Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
da bulacağız. Ama bu onları taklit edelım demek değil. Aşığın söylediğini taklit etmek kurıı bir şey olıır. Ama aşığın, kitle karşısında şiiriyle beraber kendini de saııatının içine katarak, diııleyicisinin de isteklerini göz önündebulundıırarak.birgösterimsunmasını taklit etmek mümkün Yani bızim sanalımızın, temel yapısı bu olacak Bir yaratıcı var, çıkıyor kitlenin karşısına onun elindc geleneksel bir tür var. Bir de karşısında çağdaş, modern bir kitle var. Bu kitle ıle ıletişimini kurabı liyor bu adam. Sanatçımızın da yapacağı bu, yoksa, ne hccc veznini kullanmak ne koşmayı taklit etmek ne de geleneksel biçimleri t.ıklit etmek çıkar yol değil. Mesela bıınıı Puşkin bulmuş. Modern edebiyatı kurarken atasözlerinden faydalanmış, fıkralardan lavdalanmış, edebivat dilini oradarı yürııyerek bulmuş. Bizde kitleyi tanıyacak, yüzyüze gelmese dahi onıın sanat olanaklarını bilecek, geleneksel bıçimini bilecek, dilini öğrenecek bir sa natkârın yapacağı çok iş var. Bugun bir dil çıkmazı içindeyiz. Anlaşamıyoruz. Yalnız halk ile aydın değil aydınlar da birbirleriyle anlaşamıyor. Dil çık mazının içinde halk edebiyatının önemli bir rol oynayacağına inanıyorum. Ama bu sivrı uçlara giderek değil, mesela ben hayat yerine yaşam diyemiyorum. Hayatı atarsak onunla beraber bir sürü de guzel deyim gidiyor. Hayatım diyemeyeceğiz, sevgilimize. I layatım kaydı diye yaşamım kaydı diyebilir misin? Us öyle. Aklı başında diyebilirsin ama usu başında diyemezsin. Usu başindan bir karış yukarda diyemezsin ama aklı başında bir karış yukarda dersin. Yani dil yenilenmesinde artık ölçü halkın gerçekten benimsediği, bizim edebiyatımızda yer almış, oturmuş kelimeleıi kökii yabancı diye atmaya gerek yok. Benim kitaplarımı okuyorsunuz. Kullandığım dil sade, an, şiir yüklü ve anlaşılır bir dil. Pertev hocanın geçen gün bir kitabını okudum, efsaneler diyor söylence demiyor. Sanatkârla Türk halkı arasındaki kopuklıık Selçuklulardan kaynaklanıyor. KültürFarsça. İran'dankatiplergetiriyorlar devlet işlerini yapmak için. Onların dili Farsça, etraflarında toplanan sanatkârların dili Farsça, Mevlana'nın dili Farsça. Halk bunlardan bir şey anlamıyor. Osmanlı'da da aynı şey. Osmanlıca, ama yine halk bunu anlamıyor. Osmanlı aydını, şiirini halkın anİadığını göriince, ben şiirimde ne hata yaptım da halk beni anlıyor diyor. Türk halkından kopmuşluk Cumhuriyet döneminde de devam etti. Şimdi de devam ediyor. Atatürk devri bir gayret gösterdi. Kurtuluş Savaşı yıllarında aydın AnkaSAYFA 14 Bugün toplum liderliğini Aleviler böyle anlarlarsa, Alevilik demokratik, sağlıklı güçlerden biri olacaktır. Karac'oğlan'da ise, göçebe kültürün içinde, dine, kadına, hayata bakışın nasıl canlı olduğunu göstermek istedim. Karac'oğlan konargöçerler arasında yaşıyör. Onun kadına bakışı bağnaz değil. Diyor kı gittim otıırdum çadırın önüne, ağ göğsü üstiine kondurdu beni. Hiç bağnaz, yobaz bir anlayış yok. Doğaya bakışı da tertemiz. Halen doğanın tahrip edildiği bir donemde Karac'oğlan'ın doğa sevgisinden bııgüııün aydını çok faydalanacak sanıyorum. Dine bakışı da öyle. Bugün halk edebiyatınıincelerkenbugününsorunlarına nasıl bir çozüm bulunacağını göz önüne getirmeye çalıştım. Bu mesajın alındığını sanıyorum. Çünkü nereye gidersem, tanımadığım insanlar karşııııa çıkıyorlar a biz okuduk' diyorlar. Halk edebiyatının halka vereceği değerler bııgünün aydınının da halka vereceği değerlerdir. Yeni bir kitabınız çıktı. Vay Başıma Gelenler isimli tekerleme kitabı. Biraz da ondan konuşalım. Halkın dilini, masal ve hikâye tekniğinikullanarak ikidenemeyaptım. Biri ciddi. Edebiyat ve Eleştiri'de yfcyıınlanan çobanla koyunun hikâvesi. Halk edebiyatının o güzel tatlı dilini insan duygularına indirgedim. Bir çobanın bir kızla sevgisi. Ünların'kaval sesinin guzelliği içinde anlaşabilmesi. İkincisi bir çocuk tekerlemesi. Bir masaldan alınma. Adam başını kaybeder arar bulmaz. Bulur tııtamaz. Benim kitabımda bu bir çocuk başı. Başını bulamıyor, bir polise soruyor. Polisin ona baş diye gösterdiği ya eşek başı, ya öküz başı ya parti başı, ya hııkumet başı. Sonunda "Nasıl baş istersin yavrum" diye soruyor. Çocıığun cevabı şöyle: Benim başım çocuk başı, bir giizel öğrenci başı, bir tertemiz insan başı, uzun sözün kısası, sakallısı kösesi yok mudur bu memlekette polis amca bir güzel bir temiz baş, bir doğru bir lekesiz baş? Vay benim başıma gelenler Vay senin başına gelenler! Hiçbir sanatçılık iddiam yok. Zannediyorum bu mesaj hem büyükleri hem de küçükleri etkileyecek. Öyle büyük bir sanat olmadığını biliyorum. Göstermek istediğim, halk edebiyatımızın gerçek sanatçıtara yeni arayışlarında yardım edebileceğidir. Bu çalışmalarınıza devam edecek misiniz? Bu çocuk kitaplarının arasına Küçuk Sıçanın Başına Gelenler diye bir dizi hazırlıyorum. Sokaktaki vatandaşın, hastanede, devlet dairesinde, iş ararken başına neler gelebileceğini anlatıyor. Bu hikâyenin kahramanı ise bir sıçan. C U M H U H İ Y E T K İ T A P SA V/ 1 8 1 ra'ya gitti. Ismail Zühtü bandosunu alıp, açık havada konser veriyor Ankara halkına. Kuvayi Milliye Meclisi halka yaklaşınca, şaşarak söylediklerini yazdıklarını halkın anlamadığını farkediyor. Bunun üzerine mecliste bir komisyon kıırup yasaları ve nutukları Türkçeleştiriyorlar. Gemerekli Yusuf Efendi, Mehmet Emin'in bir şiirini camiyeasıyor: "Korkaklar harp günii evde otursun Sen yürü cenge git arslan Türk oğlu." Şiiri cami duvarında okuyan asker kaçağı Deli Selam karısına varıp "Çantamı hazırla ben cepheye gidiyorum" diyor. Kurtuluş Savaşı yeni devletin kültür, politika, idare anlayışının doğru temellereoturtulduğu bir devirdir. Kuvayi Milliye devrinden sonra da 1940'h yıllarda toplumcu sanatçüar halka yanaşmayı denediler. Eğer o devrin ardından gelen demokrasi devrinin anlayışsızlığı olmasaydı bunu başaracaklardı. Ama ondan sonra gelen Türk aydını bir kopukluğun içine düşüyor. Halkla ilişkisi Osmanlı aydınının ilişkisini sürdürüyor. Yaşamıyla kopuk, yaz dıklarıyla kopuk, duygularıyla kopuk, diliyle kopuk, hiçbir ilişkis>i yok. Bizler, Türk halkının temsilcileri olmayan bir sanatkâr grubunun ardıllarıyız. Osmanlı'daki Arap, Acem özleminden sonra Batıdan etkileniyor aydın. Türk halkı halen sanatçisını bekliyor. Bulamadığı için aşığı alkışlıyor. Genç olsam sırtımaçantayıvuracağım. tçine sevdiğim üçbeşşiir, üçbeşhikâyekitabı koyacağım, gideceğim köy kahvesine oturacağım, akşamları gelin ben size ne okuyacağım diyeceğim, bakalım ne düşünecekler. Başkalarını suçluyoruzamakendimizyetersiziz. Kısaca kitaplarınıza göz atalım isterseniz. Yunus Emre kitabında dervişin önemini anlatmaya çalıştım. Bu yorumun bugün aydınlar üzerinde etkili olmasını bekliyorum. aydın bir çaba içinde ben ne yapayım diye düşünüyor. Derviş bunu gösteriyor. Aleviler ne yapıp Aleviliği nasd anlayahm diyorlar. Hacı Bektaşi Veli'nin Vilayetnamesi'ni okusunlar. Efsanelerden, olağanüstü unsurlardan a ındırırsak kitabı, size bahsettiğim toplum öncüsü olarak çıkıyor ortaya derviş, 13. yüzyılda Türk toplumunun karşısına çıkıyor ve seviliyor.