Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
r masa, kcndimi daha o dakika Lond ra'dan Viyana'yaatmıştım."(s. 8) Barok üslubu geç devralıp ıızıın süre bu üsluba bağlı kalan Viyana, anlatıcının kurgulamayı düşlediği hikâyenin mekânı olacaktır. Çağdaş, Türk roman sanatında bir "zaman" ustası Adalct Ağaoğlu, "ilomantik Bir Viyana Yazı"nda bu ustalığınt haşka tiirlü göstcriyor: en kiiçük zaman birimini, "ân"ı değil, gcçmişle bugünün kesişme noktalarını bularak ilginç, değişik bir tarih felsefesi yaratıyor. Zaman boyutunda evrenselin peşinde bir anlatıcı, siyasî tarihin, küllür tarihinin AvrupalıOsmanlı moüflerini ironik bir havada derleyerek güncel larih tabloları yaratıyor. Romanın ilk saytalannda, bir yandan bugünkü Viyana'dan izlenimler öte yandan hayal ermek, kurgulamak istediği tarih, ironik bir zemin üzerindc ilginç bir panooluşturuyor: "Bir zamanlar prenslerin, düklerin, kontlann binlercc taş işçisi çalıştırarak kurdukları aviıı, park, saray duvarlarının hiçbirinin üstünde, 'Viyana Viyanalı'nındır!', 'Yabancı defol!', 'Bcyaz içeri, kara dışarı', 'Kuzeye hayir, giineye evct!' gibi yazılar yazılmış bulunmamalı, bu duvarlarda uçlanndan kan damlayan ok, çekiç, hançer, balta resimleriyle karşılaşmamalıydım. Sokak satıcılannın dahi ipck dantel yakalıkları, ipek yelekleri, koltukları, yanaklarında bcnleri, başlarında gümüş rcnkli pcrukları olmalıydı."(s.9) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'yı hayal etmek, tarih boyııtunıı onunla yakalamak isterken anlatıcı gerçek mi hayal mi oldıığunu kesüremediği eski tarih öğretmeninin görüntüsüylc karsılasır. Kruvaze takım elbiseli, küt burunlu ayakkabılarıyla anlatıcının belleğinde ciddî, düzenli bir öğretmen olarak yer etmiş bu kişi, Kâmil Kaya, Anadolu'nun çeşitli illerinde çalışmıstır. Romanın III. Böliimü, işte bu tarih öğretmeninin Kastamomı, Kütahya, Konya, Kırşehir, tekrar Kastamonu, Kütahya'da geçen meslek hayatını, geleneksel ardarda anlatımla aktarıyor. Kâmil Kaya'yı bu hölümde hep ders atılatırken izliyoruz; dolayısıyla benanlatı biçimi. Ilk tayini, Kastamonu lisesine, 25 yaşında. Kendini öğrencilerinetanıtırkenşöylediyor, "Pekâlââââ, işte karşınızda bu seneki tarih öğretmeniniz. Tahta gıcırtısından tüyleri diken diken olan mızmız bir hcrif. Yaş, yirmibeş. Yolun başı. Tarihi anlatmayı scvcr, şiir yazmayı. En birinci dostu edebiyattır. Yani bazılarına göre, 'hayali şeyler'" (s. 33) Edebiyata meraklı, hattâ şiir ve deneme yazdığını öğrendiğimiz tarih öğretmeni Kâmil Kaya, yukarda alıntıladığım konıışmasındaki "humor" toKİTAP SAYI 197 nunu sürdürür. Kendisine tepeden bakabilen, kendini "gırgıra alabilen" bir insandır o. Ayrıca tarih derslerini, bilimin kurulugundan, soyutluğundan kurtarıp edebiyata yakınlığın verdiği somutluğa bürüme, bilgilere can katma yeteneğine sahiptir. Tarih anlayışını, derslerinin her birinde olduğu gibi 5u sözlerinde de hattâ sanırım en özlü biçimde orlaya koyuyor: "Ey tarih, ey tarih, seni tarih kitaplarından, tarih öğretmenlerinden çok, o tarihi yaşayanların taşa, kâğıda, kile, tuğlaya, boyaya, çizgiye döktüklerinden sorsunlar. Konakladıkları hanlardan, içinde yıkandıkları ırmaklardan ve hamamlardan, yedikleri kaplardan, içtikleri kâselerden, giyip çıkardıklarındansorsunlar." (s.46) Bilgileri canlandırmak, tarih olaylarını kuru bir siyasal savaşlar kronolojisi olarak değil, insan sıcakJığı içinde öğrencinin gözleri önüne sererek, onlara mekân ve insan boyutu kazandırarak vermek ilkesi edinmiş bir tarih öğretmenidir, Kâmil Kaya. Onun, Viyana şehrini, Viyana ku$atmalarını kaç kez öğrencilerine anlattığı halde, görenıeıniş olmak içinde bir uktedir.. Emeklilik ikramiyesini alınca bu özlemini gerçekleştirme imkânı bulur ve bir tura katılır. Romanın anlatıcı figürü yazar, Viyana'da bir kır lokantasında defterine notlar tutarken o anda kendisiyle ilgilenen bir Türk ruh doktoruyla sohbet ederken, tarih öğretmeni Kâmil Kaya'nın onun da öğretmeni olduğunu ve o sıralarda Viyana'da bulunduğunu öğrenir. Bu doktor, romanın "Tarih Dersleri" bölümünde adı geçen lise öğrencilerinden Asaf tır ve "Hayatın Kumarı" başlıklı, oldukça uzun bir bölüm, yazar tigürün onunla konuşmasına ayrılmijjiır. Asaf ın hayat hikâyesini, ama aynı zamanda da yazarın yazarlık, yazma eylemi, yazının kaderi gibi konulardaki düşünmelerini daha çok bu bölümde öğreniyoruz. Meselâ şöylediyor: "Her şey avuçlarımdan kayıp gitmişti. Yazı denilen şey tarihe gömülmek üzereydi. Söz gittikçe kısalıyordu. Geride sadece kodlar kalmaktaydı: YDP PIIC PHS BP UNOFEO İFTA AHCI ATI NBSISBN... hatta bunların yerini de işaretler almaya başlamışlı. Hiyeroglif yazısı gibi yazılar türüyor, 'Kadın' demek için meselâ bir yuvarlak, ona bitiijik artı işareti çizmek yetiyordu." (s. 82) "Geçmişin Kokusu", romanda emekli tarih öğretmeni Kâmil Kaya'yla yüzyüze geldiğimiz bölüm. Oanlatı biçimiyle başlıyor, onun Viyana yaşantısına burda nüfuz ediyorıız. Tarihçi ve edebiyatçı kimliğiyle Kâmil Kaya, bu satırlarda romanın anlatıcı figürü yazarla büyük çapta ruh akrabalığı sergiliyor. Her ikisinin de Viyana gezisi, yalnızca görünürde "yalnız", ama gönülde ve kafada "kalabalık"tır. İkisi de edebiyat tarihinin ve siyasal tarihin, kültür tarihinin önemli olay ve kişilerini geçmişten çıkarıp şimdiye aktararak her an onlarla bir arada olmak yeteneğine ulaşmıştır. Kâmil Kaya'nın Viyana yaşantılanyla anlatıcı yazar figürün yaşantdarını çakıştığını farketmek, eski öğretmenle öğrencisi arasındaki etkileşim, benzeşim sürecini akla getirebilir. Öte yandan, roma nın bu ikı figiirünii, Adalet Ağaoğlu'nun kendi yaşantısının çeşitlemeleri olarak da değerlendirebiliriz. Bakınız, Kâmil Kaya, Viyana'da yabancı düşmanı, bir duvar yazısı kar^ısında, anlatıcı yazar figürü hatırlatacak biçimde şöyledüşünüyor: "Kafka, bencilin biri olsa bile, eseri değer yitimine uğrayacak değildi herhalde? Bazıları böyleydi zaten. Sağlamca ayak basacağımız tek metrekare kalsın istemiyorlardı. Ama bunu, burada, başka bir ufukta düşüneceği aklına gelir miydi? Barok bir duvar üstünde 'Yabancı, defol!' yazısını okuyacağı, kendisi de bir 'yabancı' olarak, daha yirmiiki yaşındayken AvusturyaMacaristan İmparatorluğu'nun arşidük bıyıklı subaylığına, oradan da prensliğe yükselen Eugene'in, Savoie Prensi Eugene'in yaptırdığı görkemli yazlık kışlık saraylan önünde 'çingcne baron'un o gün bugiindür dilcndiğine tanıklık edeceği aklına gelir miydi?" (s. 114) Adalet Ağaoğlu'nun bu edebiyatçı tarih öğretmeni figürünü işlerken uyguladığı, yukarda alıntıladığım pasajda oldu gibi yaşanmış ifade (erlebte Rode) tarzı, anlatıcının ona, onun varlığına nüfuz edişini belgeler ki bu da kanımca özle biçinıin başarılı bütünlüğüne bir örnektir. Ayrıca aynı bölümde noktalamasizbilinçakımı.anlatım tekniklerinin romandaki ustalıklı örnekleri arasında anılabilir. Kültür tarihinin geniş bir yelpazesine romanını dayandıran Adalet Ağaoğlu, zengin bir isimler ve alıntılar, anıştırmalar hazinesini değerlendiriyor. Anlatıcı yazar figür, edebiyatçı taSAYFA 13 I CUMHURİYET