Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
f Ve bakıp durduk çocuk bakışlarımızla uzaklara 1 1 Elizabeth Bishop/ Şiirler/ Çeviren: Cevat Çapan II Elizabeth Bishop (19111979) Ikinci Dünya Savaşı ndan sonra çag'dası olan Amerikan şairleri arasında hayranlıkıa izlenen, siirlerindeki imge zenginliği, kara mizah öVeleri ve biçim ustalıg'ıyla dikkatleri çeken bir şairdir. Massachusetts eyaletinde, Worcester'de doğdu, küçük yaşta babasını yitirince, çocuklugunun büyük bir bölümünü Nova Scotia'da dedesinin evinde gecirdi. Daha sonra yüksek öğrenim için gittig'i Vassar'da öğrenciyken ünlü şair Marianne Moore'la tanıştı, şiir yazma konusunda ondan büyük destek gördü. Üniversiteyi bitirdikten sonra bir süre Avrupa'da yaşadı. 19381942 arasında Florida'da, Key West'te oturau. 1946'da yayımlanan ilk şiir kitabı North*South doğum yeri olan "Neıv England" bölgesiyle sıcak ülkelere duyduğu özlemi dile getiriyordu. Daha sonraki hirçok şiirlerinde de sopık ve sıcak arasındaki bu karşıthga yer verdiği görülür. 1950'li ve 60'lı yıllarda Rio de Janeiro yakınlarındaki Petropolis'te oturdu. 1956'da A Cold Spring adlı siir kitabıyla Pulitzer ödülünü kazanan Elizabeth Bishop son yıllarında Boston 'a tasındı ve Harvard Üniyersitesi'nde ders verdi. Bütün şiirleri Complete Poems 19271979 başlıg'ıyia 1983'te yayımlandı. Öykülerini de içeren toplu düzyazılar Collected Prose başlıg'ıyia 1984'te yayımlanan Bishop ayrıca Brezilyalı sairîerden çeviriler de yapmıştır. Soğuk Bir Bahar Maryland'den Jane Devvey için Hiçbir şey güzel değildir bahar kadar. Hopkins Soğuk bir bahar: menekşe çatladı çimenlerin üstünde. Iki ya da üç hafta boyunca ağaçlar duraksadı; küçük yapraklar bekledi, özenle göstererek özelliklerini. Sonunda mezar yeşili bir toz kapladı senin yüksek, amaçsız tepelerini. Bir gün, tepelerden birinin yamacında, bir buzdağı doğdu, güneşin soğuk aydınlığında. Anasının böğürmesi kesifdi ve epeyce sürdü içinden çıkan zarı, o aui bayrağı yemesi, oysa hemen ayağa kalktı buzağı ve pek de keyiflı göründü. Ertesi gün çok daha sıcaktı hava. Yeşilbeyaz bir kızılcık sızmıştı koruya. sanki bir izmaritle tutuşmuş taçyapraklarının herbiri: ve belli belirsiz bir erguvan, kımıltısız duruyordu yanında, ama seçilebilir bir renk değil de, nerdeyse bir kıpırtı gibiydi. Çitlerinin üzerinden atlamayı deniyordu aört geyik. Yeşeren yaprakları sallanıyordu ağırbaşlı meşenin. Kurulmuş gibi yaza hazırdı cıvıldayan serçeler ve akağaçda arkadaşlan ispinoz kamçıyı şaldatınca, uvuyan da uyandı gererek millerce yeşil dallarını güneyden. Ağardı şapkasındaki leylaklar, sonra bir gün kar gibi döküldüler, Şimdi, akşam olurken, yeni bir ay doğuyor. Tepeler yumuşuyor. Sığır mayıslarının altında uzamış otlar görünüyor. Iri kurbağaların sesleri duyuluyor, kalın parmakların dokunduğu gcvşek tellerden. Işıkta, senin beyaz sokak kapının önünde, küçücük pervaneler, Çin yeipazeleri gibi, gümüş vc soluk sarı, turuncu ya da külrengi üzerine gümüş valdızh kanatlarını yassıltıyorlar. Şimdi de sık otların arasından beliren ateşböcekleri: yüksclip alçalıyor, sonra yeniden yükseliyorlar: pırıl pırıl uçarken aynı anda aynı yüksckliğe yöneliyorlar, tıpkı şampanya köpükleri gibi. Daha sonra, çok daha yükseklere uçuyorlar. Işte senin gölgcli çayırların da, yaz boyunca ncr akşam, DU ışıl ışıl armağanlan sunacak SAYFA 14 küçük çiçekbozuğu orospular çay tepsüeri başlarının üstünde gobek atıp dansettiler; kıkırdayarak çıplak bedenlerini önümüze attılar ve sigara istediler. Işte oralarda bir yerde ördum beni en çok korkutan şeyi: 'ek de kutsal görünüşü olmayan kutsal bir mezar, pcmbe çöldcn esen bir rüzgâra açık anahtar deliği biçimli taş bir mermer altındaki mezarlardan biri. Özenle oyulmuş ve seyrek sığır dişleri gibi sararmış, yarı yarıya toz dolu, üstclik bir zamanlar orada yatan zavallı putperest yalvacın tozu bile olmayan açık, kumlu, mcrmer bir yalak, Khadour, sırtında şık harmanisi, gülümseyerek seyrediyordu. Her şey yalnızca "ve" ve "ve" ile bağlanıyordu birbirine. Kitabı aç. (Yaldız dökülüyor sayfaJarın kenarlarından ve parmak uçlarına bulaşıyor.) Aç o kalın kitabı. Biz neden daha önce göremedik Isa'nın bu doğuşunu ona bakarken? karanlık açık, kayalar ışıktan parça parça, dincin, soluk almayan bir alev, renksiz, parıltısız, özgürce samanla beslenen, içerde sessiz, evcil hayvanlarıyla bir aile, ve bakıp durduk çocuk bakışlarımızla uzaklara. Bir Yaz Düşü Pek az gemi yanaşabiliyordu rüzgâr alan rıhtıma. îki dev, köyün delisi, bir cüce, tezgahının arkasında uyuklayan yumuşak başlı bakkalla iyi kalpli ev sahibemizden oluşuyordu nüfusev sanibesinin terzisiydi cüce. Böğürtlen toplayarak oyalanırdı köyün delisi, sonra da fırlatır atardı onları. Kavruk terzi ise hep gülümserdi. Denizin kıyısında uskumru gibi masmavi duran kira evimiz ağlamış gibi çizgi çizgiydi. Ön pencerelerde dizi dizi olağanüstü sardunyalar vardı, yerlerde ise renk renk, pırıl pırıl muşambalar. Her gece, kulaklı orman baykuşunun ötmesini beklerdik. Lambanın çatallı alevinde duvar kâğıtları parlardı. Merdivenlerde hamurdanarak eski bir dilbilgisi kitabını karıştıran kekeme dev ev sahibesinin oğluydu. Suratsi2in biriydi kendisi, ama annesi güleryüzlüydü. Yatak odası soğuk mu soğuk, kuştüyü yatak ise sıcacıktı. Karanlıkta uyurgezer derenin denize yaklaşırken hâlâ duyulabilen düşleri uyandırdı bizi. N.Y.'a Mektup Louise Crane için Gelecek mektubunda ne olur nerelere gittiğini, neler yaptığını da yaz; oyunlar nasıl, oyunlardan sonra başka nerelerde eğleniyorsun; gece yarısı taksilere binip ruhunun esenliği için nasıl dolaşır insan, yollar parkın çevresinde nasıl dolanır ve taksimetre ahlakçı bir baykuş gibi nasıl gözlerini diker, ve ağaçlar koca karanlık mağaralarda yapayalnız nasıl da öyle garip ve yemyeşil dururlar, sonra da birdenbire kendini her şeyin dalga dalga olduğu başka bir yerde bulur insan, çoğu esprileri de, taş tahtadan silinen ayıp sözcükler gibi anlayamazsın, şarkılar çok gürültülü, gene de boğukturlar, vakitse geç, korkunç gcç olmuştur, CUMHURİYET KİTAP SAYI 372 2000'den Fazla Resim ve Eksiksiz Bir Dizin Boyle olrnalıydı bizim yolculuklarımız: cidui ve belleğe kazılabilir. Dünyanın Ycdi Harikası artık eski ve biraz da herkesin bildiği şeyler, oysa başka yerler aynı derecede acıklı ve sessiz olsalar bile, değişiktirler. Çoğu zaman çömelmiş bir arap ya da araplar, Düyük bir olasılıkla bir dolap çevirmeyi tasarlarken Hıristiyan Imparatorluğumuza karşı, onlardan ayrı duran biri kollarını açmış, ya da eliyle o mezarı, Kazı yerini gösterir. Hurma ağaçlarının dalları diz dizi dosyalara benzer. Kör kuyunun bulunduğu taş döşeli avlu bir kitap çizimi gibidir, tuğladan su yolları büyük ve açık seçik, insan figürü ise, devesinin ya da sadık beygirinin sırtında, tarihin ya da dinbilimin içinde kaybolup gitmiştir. Her zaman o sessizlik, o nareket, o kuş lekeleri görünmeyen ipliklerle Ören yerinin üzerinde sallanan, ya da ağır ağır yükselen o duman, ipliklerin çektiği. Herbirine kutu kutu köşeli dikdörtgenler ya da nokta nokta gri daireler üzerinde düzenlenmiş çeşitli sahnelerden oluşan bir sayfa ayrılmış, bir de sözcülderin bas harflerini çözmeye çabalayan o biçimsiz gözlük, yeterince incelendiğinde, hepsi de anlaşılıyor. Vorulan göz, ince kalemin çizdiği çizgiferi aşağı doğru tarıyor, kumların üzerinaeki dalgacıklar gibi birbirinden uzaklaşan çizgileri, fırtınalar dağıtan, Tanrının yayılan parmak izi, ve sonunda güçlükle o ıslak mavibeyaz prizmada tutuşan. St. Johns'da Harrows'a girerken keçüerin o dokunaklı meleyişleri ulaştı gemiye. Gözümüze ilişti kızılımsı gölgeleri dik tepelerde sislere bulanmış nevruz otlan arasında zıplarlarken... Ve St. Peters'de rüzgâr esti çılgın güneşin altında. Geniş alanda sıra sıra papazlar siyahlar içinde karıncalar gibi geniş alanı hızla geçtiler bir uçtan bir uca. Mcksika'da ölüler mavi kemerlerin altında boydan boya vatıvorlar, sönmüş yanardağlar askalya zambakJan gibi parlıvorlardı. lurmadan "av, Jalisco!"yu çalıyordu otomatik pikap. Ve Volubilisae mozaiklerin arasından fışkıran güzel gelincikler vardı; kaş göz ediyordu yaşlı şişman renber. Dingle limanında akşamın uzayan parıltısı çürüyen teknelerin şapırtısını yansıttı. Ingiliz kadın çay sunarken bize Düşesin bir çocuk beklediğini bildirdi Ve Marakeş'in gcnelevlerinde E