Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Ingeborg Bachmann'ın yapıtlarından birseçki: 'Bir TufandanSonra' Yeni bir dünya içinyeni bir dil Bir Tufandan Sonra / Ingeborg Bachmann / Çeviren: Ahmet Cemal / Metis Yayınları / 166 s. / 15.000 TL / CKK Kod No: 079.112 YILOIZ ECEVİT N E Y A Z Y 0 R L A R ? Avusturyalı yazar Ingeborg Bachmann'ın (19261973) yapıtlarından bir seçki, "Bir Tufandan Sonra" başlığıyla yayımlandı. Ahmet Cemal'in hazırladığı bu kitap, onun Bachmann'dan yaptığı şiir, roman, k J H İ öykü, deneme ve radyo oyunu çe8U T F N A virileri ile yazarla yapılan söyleşiUA DN \ S N A ı e r ( j e n k e s i t l e r i ç e r iyor. O R Bachmann, kendisiyle çağıyla ve kullandığı 'dil'le sürekli hesaplaşma içinde yaşamış bir yazar. Şiirle başlayan yazın yaşamını, şiirselliğin doruğunda bir dil aracılığıyla öznel iç dünyaları sergilediği düzyazı ürünleri ile sürdürür. Ancak bu 'soyut' içerikli yapıtlar özde, içinde yaşadığı çağın sosyopolitik gelişmelerıne karşı son derece duyarlı bir yazarın ürünleridir: "Sanat bize nerede bulunduğumuzu veya bulunmamız gerektiğini, durumumuzun nasıl olduğunu ve nasıl olması gerektiğini anlamamız için olanak sağlıyor." (S.134) Bachmann'ın Frankfurt Üniversitesi Şiir Sanatı Kürsüsü'nde verdiği derslerden birinde yaptığı bu saptama, sanatı, toplumu değıştirmede araç olarak gören 'gerçekçi' bir yaklaşımı vurguluyor. Onun anlatıları, Vietnam savaşından ya da Hitler'ın ordularının, doğduğu kent olan Klagenfurt'a girişinden söz etmez. Bachmann, olayların ardında yatanı, 'dile getirilemeyeni' su yüzüne çıkarmayı dener: "Çok sayıda yazarın yazmak zorunluluğunu duyduğu büyük olayları yazmak da bunlardan yakınmak da çok kolaydır. Pakistan'da olanların, şurada burada olanların korkunç olduğunu söylemek ıçın büyük bir sanatın varlığı gerekmez. Yanıbaşımızda hergün nelerin olup bittiğini, günlük yaşamda insanların • iAMIr/IAılıl Ingeborg Bachmann Yaşamı, bir yersiz yurtsuzluğun öykusü ınsanları nasıl öldürdüklerini söylemek; önce betimlenmesi gereken budur; önce bu yapılmalıdır ki büyük cinayetlere nasıl yol açıldığı anlaşılabilsin." (S.9) Bachmann, toplumsal gerçekçilerin 'tipik' gerçeğıni yansıtmaz; gerçeği bir üst boyuta taşır; onu yoruma açık kılar. Onun yazın ürünleri ımgelerle yoğrulmuştur. Sözcükler arasında okuru yoruma yönlendiren molalar; okura hazır bir mesaj vermekten çok, onu düşünmeye zorlayan monologlar vardır. Bunlar, Bachmann'ın okurunu sürekli bir hesaplaşma ortamında aktif kılmak için kullandığı teknik öğelerdir. Ingeborg Bachmann'ın, çağının maddenin egemenliğindeki gerçekliğine yaklaşımı iyimser değildir. "Otuzuncu Yaş" (1961) adını verdiği anlatı kitabında, "Yaşam denilen o korkunç incinmeden kurtuluşun tek yolu(nun) (...) ölüm" olduğunu söyler. Bu 'korkunç incinmenin' içindeki kadının sorunsalı ise Bachmann'ı her zaman yakından ilgilendirmiştir. 19. yüzyıl romanının 'evlilik çemberi' içinde olan, daha sonraki dönemlerin ise 'başkaldıran boşanmış' kadını, Bachmann'da yeni bir yaklaşım içine girer. Onun çalışan, düşünen, bağımsız kadın figürü evlenmez, kendini gerçekleştirmek ister; evlilik olanaksız bir kurumdur Bachmann için: "Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz. Üzerine her gazetede yazılabilecek terörle de başlamaz. Faşızm, insanlar arasındaki ilışkilerde başlar. Faşizm, bir erkekle bir kadın arasındaki ilişkide ilk rastlanan şeydır, ve ben (...) içinde yaşadığımız toplumda hep savaş olduğunu söylemeye çalıştım." (S.159) Bachmann'ın yaşamı bir yersizyurtsuzluğun öyküsüdür. Onun Klagenfurt'ta başlayan yaşam öyküsü, Avrupa'nın çeşitli kentlerınde sürer ve "Burada gözlerımi kullanmayı öğrendim, bakmayı öğrendim" dediği Roma'da noktalanır. Teknolojınin kısjliksizleştirdigi Batı dünyası içinde, onun özgün bir soluk duyumsadığı tek kenttır Roma. Özgürce yaratabılmek için gereksindiği anonim yaşamı bulur orada. Bir açıdan da, Roma'da kaleme aldığı "Malina" (1971) romanının uzamsal boyutu Viyana'ya, eleştirel bir uzaklıktan bakma olanağı edinır. Yazarın tek romanı "Malina" onun özyaşam öyküsüyle koşutluklar ıçerır. Belirsiz bir gündelik yaşam, yazar olan kadın 'Ben'in iç yaşantısında çözülür; gerçek ve gerçek dışı öğeler, akıl ve duygu karşıtlıkları çerçevesinde 20. yüzyıl insanının ana çatışmasını yansıtır Bachmann. Maddenin egemenliğindeki bir yaşam biçiminde, bireyin özbenliğini koruma savaşıdır anlatılan. Savaş, maddenin aşkı, aklın duyguyu yenmesiyle sonuçlanır. Ozellikle bu romanda yazarın şair boyutu, ilgi alanı felsefeyle bir ortak paydada birleşir. Bu ortak paydanın adı 'dil'dir. "Hiç kuşkusuz benim çalışmalarımdan bazıları da biyoerafik kökenlere götürebilir. Gerçeklikte, kimi yerlerle ülkelerle ve insanlarla karşılaşmalar çoğu kez önem taşımıştır. (...) Düşünce düzeyindeki karşılaşmalar da önemli; bunların içerisinde en önemlisi, felsefenin sorunları ile dil sorunlan arasında bağlantı kurmuş olan filozof Ludwig Wittgenstein'ın yapıtlarıyla düşünce düzeyinde gerçekleşen karşılaşmamdır." (S.110) Gerçekten de bu karşılaşmanın Bachmann'ın yazın yaşamı üzerindeki etkisi büyük olmuştur. Maıtin Heidegger ile ılgili bir doktora tezi de bulunan yazar, 'dil' konusundaki duyarlılığını, Avusturya yazınına özgü bir özellik olarak nitelendiriyor. Heidegger, Wittgenstein ve Musil'in izinde, dilgerçek ilişkisinin yapıtlarının ana sorunsalı durumuna getirir Bachmann. Wittgenstein' Yeni bir roman bitirdim. Adı, Iki Yeşil Susamuru, Anneleri, Babaları, Sevgilileri ve Diğerleri. Çevre politikasına, aşka, enerji sorununa, kadın erkek ilişkısıne alternatif çözümler arayan aydın ve farklı bir çiftin öyküsü. Ya da bir modern zamanlar romanı diyebıliriz. Bu roman Gür Yayınlan'ndan çıkacak. Bundan sonra da öykü tasarılanm var. Buket Uzuner Buket Uzuner: öner Yağcı: . 80 sonrası Türkiye'deki gençliğin toplumsal ve kültürel değerleri ile ilgili bir roman yazıyorum. Bir kişilik çözümlemesi. Mart ayına yetiştireceğim. Selman Ada için yeni bir libretto yazıyorum. (Onunla ilk operamız Ali Baba ve Kırk Haramıler Ankara Devlet Operası'nda ocak ayında gösterime giriyor.) Ayrıca Seçkin Yaşar için senaryo, Vecihi Ofluoğlu için mim metinleri yazıyorum. Bu arada Ağır Yokluk adında bir şiirime çalışıyorum. ("Canım ricat halinde") Tarık Günersel: Öner Yaflcı ın "Varoluşun anlamı dünyaya dönük bir içkinlik taşımaz, bu nedenle de mantık ve dille kavranamaz" tümcesinden yola çıkar; mantıkla kavranmayanı, sözcüklerle dıle getırilemeyenı bir başka düzlemde göstermek; onlara kurmaca bir dünyada yeni bir yaşam vermck; sözcüklerin kısır gündelik yaşamda oluşmuş kalıplarını kırıp anlatılamayanı estetık boyutta özgür kılmak; bunu dener. Sözcükleri, düşünmeden, bir süzgeçten geçirmeden "bir mobilya parçası gıbi kullanmak (istemez); kimliksız bir dil, yalanın dili, hıçbir konuda kafa yormadan konuşanların dili" (Text und Kritik, Heft 6, S.4) değildir onun kullandığı dil. "Otuzuncu Yaş" adlı anlatı kitabında dediği gibi "yeni bir dil olmadan yeni bir dünya olmayacağı" düşüncesindedir. Öyküsüz bir aşk romanı diye de adlandırabileceğimiz "Malina"da aşk sözcüklerine yer yoktur. Romanın Benanlatıcısımn, sevgilisi Ivan'la yaptığı telefon konuşmalarında içeriksiz tümcelerle iletişim kurulur; sözcüklerin tınısıdır iletişimi sağlayan. Dilin yerini suskunluğun gücü almıştır. İnsanın kendisinin tam olarak tanımadığı gerçekleri dil aracılığıyla yanlış kalıplar içine yerleştirmek istemez Bachmann. Bu nedenle de gerçeği somutlaştırmaz; gerçeğin etrafında dolaşır ama gerçeği betimlemez. "Daha önce 'yönetmemiş' ama bizim sezgilerimizi yöneten bir dil" arayışı içindedir. "Manhattan'ın lyi Tannsı" (1958) adlı radyo oyununda, içeriği anlamını yitirmiş diyaloglar, tümceler ve sözcükler aracılığıyla yalnızca 'sezinlenebilecek' bir atmosfer yaratmayı dener. Konu iskeleti olmayan bu oyunda 'yeni bir dil'le konuşan bir çift, yeni bir yaşam biçimi arayışını simgeler. Ingeborg Bachmann usta, bir şair, çağına karşı sorumluluğunun bilincinde, duyarlı bir aydın ve dil felsefesini estetik boyutta uygulayan bir düşünür/sanatçı. Ahmet CemaPin seçkisi, Alman dilinin bu özgün yazarını Türk okuruna. çok yönlü tanıtıyor. D * Yıldız Ecevit Ankara Üniversitesi UTCF'de öğrelım iıyesıdır. S A Y F A » CUMHURİYET KİTAP SAYI 42