Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
" göreceksin ki içindc bir şey aksıyor insanın! Düşün bir kere, sade Louvre'a, o bale cihazıyla operaya sahip olmayı! ü İngiltere toprağında, o berekete, o cennete, o refaha ve çalışma fikrine ve zihniyete sahip olmayı. Tabiatıyla biitün üstünlükler, bir yığın hazin mukayese ile insana her an hiıcum ediyor. Ren Avrııpa'yı gezmedim Adalet, yiiklendim. Vatana gelince bu yükten kurtulacağım."(s.93) Yanlızlıktan yakınmak, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın mektuplarında sıkça rastladığımız bir tavır: Ankara'dan, îstanbul'dan, hem de Avrupa'dan yazdığı mektuplarda. Paris'ten 4Haziran 195 3'te şöyle yazıyor: "Benim tezgâhım, laboratuvarım, hep kafamın içi. Galiba ondan sıkılıyorum. Bir de Fransızlar'la dost olamadım. Tesadüfün getirdiklerini ben beğenmedim, ısrar etmedim. Meselâ Malraux ile, Sartre'la, Camus ile dost olabilirdim. Fakat onlarküçükkrallar. Benim haddimi aşmışlar. Beynelminel şöhretleri var. İşte bu yalnızlık yok mu?İnsançıldırtabilir."(s.74) Mektuplarında, hayatının, şiirinin hesaplaşmasını da yaptığı oluyor Tanpınar'ın. Yazdıklarından kolay kolay memnun olmayan, mükemmele ulaşma peşinde, zor beğenir bir şair var karşımızda. Kitabının baskısını elden geldiğince ertelemek için dostlarından yayıncısıyla konuşmalarını ister. Mükemmeli yaratma arzusunun doğal sonucu, az üretir ve bu da onda ortaya az şey çıkarmanın üretken, olamamanın sıkıntısıni doğurur. 20 Mart 1960'ta Adalet Cimcoz'a Paris'ten yazdığı bir mektupta şiir anlayışı ve içinde bulunduğu o sıkıntıyı şöyle anlatıyor: "Bu işin asıl felâketi, bu beşaltı forrnada bütün bir ömrün bulunmasından ve yirmi beş yaşımda yazdığımı bugünkü göziim ve anlayışımla görmekten geliyor. Bir muzisizmin her şeyin yerine geçtiği ve Türkçe bulunan bir kafiyenin bir zafer addedildiği devirlerde yazılmış şeyler. Şimdi şiirden sadecemusikiyiistemiyorum. (...) Binaenaleyh müdhiş bir yıkılış içindeyim. Kendi harabemde oturuyorum. Bu, çalışamıyorum demek değildir. Ah bu hürriyet senesi on sene evvel olmalıydı ve on sene evvel ben birkaç sene dersten, zil sesinden uzak kalmalıydım. Belki bir şeyler yaptım; fakat tam istediğimi değil. Benim istedi• ğim insanın ötesiydi, yoksa satıhtan toplama empresiyonlar, şark sanatlarının tek hususiyeti, her türlii acemiliği mazur gösteren ve hattâ tatlı kdan bir ekspresyonizmdeğildi."(s. 153) Yine aynı mektupta bizim şiirimizin büyük eksikliğinin, "hep dilde kalmabi" olduğunu, dille oynamadan ibaret oluşunuaçıklar. SAYFA 10 Gerçek nesre geçiş, bir bakima dııygudan düşünceyegeçiştir. Roman, entellektüalizmin edebî biçimlenmesi sayılabilir. Ahmet Hamdi Tanpınar.edebiyatımızda şiirden romana geçişin özlemini çeken, gereğine inanan bir edebiyatçı. Şöyle diyor: "Ah içimizdeki hakîkî roman dehasıyla doğmus, biri çıksa da bunları yazsa, Türkiye'nin romanı bu işte. Hiç kimse yaşına ve talihine razı olmuyor. Her yerde olabilir diyeceksin, olabilir ama, arkasından birisi çıkar, cemiyete, hayata, büyük realitelere bağlar." (24.Mart. 1960) (s. 154) "Türkiye bir romancı arıyor. Romancibinı. Birçeşit Gogol." (18.Nisan 1960) (s. 159) Ahmet Hamdi Tanpınar, 24 Ocak 1962'de öldüğü zaman 61 yaşındaydı, yani ihtiyarlık dönemini göremedi. Belki de çok uzun yaşayamayacağının sezgisini taşıyordu. Mektuplarında zaman zaman yaşlanma, yaşlılık yakın maları var, oysa o sıralar daha altmışına bile gelmemiştir. Birçok izlenimlerini, yaşantılarıru değerlendirirken yaş faktörünü hep hesaba katıyor. Meselâ İngilizkızlarınıngüzelliğindennasıletkilendiğini anlattığı bir mektupta "yaşıma münasip bir temas," dediği bir yaşantisı var ki aslında Tanpınar'ın "güzellik" konusundaki felsefesini dile getirnıesi açısından ilginç. İngiltere'de muayene için gittiği bir klinikte radyografi çekimi için masaya yatırılmış beklerken, içeri hiç görmediği şekilde güzel bir hastabakıcı girer:"Bilir misin ne oldum? Anlatamam ki. Hakikaten illumination gibi bir şeydi. Musikiden başka hiçbir şey üzerimde böyle bir tesir yapmadı. Sanki tabaka tabaka bütün sırlar, perdeler önümde açıldı. Sanki yirmi yaşında idim. Ve doğrusunu istersen çoktan beri, senelerden beri unuttuğum bir hakikati, kendi hakikatimi buldum: Güzel irreel'dir. Güzel keşiftir. Güzel maddeyi 'idea' ya par."( 1959Paris)(s.21O) Bu, güzellik konusundaki anlamlı saptama gibi, Tanpınar kendi yaratıcılık dünyasında önemli düşünce ve görüşlerinin birkaçını mektuplarında dile getiriyor. Doğulu., Batılı hayat algı layış üslupları, bizim bu kategoriler arasındaki yerimiz, zaman zaman söz konıısu oluyor.Mektuplar, bir yazarın sanat dünyasını daha iyi değcrlendirmede edebiyat bilimciler için genellikle birer belge niteliğinde. Bunun da ötesinde insan sıcaklığı taşıyan, içtenliğinden kuşku duyulmayacak itiraflar, düşünceler, duygular. Herhaldeoyüzden de edebiyata ilgi duyan her düzeyden okuyucuya seslenebiliyor. "Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Mektuplan" da farklı açılardan okıınabilen bir kitap. • Tanpınar'ın Mektuplan / Hazırlayan:Zeynep Kerman I Dergah Yaymları '/276s. A H M E T H A M D İ T A N P I N A R ' D A N Antibes, 14 Eylül 1959 Adalet, Londra'da çok güzel, istediğim gibi, tam bir havadis ziyafeti mektubunu almıştım. Yazık ki istim üzerinde idim. Paris'te de büsbütün başka türlü oldu. Inan dostum, Londra'dan Avrupa'ya geçen insan biraz da yıldız değiştirmiş gibi oluyor. Bütün o bakışınızı alıp götüren güzel kızlar ve kadınlar, Ingiliz örfünün sertliği ve hürriyetsizliği, zenginlikler, parkların yeşili ile beraber kayboluyor. Yerine büsbütün başka bir şey geliyor. Şüphesiz Paris çok güzel, hiçbir şeye değişmem ama... çirkin tarafı çok. Başta güzel denen şeyin azhğı geliyor tabiî. Hakikaten AngloSaksonlar tasavvur edilemeyecek kadar güzel. Fakat işte Paris'in de kendisine göre bir havası var. Bir hava ki başka yerde bulunmuyor. Hâmid'le Yahya Kemal'in farklan bu iki şehirden gelse gerek... Palavra tabiî. Çünkü Hâmid'in ilk gürdüğü şehir Paris'tir. Avrupa şehri demek istiyorum. Hülâsa eski sevgili tekrar saltanatım kurdu, şimdi içmekte olduğum Tarık duymasın cigara gibi. Göğsüm âdeta çökük. Bittabi (S) Ey naz ü işve yâl ü bâl olan sana Y.K. geldi. Hastalandı, iyileşti. Kırıttı, gezdi, gördüklerini bildiğin tavırlarla bana anlattı. Dört gün de ona koy. Derken Adnan... Gayet sevimli, lüks eşya zekâsıyle. îki gün sonra S.'yı Adnan'a teslim ederek ben yola çıktım. Bu sefer cenubu görmek istiyordum.. Ve Sabahattin'in de orada olacağını tahmin ediyordum. 13 saat Fransa denen bahçeden geçtik. Hiçbir zaman îngiltere kadar renkli değil, fakat harika güzel. Abidin çok üzel bir evde oturuyor. Akdeniz balkonunda. Ama Sabahattin yok. Bergen'den yedisinde gelecek olan Sabahattin'den haber bile yok. Doğrusu merak etmeye başladım. Burada Pertev, Abidin, Avni, Pertev'le Abidin'in karısı sabah akşam birbirimizi görüyoruz. Güzin'in güzel bir otomobili var. Dün gece Fikret Muallâ'ya kart bı A D A L E T C İ M C O Z ' A M E K T U P L A R rakmak ister gibi Cannes'a gittik. Tabiî bütün sahil ışıktan kırılıyordu. Muhteşem oteller, caddeler, tatil başladığı için hırdavat tarafı gitmiş, zenginler ve güzeller kalmış bir kalabaltk. Turizm denen şeyin kraliçesi. Bir asrın can sıkıntısı ve rezileti ile beslenen, süslenen bir kadın. Ara sıra bir otomobilde bizimkilere hiç benzemeyen bir milyoner geçiyor. Sinema üânları, mağaza ışıkları, hıncahınç kahveler. Hülâsa iki gün sonra benim için eskiyecek bir yığın şey. Çünkü bu hayata girmemin imkânı yok. Biliyorum ki, Cartlon'da sekiz gece yatsam başka türlü bir insan olurum. Ama kabil değil. Onun için, sadece şaşıracağım ve benimseyemeyeceğim yalancı elmaslar satan bir kuyumcu dükkânı gibi her ta ' rafım inanamadığım pırıltılarla doldu. Sabahattin'den sonra ikinci hayal sukutu havanın bozması. Evvelsi akşam, dün sabah o kadar munis olan deniz kudurdu. Galiba lodos olacak. Acaip bir fırtına denizi ve etrafı alt üst ediyor vebittabi onunla beraber baş ağrüarı, tatsızlık... Daha çalışmaya başlayamadım. Zannediyorum ki hava açılırsa burada kalacağım. Romanın mühim bir kısmını burada bitirmek istiyorum. Allah kısmet ederse, tabiî ayrıcada biraz cenubu görmck. Belki tspanya'ya inerim. Belki de îtalyan Riviera'sına geçerim. Programda her ikisi de var. Fakat asıl îtalya seyahatimi gelecek yaz yapınak istiyorum. Sizler ne haldesiniz? Eİeniz beni berbat etti. Müdhiş bir hasret var içimde. Hâlâ Tacettin'e geçmiş olsun diyeceğim. Bütün tanıdıklara çok selâm söylc ve Hamdi ne fes almak, hepinizi tek tek hatırlamak için havanın düzelmesini bekliyor, de. Çünkü ne bu pelte gibi gok aliında, ne gürültü cehenneminde insan hiç de kendisi değil. Tekrar tekrar hepinizi kucaklarım. Sabahattin için gazetelere ilân vereyim mi? Mehmet Ali ne yapıyor? Doktor Kemal'in midesi ne oldu? Haydi gözlerinden öperim canım. A.H. Tanpmar J C U M H U R İ YET K İ T A P S A Y I 173