28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

ipck esvaplarının hışırtısını kulağının dibincle işitmck, viicııdunun mis kokusunu dııymak kııcaklanırken olduğu kadar, dayak yerken dc güzeldi." (s. 128); "Vicdan, nerde mis kokulıı güzel bedenin? Başımı yasla1 dığım göğüslcrinr " (s. 137); "Çocukluğunun güzelim annesi..." (s. 139); "Cumhur...oğlu gibi sevdiği kiiçük kardeşi... kısa pantolonuyla kucağına gclirdi hani, sokulup da göğsiine, başını omuzuna koyup uyuklardı, ablasının, aksam sotralarında...' (s. 151). Zatcn böyle olmasa, şu tümceler havada kalırdı herhalde: "Her gece sevişmek istemesi kadını bıktırmıştı. Kadının ctindeki ihtirası tutuşturmaya, Reha'nın yumuşaklığı yetnıiyordu. (s. 136). Anlatıcının, kendini Kybelc soyunıın sürdiirücüsü sayması da bunu gösteriyor. Ne var ki, "Priamos'un şehit edilen oğlu yiğit Hektor," (s. 116) derken yazar, 1 lektor'un anası Hekabe'vi unııtmuş olduğunun ayırdında mı acaba? Çünkii, "Ah Raik, babam, âşık delikanlım, oğlıım," (s. 269) diyen bir anlatıcı var romanda. Nasıl da söylencesel, nasıl da içe işleyen bir anlatım öyle! Bıı tür anlatım güzelliklerine, çok sık rastlıyonız romanda. Orneksc, "çocuklukta dokunulan tok mavi atlas," (s. 35); "başka yağmurlarla sulanmış yiirck," (s. 58) ve dana nicesi... Dil için çok büyiik cmek verdiğı, yoğun çaba hareadığı açık Atasü'nün. Bir dc ilginç yaklaşımı var yazarm. Elementlerin, maddenin, doğanın diliyle anlatılan bölümler, öyk" giizel ki, şaşmamak eldc dcğil! Erendiz Atasü, bir büyülcyici anlalımı da, Vicılan'ın Mustala Kemal'le baş başa kaldığı "Dorukta" bölümünde şergiliyor bize. Bıına bir ölçüdc "Dağın Oteki Yüzü" bölümü de eklenebilir. Neredeyse neles kesici bir anlatım bıı. ()ylc başarılı anlatılmış ki Mustala Kcıııal, döniip döniip okunıak istiyorsunıız. Ilele Musuıla Kcmal'in Vicdan'Ia tokalasması, clini bırakışı onıın: "yavnısunu gökyüzüne salan kuş gibi..." (s. 107). Ders kitabı ya/anlar, bıı bölümii "okuma parçası" olarak alahilirlcr pekâlâ kiıaplarına. Yıllaı öncc Mahir Günşirav, "Metamorfoz"da. Rutkay Aziz dc "Kıırtuluş"ta. Mustala Kcmal'in lıcnı insan lıcın dc karizmalik lider yanını dcngcli, pırıltılı oyunculuklai'la nc şjüzel vansıtnuştı ekranda. Aıııa son olarak Behlül Dal'ın yönettiği "Milli Mücadeleden Altın Damlalar" aıllı yapımda. Musuıla Kcmal'i yansılayan Lemi Bilgiıı aynı başanyı göstcremedi bana kalır sa. Yeri gelmişken, sornıak gereği duyııyorııiTi bıırada: Musuıla Kcmal'i canlandırmaya yönclik çaba haıcavan ovuncular, yalnız HÖrscl kavnaklarılan mı yararlanıyor?. Yazı lı kaynaklann varan yadsınamayacağına gö re, bıı konuda çalışacak oyuncular, dağarlarına, romandakı "Doruk bölümiinü dc eklcmcli öylcysc! Atasü, bıı bölümde, Mustala Kemal e, "Troya'nm öcünü aldık," dedirtmiş üzcri örtük bir biçimde. (s. 103). Sonra şu tümcc: "Arkaılan vurulan Iroya... vc Troya'nın öcünü alan Kcmal Paşa..." (s. 116). Benim bildiğim, bunu sövlcycn Mustala Kemal dcğil, Sultan II. Menmet. Bıı konudaki bilgiyi Halikarnas Balıkçısı nılaıı aktarıyorum: "...1 loıııcros'la ilgilcncn ilk Türk, Istanbul f'atihi Sultan II. Mchnıct'tir. Montaigne'e görc, l'atih, Papa'ya yazdığı bir notada, Yıınarıistan'a yardımını anlayamadığını çünkii Italvanların Troyalı Eneas sovundan vc bıı ncılcnlı1 Trakolriglcrden oldııkları için, I lcktor'ıın öciinü alniakıa Papa'nın kendısir\c yardıın ctmcsi gerektiğini yaztnış," 18). Otc yandan Troya, "Marınara kıyısıııda" (s. 116) dcgil. Bıı konudaki bilgi, AnaBritannica'da şöylc yer ahyor: "...(Froya) (,,anak kalc'nin yaklaşık 30 km güncyindc, (,'.anak kalc Bogazı'nın l;gc Dcnizi nc acıldıgı noktadan (ı km kadar içcıidcki llisaıllk dcııcn ycıdc... Yazar Atasü, aynı bölümün giri^indc şöyle diyor: "Kibclc Ana... Hl.sancnin vc tari hin anası, cy Ana Tanrıca Anadolu'nıın kızı...(...) Daglar, ovalar, yaylalar scnin, yüz lcrcc kocan ıla... Doruğunda cv kurdun yiice Olympos dağının. Bcslcdin bcrckclli Mysa ovasını..." (s. 103). Azra Erhat, her nc kadar "Kybclc'nin kocası olarak göstcrilcn bir ()lympos vardır. Mysia Olypos una (Ulııılağ) adını vcıcn ovmıış," diyorsa da, aynı zanıadda, "Anadoltı'da sayısı yirmiyc varan ()lympos aıllı daölar olıluğu"ndan da söz cdiyor. (9). Atasü, bunu da ılikkatc alabilirdi diyc düşüniiyorum. "Doıııkta" ba^lıklı böliimdc, bir yandan Mustala Kcmal anlatılırkcn, bir yandan ıla Vicdan'ın "ayaklarmıla atkılı, bcyaz rııgan SAYFA 14 pabuçlar..." (s. 104). tnanılması güç, ama böyle. Atasü, "Sunuş"ta şu açıklamayı yapıyor; "Kitaptaki olayların tümü, ikisi dışıntla düşseldir. (...) Gercek olanlarsa, garip biçimılc, gcrcejSe en uzak gibi görüncnlerdir! Birincisi Vicdan'ın Gazi Mustala Kenıal'lc görüşmesi, ikincisi isc Vicdan'ın kardeşlcriyle Uludağ'da tırmanmasıdır." (ss. 1718). Evct ama, 2543 metrelik bir ılağın ıloruğuna böyle tırmanılamayacağına görc, bıı, Uludaö'da "doruk" gibi algılanabilecek tcpelcrden biri olmalı! Çünkü doruk", 12 Eylül öncesinin TDK Türkçe Sözlük'ündc şöylc yer almıştı: "Dağ, ıılu ağaç gibi yüksek şeylerin tepesi, en yiiksck yeri." "Bursa'da Zaman" bölümünde, 1935 temmuzuna bir göndermc yapılıyor yine. Kardeşler dağa çıkarken Fitnat Hanım da konuk geldikleri ablasının evinde, akşam ycmeğini hazırlamaya koyuluyor, "harlı gaz ocağının başın(da).' (s. 237). Oysa çok değil, on beş yıl önceki lstanbul'u anlatırken Nâzım Hikmet, şu dizelere yer vermişti "Kuvâyi Milljye"dc; "Mücevhcr gibi uzak vc crişilmezdî şckcr/erimis altın pahasında gazyajjı/vc namuslu, calışkan, fakir tstan bullular/Sidiklerini yaktılar 5 numara lambalarında." (s. 10). Bu dcnli kısa sürc içindc, gazyaj*ının bollaştığı düşünülcbilir m\? Bıırada "maltız "a yer verseydi Atasü, daha inandıncı olmaz niıydiı' lnandırıcı olmayan, bıına benzer bir an latıma tla "Vicdan ilc Nclisc" başlıklı böliimdc rastladım: "(Nclise) babasının ölümündcn sonra, daha küçüciik bir çocukkcn, annesi vc kaıdcşiylc voklıığa düşiip dc, karaman pazarında, scsi kısılıncaya dck çağııarak limon satalıbcri..." (s. 521. 1909 ooğunılıı Nctisc, "sctcrbcrlik", "mütarckc" vc "işgal' yıllarına rastlayan çocukluğunda limon satacak ve ailesinin gcçiminc katkıda bulunacak, övlc mir" Sizi bilmcm ama, bcıı inanamadıın bir türlü bıına. Hclc halkıniızın, gclcnckscl olarak ürcttiği sirkc. korıık, nar ckşisi vb. varkcn... Kalılı kı Kaik'in, 1945'tc Vicdan'a yazdığı bir nıcktııpta şu satırlar ıla yer alıyor: "...()tobiise atlayarak Antalya'ya doğıulduk. Molalardan bırındc bir ccşmc başında yaşlı bir köylü gördiim, cckctini yanmdaki torununa sjiyılirmi^tı üşümcsin diyc, kcndisi mintanla dıııuyorılıı. Nasıl bir şelkatle ycdiriyordu azığının uimünü çocuğa.../ Antalya'ya varır varnıaz, |)osıancyc koşııp sana tclgral çektim, maalcscl bıırdan Ankara'ya tclelon etme iıııkanı vok." (s. 273) Jjinıdi siz, bu satırları okııduktan sonra, Antalya'dan larksız bir Kara man'ıla, üstclik otıız yıl önccsindc, bir çocııgıın limon satarak gcçimini saglayabilcccginc iııanır mısınız'r' Otc yandan, bir çclişki dcğil mıdir bur1 Söz mcktııplara gclmişkcn, ycııidcn dil konıısıına döncyim istiyorıım. İ93O4O'larda yazılmış mcktuplar bunlar. (Cumhur Ozgccan'ınkilcr, 1950'lcrde.) Atasü, mcktupların. hatta gencl olarak romanın diliylc ilgilı olarak şıınları söylüvor: " 1950'larıla, "40'larda vc '50'lcrdc yazıldıkları varsavılan kurgusal mektupları bugünün diliyle kalcnıc alamazdım.(...)...Mektupların. diyalogların, iç konıışmaların dilini olııştururken ait oldııkları döncmin sözciiklcrini seçmeye çabaladım./ .../ (îcçtnişi anlatan tüm pasajlarda, bilinçlc, karma bir dil oluşturdum. 1 iimüyle döncmin sözciiklcrini kullanmak, mctni anlaşılmaz kılma telılikesini taşıyordıı. Zaman gününıüze yaklaştıkça dilin arılaşmasına özcn göstcrdim." (ss. 2021). Oysa Meriç Velidedeoglu, Güngör Dilmen in "1 Iâkimiyeti Milliye Aşcvi" adlı oyıınıındaki dil ilc ilgili olarak bakm nclcr diyor: "Ovunuıı dili... tarihscl kişılcri yaşa ılıklaıı /amanın dili ilc konııştıırmayı ıstc vcnlcrc tam bir yanıt; 1920'lcrin Ismct Paşası, Rasih I locası, Diyap Ağası, llalidc i'.dip'ı, günümüzün an Türkçcsıylc öyle rahat, öyle anlaşılır, öyle yakışır bir biçinulc konıışııyorlar ki..." (11). Kaldı ki Türk Dil Kurumu gibi bir gcrçck dc var ortada. "Türk Dil Kuru mıı(nun), 12 Temmuz 1932'de 'Türk Dili Tctkik (.'cmiyeti' adıyla kuruldıı(ğu)' 17 Ağustos 1983te çıkarılan yasayla Başbakanlığa bağlı Atatürk Kiiltür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu içinde dcvlct kuruluşuna ılönüştürülünccyc dcğin, 51 yıl, 3 ay, 7 giin yaşadı(ğı)," unııtabilir mi lıiç? (12). Bu ülkünün taşıyıcıları Kcmalistlerdi kuşkıısuz. Ozclliklc dc Kemalist öğrctmen lcr. Bu ıloğrultudaki yaymlarla, çeşitli ct kinliklcrle yurt çapında büyiik cabalar harcıyoıılu bıı insanlar. Konıışurkcn, kcndilcrini yabancı sözciik kııllannıaktan alıkoyamıyorlardı belki aıııa, yazarkcn özcn gostcr memcleri olanaksızılı Kcmalistlcıin. lşte, döncmin, bu ıloğrultudaki anlayışını yansıtan bir bclge sizc. 1935'tc Ülkii çlergişinde yayımlanmış bir duyuru bıı: "ULKÜ'YF. VAZANI.ARDAN RICA/ ÜLKÜ'ye şimdiye kadar yaznıakta olan vc şimdiden sonra yazmak isteycn arkadaşlaıtlan ÜLKÜ vazılarını öz Türkçe yazmalarını rica edcr. Oz Türkçe ile vazı yazarkcn en öncmli noktalar şunlaroır: 1 Yazıyı Osnıanlıca yazıp Türkçc'yc çcvirmcmck, doğrudan doğruya öz Türkçe düşünmeye vc ö/. Türkçe yazmava çalışmak; 2 ()z Türkçe'de ()smanlıca'ya lıas ıızıın vc girilt sentakslı cümlelcr yapmamak, vapısı açık bir sağlamlık ve sadeliktc kısa ciımlclcr kullanmak; 5 Bir cümlenin içinde birdcn artık alış,ılmamış, kendi 'iijtikak' (türcmc) ve 'tcdai'sinin (çağrısım) vardımıyla anlaşılmavacak yeni kelime kullanmamaya çalışmak; 4 l'ikrin açıklığını bozacak 'cdebiyat hünerlcri'nden kaçınmak ve bıınun yerine ses, yapı, ahenk ve anlam güzellığindc 'hüncr' göstermeye özcnıııck." (13). Dcmcm o ki, Kcmalistlcr, bırakın ()smanlıca kııllanmayı, Fürkçe kullanımında da öncülük görcvi üstlcnmişti o günlerde. Zaten o yıllarda Türk Dil kurumu, Osmanlıca'dan Türkçe'ye, Türkçe'den Osmanlıca'ya "cep kılavıızları" çıkarmış, ardından bu kılavuzlara "katmalar da yayımlamıştı. S.inıdi düşünebiliyor musunuz; ellcrinin altında, ccplcrindc bu kılavuzlar bulunacak da, hadi konuşurken demiyeyim ama, yazarkcn Türkçe sözciikler sullanmayacak Kcmalistlcr, öyle nıir1 Üstclik, yukarıdaki duyurunıın üçüncü maddesindcn anlaşıldıitna göre, Kenıalistlcr'in, yeni sözcüklerc karşı "asjn" istckli oldıığu da ortada! Denıek ki Atasü, 193O4O'lardaki mcktuplaşmalarda, Osnıanlıca ya dcğil ama, bol bol lürkçe sözcüklcre yer vernıcliydi! Hatta bunlann kimileri, yerleşmemiş sözciikler olurdu da, ılöncmın dil anlayışını yansıtan ipuçları çıkardı ortaya. Orneksc "alacı" (ccllatl, "anak" (bcll'ck. hatıza), "bölem" (tclrıka), "doğusa" (loğusa), "eylev" (amcl, iiil, iş) vb.) Kaldı ki Kcmalistlcr in, dil konusunıla nc dcnli tııtarlı, dııyarlı okluklarını, Atasü dc ılilc gctıriyor. Anlatıcının Vicdan için sövledikleri bıınun kanıtı: "Kullandığı an ılil bcııi şaşırtıyonlu. Annem yaşlandıkça ve lıastalığı ilerlcdikçe ilginç bir gelişme gösteriyordıı. Bilincinin açık olduğu saatlcrılc hep yeni sözcüklcrlc konıışuyordu." (s. 222); "I Ickimlerin niçin bıınamadaığına akıl sır crdiremediklcri son günlcrinde bile dilimizi benden iyi kullanıyordıı. Bilinçten öte, bir içgüdüydü dil onıın için. " (s. 225). Doğrusu daha özcnli bir tutıım bekler dim Atasü'dcn. Orncğin sözcükler konıı sıında cok daha lazla scçici olabilir. Türkçe sözcüklcre daha yoğıın yer açabilirdi. Bıı arada Atasü'nün, yazını kılavıızuyla da başının pek hoş olmadığı görülüyor. Ornekse "kopya "ya "kopye" (s. 54), "pantolon"a "pantalon" (s. İ51), "egzoz'a "cgzos" (s. 277) diyor. Başka pek çok yazıın yanlışına da rastlanıyor ayrıca. Bütün bunlann ardından, son olarak, biraz da "iyimser bakış "ı üzerinde durmak istiyorıım Atasü'nün. Şaşırılınız belki ama, böyle. Hcm leminist Erendiz Atasü iyimser hcm de intihaıihanet izlekleri çerçevcsinde yazdığı "Dağın Öteki Yüzü" adlı romanı iyimser bir yapıt onıın. Şu son yıllarda artarak özlem duyduğumuz iyimserlik, Atasü için nercdeyse doğal bir yönseme. Kuşkusuz bu, Kemalistlcr'in iyimscrliğinden kaynaklanıvor. Hatta anlatıcının kendisi de şaşırıyor buna: "Nasıl bunca iyimser olunabilir> Sürekli kaygılar, hastalık kuşkuları, sevdiklerini yitirme korkularıyla yaşavan Vicdan'daki bu soluklu kararlılık nedir?!" (s. 209). Sonra, anlatıcının, bıı durumu kavradığını, ötesinde kendisinin de bıından etkilendiğini görüyoruz: "Bir kuşak öteki kuşaktan doğuyor, bir sonraki kuşağa batıyordu.(...)Annemin varoluşu benimkinde eriyordu." (s. 223). Şu satırlar da Atasü'dcn: "Kadınla erkeğin ayrılığını canacıtıcı bir gerçeklik olarak yaşıyoruz. Ama güzel ve unıut verici olan, tüm ayrımlara karşın, biz insanların aramızda mcvcııt somut kardeşlik bağı..." (s. 23). Zaten Yıldız Ecevit'le yaptığı şöylcşidc de şöyle demişti Erendiz Atasü: "Uiukta yaklaşan boranı sanatçı dııyarlıkların anlavabildiği, kitleninse hcniiz larkcdemediği, farkedenlcrinse yıldığı bir dönemde, yani Nazizmin iktidara gelmesindcn önce, Thomas Mann bir karakterinin ağzından şöylc der: 'Y'azarın görcvi ııtukta görılüğünü lıalka göstermek ve hayatölüm kaışıtlığmda hayattn soncul üstünlüğünü vurgıılamaktır. " (2). İyimser bakış açısı, bir an olsun bırakmıyor Atasü'yii. Ne iyi! Ayla Kııilu nıın "Mekruh Kadınlar Mezarlığı" adlı yapıtıyla ilgili dcğerlcndırmcsinı dc, şu satırlarla bitirmişti Aıasii: "LJmut gününıüzdc yaşanıdan dcğil sanattan yansıyor! Bu dcnli karamsar bir yapıt bıı ılcnli giizel yazılabildiğine göre, hiçlik ııçıırunuınun kıyısıııda ıınıut hepiıniz için hâla vardır! " (14). "Dağın Oteki Yüzü"ndeki gczintıyı. Atasü'nün satırlarıyla sona crıliriyorıım: "Yiizyılın kıyısııula ılııruyor, dün ılcğil, bugün; 'çakmak çakmak (jözleri' vc cğilmcz başıyla, her an müdahaleye hazır. doğanın ve tarihin zorıınlulııklanyla rastlantılarının kcsiştiği o noktada... Bir doga olayına benziyor. 'Uçurumun başına' dck yürüyor, dün değil, bugün. Kcskin bakışı sonsuzluğu kavrıyor. İncc ıızıın bacaklarının üstünde yaylanarak zamanı kollııyor, tlün dcğil, bugün; şimıli atlayacak 'karanlıkta akan bir yıldız j>ibi kayarak', vadidc iilkcme yer açacak!/ Onıın buula oUluğunu bilıyorum, o büyiik taş anııta dcğil, bozkırın sadc toprağında. Onıın bir halkın umudu vc vicdanı olmıış varlığının ışık ılanılacaklarına döniişiip bozkırı vc üstünde yaşayanları scssizcc beslediğini biliyorum." (s. 280). Demek, iç karartıcı olguları, durumları aktarabilmcnin de yolıı var!Bıınun için kötümser olmak gerekmiyor. lvimser bir bakışla da karanlıklar yansıtılabiliyor pekâ1 lâ! Sanattaki hüner de bıı değil mi zatcnr Bu acıdan bakıldığında, yinc iyimser bir yazar olan Orhan Kcmal adm.a oluştıırulmuş "Orhan Kemal Roman Ödülü"nün, "Dağın Oteki Yüzii"nc vcıilmcsi, tam isa bet! Erendiz Atasü, "ışığa bulanmış cli"ylc, işte önünüzde. Hadi, uzatın elinizi! Rcnı/.ı knaİKvı, l'MŞ.^Ki s. Aclalct Ağaoglıı; "Olmeye Yalmak", Kcmzi KitaİKvi. l ' ) 7 5 , 554 >,. ( 2 ) Cunıhuriycl Kitap; S.ıyı M)">, 2 1.12.1 W (3) Duynıı DurKiın; • ;ııi]iluıriytt. I().I.1W6 (4) Sabahattin Sflek; "Millî Mücadelc (Ulusal Kurtulu; SavafilI", OrKÜn Yayınlar, l'W2, s. (1) Erendiz Atasü; "Dağın Olcki Yüzü", (5)Sclck; iiRv. H; s. V7h (6) Ccyhun Alııf Kansu; "llalk Orılusu", Varlık. Sayı 671. 1 Haziıaıı 1W6 (7) Sclck; agy. I; ss. 2012O22O32O42O5 ve II; s. 477 (8) Halikarnas Bulıkçısı; "Hey Koca Yurt", Bilfji Yayııılaıı, i. Basını, 1984, s. 290 (9) Âzra Erhat; "Mitoloji Sözlüğü", Rcmzi Kitakvi, 2. Basını. 1L)7K. s. 249 (10) Nâzım Hikmet; "Kuvâyi Milliye", Aılam Yayınları. 12. Basını. l')l)"),s. 25 (12) "Atalürk'ün Türk Dil Kurumu ve.Sonrası" 0 lnzırlayaııhn: Scvgi Ozel, Haldun Ozen, Ali Püsk.üllüoglu), Bilgi Yayınlan. l9S(ı. s. I 1 (1)) Ülkü/Halkcvleri Mccnıuası; Sayı 28, lla/iran I W (14) Cumhuriyet Kil«p,Sayı 310.25.1.1996 CUMHURİYET KİTAP SAYI 332 (ll)Cumhuriyet,2S.ll.lW>
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear