Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
"Kenan Sanalioglu'nun altmışh yıllardan bugüne dek yazdığı bu ilginç şiirler, çevremizde az rastlantr bir açtyı yaztn dunyamıza getiriyor. Ozan kendine özgü bir şiir dünyası yaratmış. Doğaya, sevgiye, öbür insansal duygulara metafizİkselblr nitelik vermiş. Şiirlerin hemen tümü okuyant düşünmeye yöneltiyor. Kusursuz bir dil, olgunlaşmtş biçitn anlaytşt bütün şiirlerinde dikkati çekiyor. Divan şiiri özeniyte yazdığt bir bölüm şiirlerde, bu yolda daha önce yaztlanlardan çok daha başarth olduğunu belirtmek yerinde bir değerlendirme olur." diyordu Cahit Külebi, Kenan Sanalioglu'nun şiirleri için. Doğan Hızlan ise Sartalioğlu'nun çevirdiği Hayyam'ın Rubailer'i ile ilgili olarak şunları söylüyordu: "Ne yaptldıysa, ne yazıldıysa ve ne çizildiyse... Kalemler, ftrçalar ve notalar. ..Hepsi de ömrümüze dair başlıp altında toplanabüir. Kenan Sanalioglu, Hayyam rubauerini Türkçeye aktarmtş. Hayyam yüz yetmiş beş rubai ile kendini ö'lümsüz kılmış. Sanalioglu'nun çabası hoşuma gitti. Bunca Hayyam çevirisine rağmen, Türkçenin tazeliğine ek güzellikler kattnak için çaltşmış." Kenan Sanalioglu yaşamım şiir, deneme ve çeviri ile kuşatmış, bu yolda önemli ürünler ortaya koymuş bir edebiyat âşığı. Onu tamtmaya çalıştık. Bol kitaph günler!... o KuRL ımr FETHİ NACİ Sait Faik ve dona S ait Faik öleli kırk altı yd oldu. Ölüm yıldönümü dolayısıyla bir arkadaşımın televizyonda "Sait Faik ve doğa sevgisi" üzerine söylediklerini dinleyince bu konuda "yeni" bir şeyler söylemek gereğini duydum. Çünkü bu konu "Sait Faik Joğayı severdi" gibi sözlerle geçiştirilemeyecek kadar önemıi. Sait Faik in ilk kitaplan doğa sevgisiyle doludur. Ikinci kitabı Sarnıç'taki (1939) "Kalorifer ve Bahar" adh hikâyesinde şöyle diyor Sait Faik: "...Kış güzel şeydir. Tabiat yemişleri, mahsulleri, kuşlan ve arılanyla insanların saadeti için çalıştığı gün mevsimler ne güzeldir! Çalışan bir insan için kış bir ılık su, yaz bir serin vantilatördür. / Kış, saadetimizi tamamlamak için geliyor. Bahar aşkımızı tazelemek için. Yaz damarlarımızdaki çalışma arzusuna biraz tembellik, güneş ve kudret doldurmak için... /... tnsanlar yalnız baharda, hakikati, ağaçlar gibi yeşererek hissederlerdi.../ ...Amkkımsekirnseye acımıyordu. Herkes herkesi seviyordu." Sait Faik, Son Kuşlar'da (1952), kitaba adını veren hikâyede, doğanın yok edilmesine karşı çıkar. Sait Faik, doğanın yok edilmesinin insanlan nice güzellıklerden yoksun bırakacağını göstermek için hikâyesinin başlangıcını bir düzyazı şiir gibi yazmış, doğa güzelliğinin insanlara nasılbir mutluluk vereceğini sezdirmiş. Sonra, birden, konuya girmiş: "Vaktiyle bu Ada'ya bu zamanda kuşlar uğrardı. Cıvıl cıvıl öterlerdi. Küme küme bir ağaçtan ötekine konarlardı./ Iki senedir gelmiyorlar." Niçin mi gelmiyorlar: "O esmerle sanşın arası isketelerin bir damlacık ederi"ni pilavlarına katmak için! "Bizim pilavhklar geldi!" diye sevinenler için! Birkuşlar mıdır yok edilen? "Şimdi de milletin yeşilliğine musallat oldular.' diyen Sait Faik, "deri tüccannın bahçesini düzeltmek için mühendis Ahmet Bey'in yolun kıyısındaki çimenleri" çocuklara nasıl söktürdüğünü de anlatıyor. Bu güzel hikâyenin sonunda Sait Faik insanlara şöyle sesleniyor: "Dünya değişiyor dosdanm. Günün birinde gökyüzünde, güz mevsiminde artık esmer lelkeler göremeyeceksiniz. Günün birinde yol kenarlannda, toprak anamızın koyu yesil saçlannı da göremeyeceksiniz. Bizim için Jeğil ama, çocuklar, sizin için kötü olacak. Biz kuşlan ve yeşillikleri çok gördük. Sizin için kötü olacak. Benden nikâyesi." fa'yı) gördüm mü toparlanıyor; hayret, sevgi ve saygı ile bakıyorum." Sait Faik, o soyut, o genel "insan sevgisinden "tabiatı yenmek için çalışan " tek tek bireylerin sevgisine, tek tek usta yaratıcılann sevgisine geçmiştir: Balıkçı Vasili, Mercan Usta, ıstakoz avcısı Barba Apostol, Barba Abtimos, Kalafat, vb... Sait Faik, doğa sevgisinden "doğayı yenmek" düşüncesine geçiyor. Şimdi artık Sait Faik'in hikâyeciliğinin son aşamasına geçebiliriz: "Doğayı yenmek" düşüncesinden "doğaya sığınmak" aşamasına. Bunun için Alemdağ'da Var Bir Yılan'a (1954) bakmak gerekiyor. Sait Faik'in ölümünden iki ay önce yayımlanan bu kitabın birçok özelliği var. Hikâyenin biçimini daha önce değistirmiş olan Sait Faik, bu kitaba kadar gerçekleştirdiği yeniliklerle yetinmiyor, yepyeni biçimler deniyor; topluma da, doğaya da daha önceki hikâyelerde görmediğımiz yepyeni açıiardan bakıyor; bir de gaîıba en önemlisi de bu bu kitaba kadar üstii kapalı anlatmaya çalıştığı kimi duygularını bu kitabındaki birtakım nikâyelerinde olabildı/Since açığa vuruyor. Sait Faik, Alemdağ'da Var Bir Yüan'da, "birşey" söylemeyeçahşmakta; bu "bir şey"i TURHANGÜNAY Imtlyaz Sahlbi: Cag Pazartama Cazete Dergl Kltap Basın ve Yayın A.$. Adına Berln NadlOYayın Danı$mani: Turhan Cünay o Sorumlu MüdürFlkretllkiz oCörsel Yönetmen: Dllek Hkoruro Baski: çaudaj Matbaacılık Ltd.Stl.oldareMerkezl: TüıKocaflı Cad. NQ: 3941 Caualofllu, 34 334 Istanbul Tel: (212) 512 05 050 Reklam: Medya C Sait Faik, Mahalle Kahvesi'ndeki (1950) "Karanfiller ve Domates Suyu" adh hikâyesinde doğaya bakışını değiştirir: "Kitapfar, bir zaman bana, insanlan sevmek lazım geldiğini, insanlan sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini, oradan yaşama sevincinı duyulacağını öğretmişler. Havır, şimdi insanlan, kitapların öğrettiği şekude sevmiyorum. (...) Şimdi artık kimi sevdiğimi, kimesaygı duyduğumu biliyorum. (...)... dişle, tırnakla, kanla canla tabiat denen canavart yenmek lazım gelır (Italikler benim. F.N.) Bendeniz bu mücadeleye şahidim. (...) Onu ("Kazma iş görmediği zaman yumruğu, yumruğu yetmediği zaman parmaklan, parmaklan kalın geldiği zaman tırnaklan ile toprağı tırmalayan", çalılığı temızleyerek üç evlek toprağı kazanan, tabiatı yenen Kör Musta537 söyleyebilmek için "içindeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin özgürlüğü gerek", DUna inanıyor; bu özgürlüğü kendisine kimsenin vermeyeceğini, ancak birtakım tehlikeleri toplumca dışlanmak, saygınlığını yitirmek, ahlaksızlıkla suçlanmak göze alarak bu özgürlüğü kullanabileceğini, bu yürekliliği gösterebüirse işte o zaman gerçekten özgür bir yazar olabileceğini anlıyor. Söyleyeceklerini söylebilmek için hikâyesinin biçimini yeniden değiştiriyor: Somut ayrıntılardan nareket, yerini, imgeleme bırakıyor, düsünceyi sanp sarmalayan bir imgeleme; artık umurumda değildir Sait Faik'in hikâyelerinde bir gerçeklik duygusu uyandırmak, çünkü söylemek istedİKİerini o yolla söylemenin olanaksızlığını biliyor; "özgür yazar" dedikse, bu "özgürlüğün" gene ae Türkiye'de yaşayan bir yazann özgürlüğü olduğunu unutmamak gerek. Bu hikâyelerin "uydurma" olduğunu okurun bilmesini ister bir hab var artık Sait Faik'in: Kimi "şey"lerin "uydurma" hikâyelerle daha rahat, daha kolay söylenebileceğinin bilincinde; başı, ortası, sonu olan, olay örgüsü olan hikâyeyi çok önceleri bırakmıştı; şimdi, "bir hiknaye vardır hikâyeden dışan" dergibidir. Kitaba adını veren hikâyede, "Alemdağ'da Var Bir Yılan"da, Sait Faik o kadar sevdiği îstanbul'dan artık tiksintiyle söz eder:" Istan bul çirkin şehir. Pis sehir. Hele yağmurlu günlerinde. Başka günler güzel mi, değil; güzel değil. Başka günler de Köprüsü baJgamlıdır! Yan sokaklan çamurludur, molozludur. Geceleri kusmukludur. Evler güneşe sırtını çevirmiştir. Sokaklar dardır. Esnafı gaddardır. Zenginilâkayttır." Niçin bu Istanbul nefreti? Çünkü Istanbul, yani insanlar, yani toplum, anlatıcıyı suçlamaktadır birtakım değer yargılanyla, birtakım ahlaki ölçüderle, ona Faik Bey'in oğlu olduğunu anımsatmaktadır. "Faik Bey'in oğlu", toplumca hoş karsılanmayan, yasaklanan ilişkiler içindedir, toplumca suçlanmaktadır, dışlanmaktadır, "çarşıya inemez" hale getirilmektedir. Iste o zaman cümleler bir çığlığa dönüsür: "Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle baslar her şey, burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor. Bu haykınş şimdiye kadar hep yanlış yorumlandı. Sait Faik, Balıkçı Vasili'yi, Mercan Usta'yı, Barba Apostol'u, Barba Abtimos'u, Kalafat'ı severken "Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor." dememiştir, çünkü o insanlan sevmekle bir şeyin bitmediğini, tam tersine, insanın içinin sevinçle dolduğunu, dünyaya, yaşamaya sarıldığını görmüştür. Öyleyse 'Alemdağ'da Var Bir Ydan" hikâyesindeki bu yakınma neden? Nedeni açık: Buradaki "sevme", toplumca hoş karsılanmayan yasaklanan bir "sevme"; anlatıcının ("Faik Bey'in oğlu") Panco'yu aşkla, tutkuyla sevmesi. Kısaca, o ünlü cümledeki "insan"ın "insan Haklan Bildirgesi"ndeki" insan "la bir ilintisi yok! "Burda her şey bir insanı sevmekle bitiyor." cümlesinden sonra gelen paragraf şöyle: "Güzel yer, güzel yer Alemdağı. Şu saatte on beş metrelik ağaçlanyla, Taşdeleni ile, yılanı ile... Ama kış günü yılanlar inindedir. Olsun. Hava Alemdağ'da ılıktır. Güneş, yaprakları kıpkızıl ağaçlann içinde doğmuştur. Gökten parça parça ılık bir şeyler yağmakta, çürümüş yaprakların üstüne birilcrnektedir. Taşdelen parmak gibi akar. Içimizi şıkır şıkır eden bir maşraba önce içimizi, sonra çınlçıplak soyunurak dışımızı yıkıyor. Su ıçmeye gelen bir tavşan, bir yılan, bir karatavuk, bir keklik, Polonezköy'den şerefimize kacıp gelmiş bir keçi ile alt alta üst üste oynaşıyoruz." Hani tabiat canavardı? Hani Sait Faik "tabiat denilen canavan yenmek lazım " diyordu "Karanfiller ve Domates Suyu" hikâyesinde? Hani "Insansız hiçbir şeyin güzelliği yok"tu? Hani Son Kuşlar'daki "Kendi Kendime"de bu cümleden sonra şunlan da yazıyordu Sait Faik: "Her şey onun {imamn F.N.) sayesinde, onunla güzel. Bu dakikada, bugünün güzelliği, gökte ay, uzakta güneşin bir billur bahçe pırutısı hiçbir şey değil. Bütün bunlar güzel resimler gibi. Oysa insansız Alemdağ ("tabiat" sanki bir cennet! Nasıl olmasın: "Panco'nun her zamanki kansız ve hiddetli yüzünde çıban yarasına doğru kaymış bir gülümseme gözüküyor." Alemdağ bir cennet; çünkü Sait Faik'i de, Panco'yu da yargılayacak insanlar yok burada, onlann değer yargılan yok, ahlaki yasaklan yok, toplumsal baskılan yok, yasal baskılan yok. Alemdağ, yani tabiat, yani yılan, tavşan, karatavuk, keklik, keçi, yasak bilmez, önyargısızdır, kimseyi suçlamaz, herkesin sığınabileceği bir özgürlük alanıdır; kısaca, Aıemdağ'da bir insanı sevmekle hiçbir şey bitmez. Işte bunun kindir ki Sait Faik, Alemdağı güzel, Alemdağı...Istanbul çamur içinde." der. Sait Faik'in "doğa" ve "insanlar" hakkındaki düşüncelerini anlamak için bütün hikhayelerıni okumak gerekir, ancak bu çabanın sonunda Sait Faik'in kişiliği ortaya çıkar: Tıpkı bir fotoğrafın banyo edDiş sürecinde olduğu gibi. • SAYFA 3 CUMHURİYET KİTAP SAYI