Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Aslı Erdoğan romanlarının ana taşıyıcısı dil. Uzamdan, olaydan vc kurgudan öncc bu dil çıkıyor okurun önüne. Bu dil, hem anlatının imge düzlcmindcki dizilişini, eklemlenişini sağhyor, hem de anlatımda boşluk bırakmayan bir akışkanlık yaratıyor. Arka arkaya verdiği ürünlerle, yazınımızda, kendine özgü bir yer açtığı gözleniyor Aslı Erdoğan'ın. M. SADIK ASLANKARA ütün okunıalann tuzaklarla dolu olduğıınu okurlar da bilir elbet. Okurun önündeki ilk tuzak, kişinin kendisidir çünkü. Şeytanın bacağını kınp okuma euimine geçtiğinde, kendisinden kaynaklanan bu tuzağı aşar okur. Tuzak, bu girişmc buluşma noktasındadır ilkin. Usunıı çelen yoksa eğer, bu tuzağı aşması kolaydır okurun. Yetcr ki tuzak bu olsun! Aşılması zor olan, yapıttan kaynaklanan tuzaktır asıl. Ama bu tuzağı aşmak için gereken anahtar avcundadır yine okurun. Yapıta sabırla, sevgiyle yaklaşanı okuma uğraşını emcklc, içtenliklc yoğuran okur, bu tuzağı da aşar kolaycacık. Ne var ki, yazarı da katıldı mı tuzak kurmaya, o zaman zordur okurun işi, hem de pek zor! işte Aslı lirdo&an, Kabuk Adam (1994) ve Mucizevi Mandarin'den (1996) sonra Kırmızı Pelerinli Kent (1) adlı romanında, bu anlamda tuzağa düşürüyorokurunu. Nasıl mı? Kırmızı Pelerinli Kent'tc Brezilya'nın Rio dcjane iro kentini "anlattığı"nı soyleyerek, dahası bunda diteııerek. Nilekiın arka ka nakta yer alan tanıtım yazısı şu tıimceyle basjıyor: "Brezilya'nın cfsane kenti Rio'yıı anlatıyor Kırmızı Pelerinli Kent." Oyle olunca, "pek ronıan okumadığı"nısöyleyen Prof Dr Nadır Paksoy\\n, söz konusu romanı, türdc^i olarak gördüğü bir "gezi günlügü" ile birlikte dcğcrlendirıncye yönelişini olağan karşılamak gerekiyor. (2) Çünkü romanın, bir kent ınonogralisi gibi alımlanması sonucunu doğuran yanlışlığa aslında yazarın kendisi yol açıyor; romanlarındaki ya da öykülerindeki uzamları sürckli öne çı kararak. Şu so/ler ona aıt: " Benim oykülerimdc, romanlaııında mckân hep kisiler kadar önemlidir. Kabuk Adam'daki tropikal ada, Mucizevi Mandarin'de Cenevre sokakları vc lstanbul varoşları. Kırmızı Pelerinli Kent ise bir kent romanı, yaııı btıs kahramanı Rio dcjancıro (vıırgıı benim / A.). Hem gerçek Rio, hem de bir scrüvcnin, içsel bir yolculuğıın, ölümiın mctaforu olarak." (3) BiPbiPivle ÖPtüsen diinvalar ğu görülüyor yine de. Doğrudur elbet, roman kentle çıkmıştır ortaya, ama bireyi anlatır ille. Bireyin anlatılmadığı bir romanda Kent nasıl anlatılabilir hem? Bireye açılan yerin genişlemesi, romanın yükselişe geçmesi ile kapitalizm, sanayi devrimi vb. arasındaki ilişkiler ağı görmezdcn gelinebilir mi hiç? Aslı Erdoğan, bireye yer açarken romanîarında, iştc bunun tanıklığını yapıyor aslında. O da bireyi •anlatıyor, anlatıyor ya, zaman zaman aykırı düşüncclerilerisürüyormuş gibi algılatabılıyor kendini. Oysa uzamların önc çıkıyor gibi görünmesi değiştirmiyor gerçeği, anlatılan birey yine. Ilatta ileri gidcrck söylcycyiın, lıcm dc hcn aynı bircyler anlatılan. Uzamı da belkı bu izleniıni kınnak amaeıyla değişlirip duruyor Aslı Erdoğan, kim bılır Yinc Eethi Naci'ye donüyorum: "Çok söylenmış bir söz, bir kere de ben söy lcyeyim: Romancının harekct noktası, bir bireyin somut yaşamıdır." (6); "Bireyi anlaımavı başlıca amaç belleyince romanı psikoloiik gerçekliği olan insanlar doldıırııyor; ner biri kendi özel yaşamlanyla, sorunlarıyla dünyaya vc insanlara bakış acılarıyla yaşayan insanlar." (7). Aslı Erdoğan'ın romancı (ya da öykücü) yanını görebilmck için, öylcyse ro manlarındaki (ya da öykülerindeki) uzamlara değil, bireylere bakacağız. Kinılcrdir Aslı Erdoğan'ın roman kahranıanları? Yukarıda bunların "aynı" bireyler olduğuna değinrniştim, kaldığım yerdcn sürdürcyım sözü... Kabuk Adam'ın anlatıcısı ilç Kırmızı Pelerinli Kent'in Ozgür'ü, Ozgür'ün azdığı iç romandaki anlatıcı ("Kırmızı elerinli Kent" adı bu iç romandan gcliyor) hep aynı kişilcr. Kaba bir karşılaştırmaya nc dersiniz? Kabuk Adam'daki anlatıcı, "yirmibeş yaşmda", bir bilim adamıdır. L"Avrupa'nın en büyük nüklecr fizik laboratu varında çalışdnaktadır)"., s. 8], "...Kolit, ülser, astım gibi hastalıkların tümü ne sahip"tir (s. 9) anlatıcı. "Astımlı ciğerlcrim netes almakta zorlanırdı," (s. 22) der ama yine de sigaraya ve içkiye düşkünlük gösterir. (s. 33) Yediği " lı jamboıı ve ananas"lar, "nıide(sini) e şi(tir)" (s. 21) hep. Cildiyle de sorunu vardır anlatıcının: "...Güncş yağını sürün bunu hiç atlamamam gerekiyordıı, yoksa sabah güneşi bilc yüzümü şehali rengine çevirirdi. " s. 20). Nitekim "omuzları(ndaki) vc boynu(n)daki gü neş yanıkları ve alerjik yaralar" (s. 29), bıkkınlık verir anlatıcıya. Giyimi bir anlamda "üniforma" gibidir: "Kimliği(n)i yitirmemck için üzerine iğnclediği(.) cn incc ve kapalı tişörtü(.), eski püskü bermudaları(.) ve koca hasır şapkadan oluşıı(r)" (ss. 20,21) bu üniforma. Bakımsızdır da üstelik.: "Cüzel sayılmam. Son yıllarda çöktüm. Çok da bakımsızım." (s. 3 3) Ne ki dckoltc giysilere düşkünlüğü dikkat çeker anlatıcının: "Oldııkça kısa, pilcli, siyah bir etek ve askılı bir bluz" giyer ömeğin. (s. 99) Bu tür giysilcrle dans etmekten hoşlanır:" Vücudumda müzikle titrcijmeyen tek bir kas kalmamış gibiydi. Kısa eteğim öylesine hızla savruluyordu ki bacaklarım ortaya çıkıyor, bluzumun askıları iki dcbirdüşüyordu." (ss. 102,103) Dansetmek, "yaşamaya katlanabilmck için başvurduğu yollar" (s. 10)) arasındadır anlatıcının. Kaldı ki, "uzun yıllar baleylc uğraş(mıştır)" (s. 8) zaten. Biraçıdan "cski bir balcrin "dir o. (s. 11) Öte yandan "kısa ömürlü edcbivat dergilcrindc oykülcr yayımlatıp ödüflcr kazandığıf.) icin 'çok yönlü' diye tanım lan(an)" biridir anlatıcı. (ss. 8,9) " Aslında ben yazarım. Benim işim öyküler anlatmak./ Bunu söyler söylemez de gerçeğin ta kendisıni dıle getirdiğimi anla dıın. Ben gerçekte fizikçi dcğilim, tJiplomalar, dereceler almış olsam da hiçbir zaman bir bilim adamıolamamıştım,' (s. 43) demekten alamaz kendini. " 'Fsiko lojik oyküler' yazmaya calış(ır)." (s. 94) lizikçi arkadaijlarından birinin kanısı da bu yöndedir: "Bence yazarlık sana daha uygun. Herkcsle, hcr düzcydcn insanla iliski kıırabiliyorsun. Bu bir yazar ıçın çok önemli benec." (s. 113) "Yaşamaya katlanabilmek için başvur duğu yollar arasında", "dansetmek" kadar "okumak ", "öykü yazmak" da önemli yernıtar. Anlatıcının bir Nabnkfit'hay ranı olduğunu öğrcniriz. (ss. 11,130 vb.) Sonra Thomas Bcnıbard "Unutulmıi!; Thomas Bernhard romanım..." (s. 109); "...Yanımda...Thomas Bernhaıd'ın bir romanı olurdu." (s. 23) Birde "sokaklarda başıboijdolaşmak ' (s. 10) Nedcnini bilmiyorum ama toplunıdı^ı insanlara hep yakınlık duyınuşıımdur," diye açıklar bunu. (s. 89) 7A\ tengezilerededü^kündür. Ama "turist" sözcüğii "tüyleri(n)i diken diken" eder onun, bu yüzden "yolculukları(n)da hiç fotoğraf makinesi taşıma(z)" (s. 25) an latıeı. Ağır aile baskısı ve şiddetle dolu gcçen çocukluk yılları"nda anlatıcı örselenmış, bu onun tüm yasamını etkilcmiijtir. Sü rekli "huzursuz, karamsar ve yapayalnız biri "dir. (s. 9) tntiharı da denemiştir üstelik. (ss. 12,^'5,127) Hep acı vardır an latıcının ya^amında: "Bir zamanlar birisi BENDEN kaçıp gitmis miydi? Kimdi bu? Annem miydi?" (s. 50); "Ben altı yasjarımdayken, babam eve bir Kırıkkale getirmiş ve o sıralarda evi terk etmiş, olan annemi bununla öldüreeeğini söylemişti." (s. 56); " Ben tecavüze uğra dım. Saldırıya da, on yaşımdayken..." (s. 94);" 1 layatını ıczil geçti. Tccavüz, soııC U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 4 6 8 Tüm romanlarıyla Aslı Erdoğan B üeınek Kabuk Adanı tropikal bir adayı, Mucizevi Mandarin Cenevrc'yi ve ls tanbul'u, Kırmızı Pelerinli Kent de Rio de Janeiro'yu anlatıyor, öyle mi? Yo, bunun böyfc olmadığını Aslı Erdoğan da biliyor kııskusuz! Evct bu romanlar ya da oykuler bu uzamlarda geçiyor ama, anlatılanlar bu kenlleıdeki bireyler... Rio'da geçcn bir romanın, okııra.bıı arada kendi yaşadığı kenti, örneksc Hong Kong'u, Kanire'yi, lstanbul'u, Atina'yı, DubTin'i, Santiago'yu vb. yeniden yorumlama, kurma olanağı sunduğu görmezden gelinebilir mi? Okur, romanın oturduğu lizik uzamı, yazarın da dışına çıkarak ahmlamaz mı zaten? Romanlar krnıleıi, bircr roman kahramanı olarak degil, roman bireylerinin uzamsal geçişmcieri, birbirlerini karşılıkh etkilemeleri, biıbiılerine tepkileri boyutunda clc almaz mı^ Romanlardaki kcntler, ancak SAYFA 12 bövle yanıldığında, olanea gerı,eklikleriyle scrilmez mi göz öniiner' Yctbı Haa, kırk yıl önce 195X'de, $Ûhap Sıtkı'nın Gün Görmeyen Sokak ad lı romanı üzerine yazdı^ı eleştıri yjzısında, ya/arın Istanbul'u, "bir ronıan ki^i si ginı" cle aldığını vurgıılayarak şu saptamayı yapıyıır: "Ba/ı romanlar vaıdır, kışılerın davıanışlarını, hallerinı açıklayabilmck ian romancı onları toplumsal, ekonomık birtemel iizerindeelealır. Bu romanlarda çevre, roman kişileri daha ıyıanlaşılsınuıyeanlatılmıştır. (...)Şahap Sıtkı'nın oyle bir kaygısı vardır denenıez. Yazaı, ^chri, kısilcrinin davranı^la rını belirlemcsı bakımından almıyor, scvdigi l)ir ronıan kisisi gil)i anlatıyor. (...) Roman kişilcrindcn biri... sjchir..." Ardından şu eleştiriyi getiriyor Fcthi Naci: "Şahap Sıtkı'nın başarısi da, bşarısızhğı da buradan geliyor: Bir şchri, birtakını insanları scvmib, onları içinde yaşamış, bunları anlatmak, yaşatmak istemi^. Ki^iIcrinin...canlıolui}U, ronıanm tatlı tatlı okunması bıından. Ama rotna nın romanlıktan çıkarak bir büyük hikâyeye yaklaşması, dağınıklıgı, bir iç bü tünlü^ünden yoksun oluşu da bundan. Yer yer 'duygusal bir röportaj' havasına btirünmesi tle bıından.' (4) Aslı Erdoğan, ayırdında bu sıkıntının: Jç i(,e gecmiş bir labirentler dizısi... Bu labirentler, kitabın bas ki\i\ıx\m, Rio'yu tokaklarındakı yolculuk onun ıçselyolculuğu (vurgular benim/ A.) vc kitabın sonunda, Ozgür'le Rio'nun bütünleştiğı an yazıyla hayatın tam olarak birleştigi an." Sonra şöyle diyor yazar: "Sanırım mekânlarla, insanlarla kurduğumdan çok daha yoğun, dcrin, simgescl ilişkiler kurabiliyorum; kentlerle, okyanusla, or manla..." (5) Bu karışıklığa Erdoğan yol açıyor ol sa da; söylediklerini bir yana bırakıp üıünlcrinebaktığınnzda,onun üzcrinde durduğu olgunun kent değil, birey oldu