05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ted Hughes'tan yankılar uyandıran bir başyapıt: Doğumgünü Mektupları İnsanların dünvasında duğumu anlamam uzun sürmedi. Doğumgünü Mektuplan'nı artık l Iughes'un yaptığı bir yanlışlık değil, onun belki de en olgun yapıtı olarak görüyorum. Kraliyet Şairi olarak yazdığı kimi şiirlerde olduğu gibi, bıırada da Hughes şiirinin özünü değiştirmeden konusunu değiştirmeyi becermiş ve hayvanların dünyasından başarıyla insanların dünyasına geçmiş. Aşîda başladıktan sonra kavgayla barışma arasında gidip gelen ve bir türlü dengeye kavuşmayıp ihanet ve ölümle sonuçlanan karmaşık çağdaş bir ilişkiyi anlatırken insanların hayatlarını da öteden beri doğayı yöneten ilkel ve karankk güçlerin yönettiğini bize duyuruyor. Doğayla ilgui şiirlerinde çoğu kez D.H. Lawrence'ı, kimi azman da Wordsworth'ü çağnştıran Hughes burada da bu büyük öncülerini başka açılarından çağnştırmakta. Doğumgünü Mektuplan Lawrence'in kendi eşi ile geçirdiği güç günler üstüne yazdığı ünlü 'Bak, Kurtulduk lşte!"ye nazire olarak yazılmış uzun bir "Bak, Kurtulmadık Işte!" sanki. Plath'ın ölümü ile ilgili ağıtlar ise okurun aklına Wordsworth'ün çarpıcı "Lucy" şiirlerini getiriyor. Bütün bunlara karşın, Doğumgünü Mektupları kusursuz bir yapıt değil. Tersine kusurlu, hatta kuşkulu yanları var. Şimdiye dek aldığı övgülere şairin ölümünün yarattığı gcnel üzüntü içinde yenilerinin de ekleneceği kuşkusuz, ama zamanla bazı itirazların geleccği dc bir o kadar kesin. Her şeyden önce, Hughes'un cski eşine karşı olan tututnu sorgulanabilecek boyutlara sahip. Bu kitap yıllardır I lughes'u Plath'ı ezmekle, sömiirmekle ve sonunda da ölümünc neden olmak sııçlayan, kcndisine sövgü mektuplan yollayan ve havaalanlarında şairi "Eş katili" yazan Ekim sonunda kansere yenik düşen Ingiliz Kraliyet şairi Ted Hughes'un, ülkesinde büyük yankı uyandınp dokuz ay içinde 100.000'den fazla satan son kitabı Doğumgünü Mektupları şimdi de Türkçe'de. Bir eleştirmenin, "Tek avuntu kaynağı, şairin böyle bir yapıt çıkarabildikten sonra ölmüş olması", dediği kitap, sorgulanabilecek kimi yanlarına karşın, gerçekten de yalnız Hughes'un en güçlü yapıtı değil, aynı zamanda yirminci yüzyıl şiirinin başyapıtlarından biri. ŞAVKAR ALTINEL öyle bir şevin olabileceğini kim düşünebilir (ci? Yirminci yüzyıl gibi, şiir açısından pek o kadar da doyurucu olmayan bir çağın sona ermesine bu kadar az kalmışken alabildiğine cesur bir ıiir kitabı ile karşı karşıyayız. Ted Hugıes'un bu yılın başında yayımlanan ve lngiltere'de nâlâ en çok satan kitaplar arasında olan Doğumgünü Mektuplan ha/at, aşk, kader ve ölüm gibi büyük temaarı romantiklerden beri görülmemiş bir çıplaklıkla neredeyse şiodetlc kucaklamaya çalışıyor. Hughes'un 1963'te intihar eden eşi Amerıkalı şair Sylvia Plath'a hitaben yazılmış seksen altı şiirle çiftin kızları Frieda ve oğullan Nicholas'a hitaben yazılmış birer şiirden oluşan kitap Hughes'un ironik deyişiyle "yalnızca bir nikâye". Ama bu tabii salt gerçek bir hikâye değil, avnı zamanda da alabildiğine ünlü bir nikâye. Plath hem hayatını zaten şiirlerinde işlediğinden, hcm de ölümünden sonra pek az şaire nasip olan büyüklükte bir ilginin odağı haline gelip hakkında düzinelerce inccleme kitaDiyla birlikte yarım düzine de biyografi yayımlandığından neredeyse dünya çapında bir efsane. Küçük yaştayken babasının ölmesinin onu hiç kurtulamayacağı bir güvensizlikle doldurduğunu ve buna Amerikalılar'a özgü bir başarı hırsıyla başarısızlık korkusunun da eklenmesiyle yeniyetmelik yıllarının neredeyse deliliğc varan ölçüde sarsıntılı bir şekilde geçtiğini hcpimiz biliyoruz. Amerika'daki öğrenimi tamamlandıktan sonra gittiği Cambridge'te tanıştığı Hughes'la olan evliliğinin fırtınalar içinde sürdüğü ve Hughes'un başka bir kadınla ilişki kurmasından sonra trajediyle noktalandığı da gene bildiğimiz gerçekler arasmda. Doğumgünü Mektuplan'nda tek yeni olan bütün bunların ilk kez I Iughes'un ağzından ve bakış açısından anlatılması. lüraf etmcliyim ki, başlangıçta bu kitabı, değil çevirmek, okumayı bile düşünmüyordum. Bunun nedeni Plath efsanesine duyduğum ilginin sınırlı olması kadar, Hughes'un kendine garip bir konu seçrniş olduğuna da inanmamdı. Daha önce Roni Margulics'le birlikte Seçilmiş Şiirlcri'ni çevirdiğim Hughes benim gözümde yalnız kendine özgü bir siir yazmasıyla değil, "orijinlere" inme çabasıyla da tam anlamıyla "orijinal" birşairdi. Kültüru değil doğayı önemseyen, insanın yerine hayvanları, şehir ışıklarının yerine yıldızları, evlcrin yerine mağaraları koyan bir şairin iki çağdaş insan arasında yaşanmış bir ilişkinin tarihçesini başarıyla yazması beklenemezdi. Yerle göğün mutlak ve ebedi krallığından başka krallık tanımayan Hughes'a Kraliyet Şairliği görevinin verildiğini duyduğumda olduğu gibi, bu kcz de ilgilendiği konulara ve yeteneklerine bütünüyle ters düşen bir işe girmiş olduğu izlenimine kapılmıştım. B pankartlarla karşılayan feministlere yanıt vermek gibi basit bu amaçla yazılmış değil elbet. Buna karşın, "Köpekler Anneni Yiyor" gibi, feministlerin saldınlanna eşit derecede saldırgan bir şekilde karşılık vercn bir şiir barındırdığı gibi, kitabın tümüne yayılmış bir yanıt öğesi de yok değil. Hughes'la Plath'ın "hikâye"si sonunda bir yerde Avrupa ile Amerika'nın, sağlıkla hastalığın, yetenekle hırsın hikâyesi. Ortada, bir yandan sivrilmek, kendıni kabul ettirmck üne kavuşmak için önüne geçilemez bir istek duyan, bir yandan da tfeğerinden kuşkulu olan, bunalım içinde Amerikalı bir genç kadınla, yalnız büyük şiir yeteneğinden dolayı değil, alabildiğine durmuş oturmuş bir toplumdan olması nedeniyle de kendinden son derece emin bir genç adam var. Bu ikiliye hangi açıdan balkarsak bakalım ve yaptıklan ahlâki seçimleri nasıl değerlendirirsek değerlendirelim, böyle bir sonuca varmamak olanaksız. Gene de, bu şiirlerde Hughes'un, kendisinin suçsuz olduğunu ve eşiyleyaşadığı sorunların temelde onun çocuklukta zedelenmiş kişiliğinden ve sınırlı edebi yeteneğiyle bağdaşmayan büyük hırsından kaynaklandığını oldukça sık bir şekilde ima etmesi, zaman zaman da açıkça vurgulaması gerekli miydi? Bu ima etme ve vurgulama her şeyden önce Plath'ın acısını anlatan bir kitabın en önemli yanı değil belki, ama gene de bir yanı ve okuru rahatsız edebilecek nitelikte. Bu şiirlerin rahatsız edici başka bir yanı da biçimle ilgili. Hughes'un siirinde her zaman bir sorun olan biçim burada her zamankinden de büyük bir sorun. Bir kez, yaşananla yazılan birbirlerine fazla yakın. Kitaptaki şiirlerin önemli birbölümünde Plath'la yaşadıkları gerçek bir olaydan yola çıkan Hughes, fazla bir seçme ve eleme yapmadan, bu olayın neredeyse hatırlaaığı bütün aynntılarını ver mekten kaçınmıyor. Bunlar tabii büyük bir şairin gördüğu çarpıcı ve ilginç ayrıntılar; ama sonunda sanatın gereksinimlerinden değil, hayatın rastlantısallığından kaynaklandıkları için, zaman zaman, yer aldıkları şiirin havasına, yapısına ve temalarına destek olmak yerine başlarını alıp gidiyorlar. "Savmkluk" gibi duran bu duruma şairin dilinin görünüşteki "savrukluğunu" da eklemek gerek. Şiirde müziğin önemli bir öğe olmadığı1 nı ve ayrıcalıklı "şiirsel" sözcükler olmayıp her türlü sözcükle şiir yazıfabileceğini her zaTed Hughes ve sylvia Plath. man savunmuş olmama karşın, Hughes'un dilinin yer yer beni bile irkilttiğini belirtmek zonındayım. Şair, tek derdinin anlatmaya çalıştığını anlatabilmek olduğunu vurgulamak istercesine, sese ilişkin niçbir kaygı gözetmemesinin yanı sıra, sık sık şiirlerinde teknik terimlere ve "epicanthic", "uuipu" ve "cynghanedd" gini, sıradan bir Ingiliz şiir okurunun sözlüğe bakmadan anlayamayacağı (ve çoğu kez de normal bir sözlükte Dulamayacağı) sözcüklere yer veriyor. Bir çevirmen belki bu durumdan yakınmamalı. Ne de olsa, biçimsel incelikler peşinde koşmayan bir şairi çevirmek böyle incelikler peşinde koşan şairleri çevirmeye oranla daha kolay. Ortaçağ'dan yirminci yüzyila elli "klasik" tngiliz şairindcn seçtiğim elli şiirden oluşan Kuzeyde Bir Adadan'ı çevirmek yıllarını almıştı. Oysa Doğumgünü Mektuplan'ndan payıma düşen elli küsur şiiri, asılları yer yer hantal ve garip olan bu yapıtların çevirilerinin de aynı yerlerde zorunlu olarak hantal ve garip olmalarının karşısında uykularım kaçmadan, birkaç ay içinde Türkçe'ye aktarabildim. Gene de, çevirmen olarak isimi kolaylaştıran bu durum okıır olarak beni bir ölçüde rahatsız etmeye devam ediyor ve benden değişik ölçülere sahip okurları daha da rahatsız edeceğini biliyorum. Hughes'un başka bir kitabındaki bu şiir için. "Bu kitapta çok güzel şiirler de var, ama bu şiir bir şiirden çok bir şiir için alınmış notlar gibi duruyor," diyen eleştirmenin Doğumgünü Mektupları'nda not alma oranının daha da fazla olduğunu ileri süreceğini kestirmek güç değil. Ama bütün bunlar tabii yukanda sözünü ettiğim çıplaklık ve şiddetin sonucu. Doğumgünü Mektuplan'nı olağanüstü bir lcitap yapan öğe tam da Hughes'un, hayatı biçımi tehdit eden bir güçle kucaklamaya, bulabildiği her olanağı kullanarak her şeyi yazmaya çalışmaya cesaret edebilmesi. Böyle olmasaydı, elimizde belki daha derli toplu, daha "bitmiş", ama aynı zamanda da daha dar bir kitap olurdu. Oysa bas döndürücü bir gcnişlik ve yoğunlukla lcarşı karşıyayız. Hughes'la Plath'ın ılişkisi genç çifti 1950'lerin sonlarıyla 1960'lann başıannda tngiltcre'den Amerika'ya götürüp tekrar îngiltere'ye geti rirken, Cambridge kolejlerinden kıraç Dakota topraklarına, oradan da Devon köylerine uzanan çarpıcı yer betimlemelerine karmaşık bir ilişkiye özgü bütün o karmaşık aşama ve duygular eşlik ediyor. "St. Botolphs" ve "Sadakat"gibi şiirlerdeki komeuiden "Eltisley Caddesi, No. 55"teki bunalıma, "Dil Balıkları" ve "Stubbing tskelesi"ndeki kısa mutluluk anlarından "Düş Görenler"dcki acıya geçiyoruz. Sevgi ve öfke, mutluluk ve mut suzluk, umut ve çaresizlik şiirden şiirc, kimi zaman da aynı şiirin içinde hızla yer değiştiriyor ve bütün bunlar ölümün bütün başka "hikâye"lerin üstüne düştüğünden de başka büyük bir güçle işin başından bu "hikâye"nin üstüne düşen gölgesinin altında oluyor. Doğumgünü Mektuplan yer yer hayatın dağınıklığına sahip olabilir, ama aynı zamanada da hayatın karşı konulamaz gerçekliğine sahip. Guardian gazetesi Hughes'un ölümüyle ilgili başyazısında şairin 1957'de ilk kitabı yayımlandığında T.S. Eliot, W.H. Auden, btephen Spender ve Louis MacNeice'le çekilen bir fotoğrafına değinerck, "Zaman belki de hepsinden daha büyük bir şair olduğunu gösterecektir" diyordu. Bence zaman zaten daha 1957'de ortaya çıkan bu gerçeği Doğumgünü Mektuplan'yla tartışılamaz kılmıs durumda. Yalnız şiirle değil genel olarak edebiyatla ilgileniyorsanız bu en önemli kitaplarından biri Glınilgileniyorsanız okumalısınız.asılolan bu tabı tabii okuyacaksınız, ama hayatla • Doğumgünü Mektuplan/ TcdHugha/ Çevirenler: Şavkar Allınel, Ronı Margulıes/ Yapı Kredi Yayınlart/ 198 s. SAYFA 7 Roni Margulies'in diretmesiyle şiirlcrin yarısını çevirmeyi düşünmeyi kabul edip kitabı okumaya başladığımda yandmış olCUMHURİYET KİTAP SAYI 468 hkel ve karanhk giiçter
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear