25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ataol Behramoğlu'nun Şiirine Kısa Bir Giriş JLANBAPTISTtPARA" Ataol Behranıoğlu 1942 yılında Istanbul'da doğdu. Ük kitabını 1965'te, yani Nâzım Hikmet'in ölümünden iki yd sonra yayımladı. Rus dili ve edebiyatı eğitimi gördü, özellikle de Çehov'un yapıtlarını çevirdi. Daha önce Ataol Behrarnoğlu'nu yalnızca, Fransız dergilerinde çıkan kimi şiirlerinden ve bir fotoğrafindan tanıyordum. Şiirleriyle nasü yanımdaysa, bana göre bir kişilik ve bir yüz olarak bu resmiyle de yanımda demekti. Fotoğrafta arka planda Puşkin'in bir portresini gördüğümü anımsıyorum. Bu, kuşkusuz, simgesel değeri olan bir aynntı. Ataol Behramoğlu ozanlıkla çevirmenliği, edebiyat dergileri çıkarıp bunları yönetmeyi bir arada yürütmüş, araa ayrıca bir toplumsal ve siyasal tavn da olmuş. Söz konusu çeşitli etkinlikleri arasında köklü bir bağlantı buluyorum. Ataol sansürün, hapishanenin, sürgünün acı deneyiminden de geçmiş. 1980 hükümet darbesinden sonra Fransa'ya sığırup burada beş yıl kalıyor. Paris onun yaşadığı tek Avrupa kenti değil, yolu Londra ve Moskova'ya da düşmüş, oralarda da yaşamış. Şürlerinde kent temasının derin bir izi görülüyor. Baudelaire ve Verhaeren'den, T.S. Eliot ve Fernando Pessoa'dan bu yana kent şiire önemli ölçüde girmiştir. Ataol Behramoğlu'nda ise kent bir gezip dolaşma ve bir yalnızlıkyeridir,şudizelerindegörüleceğigibi: Ve Eyfel ejderha gövdesinin üstünde Yumruk kadar ufak bir beyin taşır Bön, sersem gözleriyle yaklaşıp uzaklaşır İstersen yıkıl oraya, aşktan iimitsizlikten Bağır, çıldır, geber istersen Bu şehir seni her an aşacaktır Ne var ki aynı zamanda bedenlerin ve yazgılann rastlaştığı, birbirlerine hafifçe dokunduğu yerlerdir; kimi kez bir karşılaşmanın içe doğmasına; dayanaksız, bir anlık bile olsa en gerçek bir karşılaşmanın aydınlanıvermesine yol açarlar. Ataol Behramoğlu'nun yapıtlarının yirminci yüzyd Türk şiirinin en verimli damarlarından birinin içinde, tam da Nâzım Hikmet'in şürlerinde görkemli bir biçimde gerçekleşen şiir damarlarından birinin içinde bulunduğunu sanıyorum. Daha kesin olmak için Abidin Dino'nun vaktiyle Europe dergisinde yayımlanan bir yazısından şu sözleri aktarmak istiyorum: "Türkiye'de şiir kullanılagelen bir nesnedir. Bin yıllik Anadolu geleneği (Köylerde ve kenderde) şiir diline iletişim aracı olarak öncelik vermiştir." Ataol Behramoğlu'nun şürlerinde duyduğumuz, insandan insana geçici, cömertçe söylenmiş, yapmacıksız sözlerdir. Behramoğlu şiir yazarken insan kardeşlerinin yüzü, başkalarının bakışları gından geriye yalnızca üç şiirin kalsa bunlartn hangileriolmasını isterdin? • "Üçten fazla şiirimi kurtarmak isterdim: 'Bir Gün Mutlaka', 'Yeniden Hiizünle'.'Kör Bir', 'Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var', 'Unuttum Nasıldı Annemin Yüzü'... Ve Türkiye, Üzgün Yurdum, Güzel Yurdum.'" Hep şiirden söz ediyorum. Senin politik bir kimliğin var şairliğinin yanı stra. Daha doğrusu iktsi iç içe geçmiş bir kimlik demek C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 2 0 2 beyaz sayfalarda hemen görülür. Onun şürlerinih her biri dünyaya açılmış bir penceredir. Behramoğlu'nda büyük bir duygu inceliği var ki bu, dizelerde özlü bir anlatımı sözlerdeki akıcılık ile birleştirmeye çok özen gösteren, yapmacıksız bir dilde yansıyor. Onun yazdığı şiir, kendinde varolmaktan başka boyutu bulunmayan insanoğlunun bütünlüğünün vebu bütünlükten kopuşunun şüridir. Şunu da eklemek gerekir: Ataol Behramoğlu'nda başkaları, yalnızca şiirlerinin seslendiği erkekler ve kadınlar değil, aynı zamanda ozanın kendisine de ses ve yüz kazandıran şeylerdir. Behramoğlu'nun şiiri yalnızlığın acı verici biçimde etkisini gösterdiği ruh kargaşası anlarında bile birkarşılıklıiık içeriyor: tnsan seslerine tutunarak ilerliyorum Kollanm alabildiğine açık Yuvarlanmamak için uçuruma İnsan seslerine tutunarak ilerliyorum Yolumu yitirmemek için Boğucu karanlıkta Bu ozanda duyduğumuz sesler, biçimlerinde olduklan kadar duygusal gerçekliklerinde de titizlikle söylenmiş sözlerdir. Kısacası bunlar, dinlemenin sessizliğinde, içinde herkesin kendi yüzünü ve türdeşlerinin yiizünü tanıdığı bir söz aynasına dönüşüyorlar. • (*) Europe dergisi yayın yönetmeni ozan Jean Baptiste Para'nın, Fransa'da "Bdles Etrangers" giınleri dolayısı ile, 5 Mayu 1993te Paris'te Georges^ Pompidou Merkezi'nde düzenlenen Türk jiiri toplantuuıda yaptığı konu}ma. (Fransızca'dan çeviren: Ya$ar Avunç.) me yeteneğinin hazzını ladamayanlara ne yazık. Deterministçe bir iyimserliğe sahip değilim. Ama insan olmak, olduğum gibi olmak, beni müthiş heyecanlandırıyor. Kapitalizm (ve emperyalizm) ise her zamankinden daha çirkin." Yurldısında epeyce kaldın. Dikkat evttim, öylesi dönemlerinde duygu seline hiç kaptırmamıssın kendini. Lırik şürlerinde bile epik bir yan var. Bir de yine bu dönemlerinde başlayan bir tulumun var: Ştırlen az sözcükle kuruyorsun. Tabiiakla ilk "sözcük ekonomisi" kaygısı geliyor. Ben daha derinde nedenler var mt, onu merak ediyorum? • "Duygu seline kapümadığımı nerden çıkardın? 'Yolculuk, Özlem, Cesaret ve Kavga Şiirleri' ne olacak ? Hele Paris Şiirleri dizisi... 'Çocukluğumun bir Istanbul denizi/ El ediyor bana dar bir aralıktan...', Bak, Paris Şiirleri'nin bu dördüncüsünü de (özellikle onu) yangından kurtarmak isterdim... Az sözcükle şiir kurmak diye bir derdim yok. Ama tersi de yok. Laf ebeliğini sevmiyorum, eski deyimiyle, belagatten hoşlanmıyorum." Haklısın, biraz yanlıs oldu sorum. Ben son yıllarım kastetmiştim aslında. Peki bir de bugünkü şiir ortamına gelelim. Senin karşı olduğun bu şiir duyarlığı egemen bugün şiir ortamına. îkinci Yeni'nin uzanlıst diyebileceğimiz bir duyarlık bu. Ayrıca şairde politik bir tavrtn olması, şiirlerine yansıması "banal" bulunuyor genelde. Senin yorumun ne bu konuda? "Sevgili Enver, 'Ataol Behramoğlu güldü burada' diye yaz... 'Güldü ve şöyle dedi: Vah o şairlere ve o şiir duyarhğına... Oysa hayat ne kadar büyük, ne kadar eşsiz, şiir için nasıl sonsuz olanaklarla dolu... Kendilerini sözcüklerin, daracık, küçücük, ufuksuz dünyalan içine hapsedenlere ne yazık... Güneş bir çok kez doğacak batacak, onlardan hiçbir iz, tek bir sözcük kalmayacak... Oysa Mehmet Emin Yurdakul, Mehmet Akif gibi şairlerden bile belki büyük sanatkâr olduklan için değü, ama sırf namuslu, yüce gönüllü insanlar olduklan için, bir şeyler hep yaşamaya devamedecek..." Evet haklıydı Behramoğlu... Güneş birçok kez doğup batacaktı. Tıpkı şimdioldügu gibi. Ve insanlar htzlt adtmlarla bir yerlere yetismenin telaştna kaptırmışlardı bile kendilerini. Bizse marş söyleyememiştik ama denize inen bir sokakta tam da güneşin battıgı noktaya dog"ru yürümeye başlamıştık, "Sevgilimsin "deki bir şiiri usulca mırtldanarak: Isimnedirki Bulutlara yazılır geçer Yüzümnedirki Akarsuya çizilir geçer ömürnedirki Kurulurbozulur geçer Sevdanedirki Dokunursun süzülür geçer Şiirnedirki Sezilir geçer İnsan nedirki Bir şeylere sevinir üzülür geçer. SAYFA 15 daha yerinde. Oldukça zorgünler, ytllargeçirdin. Hapse girdin, yurtdışında sürgün yaşadın. Bu senin seçimindi. Pişman olmadtğını bilryorum. Peki bugün gelınen noktada, dünyada ve Türkiye'de gelinen noktada bir bosluk duygusu yaştyor musun zaman zaman? Ya da şöyle sorayım: Sosyalizmin> kalesı denilen ülkelerde bile rafa kaldınlmastm neye bağlıyorsun ve bu sonuç sende nasıl bir duygu yarattt? "Değişimin daha sancısız olmasını is terdim. tnsanın kendinden başka yazgısı yok. Bu yazgının ille de mutlu bir sonla noktalanması diye bir şey yok. Ama insanda müthiş bir şey var: Müthiş bir sevme yeteneği, müthiş bir özveri, kendinden daha başka bir şey olabilme potansiyeli. Shakespeare'i, Kant'ı, Einstein'ı yaratan insanlık için ne diye karamsar olayım. Marksizmi küçümseyene sadece acırım. Marks, şiirle matematiğin birleştiği müthiş bir beyin. Insanın kendini dönüştür
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear