Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Susanna Tamaro'nun ülkemizde de büyük tirajlara ulaşmış romanı "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git", dört kadın kuşağının yaşamını aktarıyor bizlere. NECDET NEYDİM Güncelerle kadın tarihi Yüreğinin Götürtiügü Yere Git mış tepeler ve uçurumlarda gezinir gibiydi. Bu minik koyunlardan her biri okulun bir öğrencisiydi ve o gün boyunca sergilediği davranışlara göre koyun, Isa'nınkulübesine yaklaştırılır ya da uzaklaştırılırdı. Her sabah sınıfa girmeden oradan geçerdik ve geçerken de bulunduğumuz yeri görmeye zorlanırdık. Kulübenin öte yanında derin mi derin bir uçurum vardı ve en yaramazlar, iki bacakları boşluğa asılı, düştü düşecek bir yerde dururlardı. Altı yaşımdan on yaşıma kadar benim kuzucuğumun adımlarıyla koşullanarak yaşadım. Uçurumun kenarından hiç ayrılmadığımı söylememe gerek yok hcrhalde. (s. 53)" is.ilmuIanuıT» D ört kadın kuşağının psikolojik ve tarihsel hesaplaşmasının yansıması olan bir kitap "Yüreğinin Götürdüğü Yere Git!" Birinci kuşak kadın olan büyük anneanne 19. yy'ınsonlarında dünyaya gelmiş ve dönemin eğitim anlayışıyla eğitilmiş. Ikinci kuşak olan anneanne ise iki dünya savaşı arasında dünyaya gelmiş vc o da o dönemin eğitim anlayışından etkilenmiş. Üçüncü kuşak anne kırklı yıllarda doğmuş ve 68 kuşağına mensup. Dördüncü kuşak anne lcırklı yıllarda doğmuş ve 68 kuşağına mensup. Dördüncü kuşak ise bir 68'li çocuğu. Bu dört kuşağın yaşadığı yakın dönem, yaklaşık yüzyıllık bir süreci kapsamasına karşın, bu süreç içerisinde dünyada, bu kuşakları ayrı ayrı etkileyen toplumsal dönüşümler de yaşanmıştır. Kitap, bir yandan kadın tarihi olarak karşımıza çıkarken, diğer yandan kadın ve çocuğa dönük eğitim ve ahlak anlayışlarını da yansıtıyor. Bu yansıtma içinde de çocukluk döneminin psikolojik etkilenmelerinin yetişkinlik dönemine ne denli yön vcrici olduğu vurgulanıyor. Büyük anneanne zatürreden ölen erkek kardeşin öldüğü gün doğmuştur. Bu onun yaşamımn ilk şanssızlığıdır. Daha önemlisi bir erkek çocuğun ardından kız çocuk olarak dünyaya gelmiştir. Bizc hiç de yabancı aelmeyecek bir anlayış olan kız çocuk sanibi olma şanssızlığı, Batı'da 19. yy. sonlarına kadar egcmen olan temel bir anlayıştı. îşte böyle bir anlayışın halen egemen olduğu bir dönemde dünyaya gelen büyük anneanne bu hazin raslantıyı anımsamak için bebekliğinden başlayarak yas renklerine giydirilmiş, beşiğinin üzerine ağabeyinin yağhboya bir portrcsi asılmıştır. Bu ona, her gözünü açtığında yalnızca birilerinin yerini doldurduğunu anımsatmak, dahası, aklında tutmasını sağlamak içindir, bu şekilde büyüyen kız çocuk, sevgisini yaşayamadığı annesini küçük yaşta kaybederck bir de annesiz kalmıştır. (s. 3637) Sevgisiz ve annesiz büyüyen bu kadın 16 yaşında evlenir. Ustelik aşk evliliği yapar. Soylu olma tutkusudur aslında bu evliliğin altında yatan. Kendinden daha yaşlı bir baronla evlencn kadın, bu unvanın gereksindiği varisi doğurduktan sonra sevgisiz dünyasına geri döner. Doyumsuz, kin dolu bir cvlilik yaşamı sürdurür. (s. 31) Bu dönemdeki teme! anlayış sevgisiz ve uyumsuz olsa da evliliklerin sürdürülmesi gerektiğidir. lşte böyle bir ortamda dünyaya gelen ikinci kuşak kadın olan anneanne, annesi gibi scvgi ve ilgiden yoksun büyür. Eğitimi süresince yalnız dış görünüşüyle ilgilenilir; iç dünyası görmezden gelinir. Aslında o dönemde çocuğun iç dünyası, duygu dünyası, hayatı nasıl algıladığı gibi kavramlar bilinmeyen, sorgulamak gereksinimi duyulmayan kavramlardır. Bütün bunların yanında kızlann cğitiminde manastır eğitimi önemli bir yer tutar. Manastır eğitiminden geçen anneanne o dönemi torununa şöyle aktarır: "... Bcn okulda ilk beş yılımı rahibelerin 'Kutsal Yürek' okulunda okudum. lnan bana, öylesine kıvrak zihnime bu eğitim azımsanmayacak bir zarar verdi. Okulun, girişinde rahibelerin bütün bir yıl boyunca kurulu tuttuklan, bebek tsa'nın doğumunu canlandıran ahırsahncsi bulunuyordu. Isa bebek, annesi, babası, öküz, eşek arasında ahırda görünürken, koyun sürüleri kâğıttan yapıl10 Uçurumun kenarından hiç ayrılmayan çocuğun suçları ise çok ilginçtir. "Çünku dün saçında büyük bir kurdela vardı... Çünkü okuldan çıkarken bir arkadaşın sc'nin şarkı mırıldandığını duymuş. Çünkü sofraya otururken cllerini yıkamadın... Her sefer suçlarım annemin bana yönelttikleriylc aynı suçlardı, görüntüye ait suçlardı. Bana öğretilen uygunluk değil şekilcilikti." (s. 53) Ve bir gün rahibe, lsa'yı sevdiğini söyleyen çocuğun koyıınunu "Demek bir de yalan söylüyorsun" diycrck uçurumdan aşağı iter. (s. 54) Psikolojik açıdan bakıldığında böyle bir olayla karşılaşan çocuğun ruhsal durumunun ne denli kötü etkileneceğini söylemek için sanırım psikolojı okumaya gerek yoktur. Bedensel olarak varlığını sürdürse de ruhsal olarak kinılik yitimine uğramış ve sürekli suçluluk duygusu içinde yaşayacaktır. Ancak dönemin eğitim anlayışı, özeüikle dinsel eğı tim anlayışı suçlıı luk duygusu üzeı ı ne kurulu bir anla yıştır. Aile anlayışın.ı gelincc: Aile baba erkildir. Mutlak egemen karar merkezidir. Kızının eğitim sürecine müdahale hakkını kendinde görür. Temel eğitimini alan kızı liseye gitmek ister; ancak baba bunun adını bile duymaya tahammül edemez. Yine de kız liseye gitmeyi başarır. Bu onun için zaferdir. Ama bütün erken kazanılan zaferler gibi, bu zafer de Pirus zaferine dönüşür ve baba, liseyi bitirdiğinde üniversiteye gitmek isteyen kızını engeller. Kız da babanın kararına boyuneğer. "Onun olumsuz yanıtıozamanların eğitim sisteminin bir parçasıydı as Uçurumun kenarı lında. Gençlerin gerçek anlamda kararlar alabileccklerine inanılmıyordu. Buna bağlı olarak da, dcğişik bir istek belirttiklerinde gençleri sınamaya kalkışıyorlardı. Ben ilk engelde tökezlediğimden onlara görc benimki gerçek bir tutku değil, geçici bir hevesti." (s. 3233) Derken, yenilmişliğinin yanında dönemin eğitim anlayışını ve gençlere bakışını da yansıtır. Babacrkil aileyapısı, manastırda suçluluk duygusu üzerine kurulu bir eğitim, ardından yalnızca liseyle sınırlı öğretim sürecinin ardından, yenilmişliğin getirdiği bir kadcrcilik anlayışıyla, kendisine talip olan orta yaşlı biriyle yapılan evlililk. 1940 haziranında yapılan bu evliliğin on gün sonrası ltalya savaşa girer. Mussolini iktidardadır ve faşizm hüküm sürmektedir. Faşizmin hol<kabazlık olduğunu vc Duçe'nin 'Karpuzcu' olduğunu söyleyen babası, düzenin adamlarıyla yemeklere katılmaktan ve onlarla işbirliği yapmaktan da geri durmaz. "Aynı şekilde ben de ltalyan Cumartesi'sinc gitmeyi, dul bir kadın gibi kara gömlekler giyip yürümeyi, marşlar söylemeyi son derece gülünç ve sıkıcı buluyordum. Gene de gidiyordum, huzurlu yaşayabilmek için katlanmak gereken bir sıkıntı olarak niteliyortlum bunu. Evet pek dürüst ve şanlı bir davranış değildi, ama çok rastlanan birdüşüncetarzıydı" (s. 96) derken de dönemin edilgcn toplumunu yansıtıyordu. lşte anneannenin yaşamımn ilk bölümüne damgasını vuran önemli dönemeçler. Yine sevgisizlik üzerine kurulu olan evliliği onun özlemlerine yanıt veremez. Arayışları kaplıcada tanıştığı evli bir doktorcla karşılığını bulur ve aralarında bir ilişki başlar. Bu ilişkiden hanıile kalır. Kocası çocuğun kendisinden olduğundan kuşkulanmaz. (s. 123124) "Şimdi kadınlann bu özgürlüğü seçim şansı varken yaptıkları gerçekten korkunç görünebilir, ama o zamanlar bcn bu durumu yaşadığım dönemde çok sı radan bir durumdu, her çiftin yaşadığı bir olay demeyeceğim ama kadınlar evli olsalar da başka erkeklerden çocuk sahibi oluyorlardı. Peki ne mi olmuyordu? Bana olduğu gibi hiçbir şey. Çocuk doğuyor, öteki kardeşleriyle eşit koşullarda yetişiyor, kimse bir şeyden kuşkulanmadan büyüyordu. Aile o dönemde çok sağlam temellere otururdu, yıkmak için değişik bir çocuktan çok fazlası gerekirdi. Annen için de durum böyle oldu. Doğdu ve o anda benim ve Augusto'nun kızı oldu." (s. 125) Yeni doğan kız çocuk, başlangıçta sevgiyle büyüse de, bir süre sonra sevdiği adamı trafik kazasında yitiren annenin içine kapanmasıyla yalnızlığa ve sevgisizliğe mahkum olar. Savaş sonrası dönemde dünyaya gelen bu çocuk dönemin toplumsal çöküsünden etkilenerek büyür. Kendisine olabildiğince anlayışla davranan ancak bu davıanışlarında kendi iç çelişkilerini dc yansıtan yetişkinlere de tepki duyar. Başlangıçta annesinin burjuva eğilimlerine ve yaşantısına duyalan bu tepki üniversite yıllannda dönemin gençliğinin eğilimleriyle koşut olarak topluma karşı bir tepkiye dönüşür. 68 Öğrenci 1 lareketi olarak tanımlanan dönemdir bu. "Fransız Mayıs'ı yaşanmıştı, üniversiteler işgal edilmişti. Oğrenci hareketleri sürüyordu. Onun telefonda endcr olarak verdiği haberleri dinlerken artık onu izlcyemez olmuştum, her zaman birşevlere karşı hınç doluydu ve bu birşeyler hep değişiyordu... llaria kendi cümlelcriyle konuşmaktansa sloganları birbiri ardına sıralar olmuştu." (s. 44) " Devrimci propaganda niteliğinde bildirilerden başka bir şey geçmedi elime, ne bir mektup, ne bir günce. Odasının bir duvarında asılı olan afişte şöyle ya/ıyordu: Aile ancak bir gaz odası kadar havadar ve uyarıcıdır." (s. 45) 68 öğrenci hareketi. Savaş sonrası kuşagın savaşa, eğitim sistemine, aile ve ahlak anlayışına bir başkaldırısıdır Batı'daki 68 öğrenci hareketi. Ancak bu başkaldırı kendi iç çelişkilerini de birlikte getirmiştir. Cinsel özgürlüğün yaşanmasının ardından dünyaya bu kez babasız çocuklar gelmiştir. llaria da böyle bir çocuk dünyaya getirmiştir ve çocuğu annesine bırakmıştır. Asıl sorun çocuk ilkokula başladığında ortaya çıkar, arkadaşlarınm babası vaıdır ve çocuk bunun boşluğunu hisseder. (s. 86) Çocuk, baba ve anne sevgisinden yoksun yaşarken, anne de dııygusal yoksullaşmanın sorunlarını yaşamaktadır. (s. 87) Ardından bir trafik kazasında ölür. Anneanne ve torun başbaşa kalmıştır. Birlikte yaşanan, başlangıçta mutlu ama sonra sorulamayan ve söylenemeyenlerin yarattığı gerginlikle çatışmalı gecen bir dönemin ardından torun başka oir ülkeyeöğrenimini sürdürmek üzere gidcr. Ve anneanne sorulamayana ve söylenemeyenleri yüzyıllık bir hesaplaşma olarak güncelerinde ortaya koyar. Bu hem geçmişiyle hesaplaşmadır, hem de geleceğe hesap vermedir, geçmişle bugün arasında ortalarda duran anneanne, îkisineeşit uzaklıkta durmanın getirdiği pozisyonu gelecekle bir uzlasma köjirüsü olarak ortaya koymaya çalışır. Kendi annesinden başlayarak, kendisinin ve kı zının çocuklarını, eğitim süreçlerini, evliliklerini, aile anlayışlarını, sevgiyi algıC U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 387 SAYFA