22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

•" duğu yalanlar yüzünden terk edilmiş, "öımeden mezara konmuş" bir ihtiyar şimdi. O çıkar falin... • CEVATÇAPAN(1933) Pencereden kar geliyor Gollik Mustafa diye biri ; Muhtar amcamın dünürü, kaymakam ne zaman köye gelse, cevizin altına masa kurulsa, Gollik sofranın biilbülü Kaymakam ehlikeyf adam. Muradı türkü dinlemek bir elinde kadehi. Muhtarda ne ses, ne kulak, türkü de Gollik'in işi. Çöküp dünürünün yanına, attı nıı elini kulağına, bozlağın, uzun havanın türlüsü. Gel gör ki Gollik'in eli parmaksız; askerden Sarıkamış'ta. civa düşmüşken eksi otuza, donmuş dökulmüş her biri. Şimdi ne zaman otursam, bir cevizin altına, gözümde Gollik'in parmaksız eli, kulağımda bir yanık türkü. • rı ele geçirmiş ölü bir bayrak gibi dalgalanıyor. Hep ele bakmaktayız. Bir kadın eli bu. Becerikli, gürbüz, ufarak. Buruşuğu kınşığı olmayan diri. Sonunda bir adam dokunuyor ele ve "Canlı canlı, sıcak, elimi sıktı benim!" diyor. Bir başkası, "Allahım nasıl çıkar aradan sen bize yardım et" diyerek elleriyle yüzünü örtüp ağlıyor. Insanlar enkaza saldırıp saldırıp geriliyor sonunda gökyüzüne kaldınp ellerini dua ediyorlar. Büyük ressam düşünüyor: insanların Tann'sı kötülüğe doyrnuyor; acımayı, sevmeyi, bağışlamayı bilmiyor; kullarında görmek istediği erdemlerin hiçbiri kendisinde yok! Tuvalinin başına geçip insanlığın dev belleğinden sökülmeyeni var etmeyi sürdürüyor; bakıştaki kedere, çizgilerin adasına, gülüşteki kıyamete sinmiş hüznü çizmekle yetinmeyi sürdürüyor. Yokuşun ucundan genç bir kadın kopup geliyor. Ele uzanıyor, inceliyor, alıp yüzüne gözüne sürüyor, betonu itip kakıyor sessizce. El'i bırakıyor; kimseyi görmeden bir bir bakıyor çevredekilere sonra oraya çivilenmek istercesine tüm gücüyle kızının üzerine çarpıyor kendini ve kan revan içinde çimento parçalarının üstüne düşüyor. Düştüğü yerden araladığı gözlerle uzun uzun süzüyor kararmaya başlayan gökyüzünü ve tüyler ürperten bir çıölık atıyor: " Allahım sen hiç mi insan olmadın ?1!" Sesi tanıyor el, el sallıyor. • mizle başka yerde olmak isteriz. Ellerimiz ve tüm bedenimizle kaçacak yer ararız. Bir de gösteririz ellerimizi. Örneğin yumruğumuzu masaya vurduğumuz zaman. Fransızların "Uçlar birleşir" anlamına gelen bir sözleri vardır, bu da öyle: yumruğu masaya vurmak bir kapanmadır gerçekte, "Bu kadar! Bundan ötesi yok!" demektir, söyleşimi noktalamaktır. Söyleşim mi dedin? Evet, coğu kez. Ama, zaman zaman, dile ters aüştükleri de olur, ya da bana öyle gelir. O zaman doğruyu eller mi söyler? Bilemeyeceğim, orası biraz da kişiye bağlıdır. Sen gene ellerle kişiyi birbirine karıştıfıyorsun. Belki de ellerimiz çok işlevli olduğundan. Her şeyi ellerimizle yapanz. üüşünmekten başka. Ben bundan kuşkuluyum: kimi eller, diyelim ki su benin ellerin, zaman zaman, diyelim ki boş bir kadehi tutarken, öylesine dalıp gider ki düşünüyor, düş kuruyor, anımsıyor dersin, Mallarme'nin eski zaman kuiusu gibi. Kendi ellerinden yola çıktın, dönüp dolaşıp benim ellerime geldin! Bu arada, bir kederli ya da sevinçli, mutlu ya da mutsuz ellerden söz etmediğin kaldı. Neden olmasın? Sençe en mutsuz el... tkizini yitirmiş eldir. ;• , • En mutlu el? Elimi tut, yoksa saçmalamaya başlayacağım. • T0MRteUYAR(1941) Eller Uzun parmaklı, bakımü eller... Küt tırnaklı, parmaklan boğumlu eller... Kemikü eller, yumuk eller... Pürüzsüz tenli genç ellerle, lekelerle kaplı yaşlı eller... Gelgelelim bu sıfatları istediğimiz kadar çeşiueyelim, gözümüzün önüne yine de birtakım ellerden çok, birtakım insanlar geliyor; üstelik birtakım sınıfların insanlari: Diyelim, gösteri dünyasının ellerine saatler ayıran şarkıcılarıyla sunuculannın, usta masajcıların, manikürcülerin bakı YUCa(1933) Eller Ellerden mi söz edeceğim? Başkalarının ellerinden mi, kendi eÛerimden mi? Ikisi de olabilir: genel olarak ellerden diyelim. Ama elleri genelleştirmek kadar zor bir şev yoktur, eller hem devingendir, hem değişken. Senin ellerinle yetinelim. Seninle desen de olurdu, çünkü, bir bakıma, ellerimiz tüm varlığımızla karışır. Ellerim varlığımın görünür yanıdır. Benim için. Senin için de senin ellerin. Nasıl? Nasdı var mı? Gözlerimle görürüm, ama gözlerimi görmem; ağzımla yerim, öperim, konuşurum, ama varlığını duymakla kalırım; istersem, göğsümün bir bölümünü, bacaklarımı ve ayaklarımı görebilirim, ama yürürken ayaldarıma bakmaya kalksam, tökezlerim. Oysa ellerim hep gözlerimin önündedir, dururken de, bir şeyler yaparken de. Üstelik, tüm bedene bekçilik eder. Başında, sırtında bir yer mi sızladı, elin saniyesinde oradadır. üünyanın nesnelerini de en az gözlerin kadar ellerin değerlendirir. Ellerin hep önünden gider. Şimdi de benim ellerimden söz etmeye başladın! Ama benim ellerimi hem kendimden, hem başkalarından saklamak istediğim zamanlar olur. Evet, kendinden ya da ortamdan, aralarında bulunduğun insanlardan rahatsız olduğun zaman. Ellerimizi koyacak yer bulamadığımızı söyleriz. lşin gerçeğine bakarsan, ellerimizle ve tüm beaeni mından geçmiş, tırnakları en son renklere boyanmış elleriyle bulaşık eldiveninin nemli havasızlığında korunan ev kadını elleri bir tutulabilir mi? Çalışan kesimlere gelindiğinde, aradaki ayrımlar daha da belirginleşiyor. Kuaförlerin (hâlâ kendileri de çalısıyorlarsa) tırnakları boyadan kararmış elleri var. Temizlikçiler, pütürlenme basamağını çoktan aşmış, sızlayan, çatlayan, açılan ellerden yakınıyorlar. Hamalların elleri, gövdelerine oranla çok daha gelişkin, çok daha iri. Yazarçizerleirin ellerinde sık sık mürekkep lekesi, parmaklarında sigara sarısı görmek olası. Bunları ve meslegin kişilere ettikleri bütün öbür oyunları hesaba katınca şöyle demek geliyor içimden: kişioğlunu galiba en ivi "el" anlatıyor. Oysa nep "göz"ün iç dünyanın aynası olduğuna inanılır. Göz e şiirıer döktürülür, övgüler yağdınlır. (Sözgelimi Elsa'ntn Gözleri yazılmıştır da Biri'nin Elleri üstüne kafa yorulmamıştır.) "Göz", dendiği gibi bir aynaysa, o aynada, gözün görmemizi ıstedtğinden fazla bir şey bulamayız. Çünkü yansıtacağı ruh durumunu seçmek göz'ün işidir. "Bir başkışta âşık" olanlar, acaba neyi bulduklarını sanırlar? Kendi yansılarını mı? Şairler, göz'ü baştacı ederken el'i ancak bir emekçinin eliyse överler genellikle. Bel bel bakan "güzel" bir göz de sıcak sudan soğuk suya girmeyen "güzel" bir el kadar iticidir, orası öyle. Ama "el"i saydığım özellikleriyle değerlendiren ressamlarla fotoğrafçılar, onu zaten şiire kaptırmamaya nazır. Abidin Dino'yu saygıyla anıyorum. • LfYU\ffiBİL(1931) "Allahım sen hiç mi insan olmadın Büyük ressam korumuş onu; kabul etmiş varlığını. Bizim bilmediğimiz bir yakınlık kurmuş onunla kendisi arasına sokmamış kimseyi. Bir boşluk. Ressam teslim olmuş ona nasdsa. Ne çizse ne boyasa ne söylese altta onun varlığı saklanıyor; bakıştaki kedere, çizgilerin atlasına, gülüşteki kıyamete sinmiş. Boşluğa. El de tam o kör noktaya ressamın yok saydığı anlık aralığa sığdırmış kendıni; dısa, dünyaya uzanmış. Kalbi atıyor elin; anlatmak istedikleri var: yalanlıyor her şeyi. Başkaldırmış bir el. Kımıldadığını görüyoruz ama dediklerini işitemiyoruz, ses ulaşamiyor bize. Biz vahşıleşen bir çaresizlikle çırpınıp önümüzde duran "gayya kuyusu"ndan bize doğru uzanmış eli seyrediyoruz. Betonu kaldırmalı diye bagınyoruz bir ağızdan kat kat beton, pııtrel, harcın dağ gıbi üzerine yığıldığı el tek başına orala SAYFA 6 Fetfıl Nacl "Ellm el üzerine yazı yazmaya el vermlyor." CUMHURİYET KİTAP SAYI 568
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear