22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

yeni dönem sorunsalını, aynı temanın anlamını nasıl değiştirdiğini göstermek bakımından iyi bir örnek bence. ikinci neden şu: Fakir Baykurt ezen/ezilen karşıtlığını cinsel planda bir çatışmada dile getiriyor ve Dürü ile Musdu Ağa arasındaki savaşıma feminist bir tutumla yaklaşıyor. Romanda genel olarak zengin/yoksul karşıtlığı var, ama bunun yanı sıra ön plana çıkan kadının yoksul sınıf içinde haylice ezildiği ve sömürüldüğü gerçeği vurgulanmış. Dürü zorla evlendirildiği için bir kurban tipi. Anası kocasından durmadan dayak yediği ve ezildiği için başka bir kurban tipi. Musdu'nun karısı da üstüne kuma getirilen yine başka bir kurban. Dürü başka birini sevdiği için istemiyor değil Musdu Ağa'yi Cinsel bir nesne olmak ve meta yerine konmak istemediği için karşı çıkıyor bu evliliğe. Tabii Dürü bu kavramlarla düşünen bir feminist olarak değil, duygularıyla isyan ediyor. Bu yüzden yalnız zengin Musdu'ya değil yoksul babasına da başkaldırmış oluyor. Ona akıl öğreten Uluguş Nine'nin ve yardım eden kızlarının bu başkaldırısı erkek egemenliğine bir başkaldırıdır, ama bu fakir köylü kızkrı ezilen sınıfın bir parçası oldukları için zengin adam/yoksul kız çatışması, aynı zamanda bu dönem romanının sorunsalını oluşturan ezen/ezilen çatışmasını temsil eder. "Tı/pan"ı kusurlarına karşın bu yaklaşımından ötürü ilginç buldum. "Demirdler Çarşısı Cinayeti"ndeki }iddet ögcleri bazı eleştirmenîerce aşırı, estetik olarak amaçsız buIunmuş ve çok eleştirilmişti. Sizin böyle düsünmediginizi anlıyoruz. Bu romandaki siddetin estetik savunusunu yapar mısınız? Doğadaki siddetin, insanlar arasındaki siddeti yansıttığını gösteriyorsunuz. tnsanlar arasındaki siddetin neyi yansıttığına iliskin romanın bir tezi ya da izleği var mı? Mürşit Bey, siddetin kendi başına estetik bir değer olduğunu söylemek istemedim. Ancak Yaşar Kemal'de şiddet çoğu kez şiirselliklc beraber gittiği için başka yazarlarda sık rastlanmayan bir bileşim meydana getirirler. Şöyle açıklayayım: "Bildiğimiz gibi doğayı iki şekilde görmek mümkün. Biruıcisine göre doğa safıyeti, iyiliği maîumıyeti temsil eder. Dereleri, ağaçları, çayırlarda otlayan kuzularıyla bu yumuşak ve güzel doğanın şiirsel bir niteliği vardır. Bu doğada yasıyan insanlar da yine masumdurlar, toplum yaşamının kötülüklerıyle, ihtiraslanyla bozulmamışlardır. Kuyucaklı Yusuf'un çocukluğunda arkadaşlanyla yaptığı pazar gezintileri bahsinde anlatılan pastoral doğadır bu. Beri yandan doğayı vahşi ve kanlı bir savaş alanı olarak görmek de mümkün. Yani Danvin'in doğası diyelim. Şiirsel olmayan bu korkunç ve çirkin doğada, "insan insanın kurdudur" ve şiddet tüm canlıların ilişkilerine egemendir, Sanırım Yaşar Kemal'in özelliği bu karşıt görüşleri kaynaştırabilmesinden kaynaklanıyor. Belli bir çarpıcıhğı olmakla birlikte şiddet öğesi tek başına estetik bir değer taşımaz. Pastoralin doğasındakı şürsellik de yapayhğından ötürü etkili olamaz. Ama Yaşar Kemal şiddet öğesiyle, şürsellik öğesini dengeleyebildiği zaman, bu dengenin yarattığı bir estetik değerden söz edilebilir kanımca. Söyleşileri bitiren klasik bir sorı: Bundan sonra yapacağınız çalışmanın konusu belli mi? İlk yapacağım iş "Edebiyat Kuramları" kitabımın yeni baskısına 1970'li ve 80'li yıllarda ortaya atılan yeni kuramları ekleyerek günümüze kadar getirmek için gerekli bölümleri hazırlamak. Sonrası için kesin bir kararım yok. Ama roman üzerine kuramsal bir kitap yazmaya niyetim var. Ayrıca ara sıra günümüz yazarlarından bazılarının yapıtları üzerinde makaleler yazmak da isterdim. D "Bundan sonra ılk yapacajjım iş, Edebıyat Kuramları ve Eleştiri' adlı Idttbtmtn yoni basktsu» HBOH va 80'li yıllarda ortaya atılan yeni kuramları ekJeyerek gunumüze kadar getırmek." (Fotoğraf. YıMız ÛcoM. larını, Anadolu gerçeğini bütün çıplakJığı ve çarpıcılığıyla sergilemek ve aynı zamanda ayrıntılır yoluyla gerçekçiliğin gerektirdiği inandırıcılığı sağlamak isteği. Çalışmanızın ikinci cildinin sonuç bölümünde ilginç bir gözlem var; Dadaloğlu'nun "Ferman padişahın dağlar bizimdir" sözü üzerine "Bu kitaptaki yazarlar ve özellikle Yaşar Kemal dağlardan yanadır, Kemal Tahir fermandan yana" dıyorsunuz. ($.242) Kemal Tahir'in nasıl fermandan yana oldugunu biraz açar mısınız? Kemal Tahir'in tarih tezi Osmanlı toplum düzenini, Batı'daki feodal düzenden ayırdığı ve kerim devlete bağladığı için Kemal Tahir kişisel ya da toplu başkaldırıları meşru saymaz. Merkezi devletin zayıf düştüğü zamanlarda görülen bu tür hareketlere, eşkıyahğa kalkışanlar da onun gözünde hırsız, serseri, çapulcu takımındandır. Onun için fermandan yanadır Kemal Tahir. Yaşar Kemal ise Osmanlı İmparatorluğu'ndaki isyanları haksızlığa ve zulme karşı halk ayaklanmaları olarak görür. hre Memed gibi soylu eşkıya tiplerini de zulme başkaldıran olumlu kahramanlar olarak işler eserlerinde. İkinci dönemin diğer yazarları da, Yaşar Kemal gibi romandaki çatışmayı ezen/ezilen çatışması şeklinde ortaya koydukları için, "Ferman padişahın dağlar bizimdir" der gibidirler. "Devlet Ana"yı ileriye dönük bir başarı saymıyorsunuz. Aynı konuda "tnce Memed" hakkında ne dersiniz? Aynı şeyi söylerim. Kitapta göstermeye çahştım ki, "Devlet Ana" romans türünden bir anlatıdır ve Kemal Tahir bu türü biraz da çöken Osmanlı İmparatorluğu'nun millette yarattığı aşağılık duygusunu silmek için yazmıştır. Milletlerin kendı tarihlerine bu amaçla yönelmeleri, bir idealleştirmeyi getirir beraberinde. KeCUMHURİYET KİTAP SAYI 29 mal Tahir de "Devlet Ana"da tarihsel doğruluktan çok ideale yönelir, sonuçta doğal olarak bir romans çıkar ortaya. Aslında ciddi bir tezi savunan "Devlet Ana", romans olarak başarılıdır. Ama bu başarı Türk romanında ileriye dönük bir aşama anlamına gelmez. "İnce Memed" için de aynı şey söylenebilir. Bu yapıtta bir idealleştirme söz konusu. Yaşar Kemal gerçekçi bir r o man yazmak peşinde değil. Soylu eşkıya türünün yapısına sadık kalarak, halkın özlemine cevap veren, ama temelde bir tür romans sayılabilecek yeni bir Köroğlu öyküsü yazıyor. Bundan ötürü "İnce Memed" de ileriye dönük bir başan sayılmaz ve kanımca Yaşar Kemal'in çıraklık döneminin izlerini taşır. Tabii "İnce Memedl"den söz ediyorum. "Tırpan" için "ikinci dönemdeki baskaldın edebiyatını yaratan sorunsalın, roman kişilerini, kurgusunu ve tezini nasıl belirlediğine çok iyi ve ilginç bir Srnek" dıyorsunuz. "Tırpan"ı öbürlerinden daha iyi bir örnck saymanızın belli bir nedeni var mı? İki nedeni var diyebilirim. Birincisi şu: "Tırpan" istemediği bir adamla evlenmeye zorlanan bir kızın öyküsü olduğuna göre Tanzimat'tan bu yana birçok romanımızda rastlanan bir temayı işliyor demektir. Ancak bu temayı isleyen birinci dönem yazarlarının amacı, uygarlığa yakışmayan görücü usulüyle evlenmeyi ya da evlenecek gençlere söz hakkı tanımayan bir Osmanlı geleneğini eleştirmekti. Başka bir deyişle, Batılılaşma sorunsalı içinden bakıyorlardı konuya. "Tırpan"da ise eleştiriler bir gelenek değil haksız düzendir. Zengin bir adamın para gücüne dayanarak yoksul bir kızı zorla satın almasına olanak sağlayan haksız düzen. Diyeceğim Fakir Baykurt birinci dönem romanlarında rastladığımız bir temayı işliyor, ama romanın tezi farklı. Çünkü ikinci dönemde sorunsal değişmiştir. "Tırpan" S A Y F A 7
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear