Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Yazının Buyruğu han Kemal'in de asabı bozulmuştu. (IV) Muzaffer Buyrukçu, gerçekçi öykümüzde kalıplaşmış özü ve içeriği, öz ve içerik seçimini, kalıplaşmış biçimi ve biçemi kıran ilk yazarlardan sayüabilir. Onlardandır. Geleneksel gerçekçi öyküyle yola çıkmış, çağın insanının, kent insanının apayrı bir öyküsü ve bu öykünün apayrı bir biçemi olduğunu görerek kendi öyküsünden cesaretle kopmuştur. Yazar, bireylerine nasıl davrandıysa, yazıda kendisine ve yakınlanna da öyle davranmaya başlar... Yazarın günlükleri ve düş kitapları söylediğimin en somut kanıtlan, tanîklarıdır. Günlükler, düş kayıtları, onun yazı dünyasına sığmamış, diğer yapıtlara doğru taşmıştır. Buyrukçu, başka türlüsünün olamayacağını görmüştür çünkü. Tanık: "Sevgili Dinçer, bir beğenmesorunu var, bütün insanlar bu sorunu bir türlü çözemedikleri için dalaşıp duruyorlar. Yalnız aklımızı başımıza devşirmeliyiz. Çağımız insanına çağımızın geliştirdiği açuardan bakmalıyız". ("Anında Görüntü", s.160) Muzaffer Buvrukcu Kapak konusunun devamı. &• ye başlar. "Varlıkta işleyen gürültü," gürüldemeye girişir. 1960'lar, varoluşçuluğun, gerçeküstücülüğün, îkinci Yeni'nin ülkemizde edebiyat ve düşünce gündemine ateşli bir biçimde egemen olduğu yıllar. Saydığım akımlar Ue bireylerin tinsel boyutlarındaki derinleşme, nedensel ilişkiler taşıyor bence. Muzo Baba da tam o dönemin yazarı, öykücüsüdür. Tanıktır. Tanık: "Yüreklerimiz, beyinlerimiz; karmakarışık, düzenli, ağırbaşlı, uçarı ve sayısız duygu ve düşünceyle fokurdayıp duruyordu (...) Zihnimin gürültüyle açılan kapılarından yetişilmez bir hızla fışkıran özdeyişleri, izlenimleri, zekâ patlayışlarını belleğime not ediyordum" ("Anında Görüntü", s.223). Aynı yıllar, öykümüzde A. Kuşağının, Onat Kutlar'ın, Adnan Özyalçıner'in, Demir Özlü'nün, onlardan ayn Dİr kıyıda dursa da özellikle Demir Ozlü ile yakınlık gösteren Ferit Edgü'nün yüları. Leyla Erbil'in, şaşırtıcı çıkışıyla Bilge Karasu'nun yılları... Tanıktır: "Troya'da Ölüm Vardı"yı yayımlayıncaya kadar çok uğraştım. Genel bir havanın içine girmiş nerkes. Biz bu genel havaya karşı koyuyor, büyük eksikliklerini göstermeye çalışıyoruz" ("Sıcak ilişkiler", s.60). ...Bu öykücüler, gerçekçi öyküden, daha doğrusu bilinen ve Tbilinmekten yorulan gerçekçi öykü tekniğinden köklü bir kopuşun adlarıdır. Daha çıktıkları noktada bir kopuştur, kopuşlardır onlar. Muzaffer Buyrukçu, böyle gumrah bir öykü ortamında "tehlikeli" olanı denemiş, bireysellik ile bireycilik kavramlarının birbirine karıstınldığı bir dönemde, gerçekçi yordamı göz ardı etmeden Dİreylerin, bireyselliğin, bireysel olabilmenin dünyasına olabildiğince dalmıştır. Tanık: "Zeyrek. (...) Toplumcu yazarlarımızın, dana çok ozanlarımızın kaynaklandığı yerlerden biriydi. Zeyrek... îşçiler, Haydar, Cibali, Fener... Kızlar başörtülü, erkekler sefertaslıydı. Bu ucuz edebiyatı nasıl da vıllar yılı yutturmuşlardı bize. 'Sen ey benim kardeşim tütün işçisi...' gibi sözler gerçekçiliğin temel taşı yapılıyordu. Asabım bozuldu" ("Dillerinde Dünya", s. 219). îlginçtir. Muzaffer Buyrukçu'nun yakın dostu Orhan Kemaî de "Dünyada Harp Vardı" öyküleriyle biçimde "avangard" tekniğe, özde de bireyin tinsel derinliklerine girmeyi denemiştir. Çok sevdiğim bu yapıtı okurken, Buyrukçu'nun dokunaklı, sıcak, paylasımcı dostfuğunu daima duyumsamışımdır. Onun da, Or Yazar ile yazdığı arasındaki o ebedi ve edebi vabancılasma, belki de kapışma, Muzaffer Buyrukçu'nun yazan da yazı dünyasının içine ldrni zaman bir özne, kimi zaman bir nesne (süje) olarak katmasıyla sürekli aşılmaya çalışılır. (V) Tanık: "Hayal kırıklığına uğramıştım. Aldatılmıştım. Horlanmıştım. Pislik çukurlarına itilmiştim. Kendime, çevreme, yasalara, ilişküere, kuramlara, kurallara, yöntemlere tanımlara lanet etmiş 'kapkara bir adam' olmuştum. Böyle bir kimliğe girdikten sonra orada kalmak, kıpırdamamak gerekirdi değil mi? Hayır! Duramıyordum, dayanamıyordum... Yanıltmayan, aldatmayan, ihanet etmeyen, hayal kınklığına uğratmayan vardır düşüncesiyle yeniden yola çıkıyordum" ("Sıcak ilişkiler", s.208) Biz, senin okurların, Sevgili Muzaffer Buyrukçu, o yolda yoldaşın olmak isteriz. Çünkü, vardır, uzundur, çileyle gidilen bir yoldur. Ve çünkü senin yazının buyruğu da "vardır, gidilir," der o yol için. • Buvrukcu kitanlamnda bir uezinti ONER YAGCI S on yıllarda ardı ardına sunduğu kitaplarfa edebiyatımızın insani damannın sevdalı bir yazan olmayı inatla sürdüren Muzaffer Buyrukçu 70. yaşını yaşıyor. Buyrukçu, dil ve insan bilincinin sessiz, inatçı, kendi kimliğinin aynmında bir yazarı olarak, Türkçeyı kullanmaktaki ustalığına kattığı olağanüstü insan gözleme yeteneöiyle yaşamı ve insanlar arası ilişkileri öyküleştirerek, romanlaştırarak, günlüğüne katarak edebiyatımızı zenginleştiriyor. Niğde'nin Fertek köyünde 1930'da baslayan, Manisa ve Yalova'nın köylerinde yoksulluklarla süren bir çocukluktan sonra geldiği Istanbul'da yarım bırakılmış lıse öğrenciüğinin; askerliğinden sonra emekli olana kadar Toprak Mahsulleri Ofisi'ndeki yirmi yıllık (195170) memurluğunun; sonrasındaki profesyonel yazar olarak öykülerle, romanlarla, günlüklerle süren bir yaamın adı olan Muzaffer Buyrukçu'nun 70. yaşında, yanm yüzyulık yazarlığında okurlanna sunduğu yapıtlann sayısı otuzu geçti. 194O'lı yıllann ortalan, onun ilk magazin öykülerinin gazetelerde yayımlanmaya başladığı, Tanin" gazetesinin bir öykü yanşmasını (1946) kazandığı, iki arkadaşıyla iki ortak şiir kitabı çıkardıgı (Ekrem Köprücil'le tstikbalin Sesi1945, Suat Yalçın'fa Kalplerin Feryadı1947) yülardır. Behçet Necatigil'in deyişiyle, "konulannı Istanbul'un kenar mahallelerinde yaşayan dar gelirli ailelerin dertli, çekişmelı hayatlanndan alan" asıl öykülerinin dergilerde görülmeye başlaması 1953 yüındadır. 1950'li yıllann sonlarına doğru çıkardığı Katran (1956), Acı (1957), Korkunun Parmakları (1959) adh öykü kitaplan Buyrukçu öykücülüğünün doğumunun dk adırnlarıdır. Bu yıllar aynı zamanda 1959'da "Dost" dergisince yılın en beğenilen öykücüsü seçilen Buyrukçu'nun şiirden vazgeçip öyküde yoğunlaştığını da göstermektedir. Bdanık Resimler ve sonrasnta BuynAçu: Bu yıllarda sunduğu Bulanık Resimler (Düşün Yayınlan, 1962), Kuyularda (1962), Cehennem (1966), Kavga (1967; yeni basımı Cem Yayınevi 1991) adlı öykü kitaplarıyla Gürültülü Birkaç Saat (E Yayınlan, 1969) adlı ilk romanı öykücülüğümüzün bir dil, anlatım ve gözlem ustasıyla buluştuğunun, bu ustanın romana da ilk adımı attığının habercisiydi. Şükran Kurdakul'a göre, "dıs gerçeği, kendısinden önceki gerçekçilerden aynbir gözlem yeteneği ve teknikle çizmeyi" başaran Muzaffer Buyrukçu'nun kişilığini belirleyen yıllar 60'lı yıllardır. Bu yıuarda, Bulanık Resimler'le "Türk Dil Kurumu Fiikâve Ödülü'nü, Kavga ile "Sait Faik Hikâye Armağanrnı, Kuyularda ile "Otağ" dergısi hikâye birinciliğini kazanan Buyrukçu nun öykücülüğünün başanlı yükselme yıllan olduğunu söyleyebilıriz. Buyrukçu'nun edebiyatçılığında bir dönüm noktası olup yayımlandığı dönemde (1962) büyük ilgi gören ve başanlı bulunan Bulanık Resimler in yeni basımı Sel Yayıncılık'ca 1997'de yeniden yapıldı. Kitapta yer alan öykülen, öykü kışüeri birbinne bağlıyor. Aynı öykünün bölümleri gibi aktarılan öykülerde insanlann birbinyle ilişkileri ve çeşitli olaylar karşısındaki davranışlan, geriye dönüşlerle ve günlük yaşamın telaşı içerisinde anlatılıyor. Bu özellik Buyrukçu öykücülüğünün en önemli damarlanndan biridir. Üzun öykücülüğün bir de böylesi bağlantılarla bütünleştirilmesi çabası Muzaffer Buyrukçu'nun daha sonraki öykülerinde de vazgeçemediği bir yöntem olmustur. Bir büroaaki memurlann birbinyle iliskilerini, memur dünyasının sıkıntılannı aktarması eksenindegelisen öykülerde, sokaktan gelen seslerle oış dünyayla bağlantının kurulduğunu da gözlüyoruz. Memurlann sorunları, tek tek insanlann aktardığı kaygılar, iç dökmeler, düşler ve anımsamalarla karşımıza gelirken, insanlann iç dünyalannın gözlemlenmesindeki bu başannın ancak usta bir kalem aracılığıyla gerçekleşebileceği duygusunu yaşatıyor. Atilla Ozkınmlı'nın, "Insanı içinden yakalamanın alabildiğineişlenişi... Bürokrasinin çarkına sıkışmış 'memur' denilen grubun didiklenmesi... Yabancılaşma sorununun en acık biçimde...* ele alınması olarak yorumlatlığı bu gerçeklik, öykülere psikolojik bir derınlik katıyor. Kitapta yer alan öykülerinde, memurları anlatırken onlann insan yanlanna eğilen ve yine kendi öykücülüğünün ana damarlarından biri olarak hep üstünde durduğu cinselliği de yoğun olarak işleyen Buyrukçu; günluk telaş içinde bile insan duygulanımlannın en uçları naul ı ulaşan umutlara, umutsuzluklara, düşlere,, düşkınkkklanna, asklann getirdiöi didişmelere, kısacası insanlar arası ilişkilere, insan gerçeğine ulaşmaya çalışıyor. Buyrukçu'nun b u insan gerçeğine ulaşma çabası, toplumun çeşitli kesirnlerinden insanlann yaşam seriivenlerini edebiyata taşıma çabası tüm öykü ve romanlanndaki temel ülektir. Insanlann kendüerini tanıma, başkalarını tanıma, başkalarıyla ilgiü duygulannı anlama çabasıyla birlikte cinselliğin yoğunlaştığı yapıtlanyla Buyrukçu, duygu dünyasını açıkfamaya çalışan bir edebiyatçıdır. 1970'li yıllar Buyrukçu için durgunluk yıllandır. Edebiyatımızda toplumsallığın egemen olduğu bu yıllarda, toplumsalLğı insan gerçekliği içerisinde yedirerek aktarmayı basanyla sürdüren Buyrukçu, bu yıllarda daha az yapıtla yetinir: Mağara (E Yayınlan, 1971) adlı öykü kitabı, Bir Olayın Başlangıcı (E Yayınlan, 1970) adlı roman ve Buyrukçu'nun aergilerde inatla sürdürdüğü ve onun yaşam ve edebiyat tanıklığı olan günlüklerinin ilki Arkası Yann (1976). Buyrukçu'nun daha sonraki yıllarda da vazmaya ve sunmaya devam ettiği bu günlüklerinin edebiyat tarihimizde anlamlı bir yerinin olduğu kuşkuya yer vermeyen bir gerçekliktir. 1980'li yıllarda Buyrukçu, Şarkılar Seni Söyler (1982), Gunlerden Bir Gün (1983), Hüzünlü Kar Çiçekleri (Boyut Yayınlan, 1987), Her Yer Karanlık (Cem Yayınevi, 1989) adlı öykü kitaplannı; Sıcak ilişkiler (1982; yeni basımı, Kültür Bakanlığı 1998), Dillerinde Dünya (1985; yeni basımı, Kültür Bakanlığı, 1998), SavJı Günler (1986) adL günlükJerini; Arkadaş Anılannda Orhan Kemal (Milliyet Yayınlan, 1984) ve Kıbns'a Selam (Cem Yayınevi, 1987) adlı anı kitaplarını Çikanr. Toplumsal sorunlan ikili insan ilişkileri içinde aktaran bir ustalığın kendine özgü bıçemiyle iç içe geçmiş olarak sunduğu uzun öyküleriyle Buyrukçu'nun sanki yeniden var olma yıllan olan bu yıllar, asıl olarak onun günlük türündeki özgünlüğünü edebivatımıza kabul ettirdiği ve dönemin birçok dergisinde günlüklerinin ilgıyle okunauğu yılTardır. 199O'lı yıllarda artık ardı ardına gelen ustalık ürünleriyle buluşuruz Buyrukçu'nun. Aynı zamanda yıllann birikiminin de sonuçlarını sunan bu buluşmanın eetirdiği ve 1997Ve kadar yayımlanan yapıtlar; Bin Hüzün (Cem Yayınevi, 1990), Şarkı Gibi (Gendaş Yayınlan, 1992), Yüzün Yarısı Gece (1994; "Yunus Nadi Odülü", "Haldun Taner Ödülü"), Bir Aşk Daha (Sel Yayıncılık, 1996; 2. Basım 1997), Telefon Konuşmalan (Sel Yayıncılık, 1997) adlı öykü kitapları; CUMHURİYET KİTAP SAYI 519 701 y f t p d n oünümüzB Buyrukçu: SAYFA 4