Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
mıza, çene çalacağımıza inanıyorum: Öyle olmasaydı binlerce yıl öncesinden hiçbir iletişimin olmadığı çağlarda insanlar birbirlerine benzemeyen sanat eserleri üretebilir miydi? Bu gezmeler ve dolaşmaları zaman zaman dergilerde ve gazetelerde yazdım. Her biri kendi içinde bütündü. Ama bölük pörçüktü. Bu nedenle kitaba dönüştürmek istedim. Çünkü zaten her gittiğim yerin fotoğrafını çekivordum. Kitabın arabölümlerini de yazdığımda Mavi Uygarhk olusuverdi. ııllardır resim hakkında honuşmaktan hiç hoşlanmadığtmzt biliyorum. Ama yine de resimlerinizden, Akdeniz'in, hatta yazıntn cojkusunun devinimiyle ilgili konuşsak. Bir aktarıcı olarak bu noktada hem suskun, hem geveze bu tantm size aitti olmak üzerinde biraz dursak... • Evet, ilk işim resim, dünyanın en eski mesleği benim için resim. Doğanın her anında resim olduğunu görüyorum. Gözün bile algılayamadığı çok şey var. Mavi Yolculukta tekneye duşen güvercin hem hüzündü hem resim. Ama resmini hüzünden ötürü birkaç gün sonra çizebildim. Doğa hiçbir mevsime bağlı kalmaksız:n bir devinim yaşıyor. Sulara açıldığımda 36 yıldır yaptığım resmin renk ve derinlik ögelerinin ne denli yetersiz olduğunu görüyorum. En büyük esin kaynağım doğa. Resmin sınırlarında öykücü kalmamak için yazıyı seçiyorum. Her şeye rağmen bir anlatıcı olmam gerektiği için desenlerimde insan yüzlerinin derinIiğini yakalamaya çalışıyorum. Çoğu zaman resim ve yazı içiçe geçiyor. Çünkü coşkunun sınırları yoK. Coşku nereye yöneltiyorsa onu yapmak istiyorum. Ama bu arada şunu da belirtmek isterim. Ne resmin ne de yazının ukalâsı olmak istemiyorum. Yanılmıyorsam, Oscar Wilde ın Avcı diye öyküsü var. Avcı her gün avlanmaya gidiyor ve her dönüşünde arkadaşlarına olağanüstü güzellikleri anlatıyor. Bu her gün tekrarlanıyor. Ama avcı bir gün avdan dönüp hiç konuşamıyor, gevezelik etmiyor. Hiç kimse avcının bu suskunluğuna bir anlam veremiyor. Israrla soruyorlar neden anlatmıyorsun gördüklerini diye. Avcı sonunda itiraf ediyor. "Gclip anlattığım, uydurduğum tüm hikâyeleri dün gece ormanda gördüm" diyor. tşte benimki de böyle bir şey. Beu cin karnında bir noktayım. Onun için hem suskun hem de geveze olmayı seviyorum. însanoğlu binlerce yıldan beri aynı kaynaktan yararlanmış ve biz bugün de yararlanıyoruz. Tutkudan, yaşam biçimine içki şölenlerine kadar her şeyin keyfi çıkarılmış. Barışta ve savaşta. Kimileri de yok olup gitmisler. Bir tek gerçek var. Yaşamı, anlattıkları, çizdikleri ve yazdıkları zaman kendi güçlerini ve ustalıklannı ortaya dökmüşler. O zaman insanın aklına şöyle bir soru gelebilir. Biz 20. yy'da yazıp çizmeyelim mi? Kuşkusuz bunu söylemek istemiyorum. Her çağın kendi yaşama biçimi ve büyük ustaları var. Değişen de bu. Bilmemiz gereken bu yaşama biçiminin geçmiş yüzyıllardan farklı olmadığı. Parklı olan giysiler, araçlar ve bir tepsi içinde sunulan teknolojı ürünleri. O zaman insan kendi kuşkusunu beslemek sorumluluğunda. Ustalığa giden yolu anlamak için kendimizi sorgulamak çok önemli. Benim yaptığım da DU. Peki ya, çağlar arasında gezinen biri olarak 20. yüzytl için ne düşünüyorsunuz? 20. yüzyılı ben tüm çağların en görkemlisi olarak görmüyorum. Çünkü yaratılan teknoloji en iıeri belki ama yıkımların, yoketmelerin, yıldırmaların ve kötülüklerin bu yüzyılda daha çoğaldığına tanık oluyorum. Ben 20. yüzyıl mitolojisinin ne olduğunu bilmiyorum. Şimdi ben sana soruyorum. Sence 20. yüzyıl mitolojisi var mı? "... Uzay mı, bilgisayarlar mı? Mitolojisi yaratılmamış bir çağ nasıl güzelliklerle dolu olabilir? diyebilirim ancak." Bence 20. yüzyılın mitolojisi yok ama dedikodusu var. Belki mitolojisinin olmayışı insanları daha bireyci, daha bencil kılıyor. Acaba mitolojinin yokluğunda kültüründen mi kapıları kapanıyor, Çün kü her söylence sanatın ve kültürün kaysos, şarap ya da hayatın kendisi. Şimdi nağından doğuyor. Bence 20. yüzyıl miönümüze getirilen saraplart da görünce tolojisi kendi yarattığını kendi yok eden bu bölümden konusmamn tam zamant olbir çağ. duğunu düsünüyorum. On üç ytllık bir Daha önceki kitaplannızdan Bin çeşit lanıstkltğa dayanarak yazımtn basında siîstanbul ve Boğaziçi Yalılan'mn sonunda zin icin iyi bir şarap tüketicisi demistim. iki bö'lüm ammsıyorum. Biri Masal ve Çünkü arkadasıntztn ürettiği saraplar için Gerçek, diğeri Güvercinler, Erguvanlar ve birçok sanatçt gibi sizin ae litografi ile Martılar. Mavi Uygarlık'ta da özel bir bö özel şarap etiketi basamak için ne denli lüm var. Mavi Notlar. Burada denizi, ağa titizlendiğinize tantk oldum. a, Büyük hkender'i, Kekova'yt, sözcükle Doğa, insanoğlu için sonsuz bâkir. ri, mavi ve dü'sleri anlattyorsunuz. Sanki Dionysos da tanık olmuş her şeyin yeşekitapartmzda ortak bir üslup söz konusu... rip çiçek açtığına ve mevvesini verdiği Sen söyleyince dikkat ettim. Neden ne! Bir el açıklığı yaprakların arasında gerek duyuyorum doğrusu bilmiyorum. yüzlerce salkım görmüş bir gün. Her biSanırım bir günah çıkarma bu. Belgesel rinin gür meyvesi varmış. Koyu mormuş nitelikte anlattığım her yöreden arta kabazılan, kırmızıya yakın olanlan da varlanlar bunlar, diyebilirim. Belki bir denemış. Başının üzerinde saklıyormuş her me türünde kendimdeki izleri yansıtmak biri. Günesin ışığı bu olgun ve sulu meyistiyorum. Tüm anlattıklarım onlarla oluveyi aydınlatıyormuş. Dayanamamıs Dişuyor, sular, renkler, kuşlar gibi... onysos, bir tane vemis. Tadına vardığın Azra Erhat'ın tantmlamastyla, buğday, da ise birkac sıcak salkım inmiş gövdesitoplumundan üzüm topumuna geçerken ne. Hızını alamamış ezmiş salkımları ve bir baska olguyla karşıuısıyoruz. Mavi Uy içmiş suyunu. Uyuya kalmış. Gün dönergarhk kitabınızda bir bolüm var. Diony ken uyandığında arta kalan suyu içmiş bu kez keyiflenmiş. Koşup, dağ, taş kim varsa içirmiş salkımların suyundan. Giderek, dağ, taş ve düzlükte kim varsa coşmaya başlamış. Söylenceler her şeyin gerekçesini Dulmuş. Içen toplumlar güzel toplumlardır. Amaç kırba gibi içip sefil olmak değil, yaşama doğru bakmak. Şarap düşüncenin, şiirin kapılannı acacakken sefilliğin kapısını açmaması lazım. Bu konuda Hayyarn bayağı iyi yollar gösteriyor. Yüzyülardır Ömer Hayyam'ın dedikleri ne yazık ki cağımızda tutmuyor, yolundan giden yok! "Şarap iç yıkansın aydınlansın için Bu dünya öbür dünya silinip gitsin Gel ömrüm yele gitmeden tadına var Cana can katan suyun ıslak atesin" Bu yolculuğu bir bütün olarak görürsek, yemek kültürü, müziği de atlamamak gerekir diye düşünüyorum. Onun için yediğiniz içtiğiniz, dinlediğiniz sizin olsun diyemeyeceğim. Dionysos'un hakkı iyice verildi mi bu gezilerde? Ege ve Akdeniz'in suları anlattığımız ciddi ögelerden oluşmuyor kuşkusuz. Yeme icme kültürüyle de oluşuyor. Doğrusu Dionysos'un hakkını çok iyi verdik. Önce gün ışırken suya atlamak sonra çılgın kanvaltı sofraları. Üzerine topladığımız otlan serpiştirdiğimiz peynirler, akşamüstü dayanamayıp erken saatte başlayan içkiler. Tabii bu arada balık alımı ve yanaştığımız limanların pazar yerleri bizim en büyük tutkumuzdu. Arkadaşlarım gibi ben de mutfakçıyım. Sakar olmama rağmen... Pazar yörelerinde otlar, sebzeler ve balıklar üzerine kendimizi çok iyi dağıttığımı söyleyebilirim. Yolculuğumuzun bir günü en az 78 saatinin meze ve yemek nazırlamayla geçiyordu. Ama bütün bu tekne içindeki yaşamda doğanın müziği ara verdiği zaman Ege'nin ve Akdeniz'in müziği yerini alıyordu. Ben Bach ve Chopın tutkunuyum ama ilginç müzikler örneğin Akdeniz filminin müziği, Vangelis'in 1492'si, Bregoviç'in Arizona Dream'i, Anastassia'nın Vunan Müzikleri Bulat Okudjava'nın Teodorakis'in, Yanni'nin müziği Mavi Yolculuklar için harika. Sizin söylediklerinizden esinlenerek "Mavi bir yolculuk değil, sonsuzluk. Uygarltklara derin mavilere uzanan bir yaşama biçimi." Son sözleri yaşadığımız toplum ve yaşama biçimi üzerine konuşarak noktalasak. • Üç yanı denizlerle çevrili bu toprak parçasının sularının derinliğinde olabilseydik keske... Sanırım o zaman günümüzdeki gibi kendi kaosunu besleyen, görgüsüz, kimliksiz, kıroluğa özenen bir toplum olmazdık." Ege'den Akdeniz'e Mavi Uygarlık / Gürol Sö'zen/Akbank Kültür ve Sanat Kitaplart /460 s. Deseti: Cürdal Duyar GUROL SOZEN ı: G ürol Sözen 1940 yılında Konya'da doğdu. Babasının Meteoroloji Genel Müdürlüğü'ndeki görevi nedeniyle Anadolu'nun birçok kentinde ilk ve ortapkulu okudu. îstanbul Kabataş Erkek Lisesi ve Îstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarhi Bölümünü bitirdi. Doğan Kardeş, Türk Sanatı, Varhk, Yelken, Gelecek, Türk Dili, Pazar Postası, Yeditepe gibi dergilerde önce desen ve şiirleri, sonra da öyküleri, masalları, denemeleri yayınlandı. îlk sergisini 1960 yılında Kadıköy Gençlik Kitabevi Galerisi'nde açan sanatçı, 25 kişisel sergi gerçekleştirdi ve karma sergilere katıldı. Bu toplu sergileriçinde en önemlileri 196567 Uluslararası Kültür Şenliği Plastik Sanatlar Sergisi, 1967 Paris 5. Genç Sanatçılar Bienali, 1968 Toplum ve Sanat Sergisi (C. Burak, N. Günsur, N. lyem ile birlikte), Devlet Resim ve Heykel Sergileri... Politika ve Günes gazetelerinde uzun süre "Kültür ve Sanat Bölümü"nü de yöneten sanatçının Anadolu ve yurtdışındaki kentlerle ilgili gezi notları, dizi röportajları, kültür ve sanat konularında düz yazıları 1959 yılından beri Akşam, Vatan, Milliyet, Politika, Güneş ve Cumhuriyet gazetelerinde yayımlandı ve yayımlanmakta. 196467 yıllarında TMTP Uluslararası Gençlik Festivali yönetim kurulunda çalıştı. 1974 yılında Iş Bankası, Ankara ve Îstanbul sergisi nedeniyle Destan adı altında sanatçının özel bir aİDÜmünü yayımladı. 1976 yılında Uluslararası Îstanbul Festivali Resim Dalı ödülü'nü aldı. 1971 yılından beri de çesitli zaman dilimlerinde TRT için kültür programları, açiK oturumlar, belgesel fılmler üretti. Toprak ve İnsan, Anadolu Uygarlıklan bu dizi belgesellerden yalnızca ikisi. Ayrıca, Hat Sanatı, Anadolu Uygarlığı, Ayasofya, Dünden Bugüne Saraylarımız, Bursa'nın Çağrısı, 16. Yüzyılda Süsleme gibi multivizyon gösterilerinin metin yazarlığı ve yönetmenliğini TBMM, Dışişleri ve Kültür Bakanlığı adına gerçekleştirdi. 19888'de ise Îstanbul ve Ankara'da kapsamlı boyutta ik kez gerçekleştirilen Çağdaş Sovyet Resmi Sergisi'nin danışmanlığını yaptı. Akbank'ın Kültür ve Sanat Danışmanlığı'nı da yükümlenen sanatçının Bin Çeşit Îstanbul ve Boğaziçi Yalıları adlı kitabı 1989 yılında Akbank Kültür Yayınları dizisinde yer aldı. "Kendimle Hesapaşmalar" divc tanımladıgı son dört yıllık çalışmalarından oluşan desen, akrilik, yağlıboya ve bronz neykellerini 1994 yılında Istanbu Aksanat'ta gerçekleştirdi. Yaşamının büyük kesimini resim ile sürdüren sanatçının yapıtları Türkiye dışında Almanya, Ingiltere, Hollanda, eski adıyla SSCB ve Amerika'da özel koleksiyonlarda bulunmaktadır. Akbank Kültür Sanat Kitapları Dizisi içinde Türkçe ve Ingilizce olarak beş bin adet basılan "Ege'den Akdeniz'e Mavi Uygarlık" kitabı ise 1995 yılı sonu basıldı. 1996 yılında satışa sunuldu. CUMHURİYET KİTAP SAYI 318 SAYFA 6