22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Futbol yazısı, mutfak yazısı, köşeyazısı, kadındergisi, pop şarkısî üzerine. Tahsin Yücel'in sövlemleri Tahsin Yücel'in "Söylemlerin tçinden"ini oluşturan denemelerde, bir yandan belli söylem toplamları biçimsel açıdan irdelenirken, bir yandan da içerdikleri anlam evreleri gün ışığına çıkarılıyor. lı çalışması daha önce Fransızca olarak yayımlanır, sonra Türkçe olarak bir ortak kitapta: ıpşiroğluna Saygı, Çağdaş Düşünce içinde (1987) yayınlamr (Istanbul, Ada Yayınları, 8997). Oldukça kapsamlı bir çalışma olan bu yazının Yücel için ayn bir önem taşıdığını anlıyoruz (s. 13). Bu yazı ile son yazının bizim için de oldukça kapsamlı ve önemli olduğunu belirtelim. îki yazı Yücel'in göstergebilimci yönünü oldukça iyi bir biçimde gösterir. Ama görebildiğimiz kadarı ile bu kitapta bir başka önemli konu daha var. Özellikle eöstcrgebilimle ilgilenenlerin dikkatini çekecek r>ir durum. Bunu lusaca şefin izlencesi ile gurmenin izlenccsi arasındaki durum diyerek, ilgilenenlerin 7778. sayfalanna bakmalarını öneriyoruz. Yrd. Doc. Dr. V. DOGAN GUNAY t I f ahsin Yücel'in önceki yazılarını biI lenler son çalışmalarından birisi olan L Söyletnlerın Içinden (i) adlıyapıtı iie saşırabilirler. Okuyucuyu şaşırtan belki anlatı biçimi ve izleklere yaklaşım şeklidir. Daha önceki anlatı dışındaki birçok yapıtlarında belirli bir kuramsal yan vc kuramuygulama boyutu bulunduğunu okuyucularıbilir. Ancak bu yapıt oldukça değişik bir anlatım biçimi. Yani AlgirdasJulien Greimas'ın anlam oluşum evrenini, Julia Kristeva'nın göstergcçözümlcyim kuramını ya da Michel Arrivee'nin yazınsal metni diğer metinlerden ayıran sımflandırmasını belirten kuramsal açıklamalar yok, ya da en azından çok az. Yücel'in son çalışması bu nedenle bizi oldukça şaşırttı. Hiç fark edilmcyen gözlemci yönünü bilimsefliği içinde (ya da tersi) sunarak okuyucu karşısına çıkıyor. Söylemlerin tçinden gerçekten değişik söylemlerden oluşmuş bir deneme. Kendisi de "bu yazıların gerisindc belirli bir yöntemsel yaklaşım yatmakla birlikte, öncelikle birer deneme niteliği" (s.14) taşımasını ister. Anıa biraz önce sözü edildiği gibi, bu deneme içinde ycr ycr adını anmadan ya da anarak göstergebilimsel kırıntılar bulmak da zor olmuyor. tki yazı (siyasal söylem ve Karatepeli öyküsü) bütünüyle göstergebilimsel çözümleme örneğidir. Diğerlerinde kuramsal yön çok fazla yer almaz. Bazılarında (şarkı sözleri, kadın dergileri) göstergebilimsel yaklaşım hemen hiç yoktur. Bazılarında ise çok az. Örneğin "rutbol iki özneyi karşı karşıya getircn bir izlem, yani bir edimler bütünü ofarak tanımlanabileceğine göre her takım bir 'ortak özne'dir, her maç iki karşıt özneyi, uzlaşması olmayan, çatışmalı bir çckişmc içinde karşı karsıya getirir" (s.22) açıklaması bu sözü edilcn kuramsal yönü gösterir. Buna benzer göstergebilim kırınt darı koca kitap içinde tek tek toplanarak bulunabilir. Anadolu takımlarının dört büyük karşısında ya da hakemlerin yazarlar karşısında "karşı özne" (s.31,38) olmalan, futbol seyircisinin (yandaşının) "yalnızca özne ya da destekleyici (zaman zaman daengelleyici) olarak kalmadıklarını, karşılaşmanın göndericisi ve alıcı" (s.43) da olduklarını belirten, "gerçek bir restoranın ortamı kendi uzamıyla özdesleşmez hiçbir zaman, çünkü bir uzama indırgcnemez, her şcyden önce bir bağıntıdır, bir nçsnenin değil, aşkın bir 'yapı nın öğesidir. Üstelik, hem uzam, hcm siirem içinde, restoranın kapladığı gerçek alanı fazlasıyla aşar" (s.64) gibi açıklamalar koca kitabın içinden tek tek ayıklanarak bulunan örnekler. Daha önceki deneme, eleştiri ve inceleme başlığı altında toplanılan Yazın ve Yasam, Yazının Sınırları, Eleştirinin ABC'si, Yazın Gene Yazın, Tartışmalar gibi kitap lardan oldukça farklı bir anlatı türünü oluşturur Söylemlerin İçinden kitabı. Uzunlu kısalı yedi yazıdan oluşur, ama arasındaki ilişkinin bir "çizgiscllik ilişkisinden çok koşutluk ilkcsi" (s.13) olduğunu söyler. Yani bu açıklamanın da belirttiği gibi, kitaptaki yedi yazı ayrı ayrı okıınabilir. Önsözü bilim adamı Tahsin Yücel'i anımsatıyor. Ama kitabın geneli ile ilgili olarak göstergebilimcinin de bu çözümlemeleri değerlcndirebileceğini söyler (s.9) ve bu alanda yapılmış Greimas'ın ve Barthes'ın çalışma örneklerini verir. I latta Greimas'ın 1948'de savunduğu doktora tezi de bu konuyla ilgiliydi: La mode en 1830. Essai de description du vocabulaire vestimentaire d'apres les journaux de mode de l'epoque (1830'da ıııoda. Dönemin moda dergilerinc dayanarak giysi ile ilgili sözcük dağarcığinın betımlenme denemesi).* Diğer söylemler ise gözlemci ve denemcci Yücel'e özgüdür. Ancak bir durumu da açıklayalım: "Siyasal söylem ve baglamları" adSAYFA 16 sırt çevirdikçe, yandaşları alkışı basar, ama mantığı boş veren futbolcu kolay kolay bağışlanmaz" (s.21). Diğer yandan futbolcu, Boğaziçili bir iktisat tarihçisi kadar bilgili gurmenin bildiği "iyi malzemenin tarinin hiçbir döneminde ucuz olmadığını" (s.74) bilmez Yine kendileri söz söylemezler, başkalan över ya da yererler. ürneğin popçunun "katıksız bir Tansu Çiller mantığıyla "bu gece gel ya da bu gece gel" (s. 114) niçiminde seslenme şansı yoktur. I ler durumda futbolcu övgü ve yergiyi vaşamalıdır. Başka şekilde tanımlanamaz. Övgü için de, yergi için de Türkçcmizin anlatım düzeyi en ileri boyutlarda uzanır. Orneğin "papatya toplamak" (s.28) sanıyoruz futbol anlatımı dışında hep olumlu bir işlevc sahiptir. Söylemlerin tcinden kitabını okuduktan sonra insan "acaba futbol yazarları kadın dergisi yazarları ile yer değiştirse ne olur?" dıye sormak ister kendi kendine. Mutfak eleştirmeni ile yazın eleştirmeni karşılaştırmasına kim katılmaz ki! "Neyi başaramadınız da eleştirmen oldunuz?" (s.53) uiye sorulan yazın elestirmeninin yanında, bir eli yağda bir eli balda, yaşadıklarını (!) anlatan ve her ycrde saygı gören mutfak eleştirmeni bu karşılaştırmaya razı olur mu bilinmez. Her "söylemin ardında bir söylen, bir düşüngü, kısacası bir anlam evreni bulunduğunu" (s.l 1) söyleyen Yücel için mutfak söylemi de kendi sınırları içinde belirli bir anlam evrenini yansıtır. Bu anlam cvreninin kendine özgü bir jargonu vardır. Köşeyi dönmüş bir izlenim vercn yazarımız yukarıdan ve kcsin konuşmalan da bizden farklı olmalıdır. Orneğin bizim pck kullanmadığımız ya da kullanamadığımız "gerçek birkeyifhit"iyada "papazın karşısındagünah çıkarmış bir Katoük gibi ranatlayacağım" (S.54) türü anlatımlar üstün bir dcha (!) olmayı gerektirir. Belki kendileri bu anlatımı çok iyi veremeseler de onların özlediği, aradığı lokanta ya da mutfağı, kendilerinden çok önceleri Fransız şairi Baudelaire şiirindc yansıtmıştı: "Renklerin, kokuların, seslerin ve tatların birbirindc yankılandıkları bir tapınağa dönüşen" (s.65) ortamlardır onların aradıkları. Zaten bu yetencğini scrgilemek için anlatısı çoğunlukla birinci tekil kişi düzeyinde olur (s.56). Yine ülkem izde yeterli aşçı bulunamamasının suçlusunu da bulur: bizim entelektüel talcımımız (Insanın 'iyi ki bu insanlar varmış, her kimse bu entelektüel' diyesi geliyor. Neredeyse ülkedeki her türlü kötülüğün kaynağı durumunda bu insanlar var). Her ne kadar gurme aydınları suçlasa da, "ülke Antamevrenl "Söytom": Farkfebipanbrtıtüpü Önsözde kitabın başlığı ile ilgili bir değerlendirme ve sorgulama var. Örneğin "söylem" sözcüğünün bugünkü kullanımındaki değeri sorgulanır. Yeni bir sözcük olduğundan herkes değişik anlamlarda kullandığını söyler. Aslında bu sözcüğün Batı dillerinde de, ki Yücel de bunu belirtiyor (s.8), birden çok anlama geldiğini biliyoruz. Örneğin Dominique Maingueneau Fransızca "discours" sözcüğü en az altı anlama geldiğini belirtir (ii). Türkçede sözce, söylev, söz, bıçem, söylen ya da yazı anlamında kullanılması da bu durumda çok şaşırtıeı değil. Bu denli değişik anlamı olabiiecek bir sözcüğü Yücel hangi anlamda kullandığını da belirtir: "Belli kişilerin söylemlerinden söz edilmediğine göre hiç kuşkusuz bireysel biçemle örtüşmeyen, ama onu tümüyle dışa rıda bırakmayan bir sözsel üretim ve kurgulama biçimi" (s.8) olarak kullanır. Bu denli değişik kullanımı olabilen sözcük önce dilbilım ve göstergebilim terimi olarak dilimize yerleşmiştir. Sonra da gündelik dile içerik değiştirerek yerleşir. Ama henüz tam olarak bir alan belirlemesi yok gibi gözükmektedir. Görünen o ki, sözcük daha şimdidcn anlam genişlemesine uğramıştır. Gazetecilerin futbolcuya, hakcme ve antrenöre yaklaşımlarını Yücel'in yazısından sonra yeniden değer lendirmek gerekir. Futbol yazını özellikle bir Türk takımı ile yabancı bir takımın karşılaşmasını yapay bir destan biçiminde anlatır. Bu nedenle oynanan oyun da, oyuncular da hep abartılı bir anlatının içinde yer alır ve oyuncuların adının önünde hep değişik sıfatlar bulunur. Sihirbaz, kene, aslan, şeytan (s.18). Yerel olan bu destanın olabilmesinin de bizim takımların başarısına bağlı olduğu büinir. Bu yazılarda yinelenen anlatım biçimlcrinden bir sonuca vardığını belirtir. Bu tür anlatı ve diğer anlatılar üzerinde yazı yazmak için seçilen bütünce ile ilgili oldukça fazla örnek toplanması gerektiğini belirttikten sonra, Claude LeviStrauss'un söylcnlerle ilgili izlediği yolu anar: Söylenlerde yinclemenin işlevi sövlenin yapısını ortaya çıkarmaktır." (s.10) Ama futbolcuların politikacılar kadar şaıiblı olmadığını da söyler Yücel: "Tansu Çiller ya Yım ılc gozlcmci yonünü bilımsdliftı i(,ıntle sunarak oku da Necmcttin Erbakan mantığa vuc» k.ır5isma(,ıkıyor. mizde pek çok aşçı bulunmasına, koca bir ilimizin Cumhuriyet öncesinden beri yetiştirdiği aşçılarla ün kazanmış olması" onlan pck flgilendirmiyor, zira eleştirmenlerimize göre "mutfak şefi Türkiye de yetişmeyen, yetişse bile barınamayan bir türdür" (s.59). Eh, ne demeii bu entellektüeller bu soruna da bir çözüm bulur diye bekliyoruz. Mutfak yazarı için yemek yenilecek tek yer lokantadır. Ev, fastfood türü yerler onlar için adını bile anmaya değmcz. Ama Yücel sorar:" insanlar evlerinde pişirip evlerinde yemezler mi yemeklerini?" (s.62). Evet, çoğunluğun böyle yaptığı kesin. Yücel mutfak ile lokanta arasında karmaşa yaratılarak yapılan anlatımlara bir açıklama getirir: "İster kafe, ister resto, ister restoran türünden lokantalar söz koınısu ol sun, bir uzman dilimi olarak lokantanın parçası gibi görünse bile, temclde, yani bir öz olarak, mutfak lokantanın değil, lokanta mutfağın parçasıdır, mutfağın bir uzantısıdır, hatta tümünün bir şefin yaratımı olduğunu, yaratımın temclindc de mutfağın oluşturduğu düşünülürse, onun bir türemi olduğunu söyleyebiliriz" (ss.6364). Belki bu açıklama biz okuyucular için olduğu kadar, mutfak eleştirmcleri için de gereklidir. Kadın dergileri genellikle gazete satış yerlerindeki standlaraa adı ve varsa büyük puntolarla yazılmış bir yazı başlığı ile bifinen dergiler olarak vardır çoğumuzun yasamında. Bazen de satıcı izin verdiği ölçüue şöyle bir içine bakmak da gelir içimizden. Sıradan okuyucu (kim acana bu 'sıradan okuyucu'?) için düzenli satın alınıp okunacak listesinde pek bulunmayan bir dergi türü olarak bilinir. Ama bütün bunların yanında bu dergilerin de bir okur kitlesi ofmalı ki, her ay, ner yıl yeni sayıları basılsın. Bu dergilerde nelerden söz edilir? Açıkçası Yücel'in denemesinden önce bu denli bilgimizin olmadığını sezinleycbiliyoruz. Diğer yandan Tahsin Yücel'in bu dergilerin içeriğini derli toplu verebilmesi için, birkaç yıl aksatmadan bu dergileri okumus olmalı diye düşünüyoruz. Yücel'in böyle aavrandığını bir dipnot ele veriyor. Orneğin lokanta yemek fiyatlarını belirtirken "rakamların ne çabuk eskidiğini" (s.74) söyler. Bu durumda incelediği dcrgi cn azından birkaç yıllık bir toplamdır denilebilir. Bir başka yerde "kadın dergilerimizin eski ve yeni sayılarını gözden geçirip karşılaştırınca" (s.80) der. Bunlar da görüşlerimizi doğruluyor. Zaten Yücel bir alandaki çalışmanın başarılı olması için, ele alınan söylemin sayısının yüksekliği ile doğru orantılı olcluğunu söylediğinc (s.10) göre bu düşüncemiz kesinleniyor. Hatta birkaç yıl sonra aynı dergideki saptamaların, genellemclcrin dc değişmesi olasıdır. Belki bu nedenle Yücel önsözde Barthes'ın Yazının Sıfır Derecesi olarak bilinen görüşünü (dilbiçemyazı) özetledikten sonra, "belirli bir yazarın olası yazıları Tarih'in ve Gelenck'in baskısı altında belirlendiğine göre belirli dönemlerde, belirli etkinlik ya da ilgi alanlarında aynı zaman hem özgül, hem ortak bir.söylem olusturduğunu" (s.9) söyler. Yani değişime açık olduğu anlaşılıyor. Çağdaş kadın imgesl Bütün kadın dergileri çağdas kadın imgesini yerleştirmek için var olduklarını söyler (s.80). Bu çağdaş kadının nc olduğu da tüm dergilerle nep anlatılır. "Günümüz çağdaş kadını ne istcdiğini bilen ve bunu her yöntemle elde edebilen kadın" (s.81) olduğuna göre etrafımızda bu tür kadın aramaya koyulduğumuzda henüz pek olmadığını görebiliriz. Bu bakımdan bu dergiler işlevlerini uzun süre koruyacağa benziyor. Kcndilerini tanımayan, erkckîere karşı direnmeyen uyuşuk kadınların tümünü uyandırıncaya kadar belki de dergiler varlığını sürdürccek. Özellikle tutbol oyuncularımızın " Walt Disney'in çizgi film kahramanları gibi ölür ölür dirilirlcr, daha doğrusu hiç ölmezler" (s.48) diye betimlendiği durumda, kadın dergilerinin her durumda erkeklere baş kaldırma yı önermesinden "kadınların hep ölü olduğu ya da uyuşuk olduğu" yönünde bir karşıtlık ortaya çıkıyor. Hele boyalı basında medyatik (ıanımların medyatik futbolculara ilgi göstermesi buradaki durumu da bir şekilde doğruluyor. Kadınları erkeğin egemenliğini kırmaya yönelten yazarıanmız, 8.15 vapurunda adamı görünce dizleri titCUMHURİYET KİTAP SAYI 505
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear