29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

bozanların özentili konuşmalarıyla doldtıruluyor. Geleceğin sorumluluğunu üstlenecek olaıı kusakların bcslenecekleri kültürel kaynaklar giderek biçim değiştirmekte, örneğin bol resimli, lüks baskılı dergiler, arsızlığa dönüşen ckran gösterileri, düzeysizlikler, kabalıklar, var olan değerleri bile alaşağı ediyor. Hiçbir şeyde, içerik önemli değil, gösteriş ve çarpıeılık önemli. Orneğin, uzun süre yaşadığım Almanya'da bu tür yayınların yanında, Cumhurtyct'\ bir ölçüde dışta tutarsak, edebiyattan ekonomiye her tiirlii konunun ağırlıkla işlendiği DıeZeit gibi bir gazete yok. Daha çok "bakma" kültürüne dayalı bu urünler, uzun soluklu, emek isteyen okumaları gerektiren yapıtlardan sürekli uzaklaştırıyor okuru. Toplumun dili çürüyünce düşüncesi de, dııyarlığı da çürür. Bu da, Falih Rıfkı Atay ın belirttiği "kültür açığı"nı da aşarak bir kültür boşluğu yaratır. Insanımız günün moda konusuyla söyleyelim, yer altında ne zanıan çöküntü yaratacağı kestirılebıleceği bir deprem boşluğu yaşarken, gözünün önündeki kültür boşluğunun ayrımında bile değildir. "Klasikler" döneminin kısa soluğunu uzun bir kültür soluğuna dönüştürcn "Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi" bu yönden önem taşımaktadır. Çünkü, Yapı Kredi Yayınları özerk bir anlayışla bu dizide yayımladığı her kitapla yazın ve düşün ürünlerinden birini okura ulaştırarak önemli bir kültür hizmetini yerine getiriyor. Yunan ve Latin klasikleri, beyni tanrılarla, dogmalarla çürütülmüş insanoğlunun düşünsel başkaldırısıdır. tnsan belki doğrudan toplumsal savaşımlara girişmemiş, ama benlik kazanmada bunun zorunluğunu dile getirmiştir. Sophocles'lerin, Âristophanes'lerin, Sokrates'lerin yaşadığı dönemlerde, agoralarda eleştiri başlamıştır. Dogmalar, çok tanrılı inançlar, baskıcı yönetimler, keyfi işlemler eleştirilmiştir. Bu dönem, insanın "birey" olarak kendini kanıtlamasının ilk adımlarıdır. Sokrates'tn Savunması okunduğunda, genel değerler ve önyargılar karşısında insanın ödün vermez direnciyle karşılaşılır. Bu direnç, aydınlanma düşüncesinin uygarlık kıvılcımıdır. Atatürk devrimleri, halkın bağımsızlığını sağlamak yolunda verdiği Kurtuluş Savaşı'nın sonucudur. Savaş bittikten sonra, savaşın erdemlı saydığı insanın yerini, kendini bilgiyle donatmış insanın alması zorunluydu. Atatürkçü çağdaşlığın atnacı bu idi. Kurtuluşunu sağlamış bir toplumun, öbür üJkelerin aydınlanmasını izlerken, kendi kültür birikimlerini gözden geçirmesi gerekliydi. Atatürkçü ulusalcılığın anlamı da bu idi. Bu yönden, aydınlannıa arayişlarına koyıılan Tiirk insanını büyük ölçüde klasikler yönlendirmiştir. Bir toplumda aydınlanma tartışmaları hep klasiklerîe gündeme gelir. Onun için gerici akınılann ilk saldın odaklan klasikler olmuştur. Batı müziğini Hıristiyanhk propagandası olarak algılayan kafa, klasikleri dine karşı saymış,, kafirleşmcmek için ondan uzak kalınmasını istcmiştir. Demokrat Parti hükıimetleri dini kötüye kullanıp yaygınlaştırmak isterken, öncelikle klasiklerin canına okıımuştur. Hajkevleri kitaphklanndan dışarıya atılıp ayaklar altında çamurlara bulanan kitaplar arasında klasikler başta geliyordu. Oysa, klasikler okunmadan, bir toplumun kendine kültürel bir taban oluşturması olanaksızdır. Çünkü klasikler, Dİr yandan toplumlara kendi benliklerini kazandırırken, öte yandan başka ulusların, başka halkların gerçeklerini de kavratır. Klasik yapıt, insanlığın ortak değerleri üzerine kurulmuştur. Klasikler, dar kalıplara, sığıştırılmış düşünceler duygular içermezler, insanı dinlerüstü, milliyetlerüstü bir dünyanın hoşgörü ortamında yaşatırlar. Klasik yapıtlardan geçnıe, insanlıkla kaynaşmanın ipucunu verir kiSAYFA 10 Henry Jamos şive. Kişi, iyinin, güzelin, değerlinin ne ofduğunu bilir. Klasik, insanı geçmiş çağlara, yaşadığı çağın gerçeklerine yaklaştırır, ileride yaşayacaklarına ısık tutar. Klasiklerden geçmiş olan, kendi var olusunun özünde başka var oluşlarla karşılaşır. Böylece, o, tek "birey" olarak insanlığa dönüşür. Bedeni oluşturan hücre kümeleri gibi, Yunus Emre'nin deyimiyle, "Bir ben vardır bende benden içeri"nin gerçeğine varır. Klasik yapıtları belli kalıplar içine sokup dondurmak olanaksızdır. Çok eskilerden kalma bir yapıt klasik saydamayacağı gibi, dün yayımlanan bir kitapta klasiklerin bütün özellikleri bulunabilir. Ayrıca bütün klasikleri bir yayınevinin yayımlaması da düşünülemez. ürneğin "Kazım Taşkent Klasik Kitaplar Dizisi" belli ölçüler içinde yayımlanırken, başka yayınevleri de Decameron'u, llaht Komedya'yı, lliada ve Oclysseia'yı, Shakespeare'i, Balzac'ı yayımlamaktadırlar. Bu dizinin onlardan ayrılan yanı, klasik yapıtlarla çağdaş yapıtlar arasında bir düzey ortaklıj*ı gözetilerek, Türkçe'ye bugüne değin çevrilmemiş, tam çevirisi yapılmamış yapıtları yayımlamaktadır. Orneğin, Ulysses nerdeyse elli yıldır, yazarların dilinde dolanır durur, James Joyce'un bu romanının çeviril(e)mezli^i dile getirilir. Ama Nevzat Erkmen yıllannı vererek bu olmazlığı "olur"a dönüştürmüştür. Ulysses artık Türk yazınında vardır. Bugüne değin önemli birer destan olan Nartlar'ın, Altay Destant'nm adı geçerdi. Ama neredeyse çağdaş bir roman ölçusünde sürükleyici, dil yönünden verimli olan bu yapıtlar enine boyuna tanınmazdı. Şimdi her ikisi de okurun eli altındadır. Portekiz Mektupları büyülii bir yapıt ctkisi uyandırırdı. Kitap yayınılanmış, büyii bozulmuştur. Okur, serüvenlerle, ince ilijkilerle yürek yüreğedir artık. dostum Ûnal Aytür, yıllarönce, Henry James'in Bir Kaatntn Pnrtreu adlı dev yapıtını eşiyle birlikte ne emeklerle çevirdiklerini anlatmışrı. Tiirkçe'yi özenle, yetkinlikle kullanan bu bilim adamlarının emeklerinin okura ulaşması mııtluluk vericidir. Ecce Homo'nun bir de bu alanda yoğun çalışmaları olan Can Al kor'un dilinden aktarılmasının kuşkusıız başka tadı olacaktır. Konuyu daha da somuta indirgeyerek, klasiklerin insana, özellikle gençlere neler kazandırdıklarını belirtmek amacıyla iki klasik yapıttan örnek vermek istiyorum. "Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi"nin ilk kitaplanndan biri Don Quijote (cervantes)'dir. Türkie'de bir Doğu öyküsü gibi de algılanan u kitabın büyüleyici yanı, hem anlattığı olaylardan, hem içeriğinden yansıyan dünya görüşünden kaynaklanır. Kuşkusuz, çağımızın anlatısında olayın sürükleyici olması önemli bir öğe değildir. Ama o olayların düşünsel bir sonuca bağlanması büyük önem taşır. tlkokul kitaplarında bile yer alan" Yeldeğirmen leriyle Savaş" parçasında şu sonuca varılması amaçlanır: Kendini şövalyelik serüvenine kaptırmış bir insan, yeldeğirmenlerini dev sanacak denli bilinçsizdir; yenilgiye uğrayan şövalye, devlerin, kendini yeldeğirmenlerine dönüştürdüğüne inanacak denli bağnazdır. Don Quıjote, önyargıların her şeye çözüm olacağını düşünmenin, bir düşünce anlayışının, değişen çağ karşısında düşsel bir dünya yaratmanın büyüsüne kapılmış bir çağ kaçkınının yenügisidir. Yenilgiye uğrayan şövalye, "Gücümü güçsüzlüöünıden afıyorum" divecek denli de kendi dünyasının sınırlarını korumava çalısır. Don Quıjote, tükenen bir gelenekler bütününün çöküşünü, Goethe'nin deyimiyle, "ışığı duyulan" yeni bir dünyanın varlığını duyumsatır, bunu insana yaşam içinde sezdirir. Bertan Onaran'ın çevirisine (Bilgi) değin, Don Quıjote bizde kısaltılarak çevrilmiştir. Kısaltma, körleri hayvanatbahçesinde gezdirmeye benzer. Kuş sesi duyan, hayvanat bahçesini kuşlar yurdu sanır, aslan kafesindeki kükreme seslerini ise yer sarsıntısıyla karıştırır. Filleri elleriyle yoklayanlar ise, filin kulağını yelken, bacaklannı kilise direği, burnunu itfaiye hortıımu sanır. Klasik yapıtı sonsuz kılan, ondaki olay, düşünce ve duygıı bütünlüğüdür. "Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi"nden en son çıkan kitap, Ahmet Ce E mal'in Robert Musil'den çevirdiği NtteliksızAdam. Ahmet Cemal'in bu çevirisinin hep sözü ediliyordu. Kitabın iç kapağında verilen biîgiye göre, Musil'in nerdeyse yaşamı boyunca yazdığı NıtcliktizAdam romanı üç cilt. Romanın son bölümünün yer aldığı dördüncü cilt tamamlanamadan yayımlanmış. "Gerçek anlamda bir çağ ve geçış dönemi romanı" olarak adlandırılan Niteliksiz Adam'a, özenli çalışmasıyla, Ahmet Cemal'in büyük emek verdiği anlaşılıyor. Ulysses'te olduğu gibi, konunun uznıanlannın bu büyük emeğe duyarsız kalmayacağını umarını. Obür ciltlerini okumadan, bu romana yönelik olarak eleştirel bir değerlendirme yapmak benim gücümü aşar. Ahmet Cemal, Niteliksiz Adam'm başına, Musil'in, "...19. yüzydın sonunda ve20. yuzyılın başında artık çöküş sürecine girmiş olan AvusturyaMacaristan împaratorluğu'nu simgeleyen bir ülkede... modernizm sürecindeki bir toplumun ve bireyin tüm çalkantılarını sergilemeyi amaçladığı" (Bu arada, Adalet Ağaoğlu'nun Yapı Kredi Yayınları arasında çıkan Romantik / Bir Vtyana Yazı adlı romanı da anımsanmalıdır) yapıtı konusunda ernst Fischer'in uzun bir incelemesini (72 s.) koymayı yeğlemiş. "... yeğlemiş", diyorum, yoksa, Ahmet Cemal'in, Tiirk aydınlanmasını kültürel bir tabana oturtmayı amaçlayan bir yazar olarak, kuşkusuz Türk okıırlanna söyleyecekleri çok şey vardır. Kanımca bu, Fischer'in eleştirisinden daha yoğun bir etki yaratırdı. Musil, özellikle bu yönden büyük önem taşıyor. Bana kalırsa, çeviri, zamanlama yönünden de, günümüze denk düsmektedir. Eski ve yenı arasında bocalayan, birey aşamasında iki konumda da tııtarlı (nitelikli) olan Ulrich'in yaşadıkları bu yönden evrensel insanın "niteliksiz" niteliklerini yansıtıyor. "Ve niteliklere sahip olma, o niteliklerin gerçekliğinden belli ölçüde mutluluk duymayı koşuJ kıldığından, bu durum kendi kendisine karşı da gerçeklik duygusu sergileyemeden birinin, günün birinde yine kendi kendisine nasd niteliksiz bir adam olarak görünebileceği kuşbakışı görebilmeyi olanaklıkılmaktadır." (s.89) Bu bağlamda, iç eleştirilerin, içsel çelişkilerin, bunalımlı çağ yalnızlıklannın (zavallı) insanı, yeryüzünün her noktasında, insanlığa sırt çevirerek, onunla kaynaşamamanın sıkıntılarını duyarak, bir yandan da üzerinde egemenlik kuran bütün baskıların bunalımını duyarak, şunları düşünmüyor mu? "Bütün büyük kentler gibi bu kent de düzensizlikten, değişimden, ilerlemeden, adım uyduramadan, nesnelerin ve sorunlarından, yollardan ve tıkanıklıklardan büyük bir ritmik vuruştan, bütün ritmlerin birbiri karşısındaki sonsuz uyumsuzluklarından ve ver değiştirmelcrindcn oluşmaydı, bir bütün olarak ise binaların, ya saların, yönetmeliklerin ve tarihsel geleneklerin dayanıklı malzemesinden yapılma bir kapta kaynayan bir kabarcığa benziyordu." (s.78) Çağımızda, insan anlatıcılıktan bıktı. îçerikten, düşünce üretiminden yoksun, yalnızca öykülemeye (tahkiye) dayanan yapıtların dönemi geçti. Klasik yapıtlann bir özelliği de, okuru yazarın kendi dünyasında yarattığı yepyeni görüşlerle, buluşlarla karşılaştırmasıdır. Onun için klasik niteliğini kazanmış yapıtlar kişiyc zamanlarüstü bir duygu yaşatır. Kolaycı okumalar yerine, ona duymanın, düşünmenin, hepsinden önemlisi de, yaratabilmenin kapılarını aralar. Klasik yapıt, kişiyi kendi yaratıcı alanında devindirir. Çağrışımlar uyandırarak, kişiliğindeki yaratıcı güce devinim kazandınr. "Kazım Taşkent Klasik Yapıtlar Dizisi"nde yer alan birçok yapıt bu özellikleri taşıyor. Aynca, yeni olan, birçok yayınevinin basmakta zorlanacağı geniş oylumlu yapıtlar bu dizide yayımıanıyor. K İ T A P C U M H U R İ Y E T SAYI 5 1 3
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear