Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
r benzer ilişkiler izlcmiştir. Attilâ İlhan, hemen hemen her delikanlının yaşamınamührünübasan bu durumu 'yaşadığımız,yaşamadığımız aşklar' çerçevesinin içinde şöyle tanımlamıştır. "Şimdi soru şu: yaşamadığımız aşklar, niye yaşadığımız aşklardan mutludur? Günlük hayatın dağdağası, çeşitli toplumsal ilişkiler, en soylu duyguları değirmen gibi öğütüp unufak ediyor da ondan mı? Belki uzaktan sevilenler, bitmez tükenmez hayal kurma imkânlandır; oysa yakınlaşıldı mı, hele gündeük hayata birlikte girildi mi, bütün hayal kurma imkânları ortadan kalluyor; meydanda çırılçıplak kalan, iğrenç izzeti nefi harpîcri, yapış yapış rinsellİk ve çirkin çıkar hesapları!" Ve bu sözlere Lamartine'in önemli bir düşüncesini eklemiştir. "...yakında, uzakta, mevcut, gayrimevcut, onu kendinizde taşıyorsunuz; elbet o da sizi; en ısrarlı elektriğiniz, sinsi sinsi birbirinize akacak; o güç, içinizdeki mutluluk çarkını harekcte geçirecektir." Doğrudur. Yalnız, delikanlılığa ilk adımın atıidığı zaman için doğrudur. Çünkü kişinin kendi cinsiylc karşı cinsi görüp seçtiği, tanımaya yöneldiği bu dönem, kabaran duyguların her şeye egemen olduğu, bütün bedensel isyanlan bastırdığı, hatta pek çok dünya nimetini ikinci plana ittiği bir dönemdir. Ama kısa ömürlüdür. Asıl uzun ömürlü olan ve ölene kadar gücünden hiçbir şey yitirmeyen dönem, 'yapış yapış cinseflik ve çirkin çıkar hesapları'nın insan beynini tutsak ettiği, dilediğini yaptırdığı dönemdir. O dönemde başlayan tadlar, sevinçler, heyecanlar, acılar, anlamlar, nefretler çoğalarak, büyüyerek, yayılarak kuşatır biıeyleri vc romanların, öykülcrin, oyunların beslendiği bereketli bir kaynağa dönüşür. Nitekim Attilâ 11han'ın, Tena Halde Leman'da olsun, 'Haco Hanım Hcy'dc olsun cinselliğin herbiçimini ustalıkla anlatmıştır. söylemesi. Sanki dünyanın en doğal, en olağan şeylerinden biriymiş! O zamanlar Margot kırkküsuryaşlarındaydı, sarışın kız, yani sevgılisi Janine daha genç. Margot'la dostluğumuz böyle başlamıştır." Margot, Attilâ llhan'ın üstüne kol kanat gerer, onu Paris'in efsaneler, dâhiler tarafindan oluşturulan büyülü sanat edebiyat dünyasına, ilişkilerin en ince, en yüce halinin şaşırtıcı örnekleriyle sergilendiği entelektüel çevrelere sokar, oralardaki gelişmeleri, atılımları, üretilen ve tüketilen sorunları gösterir; bilincine taze, özgün, ilerde kullanacağı yeni bilgilerle katkıda bulunur, kazandırdığı olanaklarla düşünme mekanizmasını hızla çalıştınr. Kadınlara, erkeklere, onlan rahat bırakmayan basküarın diplerinde yatan nedenlere gerçekçi bir biçimde yaklaşabilmesinin yöntemlerini yaşantıdan seçilen benzetmelerle anlatır. Margot, bu yönden Attilâ İlhan için bir uyarıcı, bireysel ve toplumsal durumları yerli yerine oturtan deöerli bir tanımlayıcıdır. Margot, bir bakıma Attilâ îlhan'ın edebiyat alanında yapacaklarını hazırlayan talihli bir rastlantıdır. Attilâ İlhan, yazdığı kimi romanlarında, filme de çekilen senaryolarında, Margot'nun uzantısı, onu çok andıran, genç, aydın, müzik dinleyen, kitap okuyan, lcurallara, geleneklere aldırmayan bir karakter, karakterler yaratmıştır. Bu kadınların giyimleri, kuşamları Batı modasından esintiler taşır, saçları kısa kesilmiş erkek saçıdır, sigara, puro, içki içerler ve yalnız yaşar Bülent Tanör,Zafer Toprakve Halil Berktay'dan İnkılap Tarihi Dersleri Nasıl Okutulmalı Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği' nin düzenleaiği bir dizi tartışmalı toplantılardan birinde tartışılan üniversitelerde "inkılap Tarihi" nasıl okutulmalı sorununu değişik üniversitelerde "înkılap Tarihi "dersleri veren Prof. Bülent Tanör, Prof. Zafer Toprak ve Doç.Halil Berktay bir masa etrafında ele alıp irdelediler. Bu tartışma, Üniversite Öğretim Üyeleri Derneöi'nce kitap olarak Sarmaî Yayınları'nda yayımlandı. CÜNEYTAKALIN YusufHikmetB.ı yur, Yusuf Kemal Tergirşenk, Recep Peker veriyorlar üniversitede bu dersleri. Enver Ziya Karal,,, Yavuz Abadan, Ömür Lütfü Barkan ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da bu şahsiyetlerin asistanlığını yapıyor. Zaman içinde canklığını yitiren ve öğrencinin laf olsun diye ya da not tutturmak için, çoğu kez kaytardığı bu ders, bir de tarihsel çerçevesinden tümüyle kopartılıyor, Nutuk'un bir açımlamasına dönüştürülüyor. Oysa her toplumsalsiyasal hareket gibi Türk Devrimi ya da Cumhuriyet de tarihsel koşulların ürünü değil midir? "İnkılap Tarihi"nin öğrencilere faydalı olabilmesi için "iç ve dış tarihsel koşullar"ın irdelenmesi gerekmez mi? Tartışmacılardan Bülent Tanör de özellikle bu noktanın yani yöntem sorununun altını çiziyor. Tanör, Istanbul Hukuk Eakültesi'nde verdiği ve Cumhuriyet gazetesinin okurlarına armağan olarak yayımladığı "Devrim Tarihi" derslerinin notlarında açtığı fikirlerin ayrıntılarına girmeden, bu "tarihsel çerçeve"nin önemini vurguluyor. Boğaziçi Üniversitesi'nden Doç. Halil Berktay ise Cumhuriyet'in ve Türk Devrimi"nin "resmı tarih anlayışı" içinde ele alınmasını tartışıyor. Berktay, üniversitede işlenen her ders gibi bu dersin de "akademiküniversiter" ruha uygun olarak ele alınmasını, serbestçe tartışılmasını, bu derslerin bir "iman tazeleme seansı" olarak ele alınmaması gcrektiğini savunuyor. Tanör, Toprak ve Berktay'dan sonra söz alan ve Istanbul'daki üniversitelerde adı geçen dersi veren öğretim üyeleri ve okutmanlar, konunun daha ilginç ve çekici halc getirilmesi için ne yapılması grektiği konusundaki görüşlerini aktarıyorlar. Devletin düzınelerle ünıversitcsinc ve onlarca "Atatürk JlkeJeri ve JnJoJap Tarihi" enstitüsüne düşmesi gereken bir görev, bu kurumlar tarafindan yerine getirilmeyince, iş bir sivil toplum örgütünün başına düşüyor. Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği'nce yayımlanan ve Sarmal Yayınları'ndan çıkan "İnkılap Tarihi Dersleri Nasıl Okutulmalı" kitapçığı, hem "inkılap Tarihi" uzmanlan ve öğrencilerine vararlı olabılır hem de ülkcdcki gündeme bağlı olarak konuya ilgi duyan okurlann ilgisini çekebilir. tnkılap Tarihi Dersleri Nasıl Okutulma\ı/Bülent Tanör, Zafer ioprak, Halil Berktay/Ünıversıte Öğretim ÜyeleriDerneğı ve Sarmal Yayınları/128 s Y Paris serüveni Attilâ Uhan'ın özel yaşamında ve sanat yaşamında Paris serüveni önemli bir yertutar. "Yıl 1949. Paris'e ilk gidişim. Oraya inanmış bir Marksist olarak gittim. Savaş sonrası: Komünistler çok güçlü! Bu yüzden arkadaşlarım, diğer çcvrefere hor bakıyor. Ben, meraklıyım ya, olmadık yerleri kurcalıyorum onıardan gizli, Troçkistlerin çcvresine girdim, tartışmaya başladım; Anarşistleri merak ettim, onların federasyonlarına gittim konuştum. / Margot'yu tanıdım. Önun vasıtasıyla kadın eşcinsellerin dünyasına girdim. Bunlar bende, şok üstüne şok yapıyordu. /Karşımdaacayipbiri, 1930'larınerkekkrini andınyor. Saçları kısa, erkek saçı, briyantinle arkaya yapıştırılarak dümdüz taranmış; gözlerinde monokl, sırtında erkek elbisesi! Buna mukabil elleri fevkalade güzel; manikürlü, uzun, kıpkırmızı tırnaklar! Dudaklar kıpkızıl boyalı, gözleri makyajlı! Oysa pıno içiyor. Kim bu? Bir erkek de, 'travesti havalanna mı girmiş, yoksa bir kadın da 'travesti'lik mi taslıyor? Dcrken içeriye Marilyn Monreo edasında bir kız girdi. Sallana sallana gitti, yanında durdu; dudak dudağa öpüştüler. Yüzüm o anda nasıl bir hal almış olmalı ki, ikisi de bana bakarak başlacfılar gülmcyc. Onlar gülünce, ÇOK utandım. Hem bir şeyler konuşuyorlar, hcm de o, bana bakıp bakıp bir şeyler çiziyor. Neyse, bir siire sonra 'gel' dedi, gittim. Gerçekten bir desen yapmış. Kendini ve kızı tanıttı. Beni allak bullak eden, elbettc, hemeneecik 'lezbiyen' olduğunu C U M H U R İ Y E T K İ T A P Ve Paris'te başka kadınlar, başka aşklar çıkar Attilâ'nın karşısına, onu her yönden beslerler, uygarhğın son ürünlerini konuşmalarıyla, tavırlarıyla, tutumlarıyla sunarlar; belleğinde de, gönlündc de anıt gibi yükselirler, ölümsüzlcşirler. (Ayrılık Sevdaya Dahil kitabında kendisini mutlandıran, kendisini hüzünlendiren, kendisinc acıları tattıran kadınları 'yanlış balladlar' bölümünde ve dokuz şiirde bir güzcl canlandırır.) Büyük Yolların Haydutu. Istanbul, Izmir, Paris üçgeninde Attilâ llhan'ın sanatını vc kişiliğini belirleyen serüvenlerin toplamını içerir. O toplamda 1950'li yılların Beyoğlusu; yazarlar, şairler, ressamlar, tiyatrocular, sinemacılar, edebiyat matineleri, söyleşiler, tartışmalar vardır. Türk tiyatrosunun genç ve bahtsız yıldızlarından Nevin Seval vardır... Pek çok yeteneği, yaşam ve dünya meraklısını mıknatıs gibi merkeze çcken barlar, pavyonlar, meyhaneler, Tepebaşı otelleri, Bohemliğin sisli, bulanık ama vazgeçilmesi zor ortamı vardır. Solcuların gittiklcri kahveler, pastaneler... Solcuların ya da solcu diye fişlenenlerin sorgulandıkları, işkenceden geçirildiği, nczarethanelerinde yatırıldığı "Sansaryan Ilanı"nın dehşeti vardır. Ve sondaki "Ne Kadınlar Sevdim" tablosunu renklendiren ycrli yabancı kadınlar, onlarla ilgili anılar, duygu yoğunlukları vardır. Edebiyatımızın "olay" yazarlarından biri olan Attilâ llhan'ı, onun özel yaşarruyla sanat yaşamındaki gelgitleri derinden kavramak isteyenlere "Büyük Yolların Haydutu" pek çok şey öğretecektir, pek çok konuda aydınlatacaktır.B Büyük Yolların Haydutu .Attilâ llhan'ın Fotoğraflarla Yaşam Oyküsü / Hazırlayan öncr Cıravo^lu / Sel Yayuıcılık/s 773 1850'B yıllar üksek Öğretim Yasası üniversitelerde bazı dcrslerin okutulmasını zorunlu kıhyor. Bu dersler, "İnkılap Tarihi", "Türk Dili" ve "Yabancı D0"dir. Diğer bir deyişle üniversitenin kapısından giren her öğrenci, günün birınde bu zorunlu derslerle karşı karşıya geliyor. Üniversitede zorunlu dersler olmalı mı? Bu, ayrı bir tartışma konusu. Daha somut olan soru şu. Ünıversitelenmiz bu uygulama karşısında nasıl bir tutum alıyor? Sonuçlar olumlu mu, olumsuz mu? tşte Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği, düzenlediği bir dizi tartışmalı toplantı ile bu soruna yanıt aramaya calışıyor. İlk tartışmalı toplantı konusu olarak, belki de en tartışmalı olanını seçmiş: "inkılap Tarihi"ni. Değişik üniversitelerde "İnkılap Tarihi" dersleri veren Prof. Bülent Tanör, Prof. Zafer Toprak ve Doç. HaJil Berktay bir masa etrafında bu sorunu ele alıp irdclivorlar "înkılap larıhı" dersleri denınce bazılarımızın aklma hemen 12 Eylül ve Evren Paşa geliyor. Yani bol bol Atatürk nutkunun atıldığı ama uygulamada laiklikten en fazla uzaklaşılan dönem. Yani tam bir samımiyctsizlık örneği ve ders saatlerindeherkesinesnediği "İnkılapTarihi" göz boyaması. Oysa Zafer Toprak'tan Cumhuriyet yönetiminin baştan beri, daha doğrusu 1930'larda "İnkılap Tarihi"ni bir rejim dersi olarak ele aldığını ve çok önemsediğini öğreniyoruz. Dönemin ünlü düşünürleri, Mahmut Esat Bozkurt, Sapla samanı ayırmak zafer Toprak. S A YI 392 SAYFA 11