Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
gırtlaktan, can yalcan şimdi duyduğum gibi, kırk yı] sonra ve ilk duydıığum yerden uzakta, batak kırların ve şekerakçaağaçlarının eldiven tcnli rcnklerinde. Kışın başında bu New England kasabasında gönlüm Güney'le dolu: yumuşak ıslaklık, aydınlık ve o erkeııci karanlıklar suikastçının bileğini güçlendiriyor ve yarayı gizliyor. Burada, bu yakıcı havada, konuşmam asfa şifa bulmayacak. Ve bulmasını da istcmiyorum. HAYALET ÖYKÜLERİ Yıllar önce Amerika'da Cadılar Bayramını kutlamıştık. Anoraklarımızı, eldivenlerimizi giymiş, dışarı çıkmıştık lovva'nın üstündeki ayı scyrctmcye 1 Iava kararmadan önce araç parkında ve bizim apartmanın oyun alanında dolaşmıştını. Her sundurmada, her kapı eşiğinde mumlar titreşivordu içi oyuk baikabakJarının içinde tatil öncesi akşamı, günbatımında. Biz yabancıydık orada. Bizim ışık yanan odalarımızın yoldan nasıl göründüğünü anımsıyorum: o kırılganlıkla. ayaga kalkıyor, kıza yürüyorum. îşte, yüzü kıpkırmızı boynuna kadar ve yanıyor. Elimi kaldırıyorum. Agaçlan işaret ediyorum ona, sürüp giden şeylerden duyduğumuz acılara sırt ccvirip bu güzelliklere dönmemiz gcrektiğini gösteriyorum. Ve o, beni görmüyor bile. BİZ SAVAŞTA TARAFS1ZDIK Bu ılık sonyazda içeri alınacak ne çok şey var. Merdiven yaban elmasına dayalı. Sera, en iyi Irlanda domatcsleriyle dolu. Armutlar olgunlaşıyor. Kocan aksam yemekte sıkkm, üç parmağ'ını kıvırıp, "dedded" diye cl sallamayı ycni öğrencn bebeğe bakacak zamanı yok. Durum çok ciddi, diyor. Korktuğumuz şey olabilir bu. Iğneye bir pul geçiriyorsun. Tek diiğümlü Ipliğin dibine doğru, ışıltılı bir bilmece gibi dizilmiş öbürlcrinin üstünc indiriyorsun. Sonra bir tane, bir tane daha. Yeşil ve sarı bezelyeler yükselsin, yaban clmasını vc duvara dayalı mürdüm renkli patalyayı aşsın: onun içine dikmeyeceksin ki. Serin odanın raiları güneye bakıyor. Raf raf armutlar dizili, daha sert hepsi, sararacaklar, sonra da kızaracaklar. Onun dışında bırakacaksın onları. Yumuşayacaklar vc tcpcden başlayıp çürüyecekler, hcpsi bir akşamda. Işık kullanacaksın, onları şaşırtmak için. Kahvaltı masasında bir kentin tchdit altında olduğunu bildiren başlıkların yanıbasında acı rezeneylc pcyniri karıştırıyorsun. Kahve fincanı önünde, âşık oluyorsun. Ardından, ay ışıklı ırmakta dolaştın ve egilip aşagıya baktın. Işıl ışıj bir çcmber döniiyor iğnenin ucunda, saten suda aynı istekleri ısrarla lrlanda denizinitı dalgaları üstünde de sürdüren ay bu, ve açılan her tuz pcnccrcsi akikten havalar açıyor öniinde, toplanan meyvelerlc yaptıöın ilk reçelleriıı renklcriylc işlcrsin onu. Kavanozlaıı kilerdcn pencere kenarına çıkar, unları görcbilcceğin yere: kış uıücevherleri onlar. Kocan gelir gecclcyin, savaşı anlatır. Beklersin smokinini giysin diye. Parri bu gece. Sokaklar sessiz. Dublin huzuı içinde. Konuşmalar hcp öliim üstünc, ama sen ilk soran adaının elindcn tutup kalkıyorsun. Fokstrot, çift adım, hızlı adım, dans ediyorsun müziğe uyarak. Yoksunluklar ışıldıyor butlarında ve geçmiş ve gelecek kovulmuş vc zorlanmış, vals zamanı, bclinin aşağılannda. CUMHURİYET KİTAP SAYI 2 7 1 GECEYARISI ÇİÇEKLERÎ Ağır ağır iniyorum mcrdivenleri. Ev sessiz, içeriye tıkabasa sıcak ve uyku dolmuş. Mutfakta her şey kımıltısız. Belirgin bir şey, bir ay bile yok söz edilecek. Her gün dağılabilirdim paradokslar içinde, ya da, taşranın kara dikenli kışı dedikleri şeyle, elmalar çiçcklendiğinde dolu yağdığı zaman. Düğmeyi çeviriyorum ve bahçe ışıkla büyüyor. Tüm bir yazın çabası bir anda! Yüzümü cama dayıyorum. Lcylâklann, küpelerin gölgeleri; kara kuşüzümünün karanlık imgesi: apansızlığın kücük vandaşlan, ışığın kıyısında nasıl da somurtKanfar. Yağmur istemiyorlar; kökleri vok. Elimi uzatıyorum; yok oluyorlar. Çocukken burnumun dibine bir aslanaftzı uzatılmıştı. Bak, demişti bir ses, işte bu senin saçının rengi. Ve ordaydı başım, birinin ellerinde biçunlenen mücevher. DIŞARININ TARİHt Dışarda birileri olıır hep. O yıldızlarınîrlanda'da bir Ocak ayınuı o demirdcn ipuçlarının ışıkları, acılarımızdan binlcrce yıl önce oluştular: dışarınm tarinidir onlar, onlar hep dışarınm tarihi oldular. Uzaklıklarını koruyorlar. Altlarında kendinizi insan olarak duyumsayacağınız ve ölümsüz olduğunuzu anlayacağınız bir görünüm olan bir yer var. Ve ikisinin narasında seçim yapılacak bir zaman. Ben seçimimi yaptım: o tarlalardan, o ırmakiardan, ölülcrin göklcri olarak pıhtılaşan o yollardan bana yalnızca şimdi ulaşan o azabın bir parçası olınak için, söylenden çıkıp tarihe taşınıyorum. Nc denli yavaş ölüyorlar, biz yanlarındn diz çöküp, kulaklarına fısıldarken. Çok geç kalmışız. Biz hep geç kalırız zaten. AK ALIÇÇİÇEKLERt BATI İRLANDA'NIN Iki mevsim arası bir zamanda çıktım batıya doğru arabayla yola. Geridc kaldı sayfıye bahçeleri. Çim biçme makineleri. Kısa söyleşiler. Alçak gökler altında, öksürükotu öbekleri arasından akıp, Atlantik ışığının sert utangaçlığını kuşandım. Sonra canım, kollanmı keskin kokulu çiçeklerle doldurmak istedi, uzaktan bakılınca o fildişi renkli yamacın bir parçası olayım, dedim. Ama, biliyordum vc hiç unutmadım alıçlara dokunmama geleneöini. Evc sokmamalı bu ak çiçekleri belâdan uzak olmak için belki çocuklar ölür, ya da benekli danalar nedensiz ateşlenir diye. Ve böylecc terk ettim o tepeleri heyccan içinde, bir su akıcılığıyla ve su gibi.toprağı yeniden tanımlama gücüyıe. Ozgürce, görünmedcnbalık tutanlara, Mayıs günbatımının belirsiz ışıklannda yolunu şasırmış gezginlereo yörelerde konuşulan biricik dil gibi. SAYFA 19 BÎZ HEP GEÇ KALIRIZ ZATEN Iki bölümlüdür bellek. Birincisi, gelir ziyaret eder: Şimdi bile, o kahvede oturan âşıkları gördüğüm gibi. Kız ağlıyor. New England'da kahvaltı saati, kış. Kızın arkasına, pencereden bembcyaz çamlar göriinüyor. Ycni kar yağıyor ve eskisi dallarda uengesini yitirip dökülüyor yere, yenisinin üstüne eklenerek. Sonra, yenideo oynanıyor her şey. Bu hcp oluyor. Itip kahveyi kenara,