Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
1 7 0 C A K 2 0 0 0 • Fethi Naci bu haftaki Eleştiri Günlüğü'nde, yeni yitirdiğimiz kadim dostu EnverAytekin'ianlatıyor 3.say/ada • ServerTanilli.YıldızSertel'in'Savaş Rüzgârlan'nı değerlendirdi 6. sayfada • Prof. Dr. Günse) Aytaç, roman türünün geleceğini tartışıyor 1 Osayfada • Vecihi Timuroğlu, Can Yücel şiirine yeni bir bakış getiriyor 16 sayfada Muzalfe Kendine özgü bir öykü, benzersiz bir günlük türü yaratan, üginç düşleriyle, roman çalışmalarıyla sürekli bir biçimde yenilik peşinde koşan, yenilik üreten kaynaklaraan hiç uzaklaşmayan Muzaffer Buyrukçu, şu sıralar müthiş bir üretkenlik içinde. Romanları, öyküleri, günlükleri ardı ardına yayımlanıyor. Buyrukçu'ya verimini sürdüreceği uzun bir yaşam diliyoruz. HULKİ AKTUNÇ Yazının Buyruğu KITAP Cumhuriyet (I) asamdabiröykükitabıbuldum.21 Eylül 1999 Salı sabahı, sabahımın masasında. "Dumanı Tüten Çay Gibi" idi. Muzaffer Buyrukçu'nun on sekizincı öykü kıtabıydı. Buyrukçu'nun ilk öykü kitaplannı okuduğum yillara döndüm; "Katran"a," Acı"ya, sonra "Korkunun Parmakları"na. Sonra, "Bulanık Resimler"e, "Kuyularda"ya, "Cehennem"e... "Papirüs" dergisine döndüm... 1965 sonrasına. Bir edebiyat dergisi yönetim yerinin bir Cemal Süreya'sı olsa bile (olabüir mi artık?) edebiyatımız için bugün neden Kâbeleşmeyeceğini düşünmeye çabaladım. Şimdi, gereği de yok muydu acaba? Muzaffer Buyrukçu, oradayuı ve acıyla gulümsüyordu. Dumanı tüten çay... Öyküyü anlatan da diyordu ki: "Kar yağarsa sevinecektim" (s.7) Şiir dolu bu üç sözcükle; daldım gittim okumaya. Mutsuzlukla mutluluğun, üzünç ile sevincin tam ortasında duran (beklenen) kar, inmeye başlamıştıda. "Bümem ki... Size zahmet olacak. Ne zahmeti, çay demlemek iş mi?" (s.77)... Buyrukçu, öykücü, sürdürüyordu. Çayın şu kitabı ya da kitabın şu çayı ve öyküsü üzerine yazmaya durmuştum. lrkildim. Yazmayı kestim. Muzaffer Buyrukçu'nun tek tek yapıtları üzerine birçok yazı yazılmıştı; ama yazarın edebiyatımızdaki temel varlığı, hep söylerim ya, "blok"u üzerine ne yazılmıştı? O, yazdığı her şeyle, yazdıklannın salt nitel ya da nicel değil, nicel ve nitel butün varlığıyla, bıze ne katmıştı? Sordum kendi kendime... Yanıt aradım... O zaman, çay ya da kar üzerine değil o çayı ve o kan sonsuzlaştıran Buyrukçu üzerine yazmam gerektiğini anladım. Muzaffer Buyrukçu, doğurgan bir yazar. Bize armağan ettiği yapıtiar üzerinde yeterince durulmuş olduğu söylenemez; ama durulmuştur. Yazar hakkında genel değerlendirmelerin hemen niç yapılmamıs olması bence önemli bir eksiktir. Bu kısa denememue, Buyrukçu M yazısına kalın çizgilerle bakmayı, onun yazar dünyasını kalın (belki de, kalın görünenin ince olana ışık tutabileceği denli kalın) çizgilerle ortaya koymayı deneyeceğim. Buyrukçu'nun yapıtları, saptamaya çalıştığım çizgiler üstünde (içinde) yer bulabilirse, aaha doğrusu saptamaya çalıştığım çizgiler, yazarın serüvenine genel anlamda layık olabilirse ne mutlu bana... Muzaffer Buyrukçu, Buyruk, Muzo, Muzo Abi, Muzo Baba... Bu adlar, Muzaffer Buyrukçu'nun toplumsal, çevresel ilişkilerinde ne denli sıcak yaşadığını göstermiyor mu? Nitekim, günlüklerinden birisi de "Sıcak Dişkifer" başlığını taşır. Yaşam deneyimleri, gözlemler, bir şairler, yazarlar sanatçılar topluluğu içinde, salt bohem e değil karşılıklı yorum ve düşünce alışverişine (hatta, düşünce üretımine yönelik) yaşantılar. okuma (sinek sektirmek)/ eleştiri (beğendiğini yazar) etkinlikleri, Buyrukçu'nun belli başlı "beslenme kaynakları", yazısının doğurulduğu yerler olarak görünüyor. Hangi sanatçının beslenme kaynakları böyle değil ki, diye sorulabilir. Birçoğunun böyle'dir, ama böyle olmayan da vardır. Böyle olanlar arasında da, farkı olanlar ve farklı olanlar azdır. Şimdi, edebiyatımızdaki büyük bir tanığın, Muzaffer Buyrukçu'nun yazı ve yazın eylemine genel çizgileriyle bakmayı denemenin zamanı. Çayın tüttüğü yerden değil yalnızca anasonun koktuğu yerden, gecenin indiği yerden, sabahın ışıdığı yerden, yazının buyurduğu yerden, bireyin birey olmadığı, olamadığı ve onurla olabilmeye başladığı yerden, sevinç getirecek kardan bakmayı denemek gerek. Tanık: "Yazarın kendisi ne güne duruyor? Yazar kendine çevirmeli gözlerini, yaşaaığı ana, varlığında işleyen gürültüye, o gürültünün beslendiği kaynaklara...' ( Sıcak Hişkiler, s.253) (III) İlk yapıtlarında yalın, klasik bir gerçekçidir Muzaffer Buyrukçu. Olaylar ve bireyler, bir nayli doğrudan yansıtılır. Sonra bireyler, bireylerin tinsel boyutları derinleşmeDevamı 4. sayfada CUMHUfllYET KİTAP SAYI 5*9