05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ğinde. Örneğin, Yeniden adlı öykünün içindcn, belki onlarca gerilimli, acılı, eğlenceli öyküler, senaryolar, romanlar, şarkılar çıkabilir. Bana kalırsa, bu büyük ve ulu ağacın gövdesinde de, öykülerinden başka mekânı olmayan, C. Süreya'nın deyimiyle, "Edebiyat Mareşalı" M. Buyrukçu yaşıyor olmalı. Onlara umut ve sevgi aşılamak için yanıbaşlarından hiç ayrılmayan bir kumandan gibi. M. Buyrukçu öykülerinin kahramanları, yaşamın içerdiği çelişkileri, dayanılmaz acıları, savaşımları, yenilgileri, yalnızca temel içgüdülerinin doyurulması yoluyla karşılayabilen, hiçbir kültürel direnme odakları olmayan, sıradan kişilerdir. Yazarın, onların sevişirken ve ycmek yerkenki iştahlarının temposunu durmadan arttırmastnın nedçni, olsa olsa, ölüme karşı isteksizce direnilmeyeeeğinin altını çizmek içindir. Bu arzulu ve tutkulu direniş, yaşamın evrensel anlamda savunulması ve sürekli kıhnması için gereklidir. Geride kalan iki öyküde yer alan kişilerin de, çoğunlukla yersiz yurtsuz işsiz ve mekansız oldukları düşünülürse, yaşadıklandüşselvegerçek,cinseldopingler yararsız sayılamaz. Bu kişilerin trajik yaşamları, toplumsal çarpıklıkların aynası ise de, yazar o aynanın içinde küçük sevinçleri de ateş böcekleri gibi uçuşturur. Yaşanmaya ve belkı de uğrunda ölünmeye değen, insanları kanatlandıran sevdaları hiç eksik etmez, bu kişilerin başından. Onların geceleyin sahilde sandalların içinde uyurken, aralarında sessizce dolaşıp, üzerlerine birer çul örtenin de, öykü yazan olmadığını kim söyleyebilir ki. Kahramanlarınınyazarla,yazarın daonlarla, sarrnal bir biçimde bütünleştiği bu öykülerde, kitaba adını veren ilk öykünün de sezinlettiği gibi, insan yüzlerinin yarısının gece ve öbür yansının da gündüz olduğu, esrarlı bir güzellik olarak hep vurgulanmaktadır. tnsan yüzünün yazgısı, dünyanınkinden nasıl ayrı düşünülebilir? İnsan yüzünün gece olan bölgesine zaien hiç girilmez, orada bilinmezlikler vardır, sanatın ulaşamadığı aşamadığı karanlıklar bulunur. Görülebilir öbür yanı ise, hep eksik kalmak koşuluyla, karışık görüntüler, resimler ve gölgeler içerir. Bence M. Buyrukçu'nun bütün öyküleri, adlannın çağnşımlanndan da anlaşılabileceği gibi, sonsuza açılımlıdır. Anlatılanı değil de, anlatılmayanı da anlamaya eğilimli, biraz meraklı ve deneyimli bir okur için, M. Buyrukçu, heyecan verici bir yazardır. Kullandığı dilde, eriştiği yeckinliğe ise, değinmeye hiç gerek yok. Kahramanların kullandıkları sözcüklerin kimilerinin konuşulduğu gibi yazılması, okurda bir sahne yapıtı izlemenin sıcaklığını yansıtıyor. Dile, bir yaşanmışlık öğesi kacıyor. Bence asıl değinilmesi gereken, M. Buyrukçu'ya özgü uzun tümcelerin, onun anlatım özelliğine damgasını basmış olması. Hiçbir yerinden kopukluk göstermeyen o uzun tümceler, bir dansçının hiç yere değdirmeden havalarda döndürüp dalgalandırdığı uzun renkli bir kuşak gibi, dilsel bir gösterininencanlıöğesinioluşturuyor. M. Buyrukçu'nun dili kullanmadaki ustahğı, kısa ve uzun tümcelerin içine, gizli dizeler yerleşt i rmesine de olanak sağlıyor ayrıca. Bu durumda, "M. Buyrukçu'yu okunıak, bir ayrıcalıktır" dersck, okuru yanıltmışolmayızsanırım. • S AYFA 6 Enver Topaloğlu şiirlerini "Yakamoz ve Tebessüm"de topladt Şiirle karşılaşmanm keyfi Enver Topaloğlu genç bir şair. îlk şiirlerini "Defter" dergisinde yayımlamaya başladı, sonra da bunları "Yakamoz ve Tebessüm" adıyla kitaplaştırdı. Edebiyat dünyamıza hoşgeldin diyoruz Enver Topaloğlu'na • HAYDAR ERGULEN Topaloğlu'nun Defter'de okuduğum şiirleri başkaydı. Yakamoz veTebessüm'deokuduğumşiirleri başka. Benim her iki başlıkta bulduğumsa aynı güzellikte bir şiîr. Bazen her şairin başına gelir. Benim başıma sıkça gelir. Ustalar ustadır, onlar yazmışlardır, bize kala kala beğenmek kahr. Aynı dönemlerde şiîr yazdığımız kimi arkadaşların kimi şiirleri karşısında ise şaşkınlığa düşerim. Çokcası, beğenmenin şaşkınlığıdır bu: "Nasıl bunca şaşırtıcı yazabiliyor?", "Nasıl böyle sıkı bir şiir kurabilmiş?", "Nasıl da inanılmaz imgeler yakalamış!" Nasıl, nasıl... Enver Topaloğlu'nun hem Defter'deki şiirleri, hem de Yakamoz ve Tcbessüm'de topladığı şiirleri karşısında da bcnzer bir şaşkınlığı yaşadım. Açıkcası, böyle bir şiirle karşılaşmanın keyfini yaşadım. Bir yandan kimselere benzetemedim, bir yandan da kimlere kimlere benzettim. Ama, onların kimler olduğunu yaz! deseniz yazamam. Şu, şu ve şu değil, sevdiğimiz, okuduğumuz ve etkilenmeye değer bulduğumuz tüm iyi şairler Enver'in akrabası gibi. Bu akrabaların uzak/yakın yakmlıklarından ortaya çıkansa çok önemli: Enver Topaloğlu'nun kimselere benzemeyen şiiri. Bu vesileyle söylemeliyim: Ben etkilenmenin gerekli ve yararlı oldufiuna inanırım. Çünkü şiir faydalı bir şeydir. En azından şairler için ve şairler arasında. Gelenek de böyle olmalı. 'Gelenek' deyince mutlaka 'tarihi' bir şeyden söz etmemiz gerekmiyor. "Birinci gelenekscl şiir yarıştırmalan"ndan da söz etmiyoruz. Çok uzaklaragitmeden.elbet te Cumhuriyet öncesi şürimizin ge tirdiği imkânlan da gözardı etmeden, Cumhuriyet sonrası Türk şiirinin de artık ciddi bir gelenek oluşturacak boyutta bir toplama ve kapsama ulaştığına inanıyorum. Nâzım Hikmet'ten Necip Fazıl'a, Topluumculardan Garip'e, II. Yeni've Türk şiir birikimi, daha sonraki dönemlerde yazan şairlerin etkilendiği, ctkileneceği bir geleneği artık oluşturmuştur. Şimdi onları okumadan, bazılarını benimseyip bazılarını reddetmeden, ama her koşulda onlarsız olunamayacağını anlamadan girişilecek bir şiir macerası, bana 'evde kalmış' bir fotoromanı anımsatıyor. Bana beyhude gözükcn bir çaba daha var: Şu ısrarla gündemde tutulan 'kuşak' meselesi. Biliyorsunuz '80 kuşağı bitti, '90 kuşağı sürüyor, yakında da 2000'lı kuşak tartışmaları fUan başlar, bu gidişle... Enver'in şiirlerini okurken işte bu '80 kuşağı, "90 kuşağı gibi nitelemelerin de ne kadar suni olduğunu düşündüm. Enver bu şiirleri pekala 1981'de de yazabılirdi. 2001'de de. Bu tuhaf kuşak yakıştırmalanndan kendilerine gündelik payefer çıkarma telaşında olanlara da güzel bir yanıt Enver'in şiirleri. Bu telaşın yanı sıra, haksızlığa uğradıkları ya da geçiştirildikleri vehmini taşıyan bazı şairlere de bu şiirleri öneriyorum. Böylece telaşsız, sakin bir şiirle insanın duygularının da derinleşeceğini, bu derinlikten daha iyi şiirlerçıkanlacağını da görmüşolurlar. Bense bundan sonra sık sık okuyacağım bir şair daha kazandığım için seviniyorum. Şair arkadaşlanma bir yenisi, usulca, ama dönüp dönüp yeniden okuma arzusu uyandıran şiirîeriyle ekleniyor. Çünkü, okuyunca sizin de içinizden benzer duygular geçebilir. Yakamoz ve Tebessüm'ü okurken şöyle şeyler oluyor: (Enver'in dizeleriyle) "teneffüs saatinde haylaz bir ilkokul / geçiyor içimden" ve ben bunun üzcrine "bak diyorum / sana rastlamak çocukluğuma rastlamak / gibi bir şey /bak /bunun için / akşamın etekleri zil çalıyor" ve "atını buluyorum / uyanır uyanmaz / çocuğun olmak istiyorum." Ba zen de tam da yazmak istediklerimizin yerine geçiyor Enver'in hatırladıkları: "kara kumaş / ne acıya uydu ne sevince / inatla ölçülerini inkar etti bedenim / terzilerle eğlendim bütün bir yaz." Arayıp bulamadığınız, bulsanız unutamayacağınız ve sık sık tekrarlamak isteyeceğiniz şeyleri buluyorsunuz: "ne söyleyeceğimi merak ediyorlar niçin / neden söylediğimi sormadan." Ya da "içinde konuşmalar geçen birine de beni çağirdığında" diye Daşlayan bir şiirden "adının kıyısında kaldı: kadın / kadının kıyısından ayrıldı: adam" dizelerine oradan da "diin geldi ve bıçağının ucuyla ayı / gökyüzünün laciverdine koydu / ..J kapıdan günler girip çıkıyor ama en çok hangisi / benimle dedi / yalnızlığın pK zartesi"ne, başkalıkların çıkardığı bir yolculuğun hazzıyla geçiyorsunuz. Benim yolculuğum bunlarla sınırlı değil ama, Yakamoz ve Tebessüm'ün 4ç tamamını buraya alamam. En iyisi siz de benim önerün kadar klasik bir şey yapın, Yakamoz ve Tebe«süm'ü aiıp okuyun. Şövle cümleler yazmak pek adetim değilse de, bu kitap için yazmadan edemem: Neyi, nasd söyleyeceğini bir tür 'kekemelik'ten ötürü bilmiyormuş gibi gözüken, oysa neyi, nasıl, ne kadar yazdığını çok önceden ve çok inceden bilen iyi bir şair var karşımızda. Sanki şiirin konservatuvan var da, orada 'Incesaz' eğitimi görmüş iyi bir öğrencinin çeşitli makamlardan yorumları var ('Musiki' yoruma açık, siz benim söylediğimi "piyano sololan"na da çevirebilirsiniz.) Bu kitapta, bundan sonra neler yazabileceğini bu şiirlere bakarak tahmin edebileceğiniz, amabiryandan da merak edeceğiniz vc bütün sürprizleriyle sizi yanıltmayacağına inanacağınız bir şairin macerası var. Türkce var, dize var, ses var, müzik var, edebiyat yok, şiir var. Evet.has bir şiir var. Benden bu kadar, şimdi tıpkı "Tabağın" şiirinin girişindeki gibiyim: "bir dilim kekeme / bir dilim portakal / ne söyleyeceğimi bilmiyorum." Bir şey daha var: Yakamoz ve Tebessüm yayımlandığında hemen okudum. Sonra Enver'lekarşılaştık. Ben madeni parayı scverim, bozuk para gibi harcamak için: Dedemin para kesesine benzer bir cüzdan ele geçirmiştim. Enver'e oradaki en büyük madeni parayı (5.000 TL.) verdim, helal olsun. Cüzdanım kayboldu, ama hâlâ birkaç beşbinliğim var. Hani aklınızdaolsun! • Yakamoz ve Tebcssüm/Enver Topaloğlu/EYay,Ekıml99} CUMHURİYET KİTAP SAYI 230
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear