Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Özdemir tnce çevirisiyle Telos Yayınları'ndan çıkan Dişi Domuz'un yazarı Maria Darrieussecq ile Sylvain Bourmeau ve Marc Weitzmann'ın yaptığı söyleşiyi Ayşe Ece'nin Les Inrockuptibles'den yaptığı çeviriyle sunuyoruz . SYLVAİN BOURMEAU MARC VVEİTZMANN 7 \panya unırınâakı bir kasabaaan geliyorsun; o kasabanın sakınlcrı her yıl bir siirü domuz üldürürler. Yaşam nasıldır orada? Kasabada, her çiftlik sahibinin, bahçesi olan herkesin bir cinmuzu vardır. Bu domuzlar yüzündcn korkunç bir dram yaşanır, çünkü çiftlikteki çocuklar zamanla domuzlara alışırlar, onları çok scvcrlcr ama domuzlar bir gün mutlaka öldürüleceklerdir... Eylül ile ekim aylarında öldürülürler; bu aylarda kasabada kıyamet kopar. Katolik olmama raömen kasabada kiliseye hiç gitmeyen bir ben, bir de bcnim en iyi arkadaşım vardı; doğup büyüdüğüm bu yerde gerçekten toplum kurallarını hiçe saymaktı bu davranış. Annem boşandıktan sonra kimse ona selam vermcdi. Neyse, domuzu öldürmek için ilk önce onu yakalamak gerekir; ama domuz, onu niye yakalanmak istediklerini bildiğinden bu hiç kolay olmaz. Yakaladıktan sonra ayakları birbirine sıkıca bağlanır, boynu hızla kesilir garip bir görüntüdür bu: Domuz yumuşacıktır, bıçak, derisine tıpkı tereyağına saplanır gibi girer. En korkunç olanı da hayvanın kan kaybından ölmesini beklemektir. ülene dek acı içinde bağırır zavallı hayvan. Sonra bir gazete kâğıdının ucunu tutuşturup domuzun tüylerini yakarlar. Yanık tüy ve kan kokusu her yeri kaplar. Hayvanın karnını açtıklarında ışıkta parlayan, açık mavi renkli bağırsaklar yere duşer. Bağırsakları bir tahta kovaya koyup içlerini temizlerler. iğrenç bir koku yayılır bu sırada. Domuz sucuğunu nasıl ya>arlar, bilir misiniz? Hayvanın pıhtıaşmış kanını bu temizlenmiş bağırsakların içine doldururlar. tşte, domuz sucuğu böyle yapılır. Fransızca öğretmeni olan annem bile bu şekilde domuz sucuğu yapıyordu. Onu sucuk yaparken izlediğimde on iki yaşındaydım ve gördüklerime inanamıştım. Babam bir dökümevinde çalışıyordu. Beni çalıştığı yere götürmüştü; orada da inanılmaz bir vahşet vardı: Erimiş demirlerle dolu dökme demir kokusunun her yere yayıldığı o sıcak yerde ter içinde kalmış bir sürü adam. Benim gittiğim gün çalışanlardan birinin emekliye ayrılması kutlanıyordu. Emekli olan işçi bu dehlizde on dört yaşındayken çalışmaya başlamıştı; şimdi altmış beş yaşındaydı ve bütün ömrünü aynı işi yaparak geçirmişti: Üstünden bir yük bandı geçen, erimiş çinkoyla dolu bir leğenin başında durmuştu yıllarca. Bütün yaptığı, bir kancayla çinko leğeninden parçalar alıp onları yukarıdaki banta asmaktı. Yaşamı boyunca bu aynı iki hareketi yapmıştı. Babam bana bunları anlattığında ona böyle yaşanamayacağını, benim yaşamımın kesinlikle böyle olmayacağını söyledim. Bunları görünce mı yazı yazmaya karar verdın? Hayır, daha altı yaşındayken yazı yazmaya başlamıştım. Daha doğrusu yazmayı öğrendiğim günden bcri yazıyorum. Yedisekiz yaşımda televizyondaki Apostrophes kitap programını f bebeklerimle öykünürdüm. çıkarak yazı yazmayı hiçbir Annem ve babam çok okurzaman aklımdan geçirmelardı; evimizde kocaman bir dim. Bu tür yazıların hangi kütüphane vardı ve tabii ben eleştirmenleri ilgilendireccğide henüz okumamam gereni de düşünmedim hiç. Buna ken kitapları bu kütüpnanekarşın, |ohn Fante'nin kitapden alıp okuyordum. Orneları gibi kuramsal çalışmalağin, Regine Deforges'un öyrımla hiç ilgisi olmayan, yakülerini okuyunca korkunç şanmış olayları anlatan kitapbir erotizm dalgası kaplıyorları da okuyordum. Içimden du içimi. Annem ve babam bu tür kitaplar okumak gelbeni böyle kitaplar okumaya zorlamıdiğinde kendimi hiç engellemeden bir yordu; ben ilginç bulduğum kitabı alıp solukta okuyordum onları. okuyordum. Onlar, devlete bağlı, gü Okuma key/inin ve yazma arzusuvenceli bir işi olan mutlu bir memıır nun temelınde yaşanmış olayları öğrenolmamı istiyorlardı: Annem, hcp öğme ve dıle getırme merakı mı yattyor? retmen olmamı istemişti. Ama bana bu Evet, bir kitabın sonunu merak etkonuda pek baskı yapmadı; Ecole mediöimde okumaktan hemen sıkılıNormale Superieure'e nazırlık sınıfını rım. Michel Leiris'in yazdığı türden Bordeaux'da okudum. Ecole Normale kitapların tabii ki çok iyi olduğunu Superieiure'de biraz baskı ve zorlama düşünüyorum. Leiris'in kitaplarında sonucu edebiyat alanında yüksek lisans bir olay anlatıldı&nı söylcyemeyiz. Bu sınavına girip başarılı oldum. Bu okulkitapları da zevkle okuyorum; okuda işler hep böyle yürür: Hiçbir şeye dukiarım ilgimi çekiyor. Ama hep fazönem verilmez; tek önemli olan şey bu la bir şeyler bilmek istiyorum örnesınavı kazanmaktır. Şimdi ise tezimi öin, romanın başkişisinin karısı hakyazmam için bana burs verdiler; tabii kında daha fazla şey bilmek istiyorum. bu burs benim tez yazmam icin değil, En sevdiğin yazarlar kimler? yazı yazmam için verilmiş oluu çünkü Marie Redonnet üzerine bir şeyler yazı yazmaya tezimle ilgili çahşmalar yazmayı düşünüyorum. Benim sesimayırdığımdan daha de onunkine benzer bir tını oldufazla zaman ayırıöunu söylüyorlar; yorum. "Bir okur olarak yalnızca Edebiyat egıtidünyadan süz eden kitapları sev ikimiz de kitaplarımızda yaşadıkmine başladığında erim, ama dünyayı çok gerçekçi larını kendi penyazmaya devam bakış açtsıyla ele alan kitaplan cerelerinden anlaediyor muydun? hiç sevmem. Kitaplarda, gerçek tan genç kızları Edebiyat yapttları üzerine yaptığı» lerle yazılanlar arasında belîi bir konuşturuyoruz. kuramsal çaltsmamesafe olmalıdır. Yazarlar, kita Salinger'lerin Göların, yazma serünülçelen'ini de veninde kı.urlaştı plarındaki yaşamla gerçek yaşam genç kızlığımdan arasında bir denge ncı bir etkisi oldu beri çok severim. tutturmalıdırlar." mu? Aslında bir başvapıt değil; ama ba Her iki alanda yılıyorum ben bu da çalışmayı nasıl kitaba. Onda da başardığımı sorçok güçlü bir ses dum kendime. Bu var. En az on kez soruya şöyle bir okumuşumdur, yanıt verdim: Yazı bazı bölümlerini yazmaya çok erezbere biliyorum. ken yaşlarda başSalinger'in öyküladım ben. Insanın lerinin de harika yazı yazmak için olduğunu düşükendi içinde bulunüyorum. Çok nan hazineden yoduygusal öyküler. la çıkması gerektifiine inandım hep; On altı yaşındaybu hazineyi hiçbir ken Cönülçelen'ı kurarncı size veresevdiğimi söyledimez. Üniversitedegimde hcrkes beki çahşmalarım da nimle dalga geçsözcüklcrle ilgili, mişti. O zamanlar ama bunlar yazarçcvremde punk ken kullandığım müziöi dinıeyen sözcükler değil. gençler vardı. Bir kuramcının kiBen de seviyortabını okuduktan dum o müziği; sonra onun söylekendimi iyi hisdiklerinden yola setmemi sağlıyor Marie ~ Dappieussecq ile "Dişi Domuz" Uzerine Feminist olmayan bir kadın söylemi du. Ama yüreğimin bir köşesindc hep Salinger'in o iddiasız, küçücük kitabı vardı. Ondan arkadaşlarıma pek söz etmiyordum; o kitabı başkalarıyla paylaşmamam gerektiğini düşünüyoruum. Başkalarına ondan söz edersem çok deöerli bir varlığı onun için böyle demek belki çok iddialı ama çok degerli oldıığunu düşünüyorum tehlikeye atmış olurdum. Yazdıklarını ınsanlara ne zaman göstermeye başladın? Le Monde gazetesinin genç yazarlara verdi^i küçük ödülü kazanuığımda benim için tetiğe basılmış oldu. Odülü alınca yazdıklarımın belki de gerçekten iyi olduğunu düşündüm. O günlerde Editions de Minuit'yc climde basılmaya hazır bir kitapla gittim. Orada Icrome Lindon'la karşılaştım. Lindon, t>ana haklı olarak bir sürüöğüt verdi, çünkü o sırada iyi bir yazar olacak düzeyde degildim. Bana özellikle yazılarımdaki seslc ilgili söyledikleri yol gösterici oldu. Joyce, Beckett ve Kafka'dan söz etti bana. Beni çok etkileyen bir şey söyledi: "Finncgan's Wake'i insan ancak yaşamının son yıllarında yazabilir." Daha yolun başındayken edebiyat alanında çok önemli şeyler yapmak istcdiğim için bana bunları söylemişti. Benim alçakgönüllü olmamı sağladı bütün söyledikleri; bir başı, ortası, sonu vc sağlam kişileri olan öyküler üzerine çalışmaya başladım yeniden. Farklı konular üzerine tabii ki çalışıp alanımda ilerleyeceğim; ama henüz bu noktadayım, mesleğimi öğrenme aşamasındayım. Yazdıklarını ilk kez jerome Lindon'a mı göstermiştin? O günden önce yazdıklarımı çevrcmdekilere pek okutmuyordum, kendime güvenmiyordum. Bir de başkalarına vazdıklarımı okutup kendimi yazar ilan etmenin çok iddialı olacağını düşünüyordum. Aslında söylevecek pek bir şeyim yok benim; ama değişik öyküler peşimi hiç bırakmıyor. Dünya beni parçahyor, öykülerim de dünyaya çarpıp parçalanıyorlar. Öykülerimin eşinden gitmek zorundayım; başka ir seçeneğim yok. Söyleyecek bir şeyin olmadığını mı düşünüyorsun? Örneğin, "kimliksizler" üzerine ne düşündüğümü sorsanız size yalnızca denşet duyduğumu söyleyebilirim. Ama belki bir gün kimliksizlerle ilgilenip onların öyküsünü yazabilirim. Yazacağım öykü günümüzde yaşananlardan Dİraz farklı olabilir; ama yine de onların öyküsü olacaktır. Çok derin politik düşüncelerim yok. Kitabımda dünya üzerine söylediğim her şeyi, kendi gördüklerimden yola çıkarak dile getirdim. Kitabın adı da öyle; yazdığım her şey yaşadıklarımla örtüşüyor. Ecole Normale Suherieure'den mezun, politik kuramlar üzerine calışan bir sürü arkadaşım var. Amaçları, özellikle politik yelpazenin solunda yer alan görüşleri tartışmak. Onların çalışmalarıyla yakından ilgilendiğimi söyleyemcm. Aslında onların düşüncelerine katılıyorum; ama bu düşünceleri açıkça aile getirmeyi başaramıyorum. Benim içimuen yalnızca öyküler anlatmak geliyor; bu öykülerin bir yerinde dünyayı buluyorum birden. Dünyayı bütün olarak düşündüğümde onu çok iğrenç buluyorum ama yine de bir sürü harika şey var dünyada. Dünyada öyle güzel şeyler var ki. Aşk, crkekler, arkadaşlar, çok iyi şarkılar, harika filmler var. Sonra bir de çok güzel yerler var. Sık sık yolculuk ediyorum; örneğin, Izlanda'da gördüğüm yerler dünyanın harika olduğunun açık birer kanıtı. Aslında dünya çok güzel. Önümüzdeki paravanlar ve perdeler yüzünden dünyanın ne kadar güzel olduöunu göremiyoruz. Çevremdeki nesnelerle aramda E SAYFA 12 C U M H U R İ Y E T KİTAP SAYI 3 7 6