26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Adalet duygusu ve özgürlük sevgisi yazarın deglşmeyen gorevlerl ATAOL BEHRAMOfiLU •• "Değijendünyadayazarın • j görevi nedir" sorusunu yanıt| lamak için, görev kavramına j açıklama getirmek gerekiyor. Yazarın bir ahlakçı, ahlak öğütçüsü gibi algılanması, ede4 biyatın alanını çok daraltmak, edebiyat yapıtının oluşumundaki sayısız etkeni fazlaca basite indirgemek olur. Siyasetçinin' görevi, öğretmenin görevi ve hatta bilim adamının görevi sorunlarını yanıtlamak, sanırım fazla güçlük çıkarmayacaktır. Fakat yazar (ozan, sanatçı) kavramlarıyla görev (sorumluluk) kavramını daha farklı bir tutumla bir arada düşünmeliyiz... Yazar (ozan) sadece kavramlarla, bilgilerle değil, düşlerle, fantezilerle ve kimi kez kendisi için bile çok açık olmayan itkilerle yazıyor. Yazarın (ozanın) hiç değişmeyen bir görevi varsa eğer, bu, her şeyden önce, kendi yeteneğine, kişiliğine sadık kalmasıdır diye düşünüyorum... Sa/ıatsal (yazınsal) ürünün zedelenmeden, kendine özgülüğüyle gerçekleşebilmesinin temel koşulu bence budur. Öte yandan, insanın bir özü olduğuna inanıyorum. Bu öz, değişme, gelişme yeteneği diye özetlenebilir. Sanatçının bu yetenekten yoksun olabileceğini düşünemiyorum... yakınanlar bile sırasında bilmeyerek hukuk anlayışını çiğnerler. Bizde hukuk anlayışının yerleşmesinin nedenleri başında kanımca eski şerıat hükümlerinin uygulamasından kalan bir alışkanlık etkin oluyor. "Hil'eyi Şerriye" bu yöntemde olağan karşılanan bir tutumdur. Diyelim kı Islam hukukuna göre faiz haramdır. Ama faiz ödeyen ben bu parayı hibe ettim derse haram olmaktan çıkar. Çünkü hibe yasal bir tasarruftur. Günümüzde hukuk tatbıkatında bu tutum "kitaba uydurmak" ya da "bir formül bulmak" dıyerek sürdürülüyor. Bir formül bulunarak kişilere özel ödemeler yapılıyor. Hemen hemen her anlaşmada hukuk dışı alışkanlıklar, ayrıcalıklar, hatır gönül ilişkileri hâkim oluyor. Hukuk anlayışının yerleşmediği bir ülkede, hukuk düzeninin böİümünden soyut olarak, telif haklarının güvence altında olduğundan söz etmek eblette ki gerçekçi bir tutum olmaz. Bizde, yazar denilen adam yeni bir adamdır. Bu adamın henuz toplumdaki yeri belirsizdir. Protokolde yer almaz. Sigortalı değildir, güvencesizdir. Avukatlar, doktorlar, işçilerle karşılaştıldığında meslek birliği açısından ne derece zayıf olduğu ortaya çıkar... Özgür düşünceyl yok eden uygulamalar ADNAN ÖZYALÇINER Yazar yalnız ve korumasızdır NECATİ CUMAU ... 1951tarihindeçıkarılanyasa, telif haklarının 10 yıldan uzun bir süre devrini önler, hak sahibi istese de haklarını süresiz olarak yayıncıya devredemez. Sözleşme tarihinden on yıl sonra, telif hakkı sahibine, hayatta değilse mirasçılarına döner. 1983 tarihinde yapılan değişiklik bu hükmü kaldırır. Burada üzerinde durulacak nokta, askerlerin denetimi altında çalışan kurucu meclisin hukuk anlayışından yoksun durumudur. Çünkü bu on yıllık süre, Isvıçre Medeni Kanunu ile Borçlar Kanunu'nun temel ilkelerinden biridir. Hak sahibinin haklarını devrederken yanılması halinde, yasanın temel hükümleri arasında yer alan, Butlan (Mad. 20), Gabin (Mad. 21), Hata (Mad. 2324) gibi hükümlerine başvurmasının her zaman mümkün olmayacağı düşünülerek; para sıkıntıları, yayıncı bulma güçlüğü gibi zorluklar içinde bulunan bir yazarın, bu koşullar içinde sözleşme imzalamışsa, 10 yıl sonra bu hükümlerden kurtulmasını sağlar. Hukukun ana ilkelerine uyan bir kısıtlamadır. Henüz üne ulaşamamış, mesleğinin güç yıllarını aşamamış bir yazarın eserlerini süresiz olarak elden çıkarmasını önler. Nitekim, Borçlar Kanunu'nun X. bölümünde yer alan iş sözlejmesi hükümlerinde de çalışanın emeğıni 10 yıldan uzun süre kiralaması önlenmiştir. (...) Bizde telif haklarını yasal açıdan güvencesiz duruma getiren toplumsal yapıya gelince, bu yapı çok değişik özellikler gösterir: Türkiye'de şu son yıllarda en çok işitilen sözler: Hukuk devleti, hukuk anlayışı deyimleridir. Bu kavramların yokluğundan yakınılır. Şu da var ki bu yokluktan CUMHURİYET K İ T A P SAYI 42 ... Yazar hak veözgürlükleri karşısında telif hakları sorununu dile getirirken yayıncılığımız üzerindeki baskıları, dolayısıyla yazar hak ve özgürlüklerinin bugünkü durumunu ortaya koymak gerekir. Yayıncılığımız üzerindeki baskılar iki yönlüdür. Birincisi: Siyasal baskılar, ikincisi: Ekonomik baskılardır. Siyasal baskıların en önemlisi, düşünce özgürlüğünü önleyici yasalardır. Anayasamız, insanları, "düşüncesini açıklamakta ve yaymakta özgür" bırakmakla birlikte Ceza Yasası'nda yer alan kimi maddelere göre insanın inandığı düşünceyi söylemesi ve yayması suçtur. Bu iş, basın yoluyla yapılırsa biz yazarlar hep öyle yaparız suç, bir buçuk katlı olmaktadır. Bilindiği gibi bu tür yasalar, eylemi yasaklamıştır. Bir insanın öteki insana ya da insanlara zarar vermesini önlemek istemiştir. Düşünceleri engelleyemez. Buna rağmen kitaplar toplattırılıp yazarlar hapse atılabilmektedir... pıtlara gereksinim duyulduğu gerekçesiyle yabancı kitaplar için on yıllık koruma süresi kabul edilmiş olması, yayıncıların bu kitapları hiç telif hakkı ödemeden çevirtip yayımlamalarına yol açmaktadır. Çeviri ücretleri, telif ücretlerinden de düşüktür. Böylece Türk yazarı, Avrupa ve Amerika'daki reklam endüstrisinin, ödül mekanizmalarının öne çıkardığı, kimi zaman hiçbir değeri bulunmayan yazarlarla rekabete sürüklenmektedır. Günümüzde, UNESCO yetkililerinin de ifade ettikleri gibi, Evrensel Telif Hakları Birliği'ne (Conventıon Universelle sur le Droit d'Auteur revisee a Paris, le 24 juillet 1971) katılmak, gelişmekte olan ülkelerin, bu arada Türkiye'nin yararına olacaktır. • Hukuk literatüründe "işlenme hakkı" olarak adlandırılan mali haklar da sürekli çiğnenmektedir. Örneğin şiiri bestelenen bir şair, romanı ya da öyküsü filme alınan bir yazar, bu tür işlenmeler yapılırken haberli kılınmadığı gibi, hakkı olan telif ücretini de alamamaktadır. Adeta yazarın hakkının gözetilmesi "istisna" haline gelmiştir. Bu yüzden yazarlarca birçok dava açılmıştır. • Yukarıda FSEK'deki 1983 değişikliğinden söz edilirken Türkiye Radyo Televizyon Kurumu'na tanınan yetkiler üzerinde durulmuştu. Bunun yanı sıra, kurum da yazar haklarına yeterince saygılı davranmamaktadır. Kimi yapıtların tüm sesli ve görüntülü olarak çoğaltma, yayın postalarında aynı ya da değişik anlarda yayımlama haklarını kendi lehine hükümler taşıyan bir tip sözleşme (istisna akdi) ile elde edegelmekte; yazara ödediği çok düşük ücreti, bir daha ödememe hakkını elde etmektedir... Saç tokasının çalınması daha önemli MİF ERTEM Biz gurur ve sefaletle geçiniriz ALPAY KABACALI ... Okumaahşkanlığınınalabildiğine düşük olması (kı bunda siyasal iktidarların da önemli rolü var) dolayısıyla yayın piyasasının canlıhğa kavuşamaması, tirajların düşüklüğü yazarları da etkilemekte ve birkaçı dışında yazarların teklıf gelirleriyle geçınmelerıni olanaksız kılmaktadır. Bu nedenle birçok yazar, kıtaplarının basılabilmesi uğruna, düşük telif ücreti ödenmfsine boyun eğmek, hatta kimi zaman telif ücretinden vazgeçmek zorunda kalmaktadır. Türkiye'nin Bern Birliği'ne girmiş olması, Türk yazarlarının zararına sonuçlar doğurmaktadır. Çeviri ya •• Kişininsaçındakitokayı giz• lice alsanız, hırsızlık. 6 aydan üç yıla kadar hapis cezası alırsınız. Hele farkına varır da vermek istemezse, zorla alırsanız gasp! 10 yıldan 20 yıla kadar hapis. Her iki olayda da savcılık hemen harekete geçer. Polis ayaklanır. Sanıklar aranır. Yakalanırsa tutuklanır. Kişinin kafasının içindeki düşünceleri gizlıce alır, yayımlarsanız bir aydan üç aya kadar hapis cezası vardır. 30 bin liraya kadar da para cezası. Kafamızın içindeki fikirlerın kıymeti, saçımızdaki toka kadar değildir. Üstünde asıl durmak istediğim olgu daha başka. Kovuşturma açısından. Hırsızlık ve gasp suçlarında savcılık, emniyet güçleri haber alır almaz harekete geçtikleri halde, fikir ve sanat alanında böyle değildir. Üstelik çelişkilidir. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasamızın 75. maddesine göre takibi şikâyete bağlıdır. Duyurulduğu takdirde, cezalandırma ıstemiyle birlikte artık savcılık olayı kovuşturacaktır. Savcılık, emniyet görevlileri, yapılan tecavüzü bilseler dahi, eğer cezalandırma istemi yoksa harekete geçme olanağı yoktur. Şikâyet zorunludur. İş şikâyetle çözümlense yine fazla itirazımız olmayacak. Uygulama tamamen ters. Ceza Muhakemelerı Usulü Kanunumuzun 344. maddesinin 8 fıkrası, fikir ve sanat eserleriyle ılgili suçların kovuşturulmasını kamu davası olmaktan çıkarmıştır. Şahsi davaların içinde saymıştır. Kamu devre dışıdır. Polis, savcı devre dışıdır. Hakkı elden giden fikir ve sanat eserlerınin sahibi ya da hak sahibi, şahsi dava açarak kendisi takip edecektir... S A Y F A 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear