. Krupskaya, A. Kollontay gibi Rus, Clara Zetkın gibi Alman aydın kadınlarının sosyalizmi ve bunun yanında kadınların durumunu gerek ülkelerinde gerekse Avrupa'da anlatma, yayma çabaları; geçerli düzenin haksızlıklarına başkaldırıları, direnişleri, kuşkusuz sosyalizm tarihinde yerini aldı. Devrim'in ardından oluşan yeni yönetim, Clara Zetkin'in belirttiği gibi, yasa larında kadınların çok yönlü budanmamış hak eşitliğini saptadı, onlara zarar verebilecek, onlan bastıracak her şeyi yasalardan çıkardı. Burada önemli nokta bu kazanımlardan geri dönüşün va da ekssilmelerin olmaması ve böyle bir durumda kadınların Devrim öncesi gibi bir savaşıma gi rip, haklarını savunabilmeleridir. Ne var ki, Stalin döneminde adımlar geriye atılır, kimi haklarda geriye dönüş başlatılır; Devrim başlarındaki havadan ve kadınların kazanımlarından neredeyse eser yoktur. Tanilli, A. Kollontay'dan aktararak: "Rüzgâr gibi özgür" ideal yeni kadın yerine "Güçlü ve acılı Sovyet anası" tapıncı geçmiştir, diyerek durumu yansıtır. îkinci Dünya Savaşı ve özellikle 1960'tan sonra kadın hareketi türlü alanlara girerek yayılacak ve izlenen gelişmeyi ve yenilikçi çizgisini sürdürecek tir. Son bölümde böyle bir gücün kimi alanlarda uzlaşıp birlikte hareket etmesi gerektiğine dikkat çekiliyor. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ve onlara katılan Üçüncü Dünya Feministleri'nin üç konuda çarpıcı bir uzlasma içinde olduklarını vurguluyor Tanilli. Bu konulardan ilki: "Kadınlara karşı şiddetin mahkum edilmesi ve kadınların insan hakları" üstüne. Bu konuda uzlaşma, kadınlara karşı işlenen bütün şiddet biçimlerine, karşı durmayı içeriyor. Bu uzlaşmanın kapsamınua "köktendinci şiddet"e karşı oluş da yer alıyor. Ayrıca, şeriatla yönetilen ülkelerde kadınların ikinci sınıf insan olmasına, Mısır, Irak, Sudan, Moritanya gibi "laikim si" ülkelerde kadınların kazanımlarının adım adım geri ahnmasına karşı, bu ül kelerin femınistlerinin "alabildiğine vuruşkan" savaşımları, kadın hareketine yeni bir dinamizm getirmiştir. Bu ülkelerdeki bir avuç da olsa femi nistlerin yalnızca düzenin getirdiği eşitsizliklerle değil, şeriatın kadınlara koyduğu kısıtlamalan din olarak kabul eden ve savunan devlet destekli "kadın hare keti" ile de, savaşıma girmek zorunda olduklarını görüyoruz. îkinci uzlasma konusu: "Egemen kalkınma modelinin, kısacası, 'küreselleşme'nin eleştirisi"nde birleşme. Bu konudaki ilk öncülerin Susan George ve Vandana Shiva gibi kadınların olmasını Tanilji anlamlı buluyor. Üçüncü uzlasma ise: 'Savaşa hayır!' sloganı ilebelirtilen bütünleşme. Bu uz laşma konusu yaygınlaşarak birçok alanı içine alıyor; örneğin: Silah yapımının önlenmesi, askeri giderlerin aşırılığının önüne geçilmesi, nükleer enerjinin ne savaşta, ne barışta kullandmaması gibi. Tanilli; "Silahların yasasına hayır, adaletevebarışaevet!" XXI. yüzyılın bütün kadınlarının sahip çıkabilecekleri bir slogandır diyor ve ayrıca da artık dünyanın yönetiminde öbür seçeneğin yani kadınların yönettiği bir dünyada yaşamanın sırası geldiğini gönülden vurguluyor. Kitabın bu ayrıcalıklı bölümünün avrı bir ilgiyle okunacağına inanıyoruz. M (1) Prof. Dr. Necla Arat, Feminizmin ABC'si, Simav Yayınları, tstaııhı.ıl, 1991. ı SAYFA 5 Server Tanilli. Kltaplanyla tartışabllmemlzl sağlıyor.